07 Nisan 2010 Çarşamba Saat 17:49
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
GİRİŞ
Batı’nın kendi
dışında olana dair algısını analiz eden, belki de en sistematik ve kapsamlı
çalışma, yirminci yüzyılın son çeyreğinde göründü. Edward W.Said,
Orientalism(1978) adlı bu eserinde kadim Doğu-Batı ilişkisini yeniden ele
almakta ama bu kez söz konusu ilişkinin tarihsel süreçteki niteliğini farklı
bir bakış açısı ve yepyeni bir teorik düzlem eşliğinde tartışmaktadır. O zamana kadar entelektüel arenada Doğu-Batı
sorunsalı büyük oranda Avrupa sömürgeciliği, ırkçılık ve emperyalizm gibi geniş
ve genel kavramlar altında, yakın dönem tarihsel olaylar ve güncel siyasi
gelişmelerle birlikte ele alınırken, 1978’den sonra meselenin aslında hiç de
göründüğü kadar basit olmadığı ortaya çıkmıştır. Said, Batı’nın mevcut siyasi,
ekonomik ve kültürel tahakkümünün gerisinde çok köklü ve karmaşık bir
mekanizmanın işlediğini fark etmiş, bu mekanizmanın alabildiğine uzun bir zaman
diliminde izini sürerek, onun yapısını, içeriğini, düzenini ve sonuçlarını
etkili bir üslupla gözler önüne sermiştir.
Ağırlıklı olarak
Foucault’dan aldığı teorik zemin bağlamında, Batı’nın, ötekisi olarak Doğu
denen bir ölü icat ettiğini, bunun hayali bir coğrafya, kurgusal bir tasarım ve
güç-merkezli bir algıya yaslandığını ortaya koymuştur. Foucault’nun bilgi ve
güç arasındaki ilişkisi ve temsil kavramını, oryantalizme uygulayan Said, Doğu
hakkındaki her türlü bilginin, onu işaretleyen, çevreleyen ve inşa eden bir
söylemin (oryantalist söylem) nedeni ve sonucu olduğunu ve son kertede Doğu’yu
Batılı gücün tahakkümüne ve sömürüsüne açma yönünde hizmet gördüğünü ileri
sürmektedir. Bunun için yüzyıllara yayılmış metinsel devasa bir oryantalist
külliyat birikmiştir. Doğu hakkında yazanlar, konuşanlar, siyasetçiler,
seyyahlar vb. her biri oryantalist yapıya bir biçimde eklemlenmiş, onun kuşaklar
arası aktarımı ve geçişkenliğinde kendilerine düşen rolü oynamışlardır. Bu
nedenle söz konusu ilişki, metinsel bir ilişki olduğu için, oryantalizm de bir
söylem olarak kavramsallaştırılmaktadır. Said’in deyimiyle, Doğu ile ilgili
metinler Doğu’yu yaratmıştır.
Said’in eleştirisi, bütün bir literatürü ‘oryantalist’
olarak tanımlamanın ötesinde onu, özellikle Michel Foucault’nun çalışmasını
kullanarak, söylem ve iktidar teorileriyle ilişkilendirmeye çalışır. Bu ele
alış biçiminde oryantalizm bir tahakküm söylemidir. Hem Avrupa’nın Ortadoğu’ya
boyun eğdirmesinin bir ürünü, hem de bu süreçte kullanılan bir vasıtadır. Onu
oluşturan fikirler –boyun eğdirilmiş halkların kültürünü ve tarihini inkar eden
ve onların bu egemenliğine karşı meydana getirdikleri direniş sürecini
görmezlikten gelen- bu çıkış noktası ve araçsallık yoluyla açıklanabilir.
Oryantalizmi oluşturan fikirler bu egemenlik ya da emperyalizm projesi için
kullanışlıdır.
Oryantalizmin Tanımı
Oryantalizm Batı’nın veya Doğu’nun dışındaki bilgi
merkezlerinin Doğu (İslam, Çin ve Hind)
kültür ve medeniyetini tanımak için açtıkları bir ilim ekolü olup, “Doğu
araştırmaları anlamında kullanılmaktadır.
Avrupalı için
Doğu, Avrupa’nın bir icadı olup, eski çağlardan beri insanlarda hülyalar uyandıran,
garip izlenimler yaratan, kendine has yaratıkları ve manzaraları ile fevkalade
deneyimlere yol açan bir yerdir.
Amerikalılar için
Doğu, Uzak Doğu’dur. Ve özellikle Çin ve Japonya’dır. Amerikalıların aksine
Fransızlar ile İngilizler ve onlar kadar olmasa da Almanlar, Ruslar,
İspanyollar, Portekizliler, İtalyanlar, İsveçliler uzun bir oryantalizm
geleneğine sahiptir.
“Çoğu Doğulu insan, Avrupalıları kendine güvenen, çok akıllı
insanlar sanır. Ben ise her karşılaştığımda, her Avrupalıyı çok toy ve Doğu
kültüründe yaşayamayacak kadar narin, saf ve donanımsız sayarım. (A.ÖCALAN)
Şarkı öğreten,
yazıya döken veya araştıran kimseye Şarkiyatçı ya da oryantalist denir. Yaptığı
şeyde oryantalizmdir.
Doğu, Avrupa’ya
bitişik bir kara olmanın yanında, Avrupa’nın en büyük, en zengin ve en eski
sömürgelerinin bulunduğu yerdir. Kurduğu medeniyetlerin ve konuştuğu dilin
kaynağı ve kültürel uzanımıdır. En önemlisi Doğu, Avrupa’nın ‘karşıt kalesi’
olarak kendini tesisinin en büyük yardımcısıdır. Bu yönleriyle Oryantalizm,
kültürel hatta ideolojik bir açıdan, arkasında müesseseler, kelimeler, ilim,
tasvirler, öğretiler hatta müstemleke (sömürge) bürokrasileri, müstemleke
usulleriyle kavramlar olan bir sorgulama biçimidir.
Sorunum ne
Doğuculuk, ne de Batıcılık yapmaktır. Tarihsel toplumun bütünlüğünü,
kesintisizliğini ve sürdürülme farklılıklarını birlik içinde doğru bir yoruma
tabi tutmak temel endişemdir, emel ve çabamdır.
Oryantalizmi bir
sorgulama usulü olarak ele almaksızın ve Doğu hakkında söz söylerken bu
sorgulamanın usullerine riayet etmeksizin başarılı olmak yani Doğu’yu politik,
sosyolojik, askeri, ideolojik, bilimsel ve fikri bakımdan yönetmek imkânı
yoktur. Yani Oryantalizm Şark söz konusu olduğunda otomatik olarak devreye
giren ve tesir icra eden menfaatler örgüsüdür.
“Ortadoğu dışında hiçbir kültür alanında kapitalist
moderniteye karşı direniş gerçekleştirilmemiştir. Gerçekleştirilse bile
yutulmaktan, içinde erimekten kurtulamamıştır. Bu kıyaslama bile kültürel
yapının tarihsel ve toplumsal kalıcılığını kanıtlamaya yeterlidir. (A.ÖCALAN –
DEMOKRATİK UYGARLIK MANİFESTOSU)
Oryantalizm,
Avrupa’nın Doğu hakkındaki bir uydurması değil, Batı tarafından bilinçli vücuda
getirilmiş ve nesiller boyu hatırı sayılır yatırımlara konu olmuş bir teori ve
pratikler bütünüdür.
Oryantalist
Balfour’un ifadelerine göre, Mısır İngiltere’nin bildiği nesnedir, İngiltere
Mısır’lıların kendi kendini yönetemeyeceğini bilmektedir ve Mısır’ı işgal
ederek bunu teyit etmiştir. Mısır medeniyeti İngiltere idaresine girmekle
mümkündür.
Balfour’a göre
Batı’lılar vardır, birde Doğu’lular vardır. Birinciler hükmederler, ötekiler
hüküm altında olmalıdırlar, bu da ekseriye ülkelerin işgal edilmesi, iç
işlerine tam müdahale, can ve mallarını şu ya da bu Batılı gücün eline
bırakması demektir.
“ İskender’in yaşamı
bizzat bir Doğu-Batı senteziydi. Tabii ki o dönem hakim kültürlerin senteziydi,
ama yine de önemliydi. Tarih bir daha o denli büyük bir kültürler sentezine
tanık olmamıştır. Buna günümüzde dahildir. ( A.ÖCALAN)
Batılı
oryantalistlere göre Doğu mantıksızdır, dinsiz olup azgındır, çocuk ruhludur,
sapkındır. Böylece Avrupalı makuldür, fazıldır, olgun ve normaldir.
Oryantalizm
pozitif bir doktrinden ziyade düşünceye getirilmiş bazı sınırlamalar olarak anlaşılmalıdır.
O, entelektüel bir kudretin ifadesidir.
Çağdaş
oryantalist’e göre gerçek insan Batılıdır. Doğu nimetlerinin kullanım hakkı da
öncelikle bu gerçek insana aittir. Onun gözünde Doğu’lu: deve üstünde, eli
kamalı, ukala, her türlü ahlaksızlığa eğilimli, şehvet düşkünü bir insandır.
“Günümüz
Ortadoğu’sunda Avrupa modernitesini eleştirmek, hatta radikal İslamla şiddete
dayalı olarak karşı çıkmak moda olmuştur. (A.ÖCALAN DEMOKRATİK UYGARLIK)
Oryantalizmin en
büyük hatası başka bir kültürü, milleti ya da coğrafi bölgeyi önemsememesi ve
ona zaafından ayrılmayan, değişmeyecek kusurlar atfetmesidir.
Said oryantalizmi
tam olarak tanımlamaz, daha ziyade farklı ve her zaman birbirleriyle uyumlu
olmayan çeşitli bakış açılarından nitelendirir ve işaret eder. Oryantalizmin üç
tanımını yaparak, analizlerinin omurgasını oluşturan tarihsel genellemelere
girişir. Bu tanımlardan birincisi, oryantalizm oryantalistlerin yaptıkları ve
yapmakta oldukları şeydir. Bir oryantalist ‘Doğu’yu özgül ya da genel
yönleriyle öğreten, hakkında yazan ya da araştıran kimseye’ denir. Bu grubun
içerisine akademisyenler ve hükümet uzmanları girer: filologlar, sosyologlar,
tarihçiler ve antropologlar. İkincisi, oryantalizm ‘ Doğu ile Batı arasında yapılan ontolojik ve epistemolojik
bir ayrıma dayalı düşünme tarzıdır’. Doğu ile Batı arasındaki temel bir ikili
karşıtlığı ifade eder. Son olarak, oryantalizm ‘ Doğu’yla uğraşan ortak bir
kurumdur’ ve bu kabaca on sekizinci yüzyılın sonlarını takiben gelen sömürge
çağında ‘Doğu’ya egemen olan, Doğu’yu yeniden yapılandıran ve onun üzerinde
otorite kuran’ gücü elinde bulundurur. Bu üçüncü tanım diğer ikisinin aksine
sıkı bir birey ötesi, kültürel düzeyde oluşturulmuş ve Doğu hakkında
söylenebilecek ya da yazılabilecek her şeyi örgütleyebilecek ve büyük oranda
belirleyebilecek ‘ muazzam düzeyde sistematik’ bir mekanizma sunmaktadır.
