Sömürgeci Türk devleti çöktürme planıyla 2023 hedefine göre hareket etmektedir. Kürdistan’ı tümden işgal etmek ve denetimde tutmak amacındadır. Siyasal islam düşüncesiyle Erdoğan iktidarı Neo-Osmanlıcılık hedefiyle hareket etmekte ve bölgede hegemon güç olmayı amaçlamaktadır. Lozan’ın yüzüncü yılı olan 2023 tarihine kadar gerçekleştireceği işgallerle misak-i milli sınırları genişletmeyi planlamaktadır. Planları arasında Halep, Musul ve Kerkük’e kadar uzanan alanları da işgal etmek bulunmaktadır. Ancak PKK engelinden dolayı bunu hayata geçirememektedir. PKK’ye bu denli saldırmasının nedeni budur. Rojava ’da işgal ettiği bölgelere dışarıdan getirdiği mülteci ve çeteleri yerleştirerek demografik yapıyı değiştirmekte, Kürdistan ve Kürtlük adına ne varsa ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Türk devleti Rojava’da açıktan fizik ve kültürel soykırımı içiçe yürütmektedir. Rojava benzeri işgal Güney Kürdistan üzerinden de gerçekleştirilmektedir. Bu işgallerle amaçlanan Kürdistan’ı denetimde tutup statüsüz bırakmaktır. Türk sömürge sistemi böylece askeri işgal yanında siyasi, kültürel, ekonomik faaliyetleriyle Kürt asimilasyon ve soykırımını tamamlamak istemektedir. Bunun önünde en temel engel konumunda gördüğü Kürt Özgürlük hareketini bitirmeyi öncelikli hedef seçmiştir. Hem Kürt soykırımın gerçekleştirmiş hem de işgal ettiği toprakları ilhak ederek sınırlarını genişletmiş halde yeni Lozan anlaşmasına pazarlık yapmayı düşünmektedir. Kendi başına başaramadığından bunu KDP iş birliğiyle Kürtler arası bir savaşla gerçekleştirmek istiyor. KDP’de bu sayede Güney Kürdistan’da çelişkili olduğu siyasi güçleri, muhalif olan aşiret güçlerini etkisizleştirerek AKP’nin Türkiye’de yaptığı gibi Güney’deki tek hegemon gücü haline gelmeyi amaçlamaktadır.
TC-KDP Gerici İttifakı Özgür Kürtlük ve Kürdistan’a Karşıtlık temelinde kurulmuştur
Sömürgeci Türk devletinin ve KDP ile girdiği ittifakın özü özgür Kürtlük ve Kürdistan’a karşıtlıktır. Rojava, Başur, Şengal, Maxmur saldırılarının esas amacı PKK önderliğinde gelişen demokratik ulus ve özgür Kürdistanı’ı engellemedir. Türk devleti kapitalist modernite sisteminin Ortadoğu’daki gücünü temsil ederken KDP ise bu güce işbirliği yapan, kendi toplumuna ihanet ederek egemen güçlerin çıkarlarına hizmet eden bir taşeron rolündedir. TC-KDP ittifakını ve saldırılarını ideolojik düzeyde ele alırsak gerçeği daha iyi anlayabiliriz. Rojava Efrin ile başlayan, Serékaniyé-Giré Sipi ve Başur işgalleriyle devam eden saldırılar Önderliğe karşı geliştirilen 15 Şubat 1999 komplosunun bir devamıdır. Kapitalist modernite güçlerinin planlayıp hayata geçirdiği 15 Şubat komplosunun amacı PKK Önderliğinde gelişen Kürdistan Devriminin tasfiye edilmesiydi. KDP gibi işbirlikçi güçlerde bu komplonun önemli bir parçasıdır. Şimdi de aynı misyonu yerine getirmektedirler. Kuzey’de, Rojava’da, Başur’da, Şengal’de gelişen saldırılar, Kapitalist modernite güçlerinin PKK öncülüğünde gelişen ve yaşam bulan, bölgeyi ve uluslararası toplumu etkileyen Demokratik Modernite ve Demokratik Ulus çizgisine karşı ulus-devletçi kapitalist modernite güçlerinin bir saldırısı olarak gerçekleşmektedir.
Ancak Önderliğimize ve Hareketimize karşı planlanan komplo başarılı olamadı, Önderliğin yeni paradigmasıyla Hareketimiz ideolojik olarak daha da güçlenerek bölgesel ve uluslararası düzeyde etkili olmaya, Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’de toplumsal bir modele dönüşerek evrensel bir boyut kazandı. Bu durum soykırımcı Türk sistemi kadar KDP eksenli işbirlikçi ilkel milliyetçi çizgiyi daha çok rahatsız etti ve ürküttü. Paniğe kapılan TC sömürgeciliği ile işbirlikçi ilkel milliyetçi KDP çizgisi gerici ittifak halinde her türlü saldırı, sabotaj, provokasyon ve ambargoyla Rojava Devriminin tasfiyesi için uğraştı. KDP, ENKS gibi MİT’in ajan oluşumları ve “Roj peşmergeleri” adıyla paramiliter kontra güçleri örgütleyerek bizzat Rojava işgalinde yer aldı. TC ile KDP’nin ortak korkusu Demokratik Ulus modelidir. Demokratik Ulus çözümüyle Türk devletinin yüz yıllık faşist tekçi ve soykırım siyaseti iflas edecek, bu politikanın yürütücüsü olan AKP-MHP-Ergenekon savaş ittifakı çökecektir. Bunu engellemek için Kürt düşmanlığında ve savaşta ısrar etmektedirler. Demokratik Ulus çözümüyle ilkel milliyetçi çizgisi, dar grup, aile ve aşiret iktidarları aşılacak, her parçada Demokratik Kürt uluslaşması yaşanacak, KDP gibi hain, işbirlikçi yapılar ya köklü dönüşüme uğrayacak ya da dağılacaktır. KDP’nin işgalci güçlerle iş birliğinde ısrar etmesi ve saldırganlaşması mevcut konumunu kaybetme korkusuna dayanmaktadır. Barzani ve Erdoğan aynı düşünce, aynı kaygı ve korkularla hareket etmektedirler. Türk devleti Demokratik Ulus modelini bağımsız Kürt devletinde daha tehlikeli bulmaktadır. Demokratik Ulusla, bastırdıkları, yok saydıkları kültürlerin, halkların ve inançların gün yüzüne çıkacağını, zorla dayattıkları kendi ırkçı, tekçi ve faşist ulus-devlet sistemlerinin dağılacağını iyi bilmektedirler. Aynı kaygıları paylaşan Barzani KDP’side demokratik ulusla kendi aile-aşiret ve grup oligarşilerinin sona ereceğini bildiğinden Önderliğe ve demokratik Ulus projesine şiddetle karşı çıkmakta ve yoğun bir anti-propaganda yapmaktadır.
İşbirlikçi İlkel Milliyetçi Çizgideki KDP’nin Esas Görevi Demokratik Kürt Dinamikleri Tasfiye Etmektir
Barzani ailesinin hakimiyetindeki KDP federe Kürt ulus-devletçiliği emperyalist ve Siyonist sistem tarafından Proto-İsrail modeli biçiminde kurgulanmıştır. 1923 sonrası “Türklük” maskesi altında nasıl ki, bir Türk ulus-devlet projesi geliştirilmişse, 1945 sonrası da benzer projenin ikinci aşaması KDP üzeri Kürdistan’da hayata geçirilmiştir. Israil’in kalıcı güvenliği için birinci proto-İsrail Türk ulus-devleti yetersiz görülünce ikinci Proto-İsrail olarak Kürt ulus-devletinin inşasına ihtiyaç duyulmuştur. Türkiye’de CHP ile geliştirilen Proto-İsrail Türk ulus-devleti, Kürtlerde KDP üzeri gerçekleştirilmektedir. Bu projeye göre Proto-İsrail ve KDP eksenli olmayan Kürdistan’daki tüm siyasal yapılar her türlü komplo ve özel savaş yöntemleriyle tasfiye edilmek istendi ve bu görev KDP’ye verildi. Bu bakımdan KDP, NATO Gladiosu tarafından Kürdistan’da örgütlenmiş özel savaş örgütüdür. Önderliğin “Kürdistan’daki Jitem” tanımı bu gerçeği dile getirmektedir. Biçilen misyon bakımından Önderlik KDP’yi Kürdistan devrimci önder ve hareketlerin tasfiyesinde “paratoner” güç şeklinde değerlendirmiştir. “KDP’ler adeta devrimci enerjinin yutulması için paratoner görevi görürler. Kürt halkının bağrında yeşerecek devrimci hareketi çıkarlarına hiç uygun bulmayacaklardır. KDP’leri en ehil araç olarak hem Kürtleri terbiye etmek ve kontrol altında tutmak, hem de komşu ülkeleri Kürt sorunu konusunda denetimde tutmak ve yararlanmak için koruma altına alırlar. Kürt halkının ulusal uyanış̧ döneminde başında eski aşiret, beyliklerin burjuva efendiler hazırlamak istemektedirler Yeni komplonun özü, yapay olarak oluşturulmuş̧ burjuva efendilerle Kürtleri denetim altında bulundurmaya dayanmaktadır. Kendilerinden ve işbirlikçilerinden hesap soracak devrimci halk önderliğinden yoksun bırakmak da, bu komplocu yaklaşımın en önemli amaçlarından biridir. Nitekim İran Kürtlerinin devrimci önderi Süleyman Muini, Türkiye Kürtlerinin devrimci sol önderi Sait Kırmızıtoprak ve daha çok sayıda devrimci militan, Barzani önderliğinde gelişen komplolarla katledilir. Bağımsız devrimci bir önder ve örgütün ortaya çıkmaması için, tüm Kürdistan parçalarında adeta ajanlık biçiminde faaliyetlerle kelle avcılığı yaptılar.” (Önderlik)
PKK öncülüğünde gelişen Devrimci Halk Savaşına karşı geliştirilen komplolar aynı politikanın bir gereğidir. Türkiye, İsrail ve KDP güçlerinin NATO ile birlikte PKK’yi ortak düşman görmeleri ve uluslararası komploya yönelmeleri bu politikaya bağlı olarak gerçekleşmiştir. Önderliğinin esaretiyle oluşturulan İmralı sistemi bu ittifakın ürünüdür. KDP dış güçlerin çıkarları için bölgede kullandıkları benzersiz en ideal bir araçtır. Basit aile, aşiret ve grup çıkarları için Kürt halkının çıkarına olmayan, ulusal, siyasal, ahlaki ve ideolojik değer tanımadan hangi devlet isterse ilkesizce kirli ilişkilere girmekten ve anlaşmalar yapmaktan çekinmemiştir. Kendini ayakta tutmanın yegâne yolunu işbirlikçilik, ihanet ve PKK karşıtlığında görmektedir. KDP tarihi komplo, işbirlikçilik ve ihanet toplamından ibarettir. KDP despotik ve oligarşik zihniyeti ve ENKS gibi ajan türevleri birleşik demokratik Kürdistan önündeki en büyük engeldir. KDP türü örgütlenmeler demokratik ulus çözümüne karşı ilkel milliyetçi formatında tasarlanmış komplo mahiyetindedirler. “Ne kendim yaparım nede başkasına yaptırırım” anlayışıyla ona mal olmayanı tümden yok edecek ya da sömürgeci efendilerine peşkeş çekecek kadar bir ilkesizliğe sahiptir. KDP dört parçada kendi gibi düşünmeyen veya eleştiren binlerce yurtseveri, onlarca devrimci önderi katletmiş ve birçok örgütü tasfiye etmiş Gladio örgütlenmesidir. Önderliğin, “ “Kürt DAİŞ’i” tanımı KDP gerçeğini ifade etmektedir. Sait Elçi, Sait Kırmızıtoprak (Dr. Şivan), Süleyman Muini gibi devrimci önderleri jitemvari yöntemlerle katletmiştir. “Kendilerinden hesap sorabilecek olası güçleri her tür komployla düşmanlarından önce tasfiye etmeyi en öncelikli görev bilirler. Ortadoğu’nun en gerici unsurları olmaları, bu yapısal özelliklerinden ötürüdür. PKK ile savaşımları bu yapısal özellikleriyle bağlantılıdır. PKK ile girdikleri savasın temel nedeni de, içyüzlerinin deşifre edilmesi halinde, halka hesap vermeden –ki verecek durumda da değiller– duydukları korkudur “ (Önderlik)
KDP denetimindeki Güney Kürdistan parçası uluslararası sistem için hem Kürtler hem de bölge devletleri üzerinde politik deneylerin gerçekleştirildiği bir deney alanıdır. Devletler kurulup yıkılır, sistemler değişir ama Kürtler hep aynı pozisyonda tutulur. Her şey değişirken değişmeyen tek şey yine Kürtlerin durumu olur. KDP üzeri Kürt halkına benimsetmek istenen anlayış; yegâne çözümün mutlaka kapitalist moderniteden geçtiğine, sanki dış güçlere dayanılmaksızın bir başarı ve özgürlük kazanılamaz gibi işbirlikçilik ve ihanet kadermişçesine tek seçenekmiş gibi sunulur. Demokratik ulus çözümü sanki mümkün değilmiş gibi bir algı yaratılarak Kürtler işbirlikçiliğe ve küresel emperyalist güçlere kullanımlık bir araç misali mahkûm edilmek istenir. KDP’nin esas görevi; işbirlikçiliği, her türlü ihaneti ve feodal ilkel milliyetçi çizgiyi Kürdistan’da hakim kılmak, Kürtleri sömürgeci sistemlere bağlamak ve ulusal demokratik devrimin karşısında tampon işlevi görmektir.
KDP’ye verilmiş en önemli bir görevde “Beyaz Kürtlük” inşasıdır. KDP yapay Kürt ulus-devlet partisi olurken, “beyaz Kürtlük” te onun resmi görünürdeki maskesidir. Oysa özü başkadır. Beyaz Türkçülüğün inşasında ittihat terakki ve CHP’nin oynadığı rolü Kürdistan’da KDP oynamaktadır. CHP devşirme beyaz Türkçülüğün partisi olurken, KDP de devşirme Beyaz Kürtçülüğün partisi olmaktadır. “Nasıl ki İsrail Siyonizm’i açısından Anadolu’daki Beyaz Türk ulusçuluk partisi, Proto-İsrail rolü oynamışsa, Irak Kürdistan’ındaki Kürt milliyetçiliği de özellikle Barzani kabilesi üzerinden benzer bir rol oynamıştır. Bu bir nevi Beyaz Kürt ulusçuluğudur. Aynı güçler tarafından ideolojik ve pratik olarak inşa edilmiştir. Beyaz Türk ulusçuluğuyla Beyaz Kürt ulusçuluğu arasında sadece teoride değil, pratikte de güçlü bağlar mevcuttur. KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) Kürtlerin CHP’si olarak planlanmış̧ olup, 1925’ten beri faaliyette olan komplocu güçlerin devam edegelen faaliyetlerinin bir parçasıdır. Komplocu güçler Kürtleri bir yandan 1925-1940 döneminde katliamlardan geçirmeye çalışırken, diğer yandan Kürdistan’ı 1926’da sadece zorla parçalamakla yetinmiyorlar; Irak parçası üzerinde bu sefer kurtarıcı pozisyonda tuttukları bir Beyaz Kürt ulusçuluğunun temellerini atıyorlar.“ (Önderlik)
Kürdistan’da yoğun işgal saldırıları altında CHP heyetinin Hewlêr-KDP’yi ziyaret etmesi, PKK şahsında özgür kürde karşıtlıklarını ve Beyaz Kürtlük tasarımındaki ortaklıklarını açığa vurmaktadır. CHP bu görüşmelerle TC-İran-Irak-Suriye sömürgeci devletlerinin geçmişte kurdukları Kürt karşıtı CENTO-Bağdat Paktı gibi ittifakı bu kez farklı şekilde KDP’nin işbirlikçiliğini (Beyaz Kürtçülüğünü) de dahil ederek ve PKK’nin tasfiyesi üzerinden yeniden canlandırmak istemektedir. Ziyaretle hem AKP-MHP faşizmine Kürt soykırımında dış destek sunarken yan ısıra Barzani iktidarını muhatap alarak dünyaya; “bizim Kürtlerle bir sorunumuz yok, temsilcileriyle görüşüyor ve onları kabul ediyoruz” mesajını vermişlerdir. KDP-CHP ve AKP’nin ideolojik açıdan beyaz Kürtçülük, Beyaz ve Yeşil Türkçülük noktasında güçlü ideolojik bağları bulunmaktadır. AKP ve KDP düşünce bakımından aynı sınıf anlayışına, din-tarikat zihniyetine sahiptiler ve PKK düşmanlığında ortaktırlar. Beyaz Türk ulusçuluğuyla Beyaz Kürt ulusçuluğu arasında derin bağlar bulunmaktadır. CHP, Kemalizm’le gelişen beyaz Türk faşizminin ideolojik kurucu gücü olurken, 2000’lerden sonra laik Kemalist sistem yerine ABD’nin iktidara taşıdığı AKP’de siyasal islam kimliğiyle Yeşil faşizmi temsil etmektedir. CHP laikliği ile AKP’nin siyasal islamı aynı sömürgeci, işgalci ve soykırımcı sisteme hizmet etmektedir. Kürtlere yaklaşımda ideolojik olarak ikisi de aynı mantaliteye sahiptirler. İkisinin de siyasal ve ideolojik programı ve temel gündemi Kürt soykırımı üzerinden şekillenmiştir. Birisi beyaz Türkçülüğün sahte solunu, diğeri de Yeşil faşizmin sağını temsil ederken özünde ırkçı ve faşist Türkçülüğü esas kimlik olarak benimsemişlerdir. Savundukları din ve laiklik faşist Türkçülüğün ideolojik argümanıdır. Devşirmelerden meydana getirilen yapay Beyaz Türkçülük Türkiye ve bölge halklarına karşı projelendirilmiş faşist ve terörist bir rejimi tanımlamaktadır. Faşist Türk rejimi kapitalist sistemin Ortadoğu’daki jandarması tarzında tasarlanmıştır. Beyaz ve yeşil Türk faşizmi yapay ve aşılama tarzında olup endi başına bir toplumsal ve ulusal gerçekliği ifade etmemektedir. Kurgusaldır ve yapaydır. Türkiye halklarıyla iktidar ilişkileri dışında bir bağı yoktur. Gerçek Türklükle de bir alakası yoktur. Tamamen küresel hegemon güçlerin direktiflerine göre hareket etmektedir. “Şunu da çok iyi algıladım ki Türklük ne kendi adına savaşabilir ne de barışabilir. Kapitalist modernitenin ona biçtiği rol; Türk halkı da dâhil tüm Ortadoğu halklarını Kapitalist sistemin baskı ve sömürüsüne açık hale getirilmesinde kaba bir jandarma rolü oynatmak, bekçilik ve gardiyanlık yaptırmaktır.” (Önderlik)
Beyaz Kürtlük maskesiyle Kürdistan’da görevlendirilmiş KDP’de aynı görev ve misyonla hazırlanıp iktidar haline getirilmiştir. Sahte Kürtçülük projesiyle Barzani/KDP üzeri Kürtler içinde de benzer bir kimlik yaratılmak istenmektedir. Amaçlanan PKK Kürt yurtseverliği temelinde gelişen, özgür Kürtlüğün tasfiye edilerek yerine Barzanilerin temsi ettiği ajan, iş birlikçi, hain bir Kürtlüğün hakim kılınmasıdır. Türkiye’de AKP-Erdoğan ne ise, Güney Kürdistan ‘da KDP-Barzani’de o dur. Aynı Nakşi tarikatının zihniyetine sahiptirler. Gürcü Yahudisi Erdoğan sahte islam maskesiyle kendini nasıl maskeliyor ve Türkçülüğü kullanıyorsa, kendileri içinde benzer iddia ve bulgular olan Barzanilerde aynı şekilde Kürtlük ve İslamiyet maskesiyle kendini perdelemekte ve çıkarları için istismar etmektedirler. Erdoğan-AKP faşist kliği Kürdistan özgürlük mücadelesini boğmak için, Rojava devrimini tasfiye etmek için DAİŞ-El Nusra gibi tüm cihadist çetelerin sponsorluğunu yaparken, KDP’de aynı şekilde bu çetelerle anlaşarak Şengal katliamına yol açmış, ENKS üzeri Efrin-Serékaniyé-Giré Sipi işgallerinde yer almış, Rojava’ ya, Maxmur’a ambargo uygulamıştır. Şengal’de Daiş’in tam yapamadığı yarıda kalan ferman’ı tamamlamak için AKP-MHP-KDP ittifakı canla başla uğraşmaktadır. Türk devletinin gerçekleştirdiği işgallerde ortak hareket etmektedir. Yaşanan pratikler KDP ile AKP’nin, Barzani ile Erdoğan’ın ideolojik kardeşliğini defalarca kez kanıtlamaktadır.
KDP, sınıfsal ve ideolojik olarak da PKK’ye düşmandır. Türk devleti PKK ve onun Önderliğine ne kadar düşmansa, KDP çizgisi de daha fazlasıyla PKK’ye düşmanca yaklaşmaktadır. KDP çizgisi feodal işbirlikçi ilkel milliyetçi sınıf ideolojisidir. KDP Kürdistan’da alternatif olarak çıkan birçok siyasa gücü tasfiye etmiş veya etkisiz kılmıştır. Bir tek Önderliğe ve PKK’ye karşı yenilmiştir. Otorite haline gelen PKK ile zaman zaman uzlaşıcı, dengeli bir ilişkileri olsa da ideolojik ve sınıfsal açıdan KDP, PKK’yi hep düşman bir yapı olarak ele almış ve kendi iktidarı için öncelikli tehlike olarak görmüştür. Barzanilerin TC yetkililerine; “PKK sizden önce bizim düşmanımızdır” söylemi bu gerçeği ifade etmektedir. KDP, PKK’ye karşı işgal güçleriyle ittifak halinde her türlü gizli ve açık işbirlikçiliğine girmiştir. PKK’nin tasfiyesi için elinden geleni yapmaktadır. PKK’yi tasfiyeyi amaçlayan tüm komplolarda en önemli yerini alarak Kürt tarihinin en büyük ihanetlerine ve “birakuji” savaşlarına imzasını atmıştır. Türk devletine verdiği koordinat ve bilgilerle yüzlerce gerilla ve sivil halkımızın katledilmesini sağlamıştır. Son olarak Xélifan’da arkadaşlarımıza karşı alçakça bir katliam gerçekleştirerek düşmanlığını üst perdeye taşımıştır. KDP ile eğer kapsamlı bir savaşa girilmemişse bu Hareketimizin sağduyulu yaklaşımından ötürüdür. Böylesi bir savaş Kürt ulusal kazanımlarına büyük zararlar vereceğinden ve düşmanlarımıza kazandıracağından Hareketimiz ihtiyatlı yaklaşmaktadır. Buna rağmen fiili olarak KDP PKK’ye karşı savaş açmış bulunmaktadır.
Dijwar SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi