Fransa’da birbirinin peşi sıra yapılan saldırılarda ölüm ve yaralanmalar meydana geldi. Bu saldırılarda bir öğretmenin boğazı kesilerek, üç insanda Notre Dame’de katledildi. Bunları takiben de Lyon kentinde Yunanistanlıların gittiği katedrale pompalı tüfekle yapılan saldırıda bir rahip katledildi. Fransa’da bu saldırıların yaşandığı günler içerisinde de Almanya’da bir araç sivil vatandaşların içerisine dalarak yaralanmalara ve paniğe neden oldu.
Fransa ve ardından da Almanya’da yaşanan bu saldırılara bakıldığında, faillerinin hiçte yabancı olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü benzeri yöntemlere başvurularak düzenlenen saldırılar daha öncede yaşanmıştı. Bıçakla ya da binilen taşıtlarla bazen hedef gözetilerek bazen de toplu olarak insanların bulundukları yerlere saldırılarak bu cinayetler ve katliamlar gerçekleştirilmişti. Şimdi de Fransa’da benzeri cinayetler işlendi, Almanya’da saldırı gerçekleştirildi. En dikkat çekici olanı da bu ülkelerde gerçekleşen saldırıların soykırımcı TC Devleti’nin Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın tehdit dolu açıklamalarından sonra gerçekleşmiş olmasıydı.
Fransa ve Almanya’da yaşanan bu saldırıların DAİŞ vb. çete gruplarıyla bağlantılı kişiler tarafından işlendiği artık tartışma götürmemektedir. Bu tür gruplarla R.T. Erdoğan ve TC Devleti’nin istihbarat örgütü olan MİT’in doğrudan olan ilişkileri de herkes tarafından bilinmektedir. O nedenle de suçlunun kim olduğu bir sır değildir. Her şey aleni ve gözler önündedir. Öyle anlaşılıyor ki, eğer bu güçler durdurulmazsa benzeri saldırılar ve cinayetler bundan sonrada yaşanmaya devam edecektir.
Soykırımcı TC Devleti’nin Avrupa ülkelerinde gerçekleştirdiği saldırı ve cinayetler yeni değildir. DAİŞ’le birlikte de başlamamıştır. Öncesi vardır. Papa 2.İoannes Paules’e 1981’de kontrgerilla elemanı Mehmet Ali Ağca tarafından İtalya’da suikast düzenlenmişti. Papa, bu saldırıda ağır yaralı olarak kurtulmuştu. Aynı güç odakları tarafından o yıllarda Ermenilere karşı saldırılar yapılmış, cinayetler işlenmişti. 1986 yılında İsveç Başbakanı Olof Palme’nin katledilmiş olması da bu güçlerden bağımsız değildi. Belgeleri ile ispatlandığı gibi 9 Ocak 2013 yılında üç Kürt kadın devrimci: Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’de MİT tarafından katledilmişti. Her ne kadar DAİŞ eliyle gerçekleştirilmiş olsa da Charlie Hebdo ile başlayan saldırılarında bu güçlerle olan bağı bir sır değildir. Son yapılan saldırılarla bunlara yenileri eklenmiş oldu.
Başta Fransa olmak üzere soykırımcı TC Devleti, MİT neden kendine bağlı odaklar/güçler eliyle Avrupa ülkelerinde bu kadar çok saldırıda bulunuyor? Bu cevaplanması gereken bir sorudur. Avrupa devletleri siyasal, ekonomik, askeri vb. olarak, TC Devleti’nden çok güçlüdür. Hatta TC devleti bu devletlerden aldığı güç ve destekle ayakta kalmaktadır. Bugün PKK’ye, Kürdistan halkına karşı sömürgeci, faşist TC devletinin yürüttüğü özel-kirli savaş, işlediği insanlık ve savaş suçlarının arkasında olan da bu güçlerden başkası değildir. Kürdistan halkına ve gerillaya karşı TC Devleti’nin kullandığı silahlar ve bombalar bu güçlere aittir. TC Devleti’ni ekonomik ve siyasal olarak destekleyenlerde bunlardır. Buna rağmen TC Devleti, bu devletleri işlediği cinayet ve gerçekleştirdiği saldırılarla tehdit altında tutabilmektedir.
Garip ama gerçek olan da bundan başkası değildir. O nedenle başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa devletlerine “nasıl böyle oluyor?” yoksa bu saldırılar “danışıklı bir dövüş mü?” diye sormak gerekiyor. Buna rağmen TC Devleti hala Avrupa ülkelerinde saldırıyor, cinayetler işliyor, sade vatandaşları katlediyor, yaralıyor, toplumda panik ve korku yaratıyor. R.T. Erdoğan bizzat kendi ağzıyla bu suçları işlemeye devam edeceğini çok açık bir şekilde yaptığı konuşmalarda dile getiriyor. Avrupa devletleri bu tür tehditlerden neden korkuyor? Yoksa TC Devleti’nden korkuyorlar mı? Yahut aralarında yaptıkları gizli anlaşmalar ve içerisine girdikleri kirli ittifakların, birlikte işledikleri suçların deşifre olacağından mı çekiniyorlar? Eğer böyle bir şey yoksa soykırımcı TC Devleti bu “cesareti” nereden alıyor, R.T. Erdoğan nasıl bu kadar pervasızca konuşuyor, tehditler savuruyor. Oysa Avrupa devletleri “sana ne oluyor” diye TC Devleti’nin, R.T. Erdoğan’ın üzerine gitse hemen hizaya geçecek. Fakat böyle bir şey olmuyor.
Lozan anlaşmasında Kürdistan’ın dört devlet tarafından parçalanmış olmasında, PKK yasağının konulmasında, PKK’nin “terör örgütleri listesine” dahil edilmesinde, Önder Apo’ya ve onun şahsında Kürdistan halkına karşı geliştirilen uluslararası komploda, Avrupa devletlerinin rolü herkes tarafından biliniyor. Aynı şekilde Önder Apo üzerinde uygulanan ‘mutlak tecrit’, Kürdistan halkına karşı yürütülen adına “Çöktürme Planı” dedikleri soykırım saldırıları, Rojava ve Başur Kürdistan işgal harekatlarına onay verenler arasında onlarda yer alıyor. Soykırımcı TC Devleti’ni “cesaretli”, R.T. Erdoğan’ı o kadar pervasız kılan da bunlardan başkası olmuyor.
Başta Fransa olmak üzere Avrupa Devletleri, Kürdistan halkı ve PKK karşısında, soykırımcı TC Devleti’nin yanında saf tuttuğu sürece, onlardan daha fazlasını almak için MİT’in, DAİŞ vb. gibi çete grupların işledikleri cinayetler, yaptıkları saldırılar bundan sonra da devam edecektir. Bunu engellemenin tek yolu da başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerinin bugüne kadar Kürdistan halkına ve PKK’ye karşı takındıkları tutumu terk etmekten, soykırımcı TC Devleti’ne ve R.T. Erdoğan anlayacakları dilden cevap vermekten geçecektir.
Cemal Şerik
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi