15 Nisan 2010 Perşembe Saat 18:10
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Giriş
Hiç bir felsefe, döneminin düşünsel atmosferinden ve
toplumsal koşullarından bağımsız ele alınıp incelenemez. Bu gerçek Comte’nin
felsefesi için de geçerlidir. Bu nedenle Comte dönemindeki toplumsal ve
düşünsel atmosfere de göz atmak gerekir. Comte’nin görüşleri, Fransız Devrimi
sonrası yaşanan ekonomik, toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunların içinde
değerlendirilmelidir. Çünkü her düşünce belirli tarihsel bir dönemin ve o
dönemin perspektifinin ürünüdür.
17. ve 18. yüzyıl doğa bilim alanında önemli keşif ve
buluşların yaşandığı bir dönemdi. Doğa bilimlerindeki gelişmeler, insanın doğa
konusundaki bilgisini genişletiyor, doğada belirli yasaların hüküm sürdüğünü
ortaya koyuyordu. Doğa bilimlerinde elde edilen bilgiler Kilisenin doğa
konusundaki görüşlerini etkisiz kılıyordu. Çünkü doğa bilimleri, doğadaki
olguları dış bir güce gerek duymadan açıklayabiliyordu. Bilimsel gelişmeler,
tanrı merkezli düşüncelerden kurtulmak için önemli bir birikim sağlamıştı.
Doğa bilimlerindeki gelişmenin sonucu olarak, toplum ve
insan ön plana çıkarken, tanrı merkezli düşünce geri plana itilir. Dolayısıyla,
tanrı, din ve ahlak anlayışında önemli değişimler yaşanır. Bunun sonucu olarak,
toplumsal ve politik alanda da insanı ön planda tutan arayışlar başlar. İnsanın
ilahiyatçı düşüncelerden kurtularak, kendi özgür iradesine uygun toplumsal ve
politik biçimler araması sonuç verir. Doğa bilimlerindeki gelişmeler şu soruyu
gündeme getirir: Acaba, doğadaki yasalara benzer şekilde, toplumda da belirli
yasalar var mı dır? İnsanı ön planda tutan bir toplum ve politik biçim nasıl
olabilir? Bu tip sorular, sonuçta bir toplumsal alanda aydınlanma felsefesini
doğurdu. 18. yüzyıl devrimler çağıdır. Aydınlanma felsefesinin sonucu olarak,
‘özgürlük’ , ‘eşitlik’ ve ‘kardeşlik’
sloganları altında 1789 yılında Fransız Devrimi gerçekleşir.
Fransız Devrimi sonrası süreç, Avrupa’da bir alt-üst
oluşlar, ayaklanmalar, devrimler sürecidir. Devrim sürecinde aktif rol oynayan
işçiler, hakları için mücadeleye devam eder. Huzursuz olan işçilerin
mücadelesi, düzeni sarsan özellikler gösterir. Bu durum o dönemde, bir anarşi
ve düzensizlik olarak algılanır. Olaylara burjuva düzeninin bakış açısından
yaklaşan Aguste Comte böylesi bir toplumsal ortamda düşüncelerini oluşturur.
Siyaset bilimini siyaset felsefesinden farklılaştırmaya
yönelik anlayışın esas olarak iki noktada yoğunlaştığı görülmektedir: a) Genel
olarak bilimin niteliği ve felsefeyle ilişkisi b) Siyaset biliminin konusu ve amacı
Siyaset bilimini siyaset felsefesinden farklılaştırma
çabaları belli bir tarih perspektifi içine de oturtularak haklı gösterilmek
istenmiştir. Örneğin Platon ve Aristoteles düşüncesinde olduğu gibi “iyi toplum
düzeni arayışından “değer yargılarından arındırılmış olanı açıklamaya yönelik
bir bilimsel disiplin olarak Machiavelli ile “modernleşme sürecine girdiği
kabul edilmektedir.
Siyaset bilimini siyaset felsefesinden farklılaştırmaya
yönelik pozitivist anlayışın dayandığı analitik öncülleri ortaya koymayı ve bu
çerçevede sözü edilen farklılaştırma çabasının geçerliliğini eleştirel gözle
yeniden değerlendirmeyi amaçlamak kaçınılmazdır.
Pozitivizm Nedir?
’Pozitivizm’ nedir?
Pozitivizmi doğuran koşullar nedir? Pozitivizm neyi savunmaktadır? Bu
sorulara cevap vermeye çalışacağız. Ama önce günlük dilde kullanılan ‘pozitif’
sözcüğü ile bilim ve felsefe alanında kullanılan ‘pozitif’ sözcüğünün
birbirinden farklı anlamları olduğuna dikkat çekmek gerekir. Tıpkı materyalist
ve idealist sözcüklerinin günlük dildeki anlamı ile felsefe dilindeki
anlamlarının farklı olması gibi.
Pozitif sözcüğü günlük dilde genellikle iyimser anlamında
kullanılır. Pozitif düşünmek, iyimser olmayı dile getirir. Oysa bilim ve
felsefede başka bir anlama gelir. Pozitif sözcüğü, en geniş anlamıyla gerçek
olguları temel alan, metafizik ve teolojik olmayan demektir.
“Olguculuk(
Pozitivizm ), toplumsal yaklaşımlar söz konusu olduğunda bir nevi çağdaş
putçuluktur. Putçuluk, anlamsallığını yitirmiş tanrısallığın boş çerçevesidir.
( A.ÖCALAN )
Auguste Comte,
pozitif sözcüğünün çeşitli anlamları olduğunu belirtir ve pozitif
sözcüğünün 5 anlamını açıklar.
1.Pozitif sözcüğü, verili (var olan) gerçekliği, var olmayan
gerçeklikten ayırmak için kullanılır.
Olguları (görünüşü) temel alır. Olguların arka planını, nedenini
sorgulamaz.
2.Pozitif sözcüğü, faydalı demektir, yani faydasız olanın
tersidir.
3.Comte’ye göre pozitif sözcüğünün 3. anlamı, mutlaklık ve
şüphecilik ikilemi karşısındaki konumumuzu belirler. Dolayısıyla pozitivizmin üçüncü anlamı,
pozitivizmi dogmatizmden ve şüphecilikten ayırır. Comte’ye göre dogmatizm, kesin ve mutlak
bilgiyi savunurken, şüphecilik, bilgilerimize güvenilemeyeceğini ileri sürer.
4.Comte’ye göre pozitivizmin 4. anlamı çoğu zaman 3. anlamı
ile karıştırılır. Bu da bilgilerimizin emin bir şekilde belirlenme, güvenilir
bilgi ile güvenilmez bilgiyi birbirinden ayırma sorundur. Ona göre, pozitif
olguları temel alan felsefe, daha önceki felsefelerin yanlışlığından
sıyrılmıştır. Pozitif felsefenin, böyle bir sorunu yoktur.
5.Comte’ye göre pozitif sözcüğünün 5. anlamı, negatif
(olumsuz, kötü) olanın zıttı olan olumlu anlamında kullanılır.
Pozitivizmin bu beş anlamını açıkladıktan sonra, Comte kendi
felsefesi konusunda şunları yazar. ‘Yeni felsefi düşüncenin biricik esaslı
niteliğini (ki bu niteliği pozitif sözcüğüne yansımıyor) oluşturan şey, her yerde göreceli olanı mutlak olanın yerine
geçirme eğilimidir.
Comte, felsefesinin var olan düzeni değiştirmeye değil,
korumaya yönelik olduğunu açıkça ilan eder: ‘Pozitif felsefe, yapısı
itibariyle, yıkmaya değil, organize
etmeye yönelik’ bir felsefedir.
Dolayısıyla toplumsal açıdan olumlu, bilimsel olarak
belirlenebilen/ispatlanabilen ve verili olguları temel alan ve bu olguları
düzenlemeye çalışan felsefeye pozitivizm denir. Bir başka deyişle pozitivizm,
kendini deney ve gözlemimizle algılanabilen gerçeklik ile sınırlandırmaya
çalışan felsefenin kod adıdır. Pozitivizm, pozitif olguları temel alan pozitif
bilimlerden etkilenir.
Comte’un önemli katkılarından biri şöyle ifade edilebilir:
O, toplum ve tarih arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Tarih ve toplumun birlikte
ele alınmasını gündeme getirir. Alex Callinicos’un deyişle, ‘Marx’tan önce
..bilimsel parçalanma sürecine direnmeye çalışan ve toplum kuramı ile tarihsel
araştırmaları birleşik bir entelektüel proje olarak korumak isteyen esas kişi Comte
idi.
Turgot ve Condorcet in iyimser tarih anlayışından
etkilenerek, tarihi çeşitli evrelere böler Comte. ‘Condorcet gibi o da tarihsel
değişimin temel nedeninin ‘insan tininin genel ve zorunlu İlerlemesi’nde
yattığını düşünür: üç evre yasası bu nedenle ‘toplumsal gelişim biliminin’
temelini oluşturur.
“Bilim esas olarak ‘kendini bilmekse, sanıldığının aksine,
en çok da sistemin resmi ideolojisi olarak benimsediği pozitivizm bu
gerçeklikten uzaklaştırıcı rol oynar. Çok eleştirdiği din ve metafizik aşamalar,
belki de pozitivizmden daha fazla bilime yakındırlar. Tabi ki başta insani
bilimlere. Belki de en sığ metafizik ve
dinin kendisi pozitivizmdir. İnsanlık, tarihin hiçbir aşamasında bu denli
zincirlerinden vahşice boşalmamıştı. Yine bu denli kıskıvrak bağlanmamıştı.
Doğa ve toplum üzerinde bu denli iktidar icrasına girilmemiştir. Bunlar ancak
pozitivist din ve metafizikle gerçekleşir oldu. ( A. ÖCALAN )
Comte’a göre Avrupa’da hem toplumların, hem de bireylerin
düşünsel tarihi üç aşamadan geçmiştir.
1.
Teolojik aşama
2.
Metafizik aşama
3.
Pozitivist aşama
Tarihsel gelişim alanında bir yasa keşfettiğini söyleyen
Comte şunları ekler: ‘Bu yasa şu anlama gelir: Bilgimizin her alanı sırasıyla
üç çeşitli teorik aşamadan geçer, yani teolojik veya sanal durum, metafizik
veya soyut durum, bilimsel veya pozitif durum. Bir başka deyişle, insan
düşüncesi, tüm araştırmalarında, felsefe yaparken, sırasıyla farkı hatta
birbirine zıt yöntemleri kullanır.
Comte bu aşamaları kısaca şöyle değerlendirir: ‘İlk aşama
geçici ve hazırlayıcı bir aşama olarak algılanmalı. İkinci aşama ise birinci
aşamayı çözen, üçüncü aşamaya yavaş yavaş zemin hazırlayan bir geçiş aşaması
iken, üçüncü aşamanın özelliği her açıdan insan aklının kesin egemenliğinden
oluşmaktadır.
Comte’a göre pozitif aşama en son aşamadır. Teolojik ve
metafizik dönem kapanmıştır. İnsanlık tarihindeki düşünsel evrim artık sona
ermiştir. Çünkü pozitivist aşamada, bilim artık kesin bir egemenlik kurmuştur.
Bu aşamanın en belirgin özelliği, hayal gücünün ve spekülatif aklın yerine
gözlemin egemen olmasıdır. Evreni
açıklamaya çalışan hayal gücü ve spekülatif akıl, eski düşünsel egemenliğini
yitirmeye başlar. Gözleme dayanan bilgi önem kazanmaya başlar ve egemen olur.
Pozitivizm, Pozitivist felsefe, tüm çabalarını, artık yavaş yavaş tüm alanlarda
gelişmeye başlayan gözlemlere yöneltir. Comte’a göre pozitif aşamada insan
artık ontolojiden vazgeçer. Şeylerin özünü araştırmayı ve mutlak bilgi peşinde
koşmayı bırakır. Onun yerine gözlem ve aklı kullanarak benzerlik ve nedensellik
ilkelerine göre görünüşleri düzenlemeye ve anlamaya çalışır. Olgular ve
görünüşler eğer sonunda tek bir ilkeye dayandırılarak açıklanırsa, en son
pozitif aşamaya ulaşmış oluruz. (Çekim yasasının keşfi olguları anlamamızı
mümkün kılmıştır. Einstein’da genel bir teori aradı. [Einstein suchte und die
heutigen Physiker suchen nach einer allgemeinen Feldtheorie.]
Pozitivist dönemde artık ilk ve son neden soruları geride
kalır. ‘Son neden öğretisinin yerine,
varoluş koşullarının ilkesi geçer. Comte, pozitivist aşamadaki düşünce
biçiminin, düşünsel devrime denk düştüğünü ifade eder: Düşüncemizin son aşmasını karakterize eden
esaslı devrim özünde şuna dayanır: Her tarafta ulaşılması mümkün olmayan esas
nedenleri belirleme çabasının yerine, yasaların (yani gözlemlenen fenomenler
arasındaki değişmez ve sabit olan ilişkilerin) araştırılması.
Comte, pozitif aşamadaki bilgilerin mutlak olamayacağının
farkındadır. Ona göre pozitivist aşamadaki bilgiler görelidir. Ona göre
bilimsel ilerlemeler, bizim ihtiyaçlarımıza cevap verecek ölçüde, ideal olan
sınıra yaklaşmalıdır. Öte yandan Comte gözleme dayanarak bilgi edinme konusunu
yanlış yorumlayanlar düşünce biçimleri (Ampirizm) var. Ampirizm, ön görü
olanağını reddeder. Comte, ampirizme karşı olduğunu ilan eder. Comte’a göre
pozitivist felsefenin son amacı, rasyonel bir öngörü olanağı yaratmaktır, bilgi bize öngörü sağlar. Öngörü için bilgiye
ihtiyacımız var. Öte yandan eylem için de belirli bir öngörü gereklidir. Şöyle
yazar: ‘Gerçek pozitivist felsefe her şeyden önce, öngörmeyi bilmeye bir şeyin
ne olduğunu araştırmaya buradan da olması gerekenin açığa çıkarmaya dayanır.
Tabii olması gereken doğa yasalarının dönüştürülemez olduğu temel ilkesine
dayanır. Comte’a göre, ön görmek için bilgiye, eylem için ise ön görüye gerek
vardır. İlkin görünüşlerin, gerçek veri olduğunu kabul etmek gerekir. İkinci
olarak bu olguları belirli yasalara göre düzenlemek gerekir. Üçüncü olarak da
olguları düzenleyen bu yasalar yardımıyla gelecek olguları ön görmek mümkündür.
Comte göre, pozitif aşamada bilimler doğrudan doğruya
olgulardan hareket etmeli, onların arkasındaki nedenlerle uğraşmamalıdır.
Bilimler doğanın özünü ve gerçekliğin ya da özlerin nedenlerini bilemezler.
Bilimler sadece olaylar arasındaki yasaları ve değişmez bağlantıları
araştırmalıdır. Bilimsel incelemeler görüngülerin (fenomen) çözümlenmesi ile
sınırlı olmalıdır.
Olguculuk olarak da bilinen eskilerin ispatçılık ya da
ispatiye mesleği de dedikleri pozitivizm, bilim ve gözlemle belli olan
şeylerden başkasına yer vermeyen bir felsefe okulu ya da bir felsefe mesleği
idi. Şeylerin, olguların yalnızca maddesel yan ve maddesel görünümlerini
dikkate alan incelemek isteyen bir tutumdu. Ergun, pozitivizmin tarifini
yaparken sarf ettiği “felsefe okulu ve felsefe mesleği tabirleri pozitivizmin
düşünsel temelinde ne derece objektif(?) olduğunu da göstermektedir.
Bilim gibi pozitivizm de en kaba olguculuk felsefesidir.
Olgu, gerçeğin görüntüsüdür pozitivizmde ise gerçeğin kendisidir. Olgu olmayan
hiçbir şey gerçek değildir. Kuantum fiziği, astronomi ve biyolojiden, hatta
düşüncenin öz olarak kendisinden biliyoruz ki, gerçek, azami olarak göze
görünen olayların ötesindeki alemlerde cereyan eder. Gözlemlenen ve gözleyen
ilişkisinde hakikat en sırlı bir mahiyete bürünmüştür ki, hiçbir fiziki ölçeğe
ve tarife sığmama noktasındadır. Pozitivizm bu derinliğin inkârı olarak, en çok
ilkçağlardaki putçuluğa (paganizm) benzemektedir. Put bir olgu olarak görünüm
kazandığı için, paganizm ile pozitivizm arasındaki ortak bağı yansıtır.
Burada belirtmemiz
gereken bir diğer nokta da pozitivizm sözcüğünün çoğu zaman sıkıcı bir anlamsal
derinliğe sahip olan bilimsel düşün dünyasındaki kullanımından ziyade onun
insanın birbiri ile ilgi kurmasını sağlayan dil âleminde başka hangi anlamsal
bütünlüklere karşılık geldiğinin ortaya çıkarılmasıdır. Bu ortaya çıkarma
işlevi/işlemi pozitivizmin varlık sahası bulduğu dönemde nasıl bir bakış
açısıyla bilimsel âleme sunulduğunun, kısacası bu kavramın tarihsel arka
planının anlamlandırılması ve aydınlatılması bakımından önem arz etmektedir.
Pozitivizm sözcüğü, günlük dilde olumlu bir düşünceyi, bir davranış biçimini
anlatmada kullanılır. Pozitif bilimler deyimiyle kuralları belli olan, belirli
kurallara göre işleyen bir bilgi türü kastedilmektedir. Olumluluk özelliğinin
ve pozitif bilimlerin Osmanlı dönemi Türk bilim dünyasındaki karşılığının da
müspet (olumlu) bilimler olduğu gerçeğinin ışığı altında pozitivizm
düşüncesinin kişinin zihninde varlık sahası kazanmaya başladığı dönemde olumlu
bir anlam(maddesel/niceliksel bir niteliğe sahip bulunması dolayısıyla) taşıdığını
göstermektedir.
Pozitivizme göre bilimselliğin temelinde gözlem yatar.
Gözlemi beş duyu organımızla yaparız. Duyularla elde edilen bilginin yani
ampirik tekniklerle elde edilen bilgilerin deneye tabi tutulması ve sonuçta
elde edilen nihai bilgilerin yasalara, genellemelere dönüştürülmesi söz
konusudur. Pozitivist metodoloji özellikle doğa bilimlerinin 16.yy sonlarında
elde ettikleri başarı sonucunda ilgi toplamıştır. Doğa bilimlerinde elde edilen
başarılı sonuçlar aynı yöntemin insana ilişkin bilimlerde de uygulanabileceği
varsayımını ortaya çıkarmış ve bundan hareketle de sosyal bilimlere uygulanmaya
başlanmıştır.
Pozitivizmin duyusal algılamayı kabul ederek araştırmalar
yapması, onun “burada ve şimdi olan konularla ilgilenmesi sonucunu
doğurmuştur. İnceleme konusu burada ve şimdi olan olaylar ve olgulardır.
Pozitivizme göre duyusal algılamaların dışında bir gerçeklik yoktur.
Pozitivizm, bilginin kaynağı olarak duyusal algılamayı kabul
etmektedir. Pozitivizme göre, olgular doğrudan duyu algılarıyla yapılan
gözlemlerle belirlenmiş, yasalarda bu gözlemlerden tümevarımla yapılan
genellemelerle oluşturulmuştur.
Pozitivizm bilimde gözlem ve deneye dayalı bir objektiflik
ilkesini yerleştirmekle “ideolojiden arındırılmış sosyal bilim anlayışının
temellerini atmıştır. Pozitivizm her türlü kuramsal önermenin, ampirik gerçeği
doğru yansıtacak biçimde olgularla çakıştığı oranda geçerli olduğu
iddiasındadır.
Ali Rızgar
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info