“Kendimi modernite
karşısında gözlemlerken, büyük çelişkiler içinde kaldığımı fark ediyorum. Bunun
iki nedeni vardır: birincisi, klasik Ortadoğu kültürünün etkisidir. Bu kültürün
kapitalist moderniteyle köklü çelişkileri vardır. Her şeyden önce bu kültür
topluma öncelik vermede çok radikaldir. Bireycilik toplumda kolay kolay yüz
bulamaz toplumsal bağlılık kişilik değerlendirmesinde temel bir ölçüttür.
Toplumlarına bağlılık hepten yüceltilmiştir. Bunda din ve geleneğin etkisi
güçlüdür. Ortadoğu’nun geleneksel hiyerarşik ve devlet kültürü bu algılamada da
çok etkilidir. Bu özelliklerin toplam etkisi nedeniyle dış kültürlere, bu arada
modern kültürü kolay teslim olmaz. Daha doğrusu içinde zor asimile olur. (
A.ÖCALAN – DEMOKRATİK UYGARLIK MANİFESTOSU)
Burada hemen göze
çarpan bir nokta, Said’in ‘ tanımları’nın birincisinde ve üçüncüsünde
oryantalizmin, Doğu diye adlandırılan bir şeyle ilişkilendirilirken ikincisinde
Doğu’nun salt sorgulanabilir bir zihinsel işlemin ürünü olarak var olmasıdır.
Said sık sık bir metnin ya da geleneğin Doğu’nun gerçek ya da sahici bir
özelliğini çarpıttığını, tahakküm altına aldığını ya da görmezden geldiğini
söyler. Fakat başka bir yerde ‘gerçek bir Doğu’nun varlığını yadsır ve bu
hususta Foucault’a ve zikrettiği diğer radikal temsil eleştirmenlerine daha
sıkı bir bağlılık sergiler. Hatta ‘Doğu’da yer alan kültürlerin ve ulusların…
bunların yaşamlarının, tarihlerinin ve geleneklerinin ham gerçekliği’ne kısa
bir atıf yapılmasının dışında bir şeyin olmaması, kendi cephesinden anlamlı bir
yöntem tercihini ifade etmektedir. Oryantalist gayr-ı sahiciliğe bir
sahicilikle karşılık verilmez. Dolayısıyla Said neredeyse totolojik ifadelere
(örneğin sık sık dile getirdiği, oryantalist söylemin ‘Doğu’yu doğulaştırdığı’
yorumu) ya da yararsız saptamalara
(örneğin, ‘oryantalizm görünürde Doğu’ya uygun mecburiyetlerin, bakış
açılarının, ideolojik eğilimlerin egemen olduğu düzenlenmiş ( ya da
Doğululaştırılmış) bir yazım, bir görü ve inceleme tarzı olarak görülebilir’)
başvurmak zorunda kalır.
“Ortadoğu kültürünü
kapitalizme karşı savunmak gerekir. Şüphesiz batı oryantalizmini aşmadan
başarılacak bir görev değildir bu. Yeniden İslamcılık ise, tepeden tırnağa
kadar en kof oryantalizm türevidir.
Kapitalizmin zafer mekânı kuzey batı Avrupa’nın sahilleri ve İngiltere
adasıdır. Kapitalizm zafer yürüyüşünü dört yüz yıldır dünya-sistem seviyesinde
sürdürmektedir. Tökezlediği yer Ortadoğu kadim kültür merkezleridir. Aslında
kapitalizmin kendisi bu kültürün en son inkârcı, hayırsız evladı konumundadır.
Aralarındaki çatışma sanıldığından daha fazla derindir. Şuan gerçekleşen,
acemiler savaşıdır. Adeta İskender’le üçüncü Darius’un kopyaları oynanmaktadır.
G.W. Bush ne kadar İskender ise, Ahmedi Necad da o denli Darius’tur. Diyalektik
çelişki çok derinlerde ve çok biçimlik altında cereyan etmektedir. Çelişki
sadece egemen klikler arasında dile gelmemektedir. Tolumun iktidar karşıtlığı
da kapsamlıca devreye girmiş durumdadır. (A.ÖCALAN)
Ali Rızgar
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info