22 Eylül 2014 Pazartesi Saat 07:51
1.Bölüm
Dünya Şengal’den döndü. Kürtler nerden dönüyor?
Şengal bir milat mıdır? Yoksa tekrarın tekerrürü müdür?
Bundan sonra Kürtler Şengal’den önce ve Şengal’den sonra diye yeni bir sayfa
açabilirler mi? Bunun için ne yapılmalı? Kürtler kaçış ve ihanet dolu karanlık
tarihlerine mi geri dönecek? Yoksa direniş dolu aydınlık geleceklerine mi doğru
yol alacaklar? Acaba Kürtler gerekli dersleri alabildiler mi? Her acılı Kürt
trajedisinden sonra sorulan buna benzer argümandaki politik soruları net, açık
ve kararlı bir şekilde hiçbir zaman yanıtları derinden aranmamış, üstenci
kurtarıcı bir biçimde propagandaya dönüştürülerek bir ağa, bir bey ya da bir
partinin çıkarlarına kurban edilerek Kürtler adeta kendi iç tarihlerini kendi
elleriyle devşirmişlerdir. Kürt tarihini kendi devlet çıkarları için yazan
düşman kuvvetleri gibi davranarak iç ihanetlerini sorgulamadan geçiştirmişler,
tarihi devrimlerden, devletlerini savunmadan kaçışlarına kılıf uydurmuşlar,
zafere kadar sürmesi gereken direniş savaşlarını bitirdiklerini ilan ederek
Kürt halkının ulusal özlem ve umutlarını dumura uğratmışlar. Onlarca katliam ve
soykırım denemesinden geçirilen Kürt halkının yaşamsal varlığı üzerinde adeta
bir biçerdöver gibi tepinenler kurtarıcı Kürt gibi tekrar tekrar sahneye
çıkartılmışlardır. Tarihin ayrıntısında gizlenmiş ihanet ve kaçkın parti, kişi
ve liderlerini görmemiş, görse de bakmamış gibi davranarak tarihi çaresizliğin
içinde başını kuma saklayarak hazırlanan ve devşirilen sahte kahramanlık
destanlarına inanmak zorunda bırakılmıştır. Hala bu masalları büyük kahramanlık
gibi görenler bu aile eskiden beri peşmergedir, şehitleri çoktur, dağda
bayırda Kürt halkına hizmet için baş vermişlerdir diye sayfa sayfa methiyeler
dizmekten geri durmamaktadırlar. Devşirilmiş Kürt iç tarihinin ne kadar
başarılı olduğu bunlardan anlaşılır. Oysa neden başarılı olmadı? Zaferi
yakalamadılar. Ya da yakaladıkları zaferi neden bırakıp kaçtılar? Ve bundan
sonra neden kendileri dışında gelişen her Kürt devrimine düşmanlık ettiler?
Amaçları nedir? Eskiden iyi olanlar sonradan hiç kötü olmazlar mı? Bilimsel
tarihin tahlilleri hangisini doğrulamaktadır, gibi soruları ise görmemezlikten
ya da üstü kapalı bir şekilde utangaç yanıtlar verir gibi sıvışarak “tırşık
aradılar. Aslında tek dertleri bağımsız ve özgüce dayalı Kürt devrimini ve
devrimcilerine karşı çıkmak onlara verilmiş bir görevdir biz başarmadık kimse
başarmasın, ya da kim başarsa da bize teslim etsin. Biz muhalefete kalamayız ve
muhalefet etmeyi gururumuza yedirmeyiz. Ya da muhalefete düşersek biteriz gibi
ilkel politik güdülerin iktidar savaşını sürekli başkalarının sırtında
vermişlerdir ve Şengal’e kadar bunu yaptılar. İhaneti, kaçışı ve dışa
bağımlılığı bir kumar gibi oynar gibi sürekli oynadılar. Balık hafızalı misali
çabuk unutulan ihanet kaçışlarını ise Kürt halkı sürekli maruz gördü. Nedenlerini
araştırmadı, araştıranlar ise yeteri destek görmedi. Ya da iktidarın parasal
keskin çarkları arasında dövülerek özgür bilincine döneklik etmeyi bir meziyet
saydı. Kürtler iç tarihlerini hiç sorgulamadı. Peki neden? Tarihlerini
eleştirmekten çekiniyorlar. Parti ve liderlerin yaratmış olduğu ulusal
travmaları neden açmıyorlar? En azından yakın tarihlerini eleştirisel
analizlerle, çok taraflı derin araştırmalarla kendi içlerindeki ulusal
suçlularını sorgulamak için gıyabında veya hazırda halk mahkemesini kurarak,
bir daha Kürt ulusunu düşman güçlerin insafına bırakarak teslim olanların,
kaçanların ve pazarlayanların kirli politikalarını cezalandıramazlar mı?
Kürt ulusal ve moral değerlerini tarihte ve bugün bırakıp
kaçmak yada ihanet etmek bir ticaret biçimi midir? Eğer öyle ise kim hangi
parti yada liderler bunda kazançlı çıkmıştır. Değilse niye Kürdistan halkı ve
ben devrimciyim, yurtseverim, Kürt hümanistiyim veya Kürt dostuyum diyen
kişiler ve partiler neden tarihi ihanetleri, kaçışları yeterli düzeyde sorgulamıyor,
eleştirmiyor ve yargılamak için ulusal halk ceza mahkemesini kurmak,
iddianameler hazırlayıp Kürdistan halkına ve tarihe not düşmüyorlar? Burada
Kürdistan ulusal davasına ve halkına zarar vermediği müddetçe parti içi
sorunları ve iç hesaplaşmaları partilerin iç sorunu olarak dipnot ederken
ulusal anlamda Kürdistan halkına ve davasına zarar vermiş, ihanet etmiş ve
ulusal değerleri savunmadan ve savaşmadan bırakıp kaçan partilerin ve
liderlerin halka karşı suç işledikleri ve bunun bir parti sorunu olmaktan
ziyade halka karşı işlenmiş ulusal suçlar olarak adlandırılması bugün olmasa da
gelecekte cezalandırılması ve unutulmaması için gerçekçi ve halka açık her dört
parça ve diasporada bulunan Kürtlerin a’dan z’ye, yediden yetmişe katılmak
isteyenlerin suçlama, savunma hakları saklı tutulmak şartıyla ulusal jürinin
gözetiminde ulusal halk ceza mahkemesinin kurulması gerekli ve elzemdir.
Kürdistan’da hangi parti, dernek, kurum ve aydınlar, şahitler partilerin iç
sorunlarından doğan suçları yargılamak yerine Kürdistan halkına ve ulusal
değerlerine zarar vermiş, ihanet etmiş ve kaçkın pratikleri bir bir dile
getirirken bir daha aynı ihanet dolu kaçkın pratiklerin kimsenin yanında kar
kalmaması için acil olarak çalışmalara başlaması demokratik ulusal Kürt birliğinin
mihenk taşını oluşturacaktır. Ulusal jüri karşısına çıkmak istemeyen Kürt
örgüt, parti ve kişilerin daha başta ulusal ceza mahkemesinin sonuçlarını kabul
ettikleri ve kamuoyuna duyurulacağını herkes bilmelidir. Kürtler arasında
eleştiri düzeyinin ulusal demokratik ahlakına, zihniyetine ve sistemine
hakimlik yapacak bir role dönüştürülebilir. Kürt demokratik birliğine gelmeyen
partileri bile deşifre ederek Kürt halkının ulusal değerlerini temsil
etmedikleri ilan edilerek gerekli pratik adımların bunlara karşı nasıl olması
gerektiği yönündeki çağrılar somut karşılığını Kürdistan ulusal jürisine
katılan partiler örgütler ve aydınlar verir.
İhanetin ve kaçışın Kürdistan tarihinde kazanç olarak geri
dönmemesi için ve bir daha Şengalleri yaşamamak için böyle mekanizmalar hayati
önem taşımaktadır. Çağımız ve teknik düzeyi bunu mümkün kılacak niteliklere
sahiptir. Kürtler eski tarihlerde ihanet ve kaçışlar için bahaneler
bulabilirdi, kimse farklı bir durumda bilmezdi, ihanet eden ve kaçan ise bunun
teorisini yaparak Kürt tarihini devşirerek günümüzde bile inandıranları
yaratabilmesini sağlamıştır. Bugün ise aynı durum söz konusu değildir. Güneş
balçıkla sıvanmıyor, ihanet ve kaçış TV ekranlarında, canlı tanıkların
söyleşilerinde ve bilcümle pratik sahada gözler önünde seyrediliyor. Bunu
yüksek sözle dillendirenler her türlü şantaja ve çamur at izi kalır misali
tehditlere rağmen insanlığa ve Kürt ulusal geleceğine karşı sorumluluğunu
yerine getirmektedir. Ulusal birlik, ulusal kongre söylemlerine hapsedilemeyecek
olan gerçekler ışığında ancak demokratik ulusal kongre yada konferanslar,
birliktelikler kurtarabilir. Kendi hatasını, suçunu kabul etmeyen bunun için
dersler çıkartması gereken güçler ise bahaneler üretmeğe gerçekleri ters yüz
ederek adeta bırakın daha çok Şengalleri Kürdistan halkına yaşatacağım, siz
bırakmıyorsunuz diyerek tepki duymakta ve kardeş savaşını-bırakuji-ihanet
savaşını Demokles’in kılıcı gibi Kürt partilerin ve gerçek yurtsever Kürt
aydınların başında sallandırmaktadır.
Kürt halkı ve bütün demokratik-yurtsever bileşenleri bu
duruma ne zamana kadar izin vereceklerdir? Müdahale mi yoksa teslim mi
olacaklar? Kürt halkının kaderi üzerinde etkili olan anlamsız argümanları
kullanıp Kürt halkının ulusal ve moral değerlerinin sahte umutları üzerinde
Kürt ulusal müdahale yöntemlerini daha ne zamana kadar erteleyeceklerdir? Ayrık
otlarını ulusal tarlalarından ne zaman atmak için imece usulü nadasa
duracaklardır? Ulusal ağaçlarının kurtçuğu olan kurdu ne zaman
temizleyeceklerdir?
Bugün itibariyle bakıldığında ulusal ve uluslararası alanda
birçok platformda Kürtler bütün bileşenleri ile bir araya gelebilmekte birlik
ve demokrasi mesajları verebilmektedir. Bu birlik platformlarına Kürtler içinde
katılmayan tek parti ne yazık ki KDP ve KDP’ye bağlı taşeron kesimler
katılmamaktadır? Acaba neden? Bütün Kürt bileşenleri yanlışta tek doğru KDP mi?
Bu temel ayrıntılar üzerinde Şengal irdelendiğinde Kürtlerin
son trajik durumu gözler önüne hemen gelmektedir. Herkes soruyor? Neden Şengal?
Şengal’de ne oldu? Niye Şengal’deki güçler yani KDP peşmergeleri direnmedi?
Kaçtı. Soruyu soruyla cevaplandırmak gerekirse neden KDP Şengal’de başka Kürt
örgüt, parti ve kurumlarına serbest çalışma izni vermedi? Çalışmak isteyen Kürt
güçlerini tutukladı? Yada kalmak isteyen güçleri ise sembolik binalara
hapsederek susturdu? Sadece propagandada amaçlı kullandı. Yoksa KDP Şengal’de
kimseye özgür çalışma imkanı vermeyerek Şengal’i DAİŞ’çilere peşkeş çekmek için
mi nöbet tutuyordu? Bu nöbeti kimler ve kimin için tuttu? Bunlar gibi çok
sorular sorula bilinir. Fakat gerçekler soruları öylesine aciz hale getirmiş ki
KDP ve Şengal üzerine soru soranları bile şüpheli hale getirmiştir. Sorular
bile Şengal’in trajedisinde utangaç hale gelmişken kendisine dönmüş bütün
kaçkın ve ihanet oklarını farklı yönlere döndürerek gerçek kurtarıcıları
katletmek için kullanmaya çalışmaktadır. Neden? Kürt halkı bunu görmeyecek
kadar zayıf mı? Oysa Kürtler kendilerine karşıda eski Kürt değiller. Onun için
hala eskide ısrar neyi kurtaracaktır? Oysa yaşanan eleştirisel hatalar ve
suçlar yargılandığı ve gerçekçi tarzda halka açık mahkemelerde özeleştirisel
tarzda özlü yaklaşımlar gösterildiği taktirde bu bütün güçleri ve kişileri
büyütür. Halka açık ulusal özeleştirisel yaklaşım ve yargılamalardan korkmamak gerek.
Bunun için gereken ve yapılan eleştirileri iyi anlamak lazım. Geçiştirmek,
hakikati yalanla katletmeye çalışmak insanın kendisini kandırabileceği bir ruh
halinden başka bir şey değildir. Hakikati yalan olarak göstermeyenlerle
savaşmak ise tarihi olarak er yada geç ortaya çıkacak ama sonu daha büyük
felaketlere yol açacak olan öz güçten yoksun, halka güvenmeyen ve halkta güven
yaratmayan durumu arz eder. Onun için KDP, PKK ve KCK’nin ideolojik, politik ve
askeri desteğini gördüğü halde kabul etmek zorundadır. Niye gerçekleri dile
getiriyorsunuz? Hakikatleri görüntülüyorsunuz? Niye susmuyorsunuz? Beni deşifre
ediyorsunuz? Kimse tarihte bizi böyle göstermedi? Oysa bu tür şeyleri çok
yapmıştık sizler bozuyorsunuz tarzında ifade edilecek son yaklaşımlarını ve
tepkilerini değerlendirirken tarihte ilk defa tümüyle deşifre edilen politik
bir oyunun içinde battığını da bilmek lazım. KDP Şengel politikasının
batağından kurtulmak istiyorsa bunu etraflıca bulunmaz hint kumaşı cinsinden
kendisini farz etme yerine yeni siyasi bataklıklar kurma yerine bataklıktan
çıkmak için Kürt demokratik ulusal birliğine ve özeleştirisel yargılamasına
yönünü döndürmelidir. Bu durum KDP’yi zayıflatmaz aksine daha güçlü bir hale
getirebilir. Yeter ki özlü, bağımsız ve özgür bir tarzda demokratik ulusal
değerlere yaklaşılsın, süreklileştirilsin. Aksi halde KDP için Kürt ulusu
içinde yolun sonuna gelindiğini belirtmek gerekir. Kürtler ve Ortadoğu’da
sadece ve sadece kapitalist modernite güçlerinin piyade gücü olmaktan başka bir
rol almayacak ve verilmeyecektir. Bu durum belki ekonomik olarak güçlendirir,
askeri olarak yeni fırsatlar verir. Ama ulusal anlamda Kürtlere yarar
sağlamayacağı gibi KDP’yi de Kürt halkının vicdanında ve demokratik eylemlerle
teslimiyet ve ihanet cephesinin baş yürütücüsü kılar. KDP bir dönüm noktasında
ve büyük bir tercihle karşı karşıyadır. Umarız halktan yana demokratik ulusu
yaratacak olan Kürt ulusal birliğinin içinde somut olarak yerini alır.
Kürtler Şengal’i takip ettikleri kadar KDP’ye de izliyorlar.
Acaba Şengal’den sonra ne yapacak? Nasıl bir tavır takınacak? Ulusal suçunu
görüp Kürt halkına ulusal özeleştiri verebilecek mi? Yoksa tarihte
yaptıklarının tekrarı olan Şengal’i de Mahabad, 1975 Aşbetal, Halepçe, 1988
Enfal, 91 yılları, 1996’da Hewlêr katliamları gibi yaklaşıp olayları ters yüz
ederek, çarpıtarak parti ve ailesel çıkarlarını yine Kürt halkının ulusal
değerleri üzerinde mi tutacak diye merakla takip etmiştir. Görüldüğü kadar aynı
durum Şengal’den sonrada devam ediyor. Yeterli dersler çıkartılmadığı ve
çıkartılmayacağı adeta gösterilmektedir. KDP bu tarihi tekrarı neden yaşıyor ve
politik olarak neden sürdürmek istiyor? Ancak ulusal değerlere karşıt olan ve
Ortadoğu’da Kürt halkını ve Kürdistan’ın statüsüz olmasını isteyen güçler bu
kadar körelmek ister ve Şengal hakikatinin derin derslerini almayarak eskide
ısrar ederek Kürt ve Kürdistan’ı kullanarak sahte umutlarla ancak yeminli
itirafçı, dönek ve kaçkınların ana merkezi olarak kendisini var etmeye çalışır.
Kürdistan devrimi ve özgürlüğü yaklaştıkça yeni statülerle bunlar kullanılmak
ve bu sistemin üzerine oturtulmak için kapitalist modernite güçlerine tek sahip
olarak kendilerini göstermek ve üzerine oturmak isterler. Bunu da biz yaptık
devlet bile kuracağız herkes etrafımızda toplansın diye veryansın serzenişlerde
bulunarak her türlü ihanet ve ulusal suçlar örtünmek istenmektedir. Peki,
ihanet ve ulusal suçlar üzerinde kurulacak Kürt devleti ne kadar temiz
demokratik ve bağımsız olur? Kime ne hayrı olur? Gibi sorularla KDP ‘nin
1991’lerde kalma klasik politikalarla Kürtlere ve özelikle PKK’ye yaklaşımının
yanlış olduğunu anlaması gerekir. Şuan KDP’ye bağlı bazı TV kanalları ve medya
organlarında çıkan çarpıtılmış yalan-yanlış bilgiler sadece KDP kendi
denetiminde bulunan kesimleri ve yerleri (Behdinan) elde tutmak için başvurulan
dedikodu türü haberler olarak görmek gerekir. Bunlar Şengal’i kurtarmaz.
KDP’nin ulusal Şengal suçunu örtmez, yada Rojava’ya yönelik hatalarını kamufle
etmez. Üstüne çizgi çekmez. Belki kısmen yeminli PKK düşmanları ve taraftarlarına
bir yem olur. Ama tarihi ulusal sorumluluğu kaldırmaz. Onun için çağa uygun
adımlarla PKK’ye, KCK’ye ve Kürdistan ulusal sorunlarına eğilerek ortak
demokratik paydalar etrafında partiler ve ailesel çıkarlar üstünde Kürdistan’a
yaklaşmak mühim olmaktadır. PKK’de aynı hatalara girmeden resmi protokollerle
Güneyli bütün güçlere yaklaşım göstermeli bunun için Şengal’in savunması için
birlik protokollerini imzalamalıdır. KDP bu resmi protokolleri kabul etmese de
Güneyli diğer güçlerle birlikte Şengal’in kurtarılması için bu protokolleri
imzalamak ve içinde Êzîdî güçlerin imzasının da bulunduğu Şengal’in direniş ve
zafer belgesini özgürlükler antlaşması gibi tarihe armağan etmelidir. Yine de
en kısa zamanda ulusal halk mahkemesinin kurulması Êzîdî’lerin öncülüğünde
Şengal’in temize çıkması için bütün taraflara çağrı yaparak somut adımlarının
biran önce atılması büyük önem kazanmıştır. KDP ne yapar? Önce onu bekleyelim? Yoksa tümüyle düşman
güçlere sığınır? Anlayışını saklı tutarak yeni bir kardeş-bırakuji savaşı
yaratır bunun için komplolar provokasyonlar yapar korkusundan ziyade ulusal
suçlar karşısında ne olursa olsun Kürdistani seslerin yükseltilmesinde yarar
vardır. Kaygılar bunun karşısında hiçleşmelidir. Bu Kürt halkını koruyacak en
büyük zırh olabilir.
Bu temelde Şengal katliamı ve nedenlerini sadece bu günde
aramak yanlış sonuçlara götürebilir. Tarihi olarak Şengal ve benzerini Kürt
halkı özelikle Güney Kürdistan’da çok yaşamış ve ağır sonuçlarını görmüştür.
1946’da Mahabad Kürt cumhuriyetinin genelkurmay başkanı olan KDP başkanı Mele
Mustafa Barzani savaşsız bir şekilde Mahabad’ı İran’a teslim ederken Qazi
Muhammed ve arkadaşları Çarçıra meydanında idam edildikten hemen sonra 8
peşmerge komutanıyla tahrana giderek görüşmeler yapmaktaydı Mahabad’ı kuşatan
ve işgal eden İran genel ordu komutanı Xumayini yazdığı anı kitabında, “eğer
Barzaniler Mahabad’dan çıkmasaydı Mahabad’a giremez, askerleri
silahsızlandırmazdık diyerek tarihi Mahabad Kürt cumhuriyetinin en büyük
yıkılış nedenlerini aslında sıralamaktaydı. Sormadan insan edemiyor, acaba DAİŞ
komutanları Şengal için aynı şeyleri söylemişler midir? O zaman KDP’yi
eleştirmek, hatalı olduğunu söylemek için Kürdistan’da bağımsız bir güç ve
aydınlanma hareketi çıkmamıştı. Mahabad Kürt cumhuriyetinin tarihini
istedikleri gibi devşirerek kendi lehlerine çevirmesini bildiler. Bu durum kâr
olarak KDP’ye geri döndü. Biz bayrağı alıp Rusya’ya gittik diyerek emanete
ihanet etmedikleri teorisini bazı Kürt aydınlarına bile kabul ettirmesini
bildiler. Kürt tarikatların özerk isteklerle varlıklarını Osmanlı’ya kabul
ettirmek için giriştikleri ailesel ve aşiretsel iktidarları için taleplerini
göz önüne seren ve ailesel tarikat iktidarları için çeşitli acılar gören
aşiretler bununla ancak yaşamsal değerlere sahip olabileceklerine ikna
olmuşlardır. Kurak ve sarp dağlıklara sığınmış Barzaniler için ise yeni yaşam
alanları bulmak çok önem kazanmıştı. Hewi ve Xoybun örgütünün telkinleri,
mektupları ve çağrıları sonucu Zebari aşireti ve Barzan aşiretinin Banê
köyündeki toprak anlaşmazlığı sonucunda Zebarilerin Barzanilerin askeri
kuvvetlerini yenmemesi sonucu Irak’la ittifak kurarlar. Irak rejimiyle birlikte
Barzanilere saldıran Zebarilerin ilk saldırıları aslında ulusal özelikler
taşımayan aşiretsel, arazi ve sınır anlaşmazlığı tarzında gelişmiştir. Bunun
sonucunda o dönemlerde faaliyet gösteren Kürt örgütleri Barzanilerin silahlı
güçlerinden yararlanmak ve ulusal bir potaya çekmek için ulusal özelikler
bahşederek büyütmüşlerdir. Barzan’ın gerçek sahibi olarak adlandırılan Şêx
Ahmed’in adamlarını Irak’ta bırakarak Mahabad’a geçen mele Mustafa burada Kürt
örgütlerin propagandist faaliyetleri sonucu çok değer verilir. Askeri gücünden
yararlanmak için Mahabad Kürt cumhuriyetinin genel askeri komutanı yapılır.
Barzaniler artık ulusal özeliklere bürünmüş fistanlarla yakın Kürt tarihine
giriş yaparlar. Ama bugüne kadar kimse Mahabad’ı tam araştırmadı. Kürt
güçlerinin yetersizliğini eleştirmedi. Nedenlerini cesurca ortaya koyarak
Mahabad’ı ne olursa olsun savunması gereken askeri güçleri kimse yargılamadı.
Suçu Rusya’ya vs. gibi dış güçlere atarak işin içinden çıktılar. Oysa Mahabad
tam araştırılıp derinden yargılanıp çözülmüş olsaydı, bugün Şengal katliamını
Mahabad’da aramayacak olacaktık.
“Tarih başlangıcında ve günümüzde gizlidir sözünün emredici
bağlantısında adeta hawar hawar diye bağırırken hala vicdanını bir diktatörde
veya ağanın kadri kıymet gülüşünün hatırı içinde hayal ettiği maddi çıkarlar
için tarihi Kürt gerçekliğini devşirmenin teorisini pazarlayan aydınlar, akademisyenler
ve yazarlar ne kadar etik ahlaka sahiptir?
Mahabad’ı iyi çözemeyen ve ulusal mahkemede yargılamayan
Kürtler devesi kaybolunca oğullarına daha önce kaybolan horozu bulmasını
isteyen baba misali gibi tarihlerine bakıp ders çıkartacaklarına KDP peşmergelerinin
kahramanlık destanlarını masal gibi anlatarak nostaljik hayallerin eski
fotoğraflarında Kürt tarihini tekrarlamak için yeniden canlı tutmaya
çalıştılar. Bu defa ABD ve İran desteklerini çekti diye dört parça Kürdistan’ın
büyük umutlar bağladığı ve destek sunduğu Güney Kürdistan devrimi 1975’te iptal
edilerek devrimin sonunu ilan eden ve radyolarda bunu bildiren KDP’li
Barzaniler ‘aşbetal’ olarak tarihte bir kez daha yerini aldı. Halk Saddam’ın
zulmüne ve faşist insafına bırakıldı. Binlerce insan bugün Şengal’de olduğu
gibi kendisini dağlara vurdu. Çoğunluğu İran’a, Avrupa’ya göç etmek zorunda
kaldı. Güney devrimini adeta ABD’nin ve İran’ın hatırı için sonlandıran ve
özgür Kürdistan’ın doğuş arifesinde ebeliği bırakarak ailesi ile birlikte
güvenli limanlara gemilerini çektiler. 1975 Kaçışını ve devrimin sonunu kabul
etmeyen bazı güneyli Kürt örgütleri toplanarak YNK’yi kurdular. Bugün Şengal’de
kuruluşunu ilan eden Yekîneyên Berxwedana Şengalê (YBŞ) gibi çekirdek türü
örgütlerinin ilk adımlarını birleşerek verdiler. YNK Soran bölgesindeki gücünü
Behdinanla pekiştirmek ve KDP’nin Behdinan halkı üzerinde yaratmış olduğu
zararları ve körelmeği kırmak yeni yol ve yöntemler deneyerek emperyalizmin
piyonu ilan ettikleri KDP’yi Behdinan’da deşifre ederek, devrimi halka anlatmak
için Ali Asker ve yönetiminde 700 YNK’li peşmerge Kuzey Kürdistan üzeri KDP’nin
kalbi sayılan Behdinan bölgesine ulaşmaya çalıştı. Coğrafik olarak Kürdistan’ın
en stratejik bölgesi sayılan Behdinan’da devrimci bir çıkış olur diye bu durum
hem bölge ülkelerini hem ABD-batılı güçleri ve Barzanileri çok etkiledi. KDP
bölgede bulunan ve kendisine bağlı aşiretler aracılığı ile bu güçleri durdurmak
istiyordu. KDP kendi dışındaki Kürt örgütlerini tasfiye etmedeki marifetiyle
Behdinan ve Kürdistan’da bir kez daha yeni oyun ve dolaplara başvurur. Behdinan
ve kısmen kuzey Kürdistan’ın sınır bölgelerinde KDP’nin söylem ve
provokasyonlarına inanan belli aşiretler yanında KDP’nin her dediğine yalanda
olsa evet diyecek kadar köle ruhlu bağnaz insanlar vardı. Fakat bunun için
birisine ihtiyaçları vardı. KDP güney devrimini sonlandırdığını ve aşbetala
girdiğini beyan ettiği halde geçici yönetim ‘Qıyada muveked’ kurduğunu, başına
da daha bağımsız hareket ettiği iddia edilen eski KDP’lilerden sayılan Şami
Şengali, Sami Abdurrahman atadığı dilden dile dolaşmaya başladı. KDP
provokasyon ve komplolar için birisini bulmuştu. Üzerinde çalışmaya başladı.
Devrimi tekrardan başlatacak ve Kürtleri kurtaracak tek kişi olduğu, Barzani
tarafından özel olarak görevlendirildiği Behdinan ve kuzey Kürdistan
sınırındaki bölge halkı üzerinde propaganda edilir. Tıpkı bugün Şengal dağında
bulunan Qasım Şeşo ve akrabalarından oluşan peşmergelerine benzer yaptığı gibi
Sami Abdurrahman ve etrafında toplanan peşmergeler için Barzaniler ve dış
güçler hazırlıklar yapmıştı. Çok geçmeden Behdinan’da Ali Asker ve peşmergeler
için anti-propagandalar başladı. Behdinan’da Saddam’a bağlı eli silahlı
peşmerge giyimli kişilerin geldiğini ve bunların Baas ajanları olduğunu KDP
yöre halkına söyleyerek kirli ve gerçek dışı propagandalar yaptı. Tıpkı bugün
KDP medyası Rudaw TV ve bağlantılı yazılı-görsel organlarının yaptığı gibi.
Şengal’de PKK, HPG ve PYD’ye yönelik yapılan gerçek dışı kirli propaganda gibi.
O dönem KDP’nin bu kirli yaklaşımlarını çözemeyen YNK, yeterli denetim, derin
güvenlik, sürekli disiplin ve bunları boşa çıkartacak pratik adımlar içinde
olmadığından dolayı Ali Asker komutasında bulunan peşmergelerine KDP’li Sami
Abdurrahman peşmergeleri pusu kurar. 1978’de Beytüşşebap zozanların da bulunan
Taştamergêde Ali Asker ve arkadaşlarının etrafı kuşatılır. Bu çatışmalarda 700
peşmerge katledilir. 300 peşmerge esir düşer. Ali Asker, Tahir Wali Beg, Dr.
Xalit ve Êzîdî büyüklerinden olan Hüseyin baba Şêx KDP’ye esir düşer. Büyük
yurtsever ve devrimci Ali Asker ve arkadaşları araya giren tüm Kürt örgütlerin
çabalarına rağmen esir düştükleri halde KDP onları katleder. Êzîdî
büyüklerinden olan Hüseyin baba Şêx ise katledildikten sonra intikam alır gibi
başı hunharca ezilir ve bugün Şengal’in Koço köyünde teslim olmayarak DAİŞ’in
çemberinde günlerce direnen ve son kurşundan sonra esir düşen Kürt Êzîdî yaşlı
rûsipilerine DAİŞ’in ölü bedenlerine yaptığı insanlık dışı muameleler gibi
yaptılar. Şengal’in Koço köyünde siz nasıl DAİŞ’e karşı çıkarsınız, Müslüman
olamazsınız diyerek yaşlı Êzîdîler vahşice katledildi. Hüseyin baba Şêx ve
arkadaşlarına ise adeta sizler nasıl KDP’ye karşı gelirsiniz. KDP’ye rağmen
başka bir parti, devrimci bir çıkışı Behdinan’da yapmaya çalışırsınız diye aynı
vahşiliğin Êzîdîler şahsında yapılması manidardır. Ey tarih sen nelere
kadirsin! Seni ancak doğru okuyan bugün Şengal’i anlar.
İhanet yine doludizgindir. Umarız bu defa Şengal’de bulunan
Êzîdîler Hüseyin baba şer’in mirasını çağdaş direniş tarihleriyle yad eder. Bir
daha onlara esir düşmemek için çağdaş Kürtlüğün bilinç taşlarının zihniyet
devrimini yaparlar. Qasım Şeşo veya tersi bir durumla Sami Abdurrahman
pratiğine izin verilmez. PKK ve YBŞ ise YNK’nin 1978’deki liberalizmin savaş
taktiklerinde sınırlı kalmazlar. Tarihten çıkarılması gereken tecrübeler
ışığında Şengal’in öneminin Behdinanla ne kadar kader birliği içinde olduğu da
anlaşılır.
Savaşacağım, savaşıp sonradan direnmeden kaçmak acaba
Kürtlerin özgürlük mücadelesinde ölümleri azaltır mı? Yada çoğaltmış mı? Güney
Kürdistan tarihi bunun örnekleriyle doludur. Onlar bizden daha güçlüdür!
Savaşırsak çok ölüm olacaktı? Direnseydik halkımız dayanmazdı? Teorileriyle
Kürt halkının özgürlük mücadelesini bırakıp kaçmak bunun için kılıflar uydurmak
ulusal ahlaktan ve ulusal etik değerlerinden anlamamak demektir. Düşmana karşı
direnmek hiç ölümleri getirmez denilemez. Ama kaçış kadar felaketleri ve
katliamları doğurmaz. Aksine ölümleri daha çok yapar ve bir halkın mücadele
umutlarının tasfiyesi ile sonuçlanır. Bu kaçışlar sınırlara kendini vurmalarla
dünya bizi anladı diyerek yada tanıdı gibi safsatalarla Kürt devletinin önü
açıldı diyerek halkı uyutmak umutlarıyla oynamak gibi cahil sınıfların edebiyat
dersleri gibi sokaktaki insana şırınga etmek neyi kurtarır? Daha ne kadar bu ve
benzer tarihi illüzyonist hayali öngörüsüzlükle Kürdistan halkının geleceğini
inşa ediyoruz diyerek işin içinden çıkmaya çalışacaksınız? Güney Kürdistan
tarihindeki katliamların ve özelikle KDP tarihindeki şehitlerin çoğu direnişin
şehitleri veya mevzide düşmana karşı savaşılırken verilen kayıplar değil.
Kaçarken yada devrimi düşmana teslim ederken verilen büyük kayıplardı. Bu
kayıplarla başka ülkelerde on devlet kurulmuş bugün bağımsızlık bayrakları
dünyanın her tarafında dalgalanıyor. Vietnam’dan Bosna’ya kadar. 4-6 milyonluk
Güney Kürdistan’da 500 binden fazla şehit var. Bunların sorumluluğu, zaferi ve
özgürlüğü getirmediği sürece kime ait olacak? Bunun için ön hazırlıklar özgür
geleceğe nasıl teslim ediliyor? Aynı nakaratları yeni nesil Kürt gençlerine
aktararak balık hafızalı bir millet mi yaratılmak isteniyor?
Yıl 1988 dünya Ortadoğu’da yeni denge ayaklarını
oluşturmanın arifesindedir. İran ile Irak’ın hesapları yine Kürtler
üzerindedir. Özgüce bağımlı politik adımlar yerine yine dışa bağımlı talepler
çerçevesinde hareket eden Kürtler Güney Kürdistan’da hareketlenmeye başladılar.
Bunun sonucunda Irak Baas rejimi daha büyük bir darbeyi Kürtlere vurmaya
hazırlanıyordu. Kürtler ise buna karşı hazırlıksız ve öngörüsüzdüler. Irak
faşist rejimi bütün dünyanın gözü önünde Enfal harekâtına başladı. Bir yıl
içerisinde 182 bin Kürt tutuklanarak faili meçhul cinayetlere ve soykırıma
uğradı. Kimyasal gazlarla Halepçe katliamı yapıldı. Binlerce insan zehirli
gazlarla katledildi. Dünyadan tek bir kınama bile çıkmadı. Sahi KDP neredeydi o
zaman? Diğer Kürt örgütleri ne yaptılar? Bu katliamlardan 12 bin Feyli Kürt
katledildi. 80 binden fazla Germiyan Kürdü, 50 bine yakın Soran Kürdü, 32 bin
Sindi ve Guli aşiretine mensup kişi katledildi ve soykırımdan geçirildi. Fakat
ne yazık ki burada katledilen Kürtler arasında bile ayrımcılık yapıldığı ve
şehitlerin sınıflandırıldığı acı bir gerçek gibi günümüzde konuşuluyor. Güney
Kürdistan’da 1988’de katliamlarda sorumluluğu olanların açığa çıkartılması ve
yargılanması gerekirken bu katliamlarda yer alan korucu başlarının ve
müsteşarlarının çoğunun KDP üyesi olarak karşımıza çıkması bazı çevreleri
şaşırtmıştı. Güney Kürdistan basınında zaman zaman gündeme gelen ve
yargılanması için imzalı talepler sunulduğu halde KDP bunlara karşı çıkmış ve
yargılanmalarını engellemiştir. O zaman bu yargılamalara karşı çıkanlar 1988’de
Halepçe başta olmak üzere 182 bin Kürt’ün Enfal operasyonunda kaybedilmesine
ortak olduğu anlaşılmaz mı? Sadece bir aşirete mensup şehitleri sürekli ön
plana çıkartarak diğer şehit olan halkın değerli evlatlarını ikinci plana atar
gibi politik çıkarlar için kullanmak ne kadar doğrudur? Yoksa onlar çok şehit
vermiştir. Ne yapsalar hakları vardır? Kürtleri ancak onlar kurtarır algısını
halkta yaratmak için mi sürekli 8 bin Barzani’nin şehit edilmesi olayı
işleniyor? 8 bin Barzan şehidi bütün Kürdistan’ın şehitleridir. Bir partinin
malı değildir. Diğer aşiretlere mensup on binlerce şehit var? Niye kimse onları
dile getirmiyor? Yoksa onlar ikinci rütbe şehit midir? Bu nasıl sorular diye
soranlar olacaktır. Bunu biz değil şu an KDP eksenli Güney Kürdistan hükümeti
pratikte uyguluyor. Örneğin bütün şehitlerin maaşları aynı değildir.
Barzanilere ödenen şehit maaşı ile başka aşiretlere mensup şehit maaşları
farklı miktardadır. KDP’ye yakın kişi, sorumlu, ağa veya aşiret reisi yüksek
şehit maaşları alırken halka ise düşük şehit maaşı veriliyor. KDP’ye yakın
duran ve seçimlerde oy veren, Enfal
operasyonunda Saddam Hüseyin’le birlikte hareket eden müsteşarların Enfal
operasyonunda ölen korucularına bile KDP şehit maaşı vererek gizli politik dünyasının
şifrelerini soğukkanlı bir şekilde yürütmektedir. 1988’de Türkiye İran’a göç
etmek zorunda kalan Güney Kürdistan halkı aynen Şengal halkı gibi dünyanın dört
bir yanına dağıldılar. Kürtler içinde Halepçe ve Enfal sorumluları ise hala
yargılanmadı. Ama her yıl üzerine ağıtlar yakılıyor. Halepçe katliamını yapan
Saddam Hüseyin ve Hasan El-Mecit ise Kürtlere karşı yapılan Halepçe ve Enfal
katliamları için değil mahkeme tutanaklarına göre Şiilere yaptığı katliamlar
için Bağdat’ta idam edildiler. Ama şu soruyu sormak gerekirdi. Saddam bile
ABD’nin kendisini idam edilmesine izin vermeyeceğine inanmışken kimler ABD’yi
hemen idam etmesi yada önü açılırsa hepimizi deşifre eder, Ortadoğu’da ve
Kürdistan’da politik yaşamımız son bulur diye ikna ederek intikam hırsı bürümüş
Şiilere teslim etti?
Direnmeden tarihten kaçmak 1991’de Saddam’ın Kuveyt’i işgal
etmesiyle bir kez daha baş gösterir. Önce halk ayağa serhıldana kaldırılır.
Sonra Saddam uçaklarla gelecek kimyasal atacak diye ilk önce peşmergeler kaçar.
Silahlarını sınırda bekleyen Türk askerlerine teslim ederek Türkiye’de mülteci
olurlar. Halk ise İran ve Türkiye sınırlarında ölüm kalım savaşı verir.
Mültecilik Şengal gibi daha derinden sarsar. Tarihi müzik notaları gibi adeta
gören Kürtler ise aynı nakaratı tekrarlar. Dünya bizi anladı. Tanıdı. Vs. vs.
Direniş ederek özgürlüğünü kimseye minnet etmeyerek öz gücünle tanıtsan ve bu
ulusal rezilliği Kürt halkına yaşatmadan ölümüne topraklarına sahip olsan dünya
daha çok tanımaz mıydı? Ulusal birlik ruhuyla tüm Kürtlerin gücünü arkasına
alarak dünya ve bölge daha çok değer vermez miydi? Devletlerine bütün Kürtleri
mülteci olarak almayacaklarını beyan eden Avrupalı batılı ülkeler Fransa’nın
önerisi ile en iyi çözüm olarak Kürtlere Irak’ta uçuşa yasak kendi bölgelerinde
sınırlı bir alanda 36 paralel dedikleri bir plan içerisinde anlaşmaya vardılar.
Yaralı kuşlar gibi Güney Kürdistan’a tekrar dönen güney halkını ise yeni
sorunlar ve ulusal kavgalar bekliyordu. PKK’nin Ortadoğu’da Kürdistan sorununu
devrimci bir çizgi temelinde tümden değiştirmesi ve özgüce dayanarak Kürt
halkının özgürleşmesini hedefine koyarak avukatsız bırakılan, sahipsiz edilen
ve kaçışlarla sürekli adlandırılan Ortadoğu’da Kürt kapanını kırmak için yeni
projeler üretmeye başladı. Sürgünde Kürt parlamentosu ve sürgünde Kürt
devletinin Güney Kürdistan geri cephesine dayanarak Kuzey Kürdistan’da ilan
edebileceğini duyurması ve Botan-Behdinan savaş hükümetini olağanüstü bir
durumla tartışmaya açması ortada kaybolan halkın arasında pek etkisi kalmayan KDP
ve YNK’nin Güney Kürdistan’a dönüşünü hem bölge ülkeleri hem de uluslararası
emperyal güçler tekrar gündeme getirdiler. Adeta yetişin PKK devlet ilan ediyor
bunun için Güney Kürdistan’da temel atıyor. Bunu engelleyin böyle bir devlet
bize hizmet etmez diyerek özelikle KDP’yi öne sürdüler. KDP ise Türk, ABD ve
İsrail destekli olarak PKK’nin sürgünde Kürt devletinin PKK eliyle ilan
edilmesine karşı çıkarak güney Kürdistan’da Türk devleti ve tanklarıyla
birlikte Gerillalara karşı operasyon üstüne operasyona giriştiler. Kürtler bu
tarihe ihanet savaşı adını verdiler. Bazıları bırakuji diye çarpıtmak istese de
gerçek ismi ihanet idi. Çünkü bir Türk tankının üstüne çıkan KDP’li peşmergeler
sürgünde Kürt devletini ilan etmek için Botan-Behdinan hükümetini kurmak için
çalışmalara başlayan Gerillalara karşı savaşıyorlardı. Bunu Türk devleti
kuzeyde korucular eliyle yapıyordu. Zaman zaman kuzeyde koruculara yardım etmek
için KDP’li peşmergelerde katılıyordu. Sonuç itibariyle Türk devleti İsrail ve
ABD-KDP eliyle amaçlarına ulaşmıştı. PKK’nin sürgünde Kürt devletini resmi
olarak ilan etmesini engellediler. Ama PKK yeni stratejilerle, somut proje ve
ideolojik yoğunlukla Ortadoğu’da çözüm modellerini geliştirerek sadece
Kürdistan ve bölgede değil dünyada rüştünü kanıtladı. Hedeflerini kendisi kadar
büyüten PKK zihniyete demokratik bağımsız komünal ve ekolojik Kürdistan’ı
kurmasını bildi. Kürtlerin sahipsiz, avukatsız olmadığını direnen ve
direnişiyle zaferler kazanmasını bildiğini tüm dünyaya göstererek ne kadar
Şengal gibi Kürt kapanını yapsanız bile bundan sonra yıkabileceklerini hem
Kürtlere hem de dünyaya gösterdi.
KDP ise tekerrürde ısrar ederek güneyi yeni mecralara
taşıyordu. Saddam’ın iktidarını devirmek için YNK ile koltuk teması kuran
ABD’nin yaklaşımları KDP’yi derinden etkiliyordu. Mesif’ten Hewlêr’e bakan
Barzani Hewlêr’i YNK’den almak için planlar yapıyordu. Kendi bölgesi ilan
ettiği Behdinan’ı Hewlêr’le taçlandırmak gayretindeydi. Bunun için PKK’den
sonra YNK ile savaşı yeniden başlatacak girişimler ve görüşmeler yapmaktaydı.
Bunun sonucunda 31 Ağustos 1996 yazında Saddam’a bağlı askerler eşliğinde KDP
Hewlêre saldırdı. On binlerce insan aynen bugünkü Şengal gibi tekrar göç
yollarına düştü. Hewlêr Süleymaniye’den İran’a kadar Kürt halkı bir kez daha
kendisini sınırlara vuruyordu. ABD ise Zaxo’da bulunan çekiç göç merkezini
Barzani Saddam’la anlaştı ne yapacakları belli olmaz diyerek Türkiye üzeri
güçlerini ve taraftarlarını tahliye etmeğe başladı. KDP ile yaptığı anlaşmanın
sınırlarını tanımamaya başlayan ve YNK denetiminde bulunan Soran bölgesine
doğru gitme eğiliminde olan Saddam güçleri artık sadece Kürtler için değil
bütün batılı güçleri ve ABD’yi etkilemeye başlamıştı. ISİD’e Şengal’e saldırısı
ve Hewlêr sınırına doğru güçlerini kaydırarak Amman anlaşmasını bozduğu gibi,
aynı döneme benzer şekilde ABD harekete geçti. YNK Soran bölgesinden
çıkartılırsa mecburen PKK ile birleşmek zorunda kalır ve daha radikal bir
devrim gücü doğar diye Saddam’a tehditler, bölge ülkelerine ve KDP’ye ise
uyarılar yapmaya başladılar. Uçaklarla Saddam’ın güçlerini tıpkı şu anki gibi
bombalayan ABD uçakları Barzani’nin tepkisiyle karşılaştı. 1996’da yerel
TV’lere çıkan Mesut Barzani ABD’nin Irak’ta uçuşa yasak bölgelerdeki uçuşlarını
ve Irak’a müdahalesini yasadışı ilan ediyordu. Aslında Saddam’la yapılan
anlaşmanın gereklerini yerine getiriyordu. Hewler’de ise YNK’liler, PKK’li
hastalar, Saddam muhalifleri ve komünist parti üyeleri hedefteydi. YNK’liler ve
PKK’lileri Saddam’ın tanklarına binerek katleden KDP’li peşmergeler Saddam muhalifi
Şiileri ise Baas rejimine teslim ediyordu. Aynı dönemlerde Hewlêr’de bulunan
Maliki’nin dava partisi arkadaşları zor bela İran’a ancak kaçabildiler. Şuan
bile muhalifler, YNK ve PKK’li şehitlerin aileleri akıbetleri sık sık sorulan
fakat KDP tarafından daha cevaplanmayan faili mezarları bile
gösterilmemektedir. Saddam’ın askerleri tıpkı bugünkü DAİŞ gibi ansızın
saldırdıklarından dolayı kimsenin tahmin etmediği sonuçlar ortaya çıkmıştı. ABD
ve batılı güçlerin sert tepkileri sonucu Hewlêr’i KDP’ye bırakan Saddam
askerleri tekrar geri sınırlarına çekildiler. YNK ise Süleymaniye ve Soran
bölgelerine geri dönerek sınırlandırıldı. KDP ise Saddam’la birleşerek Hewlêr’e
girmediğini tek başına Hewlêr’e girdiği yalanını dilden dile dolaştırmaya
başladı. El-Cezire’de yayınlanan görüntüler ve görsel muhalif medya organları
ise çok sonradan bunları belgeleriyle vermeye başladı. Fakat artık KDP için
bunlar önemli değildi. Amacına ulaşmıştı. İsterse ihanetçi isterse katil
desinler onun için fark etmezdi. Çünkü ihanet tarihi olarak bir pazar haline
getirilmişti ve bunda en kazançlı parti olarak çıkmıştı. Nitekim Hewlêr
trajedisinde de öyle oldu. Bugün yapılan seçimlerde Hewlêr’de KDP bütün
partilere göre birinci parti olarak geçmektedir. O zaman kardeşe karşı ihanete
devam diyecektir. Bu durumda güneyli Kürt örgüt parti ve aydınların siyasi
korkularını politik beceriksizliklerini ve esir olmuş öngörüsüz yapılanmalarını
eleştirmeden geçmek istemeyiz. Bağdat mahkemesinde yargılanan Irak diş işleri
bakanı Hristiyan asıllı olan Tarık Aziz savunmasında neden nasıl ve niçin
Hewlêr’e girdiklerini sözlü ve belgeleriyle mahkemeye sundu. Irak devlet
televizyonunda canlı olarak verilen mahkemeye ilişkin neden KDP Tarık Azizin
savunması sırasında ülke güvenliğini ve Güney Kürdistan’ın istikrarını bozar
diye canlı verilmemesini ve verilse bile Tarık Aziz ve arkadaşlarının
seslerinin ekrana yansıtılmamasını talep etti? Saddam rejiminin dış işleri
bakanı Tarık Aziz 1996 Hewlêr işgali ile ilgili ne söylemişti? Ne tür belge
numaralarını mahkemeye vermişti? Tarık Aziz 1996’da Barzanilerin daveti üzerine
Dohuk’a bizzat geldiğini, Duhok’ta Neçirvan Barzani’nin evinde Mesut Barzani ve
Neçirvanla görüştüğünü burada Barzani’nin Irak’ın kendilerine yardım ederek
Hewlêr’i almalarını talep ettiklerini söyleyerek bu kararın kendisine ait
olmadığını bunu sayın Saddam Hüseyin’e bildireceğini söyleyerek yanlarında
ayrıldım. Ardından Saddam bu tekliflerini kabul etti ve sayın Mesut Barzani’nin
daveti üzerine Hewlêr’e girdiklerini belirterek suçlarının olmadığı yönünde
savunmasını bitirdi. Bağdat mahkeme
kayıtlarında ve TV’de canlı olarak verilen mahkeme kasetlerinde bu savunmalar
ve belgeler mevcuttur. Mesut Barzani ise Tarık Aziz’i tekzip edecek tek söz
bile şu ana kadar bildirmiş değildir. KDP ise Saddam askerleri ile birlikte
telsizlerle koordinasyon ve koordinatlar veren Dr. Roj Nuri Sawej’i partinin en
üst düzeyine getirdi. En son Irak İbadi hükümetinde KDP listesinden maliye
bakanı olacağı iddia ediliyordu. Saddam’dan sonra Irak başkan yardımcılığı yaptı
ve şimdi KDP’nin en rütbeli kadrolarının başında geliyor. Hewlêr sokaklarında
bir kasap gibi KDP’ye muhalif olan ve elinde listelerle bina bina sokak sokak
dolaşan ve yurtseverleri katleden Cemal Mutke ise KDP’nin askeri
komutanlığından terfi edilerek en son Kürt parlamento seçimlerinde KDP Hewlêr
liste başı edilerek şu an Kürdistan parlamentosunda milletvekili yapılmıştı.
Oysa Güney Kürdistan’da birçok parti, örgüt, kurum, kayıplarını arayan aileler
ve bağımsız aydınlar 1996 Hewlêr katliam sorumlularının yargılanmasını talep
etmiş bunun için çeşitli gösteriler ve dilekçeler bile vermişti. Fakat KDP
hiçbirini dinlemeyerek düdüğünü çalmaya devam ediyor. Güneyli Kürt parti ve
örgütlerin dışa bağımlı lakayt tavırları ve sorunlu ekonomik çıkarları hakikatlerin
açığa çıkmasına neden olurken Kürt halkı yargılanmayan ve özeleştirisi
verilmeyen her olayda olduğu gibi bununda ağır sonuçların tekrarını Şengal’de
bir kez daha gördü.
Serkef Azadî
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
Devam Edecek…