KDP’nin Kürt halkına karşı özeleştiri yaparak ulusal çizgiye gelmesi zor görünüyor. Yirminci yüz yıldaki konjonktür içinde ele geçirdiği imkanlara tutunmuş, iki şehre hapsolmuş olmayı yeterli görüyor. Değişen siyasi dengeleri görüp Kürdistani güçlerle birlikte hareket edip Kürt halkının kazanımlarını büyütmek yerine, Kürt halkının başlıca düşmanı olan AKP-MHP-Ergenekon ittifakıyla hareket ediyor. Türk sömürgeciliğinin son yıllarda dört parça Kürdistan’ı işgal saldırılarının değişen Ortadoğu siyasetiyle bağını görmek istemiyor. Bu nedenle Kürt halkını soykırımlarla yok etmek isteyen Türk sömürgeciliğine dayanarak, 1990’lardan sonra elde ettiklerine ‘benim için yeterlidir’ diyen bir siyasette ısrar ediyor. Ve böylece Kürtlerin geleceğini büyük tehlikelerle yüz yüze getiriyor.
KDP, zamanı geçmiş, bir aile ve aşiret siyaseti bile denilemeyecek tutumuyla, Kürt soykırımcılarının safında yer almaya devam ediyor. Böylece doğrudan Kürt soykırımına katılmış oluyor. Son dönemlerde HPG gerillalarının üslenme alanlarını kuşatmaya kalkışmasıyla daha büyük bir tehlikeli durumun kapılarını aralıyor. Bu durum, Kürt halkı için 20. ve 21.yyın ilk on yılında büyük bedeller verilerek ortaya çıkarılmış kazanımları tasfiye, henüz elde edilmemiş imkanlarını büyük tehlike altına sokuyor. Dolayısıyla KDP’nin bu adımlarını Kürt halkının geleceğine yöneltilmiş bir tehlike olarak görmek gerekiyor. Yaptıklarının 21.yyda Kürtler kazanmasın diyen sömürgecilerle bağının iyi anlaşılması gerekiyor.
Son birkaç haftadır yaşananlar durumun ne kadar büyük bir vahamet taşıdığını yeterince göstermiştir. Olup bitenleri KDP-PKK arasındaki bir sorun ya da çelişki olarak görmekse en büyük darlık olmakta, tehlikeyi büyütmektedir. KDP’nin mevcut siyaseti Kürt halkının kendi topraklarında şerefli, onurlu ve insanca bir yaşama kavuşma olanaklarını berhava edebilecek sonuçlar doğurabilir. Kürtlerin son yıllarda elde ettiği kazanımlarla Kürdistan’da komşu halklarla demokratik birlik ve özgür yaşam kurma fırsatını kaçırtabilir. Bu nedenlerle KDP siyasetine Kürt örgüt ve şahsiyetlerinin daha geniş bir pencereden, ulusal bir sorun olarak bakması elzemdir. Gecikmenin ulusumuzun geleceğine dönük zararları büyüteceğini bilmek gerekir.
KDP, Mesrur Barzani’ni başbakanlığındaki hükümetle kendisini hükümetle eşitlemiştir. Hükümetiniyse tüm Başur Kürtleri adına her türlü ulusal kararları alıp uygulayacak bir tarzda sunmaya başlamıştır. Bunun AKP taktiği ve taklitçiliği olduğu çok açıktır. İkincisi bunun bir partiyi devlet görmek, bir ülkeyi bir partinin malı görmek olduğu aşikardır. Bunun karşısında Başurdaki diğer siyasi oluşumların tavrı ve tutumlarıysa anlaşılır değildir. Bu kendilerinin ya kapıdaki tehlikeyi göremediklerini ya da meseleye dar parti çıkarı gözüyle baktıklarını göstermektedir.
Başurdaki siyasi çevreler, örgütler, kurum ve şahsiyetlerin çoğu yaşanan tehlikenin farkında değillermiş gibi durmaktadır. Tartışmaları, açıklamaları bunu göstermektedir. Bu konuda özellikle YNK ve YNK ile irtibatlı çevrelerin böyle bir duruş içinde olduğu görülmektedir.
Bilindiği gibi YNK kuruluşunda daha sol ve ulusal bir çizgiyle çıkış yapmak istemiştir. Diğer bileşenler yanında Mam Celal ve İbrahim Ahmet çizgisi böyle şekillenmişti. KDP bu çizgiyi aşiret, aile ve tarikat çıkarlarına tehlike gördüğü için saldırıp özünden uzaklaştırdı. Daha doğrusu taviz vermek zorunda bıraktırdı. YNK, PKK’nin güçlenmesiyle birlikte daha rahat siyaset yapacak imkanlara kavuşunca bu defa da KDP ve PKK arasında orta bir çizgi izlemeye başladı. Böylece 1980’lerin ortalarından 2000’lere kadar varlığını ve etkisini koruyarak gelebildi. Ancak Irak Baas rejiminin yıkılmasıyla başlayan ve son on yıldır yaşanan gelişmelerin yol açtığı yeni siyasi konjonktür köklü değişikler getirdiği için, eski konumda kalarak varlık sürdürmek mümkün olmaktan çıkmıştır. YNK’nin son gelişmeler karşındaki duruşu bu değişimi yeterince görmediğini göstermektedir. Oportünist ve ürkek tutumunu buna bağlamak mümkündür. Yaşanın ulusal bir sorun olduğunu görüp net tavır almak yerine açıklamalarla yetinmesi bundan kaynaklanmalıdır. Gelinen aşamada Kürt partileri arasında ulusal ve demokratik temelde bir yarışın olması gerektiği görülmek durumundadır. Hiçbir şey Kürtler arası savaş kadar Kürtlere kaybettirmez. Gerginlik bile çok büyük kayıplara yol açmaktadır. Günümüzde değil bir parçanın, bir tek Kürt siyasi oluşumunun kaybı bile tüm Kürtlerin kaybı olacaktır. Başur siyasetinin bu gerçekliği ne kadar gördüğü tartışmalıktır. Bunu görememenin yol açacağı sonuçları tahmin etmemekse öngörüsüzlüktür.
KDP’nin tutumu ve Başurdaki diğer parti ve çevrelerin yaklaşımı, Başur Kürdistan’ı tüm Kürtlerin geleceği için kritik bir alan yapmaktadır. Giderek netleşen şey, bu parçada ya işbirlikçi çizginin üstünlük sağlayıp tıpkı birinci dünya savaşından sonra yaşandığı gibi Kürdistan’ın bu defa da 3. Dünya savaşı içinde yeni bir işgale maruz kalmasına yol açmak ya da Kürtler demokratik ulu çizgisinde güçlerini birleştirir 20.yyın inkar ve işgal siyasetini yenerek ülkelerinde özgürce yaşayacakları bir tarihe adım atarlar.
Mehmet Gören
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi