07 Aralık 2017 Perşembe Saat 15:38
Fakat tarih boyunca
ticari faaliyetlere merkez olması, çok farklı inanç, kültür ve kimliklere ev
sahipliği yapması şehrin hem büyüyüp-gelişmesine neden olmuş, hemde
popülerleştirmiş. Şehir her dönem bir
ticaret merkezi olmuş. Doğu ile batı arasında kavşak işlevi görmüş. Etnik,
dini, mezhebi çeşitliği ile insanlığın önemli birikimlerine ev sahipliği yapmış.
Geniş bulvarları, düzgün ve ortasında-sağından-solunda her çeşit ağacın
yükseldiği yolları, şehre güzelik katan mimarisi, yan-yana yükselen kilise,
Havra, cami vb. ibadethaneleri, orta boy denilebilecek sanayisi, girişimci ruhu
ve tarih boyunca ticaret merkezi olma
özeliği ile Halep sadece Suriye’nin değil bölgenin de kalbi olma işlevini
görmüş. Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni ve az sayılarla da olsa Kafkas halkları,
bir çok değişik inanç grubu yılarca bu kente iç-içe, yan-yana yaşamışlar.
Kentin Kürt bölgesin de Protestan, Katolik ve Yahudi mezarlıklarının yan-yana olması savaş öncesi durumun
özetidir. Kuşkusuz savaş öncesi her şey güllük-gülistanlık değil, burada
savaşanlar gökten inmediler. Az sayıdaki küresel cihatçı dışında kalanlar bu
topraklarda yetişmiş insanlar. Buralarda doğup-büyümüşler. Aynı mahallede
yaşamış, aynı okullarda okumuş, aynı işyerlerinde çalışmışlar.
Dostluk-arkadaşlık ilişkileri olmuş. Her birisi rejimin etnik ve mezhepçi
politikalarından fazlasıyla paylarını almışlar. Yoksullukla terbiyeye tabi
tutulmuş, sefalet yaşam biçimleri olmuş. Başta Kürtler ve bölgeleri olmak üzere
farklı kimlik, kültür ve inanç grupları yıllarca yoksulluğa, sefalete,
kimliksizliğe ve statusuzluğe mahkum edilmişler. Anayasa ve yasalar karşısında
her türden güvenceden yoksun yaşamışlar. Özet olarak Esat ailesi dışında her
kes nesneleştirilmiş, yasak-baskı ve yoksulluktan paylarını almışlar. Yıllara
yayılan bu uygulamalar herkesin rejime tepkili olmasına, bir kıvılcımla
patlayacak hale gelmesine neden olmuş. Ulusalarası güç merkezleri ihtiyaç duyduklarında
ise bu potansiyeli istedikleri gibi harekete geçirip, kaotik çatışma ortamına
dönüştürmüşler. Ortadoğu’nun tüm ülkelerinde hep bir beka sorunu vardır.
Buralarda resmi söylem demogoji,hamaset ve hep dıştan ülkelerin karıştırılmak
istendiğini yalanı üzerine kurulur. Halklar ve inanç grupları her an
onları-ülkelerini yutacak düşmanlarla kuşatıldıkları ve yutulacakları biçiminde
korkutulurlar. Oysa içte sorun yoksa, adaletsizlik, sömürü, yasak-baskı olmasa
bir ülkeyi karıştırmak, bir toplumun özgürlüğünü elinde almak mümkün
değil. Suriye’de rejim bir ailenin saltanatı temelinde inşa
edilmiş. Ülke bu ailenin tapulu malı haline getirilmiş. Aile iktidarını gerçek
anlamda saraylar ve şatafatla biçimlendirmiş. Kendi saltanatları yükseldikçe,
Suriye halkının yoksulluğu derinleşmiş. İktidar babadan oğula geçecek biçimde
kurgulanmış. Tüm devlet kurumları ailenin istem ve ihtiyaçlarına göre
şekillenmiş. Ciddi sayılabilecek bir petrol üretimine rağmen kişi başına düşen
milli gelir bin doların altında kalmış. Üstelik bu gelirde pay almada
yönetenler ile yönetilen halk arasında derin bir uçurum oluşmuş. Halktan her hangi bir insanın, çalışan bir
işçinin, yâda orta kademe bir devlet memurunun aylık kazancı yüz ile yüz elli
dolar arasında değişmekte. Polis şefleri ve generallerin bile maaşı 200 dolar
civarındadır. Buna rağmen Suriye’de Esat ailesi dışında en güzel villa ve
malikhanelerin sahipleri genelde general, polis şefleri ve istiparatçılardır.
Rejim kendisine hizmet etmede kusur etmediği sürece memurlarının her türlü
suistimaline göz yumuş ve bunun sonucu rüşvet olağan hale gelmiş. Savaş
başladıktan sonra ise rüşvet’e talan ve gasp da eklenmiş. Suriye ordusu ve
mütefikleri girdikleri her yeri talan etmeyi kural haline getirmişler. Burada
talan savaşın ayrılmaz parçası. Başta rejim askerleri olmak üzere onlarca
Cihadist grup talanı savaşın olmazsa olmazı haline getirmişler. Tüm Suriye
sahasında olduğu gibi burada da iki grup talan olayına bulaşmamış. YPG kimi
ferdi olaylara rağmen, yapısını çok sert kurallar, cezalandırmalar yoluyla
talan -hırsızlıktan korunmuş ve bu kötülüğün kendi bünyesinde çeteleşme zemini
yaratmasını önlemiş. Bu işe az bulaşan diğer bir güç ise şaşırtıcı olsada
İşit’tir. İşit Suriye savaşı boyunca ‘Malları-canları helaldır’ fetvası
çıkardıkları Kobanê dışında ele geçirdiği, yada kaybedip çekildiği yerlerde
hırsızlığa ve talana mümkün mertebede izin vermemiş. Halep şehrinin büyük bir
bölümünü ele geçiren Cihadistler, önce halk tarafında sıcak karşılanmış, önemli
bir destek bulmuşlar. Fakat rejim kovulduktan sonra alana yerleşen cihadist
çeteler hiç bir otorite oluşturamamışlar. Otoritesizlik gerçek anlamda bir başı boşluk ve kaos
yaratmış. Kimin, kime bağlı olduğu, ne yaptığı, kime hizmet etiği belirginsizleşmiş.
Özcesi cihadist çeteler bir yıkım makinası işlevi görüp, eski düzeni yıkmışlar.
Eski güvenlik sistemi, idari yapıyı, düzene ait her türlü ağı yerle bir
etmişler. Fakat bunların yerine alternatif hiç bir şey konulmayınca tam bir kör
döğüş ve kaos yaşanmaya başlamış. Başta güvenik olmak üzere toplumun
ihtiyaçları karşılanamaz hale gelmiş. Rejim kovulduktan sonra Cihaidst
grupların bir-birleri ile çatışmaları,
kendi içlerinde sürekli bölünmeleri, yeni grupların türemesi, bunların
bir-birleri ile olan rekabetleri, her kafadan bir ses çıkması, talan,
hırsızlık, keyfi cezalandırma, halkın canına ve malına kast etme olağanlaşınca
devran dönmeye başlamış. Halk ilk başta kurtarıcı olarak gördüğü cihadistlerden
kurtulmayı kollamaya başlamış. Baas rejiminden kurtulmak amacıyla Cihadist
çetelere kucak açanlar yavaş-yavaş onlardan kurtulma arayışına girmişler. Bunu
fark eden rejim çetelere daha fazla alan bırakmış. Şehir daha fazla çetelere
bırakıldıkça onların arasındaki rekabet ve çatışma derinleşmiş. Kaos alanda
sivillerin yaşamasını imkansız hale getirmiş. Büyük halk kitleleri yavaş-yavaş
şehri terk etmeye başlamışlar. Şehirdeki kitle yoğunluğu azalınca rejim varil bombaları ve füzelerle yaptığı
hava saldırılarını yoğunlaştırmış. Yapılan bombardımanın yıkıcılığını su,
yiyecek, yakacak sıkıntısı takip etmiş. Sonuçta şehir yaşanacak bir yer
olmaktan çıkmış ve kalan son sivillerde göç ederek cihadistleri yüz üstü
bırakmışlar. İşler bu hale gelince cihadistler için ya ölüm yada çekip gitme
dışında bir seçenek kalmamış ve buradan İdlib’e çekilmişler. Kuşkusuz buradaki
savaşta her şey iç dinamiklerle açıklanamaz. Ulusalarası ve bölgesel
denklemdeki değişimde bu sonucun ortaya çıkmasında belirleyici rol oynamış.
Savaş boyunca şehirde cihadistlerin eline geçmeyen sınırlı
mekânlardan biri Kürtlerin yaşadığı Şex Maxsut bölgesidir. Cihadist çeteler
burayı ele geçirmek için 10 binlerce kişi ile defalarca tearuzda
bulunmuşlar. Çeteler semtin batı
tarafında günlerce süren top atışları, cehennem topu olarak isimlendirilen tüplü
patlayıcılı atışlarını on binlerce çetenin katıldığı kara saldırısı takip
etmiş. Aylarca süren bu saldırı YPG güçlerinin direnişi ile kırılmış. Fakat
şehrin bu bölümü tamamen tahrip olarak yaşanamaz hale getirmişler. Çeteler saldırdığı dönemde seyirci konumunda
kalan rejim,çete saldrıları kırıldığında bu kez kendisi Şex Maxsut’u doğuda top
atışına tutmaya başlamış. Bu durum alanın iki taraftan yıkımına neden olmuş.
Ayrıca rejim aylarca keskin nişancılar eliyle bölgede hareket eden her canlıyı
vurmaya çalışmış. En gelişmiş Rus füzelerini bölgeye yağdırmış, buna rağmen
Kürdistanlı savaşçılar bölgeyi bırakmamışlar. Sonuçta çeteler her geçen gün
adım-adım geriletilmiş ve bölgede barınamaz hale getirilmişler. Rejim ise
resmiyete olmasa fiiliyatta Kürdistanlı güçlerin otoritesini kabullenmek zorunda
kalmış. Kürdistanlı güçlerin denetimindeki Şex Maxsut ve çevresi ortalama bir
ilden daha büyük bir yerdir. Savaş öncesi nüfusu muhtemelen milyon civarındaymış. Şimdi önemli oranda boşalmış,
ancak 60-70 bin civarında insan kalmış. Toplamda şehrin yüzde 30 ile 35’lık
bölümü Kürdisrtanlı güçlerin denetiminde, geri kalanı ise Ruslar, İran,
Hizbullah, Rejim ve Haşti Şabinin buradaki versiyonu olan Difa Vatani vb.
grupların denetimindedir. Bir iki noktada Kürdistanlı güçler ile Ruslar ortak
kontrol noktası oluşturmuşlar. Şehirde
elektrik hiç yok. İçme suyunu Kızılhaç, kulanım suyunu ise rejim sağlıyor. Su
şebekesi kısmen kullanılır durumda. Rejim haftada bir bu şebeke yoluyla su
veriyor. İnsanlar depolara doldurarak bir hafta boyu bunu kullanıyorlar.
Telefon şebekesi zayıfta olsa çalışıyor. Rejimle Kürtlerin sınırlarını kimi
yerlerde oto yollar, kimi yerlerde yüksek duvarlar, bazı yerlerde ise
mezarlıklar vb. oluşturuyor. Şehrin en yüksek binalarından biri olan 13 katlı
otel inşaatı ise bölüşülmüş durumdadır. Çok stratejik olan, tüm şehri tepeden
gören burası için herkes fazlasıyla kavga etmiş. Önce çeteler ele geçirmişler.
YPG onların çatıdaki keskin nişancı mevzilerini havanlarla tam isabetle vurmuş.
Çeteler barınamaz hale gelince çekilmişler. Bu kez burası için YPG rejim
çatışmaya başlamış, en sonunda binanın rejim denetimindeki bölgeye bakan yüzü
rejime, geriye kalan üç tarafı ise YPG’ye bırakılarak anlaşma sağlanmış. Rejim
askerlerinin çatıya çıkmak için YPG’lilerden izin almalarıda anlaşmada kayıt
altına alınmış.
Can Toprak
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html