24 Mart 2020 Salı Saat 06:49
TÜRKİYE’DE ÜÇ ÇİZGİ, ÜÇ GÜÇ
Öcalan’ın “üç masa ayağı” örneği Türkiye’deki güç dengelerini formüle
etmektedir. Nasıl ki, Ortadoğu’da yaşanan 3. Dünya savaşında üç çizgi
mücadele halindeyse Türkiye’de de üç çizgi bulunmaktadır. Birincisi; ABD, Rusya, İsrail, AB ve Çin gibi kapitalist
modernitenin Küresel güçleri tarafından temsil edilmektedir. Bu çizgi BOP ile
bölgeyi küresel sermayenin çıkarlarına göre dizayn etmek istemektedir. 20.
Yüzyılda inşa edilen ulus-devlet sistemi yerine 21. yüzyıl finans kapital
sistemini uyarlamak, demokratik devrimlerin gelişmesini engellemek, İsrail’in güvenliğini
sağlamak, İran Şii eksenini geriletmek ve etkisiz kılmak, Enerji kaynaklarını
denetime almak ve bölgesel güçler üzerinde hegemonya sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu çizginin yürütücü gücü ABD, Rusya ve İsrail’dir. İkinci
çizgiyi Kürt Halk Önderi sn. Abdullah Öcalan’ın “beyaz, kara ve yeşil faşizm” olarak tanımladığı bölgesel
ulus-devlet sistemleri temsil etmektedir.
Türk, Arap ve Fars milliyetçiliği ile varlığını tekçi-milliyetçi, dinci
ve statükocu faşist diktatörlük biçiminde sürdüren ikinci çizgi kapitalist
modernitenin bölgedeki yerel uzantısıdır. Bu çizgi Kürtler başta olmak üzere
her türlü faşist uygulamalarla halklar üzerinde kültürel ve fiziki soykırım
politikalarını yürütmektedir. Türkiye’de Kemalizm ve AKP’nin Türk-islam
milliyetçiliği, İran’da yeşil faşizm, Irak ve Suriye’de BAAS faşizmi benzer
biçimde Başta Kürtler olmak üzere toplumlar üzerinde her türlü terör ve
soykırım faaliyetlerini sürdürmektedir. Küresel ve bölgesel iki çizgi arasında
iktidar ve hegemon olma çatışması yaşansa da ikisi de aynı kapitalist
modernitenin sömürücü, devletçi-iktidarcı ve cinsiyetçi ideolojisine
dayanmaktadır. Üçüncü Çizgi ise
diğer iki çizgiye alternatif olarak gelişen Demokratik Modernite çizgisidir.
Kadın özgürlükçü ve sömürüyü ortadan kaldırmayı hedefleyen demokratik sosyalist
çizgidir. Halkların demokratik mücadelesini ifade eden Demokratik Ulus
modeliyle alternatif güç ve çözüm haline gelen halkların Demokratik Ortadoğu
Konfederasyonudur. Politik ve Ahlaki Toplum örgütlüğüne dayanır. Rojava
Devrimi’yle kendini Üçüncü Çizgi olarak gerçekleştirmektedir. Demokratik Ulus
çizgisi Ortadoğu için en makul çözüm modeli sunmaktadır.
Biçimde üç çizgi görünse de özde
iki ideolojik çizgisi vardır. Biri halkların özgürlüğünü ve demokratik
birliğini temsil eden Demokratik Modernite çizgisi olurken, diğeri de
kapitalist modernitenin sömürücü ve iktidarcı küresel ve bölgesel çizgisi
olmaktadır. Demokratik uygarlığın Demokratik Modernite çizgisi gücünü toplumun
binlerce yıllık demokratik birikim ve direnişinden almaktadır. Demokratik
toplumun geleneğine ilkelerine ve dört yüz yıllık kapitalist modernite karşıtı
hareketlerin mirasına, PKK’nin grup aşamasından bugüne geçen 47 yıllık
ideolojik, politik, kültürel, sosyal ve askeri mücadele birikimine ve
değerlerine dayanmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi, Ortadoğu ve dünyadaki sistem
karşıtı sosyalist ve demokratik çevrelerin içinde yer aldığı Devrimci ve
Demokratik Halklar ittifakı Demokratik Modernite cephesi olurken, ulus-devlet
sitemleri, iktidarcı-devletçi ve soykırım rejimleri biçiminde örgütlenen tüm
güçler ise Kapitalist modernite güçlerini ifade etmektedir. Bu iki modernite
arasında ideolojik, felsefik, sosyal, siyasal, ahlaki, kültürel, ekonomik ve
askeri savaş yaşanmaktadır. Ortadoğu’nun ve insanlığın kaderini belirleyecek
olan esas bu büyük savaştır
Oligarşik Cumhuriyetin Kuruluşuyla Gelişen “Klasik Ulusalcı Laik Türk
Milliyetçi” Çizgi
“Kemalist kızıl Elma
bloku/Koalisyonu” şeklinde de tanımlanan bu çizgi Beyaz Türk faşizminin kurucusu olan İttihat ve Terakki çizgisidir.
Osmanlı imparatorluğu kalıntıları üzerinden Türk gerçekliğiyle ancak dar
iktidarcılık bağlamında ilişkisi olan ve Türk’ten çok kendini inkâr eden
devşirme milliyetsizlerden inşa edilmiştir. Türkiye halkı da dahil tüm Ortadoğu
halkları üzerinde soykırım politikası yürütmektedir. Tepeden inmeci, toplumla
ancak iktidar anlamında ilişkili olduğundan halktan kopuktur, gaddardır,
duygusuz, merhametsiz ve acımasızdır. İktidar ilişkisi dışında Türkiye
halklarıyla bir bağı yoktur. Laikliği din düzeyinde kullanarak asimilasyonu
temel politika biçiminde topluma dayatarak homojen bir kitle yaratmaya
çalışmıştır. Bu rejim için toplum sadece bir iktidar aracıdır. Tehlike
görülmesi halinde kendi toplumunu bile yok edecek düzeyde faşist bir özelliğe
sahiptir.
Bu çizginin günümüzdeki
temsilcisi Kemalist-ulusalcı-milliyetçi CHP çizgisidir. CHP Kemalist-ulusalcı
milliyetçi ve devletçi sistemin zihniyeti durumundadır. Soykırımları
gerçekleştiren bu çizgidir. Şark ıslahat planı bu çizginin Kürt ulusunu yok
etme planıdır. Kürt soykırımının baş sorumlusu Kemalist CHP’dir. AKP sadece
CHP’nin başaramadığı Kürt soykırımını tamamlamak için görevlendirilmiştir. AKP;
sistemin sahte milliyetçi-dinci görünümdeki sağ çizgisi olurken, CHP; laik,
ulusalcı sahte sol çizgisidir. Kemalist-ulusalcı çizginin laiklik adıyla
yaptığını AKP Türk-İslam milliyetçi çizgisi dincilikle yapmaktadır. Birisi
laik, diğeri dincilik maskesiyle görünse de özde aynı ideolojiyi
taşımaktadırlar. İkisi de faşist sistemin iki blokudurlar. CHP’nin esas görevi
emekçi, sol, laik, demokrat, alevi kesimlerin Türklük şemsiyesi altında
denetlenmesi ve sisteme tabi kılınmasıdır. CHP Erdoğan’ı iktidara taşıyan,
başbakan yapan, tek adam rejiminin başına getiren ve onu ayakta tutan güçtür.
Kürt soykırımında da AKP-MHP rejimine sonsuz destek sunan yine klasik CHP
ulusal çizgidir. Kılıçdaroğlu AKP-MİT
operasyonuyla CHP’nin başına getirilmiştir. CHP iktidarın muhalif görünümdeki
en stratejik ortağıdır.
Klasik ulusalcı-milliyetçi
çizginin baştan beri amacı Anadolu ve Kürdistan otantik kültürlerinin fiziki ve
kültürel soykırımla “Türk ulus-devleti” modeli içinde eritmektir. Ermeni, Rum, Kürt soykırımları ve diğer
kültürlerin asimile edilmesi bu stratejinin sonucudur. Klasik
ulusalcı-milliyetçi çizgi toplumsal farklılıkları yapay Türklüğe dayalı bir
terörle yok etmek istemektedir. Bu çizginin temel stratejisi Kürt
düşmanlığıdır. “Milli ve ulusal”
olan her şey Kürt karşıtlığı temelinde örgütlendirilmiştir.
Klasik iktidar çizgisi işlevini
kaybedince yerine ABD tarafından AKP ile Türk-islam milliyetçi çizgisi ikame
edildi. Bundan dolayı Klasik iktidar bloku ve güçleri, anti-Amerikancılık ve
Avrasyacılık yaparak, ABD’ye tepkilerini geliştirmekte ve yeniden ilişkilenmek
istemektedir. Türkiye’deki ulusalcı klasik iktidar güçlerinin anti-Amerikancı
tutumu kendileri yerine islam kimlikli AKP iktidarının tercih edilmesinden
ötürüdür. Tepkileri “bizi niye bırakıp AKP’yi seçtin” den kaynaklanmaktadır.
Özde bir karşıtlık yoktur. ABD desteği nedeniyle AKP’nin temsil ettiği
Türk-islam milliyetçi çiziye güçleri yetmemektedir. Kürt soykırımında ortak
ittifaka girse de kendi aralarında iktidar savaşı vermektedirler. Fırsat
bulduklarında birbirlerini tasfiyeye yönelmektedirler.
Erdoğan-AKP ve Türk-İslam Senteziyle Geliştirilen Milliyetçi Çizgi
Klasik laik ulusalcı Türk
milliyetçiliği 20. Yüzyılın beyaz Türk faşizminin kurucu ideolojik unsuru
olurken, AKP-Erdoğan ile gelişen Türk-islam milliyetçi çizgisi ise 21.yüzyıl da
ABD’nin “yeşil kuşak” projesine bağlı olarak “neo Osmanlıcılık” adıyla hegemon
olmak isteyen çizgidir. AKP-MHP “cumhur ittifakı” ve CHP-İP “millet ittifakı” Beyaz Türk faşizmi
çatısı altında gerçekleşen gerici ittifaklardır. Aynı çizgiye sahiptir.
Toplumun kutuplaştırılarak sistemde tutuma stratejisidir. Özde birbirlerinden
farkı yoktur. Türkçü, Ulusalcı, Kemalist sağ ve sol diğer tüm partiler aynı
sitemin türevleri ve hizmetçisidirler. Özleri faşizmdir ve hedefleri aynıdır.
Tekçilik, anti toplumculuk ve anti Kürtlük temel ideolojileridir. Oligarşik
sistemin temel yapılarıdırlar.
ABD 2000’lere kadar Türkiye’de
klasik iktidar bloklarına destek verdi. Daha sonra Siyasal İslam stratejisi
nedeniyle bu desteğini çekerek BOP ekseninde “ılımlı islam” stratejisine uygun
olan AKP’ye vererek onu iktidara taşıdı. Erdoğan bu projenin Eş başkanı olarak
görevlendirildi. Türkiye’de bu projenin modeli olarak düşünüldü. Fas’tan
Afganistan’a kadar olan geniş İslam coğrafyasında AKP devleti model rejim
haline getirilecekti. Projeyi uygulama görevi Erdoğan-AKP’ye verilmiştir. Bu
anlamıyla Erdoğan ve AKP hükümeti Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en işbirlikçi,
en Amerikancı gücüdür.
BOP ’un eş başkanı olan Erdoğan
ve AKP özel bir misyonla iktidara getirildi. Yüz yıldır iktidar dışında tutulan
Türk-islam çizgisi gücü ele geçirerek klasik iktidar bloklarından intikam
alırcasına devleti kendilerine göre tümüyle dönüştürüp yeniden biçimlendi,
kendi rejimini inşa etti. İdeolojisini ve yaşam tarzını hâkim kıldı. Demokratik
güçleri her türlü şiddet araçlarıyla bastırıp faşizmi geliştirdi. Kürt halkına
tam bir soykırım uyguladı. Türk-İslam milliyetçi çizgisi Türkiye ve Ortadoğu
halkları için felaket düzeyinde içte ve dışta savaş politikaları izlemektedir.
Erdoğan-AKP öncülüğünde geliştirilen Türk-İslam milliyetçi çizgisi Doğu’nun
manevi uygarlığına karşı Batı maddi uygarlığının büyük komplosu, büyük ihaneti
ve saldırısıdır. Amacı Ortadoğu’daki demokratik gelişmeleri tasfiye etmek,
Ortadoğu ve islam dünyasını parçalayarak ABD-Batının müdahalesine ve istilasına
açmaktır. Haçlı seferlerinin oynadığı rolü günümüzde AKP oynamaktadır. Truva
atı misali Doğu değerlerine ve halklarına ihanet halinde her şeyi kendi
aile/grup çıkarları ve iktidarı için kullanmaktadır.
“Siyasal İslam Stratejisi çerçevesinde ‘Ilımlı Siyasal İslam’ olarak
geliştirdikleri İslamcılık anlayışı ile amaçladıkları; Ortadoğu halklarının,
toplumlarının, insanlarının binlerce yıldan beri oluşmuş olan toplumsal,
kültürel, tarihsel dokularını, manevi moral değerlerini, bu temel üzerinde, bu
esas doğrultuda oluşmuş olan direnişçi özlerini kırmak istemektedirler. Bunu da
askeri işgal, zor ve şiddetle başarmaları mümkün değildir. Bunu en iyi
kapitalist modernizmin hegemonik güçleri bilmektedirler. Bu nedenle ‘Büyük
Ortadoğu Projesi’ ni, ‘siyasal İslam stratejisini’, ‘ılımlı siyasal İslam’
anlayışını geliştirmek istemektedirler.”
(A. Öcalan)
Türk-İslam milliyetçi çizgisi
Kürt özgürlük mücadelesi karşısında zorlanınca yeniden MHP, Ulusalcı ve
Ergenekoncu güçleriyle bir ittifak oluşturmak zorunda kaldı. Bu durumda da tek
iktidar-güç olma arzularından vazgeçmedi. Milliyetçi Türk-İslam çizgisi Erdoğan
“neo Osmanlıcılık” amaçlarına göre
bölgede işgal ve yayılmacılığı esas almaktadır İktidar hedefini sadece
Türkiye’yle sınırlı tutmayıp “neo Osmanlıcılık” ideolojisi altında tüm Ortadoğu
ve islam dünyasını kapsayacak şekilde genişletti. Emperyal arzularla fetih
savaşlarına yöneldi.
Her iki çizgide inkâr, imha ve
savaşta ısrar etmektedir. İki çizgi toplumsal sorunların ağırlaşmasına yol
açmıştır. Kriz derinleşmiştir. Ne toplum artık bu çizgiyi taşıyabilmekte, ne de
bu çizgi toplumu yönetebilmektedir. Dolayısıyla Üçüncü çizginin tamda
zamanıdır. Bunun için koşullar oluşmuştur. Sadece süreci yürütecek öncü güce
ihtiyaç vardır. “Kırk yıldır, devrim
yapmak için savaşıyoruz. Bu düzeyde devrim koşulları, imkanları ortaya
çıkmamıştı. Kürdistan merkezli Ortadoğu’da devrim gerçekleştirmek için
böylesine büyük imkanlar, fırsatlar, koşullar ortaya çıkmamıştı. Şimdi büyük
imkanlar, fırsatlar ortaya çıkmıştır. Kırk yıldır devrim yapmaya çalışıyoruz,
ama şimdi devrimin gerçekleştirilmesi için bu düzeyde tarihi fırsatlar
yaşanmaktadır. (…) Devrim, hiç bu kadar tarihsel olarak güncel hale
gelmemişti.” (A. Öcalan)
Türkiye’de Hakim Olan iki milliyetçi Çizgiye Alternatif Olarak
Demokratik Üçüncü Çizgi
Türkiye’de iktidar anlamında
Klasik ulusalcı “laik” Türk milliyetçi çizgi ile Türk-İslam senteziyle
geliştirilen milliyetçi çizgi hakimdir. İki çizgide beyaz Türklük ideolojisiyle
Türk ulus-devlet anlayışına sahip, diğer kültürleri ve halkları inkâr eden
faşist bir ideolojiye dayanmaktadır. Şovenizm, milliyetçilik, dincilik,
cinsiyetçilik ve devletçilik ortak felsefeleridir. Aralarında iktidar çatışması
olsa da Kürtlere ve demokratik güçlere karşı sürekli ittifak içinde
olmuşlardır. Kürt düşmanlığı ve soykırımı ortak politikalarıdır. Demokrasi ve
toplumun demokratik ve manevi değerlerinden kopukturlar. Ezici çoğunluğu
devşirme olduklarından toplumun acılarını duyumsamazlar. Toplumsal ahlakı ve
geleneği yaşamazlar. Üstencidirler. İktidar ve güç olma karşılığında gerçek
kimliklerini, kişiliklerini geçmişte bıraktıklarından öz ve biçim sorunu olan
sosyolojik olarak çarpık, kendi olmaktan çıkmış, yabancılaşmış tutarsız
kişiliklerdir. Tüm çabaları devlet-iktidar ekseninde yaşam olanakları
bulmaktır. Bunun için ne gerekiyorsa yapacak kadar ilkesiz ve ölçüsüz bir
karaktere sahiptirler. Dolayısıyla bu her iki çizgide aynı zihniyet kodlarıyla
şekillenmiş kişilerden oluşmaktadır. Vatan, millet, demokrasi, eşitlik,
özgürlük gibi kavramlar bunlar için sadece bireysel, ailesel ve sınıfsal
çıkarları için istismar edilen kavramlardır.
Her iki güçte sistemin iktidar
bloğu durumundadır. Sisteme alternatif olmayan, onu demokratik açıdan
dönüştürmeyi amaçlamayan sadece iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen, sistemi daha
iyi yürüteceğini söyleyen iktidar bloklarıdır ve aynı ulus-devlet, milliyetçi
ve faşist zihniyete sahiptirler. Demokrasi ve Kürt düşmanlığı ortaklaştıkları
husustur. İki blokta ekonomik tekelciliğe, ranta, savaşa, milliyetçiğe,
soykırım politikalarına dayanmaktadır. Aralarındaki çatışma devleti ele geçirme
ve iktidarını sağlama savaşıdır. Özlerinde demokratik bir şey yoktur. Halkların
eşit ve özgürce bir arada barış içinde yaşamalarına ortam sunmadıkları gibi
bunu her türlü özel savaş yöntemleriyle engellemektedirler.
İki çizgide çıkarlarına göre
hareket etmektedir. ABD-NATO çizgisinde iktidarlaştırılan kapitalist güçlerdir.
Anti-Amerikancı görünmeleri sadece bir politikadır. Yahudi ideolojisi ve
politikalarıyla çok sıkı bir iş birliği içindedirler. Kürt özgürlük hareketine
karşı küresel ve bölgesel güçlerle her türlü kirli komplo ve iş birliği
içindedirler. Her iki çizgide komplocudur ve toplum kırımcıdır. Beş bin yıllık
iktidar ve devlet geleneğine dayanırlar. Bölgedeki ve Rojava’daki işgali direk
bu çizgi gerçekleştirmektedir. Bölgede kurgulanıp geliştirilen ilkel milliyetçilik,
fanatik dinsel akımlar, Daiş gibi çağdışı örgütlenmeler de bu çizginin uzantısı
durumundadırlar. Söz konusu iki çizgi Türkiye ve bölgede yaşanan krizin ve
sorunların baş sorumlusudur. Ortadoğu ve Türkiye’deki kaosun ve çözümsüzlüğün
başta gelen kaynağıdır. Toplumsal ve sistemsel sorunları sınıfsal yapısı gereği
bu çizgi çözmez, çözemez. Tersine ağırlaştırmaktadır. Dolayısıyla iki çizginin
dışında bir çözüm arayışı ve sistemi bölge ve Türkiye için temel bir
ihtiyaçtır.
İktidar bloklarının Türkiye
halklarına verecekleri bir şey yoktur. Daha fazla savaş, yıkım, işsizlik,
ekonomik kriz, yoksulluk ve belirsiz bir gelecek vereceklerdir. Bu bakımdan iki
bloğa karşı üçüncü halk bloğunu güçlenmesi gerekmektedir. Öcalan sorunların
çözümünü bu iki bloktan beklememek gerektiğini söylemekte ve üçüncü ayak veya
blok, ya da üçüncü çizgi olarak devrimci demokratik halk cephesinin
örgütlenerek güç sahibi olmasını, kendi çözümünü geliştirmesini belirtmektedir.
Sorunların kaynağı durumundaki savaş bloklarıyla sorunlar çözülemez. Sorunların
nedeni olan düşünce sahipleri ve kurumları aşılmadan (Bu aşılma ister devrimci
şiddet, isterse demokratik halk eylemleriyle olsun) çözüm geliştirilemez.
Öcalan’ın Üçüncü Çizgi tezi egemen sisteme muhalif değil alternatiftir. Güç
olma, inisiyatifi ele alma, yönetimi sağlama ve demokratik halk gücüyle kendini
kabul ettirmedir. Öz güce dayanarak çözüm yaratmadır. Toplumsal demokratik
iradenin öz güç ve yönetim olmasıdır. Toplumsal yönetim gücünün açığa
çıkartılmasıdır. “Eğer birlik olup güçlü
olursanız büyük sorunu da çözersiniz. Kimse gelip size sorun çözmez. Esas çözüm
gücü sizsiniz.” (A. Öcalan)
Üçüncü Çizgi için koşular her
zamankinden daha fazla uygun hale gelmiştir. Çizgiden kasıt; mevcut sisteme
alternatif olacak bir paradigma ve sistemdir. Üçüncü çizgi demek ulus-devlet
eksenli yaratılan ulusalcı ve Türk-İslam milliyetçi çizgisini aşacak Türkiye’de
demokratik ulus modelini ve Ortadoğu’da da demokratik Konfederasyon sistemini
inşa edecek bir toplumsal güç ve onun öncü gücü demektir. Üçüncü Çizgi sıfırdan
başlamıyor, Kürt Özgürlük Hareketinin kırk yedi yıldır geliştirmeye çalıştığı
özgürlük çizgisi demektir ve onun birikimine dayanmaktadır. Masanın üçüncü
ayağı derken bu üçüncü çizgiden bahsedilmektedir. Üçüncü Güç demek; iktidar
blokları dışında kalan ezilen, sistemle sorunu olan özgürlük, eşitlik ve adalet
istemi bulunan halklar, azınlıklar, cinsler, çevreciler, kadınlar, feminist
hareketler, inanç ve kültür grupları, emekçiler, işçi ve emekçi sınıfı,
sendikalar, dernekler ve farklı grupların içinde yer aldığı Demokratik güçler
ittifakı veya bloku demektir. Üçüncü Çizginin öncü gücü kadınlar ve gençler
olmaktadır. Ezilen Demos (halk) olarak çok farklı toplumsal bileşenleri
kapsadığından “Demokratik halk
bloku/Cephesi” olarak da tanımlanır. Üçüncü Çizgi kendiliğinden değil
mücadeleyle, halkın örgütlendirilmesiyle, güç ve irade olmasıyla gelişir. “Her
şey mücadeleyle, doğru mücadeleyle olur. Güç olmak zorundasın ki bu sorunları
çözebilesin. Ortadoğu’daki ve isim koyalım Kürt sorununu bu şekil çözersin. Güç
olmazsan kimse sorunu size çözemez. Biz
masa diyoruz da Türkiye’deki masa iki ayaklı masadır. Siz üçüncü ayak olmak
zorundasınız. Bu neyle olur? Güçle olur. Bunu yaparsanız olur. Emek verirseniz
olur. Evet masa gerekiyor. Bu da halka hizmet ve emek vermekle olur’ dedi.”
(A. Öcalan)
Rojava’ da Üçüncü Çizgi kendisini
güç olmayla, büyük bedeller ödemeyle kabul ettirmiş ve sistem inşa ediyorsa
Türkiye’de de aynısı olmak durumundadır. Sözde sistem karşıtlığıyla devrimcilik
değil ancak demagoji yapılır. Buda Türkiye’de gelişkin olan bir durumdur. Bu
anlayış sahiplerinin barıştan anladıkları; “çatışma ve savaş olmasın, ölümler
gerçekleşmesin, huzur gelsin” dileğinden ibarettir. Barışın bir mücadele
gerektirdiği, barış için büyük savaşlar verilmesi ve büyük bedeller ödenmesi
gerektiğini göz ardı ederler. Barışı ve çözümü hep talep eden, bekleyen bir
noktadadırlar. Barış ve demokrasi talep etmekle, istemekle gelişmez, verilmez.
Mücadelesiz, direnmesiz, bedelsiz barış ve siyasal çözüm talep etmek en büyük
oportünizmdir. Eğer ortada direnen bir güç yoksa kimse kimseye barış ve çözüm
sunmamıştır ve sunmaz. Barış ve demokrasi ancak direnerek kazanılır. Bu küçük burjuva, orta sınıf çizgisi doğru
bir devrimci savaş anlayışına sahip olmadığından ne siyasal çözümü ne de barışı
gerçekleştirebilir. Bu çizgi sahibi kişiler kendilerini devrim ile karşı devrim
güçleri arasında gidip-gelmeyle yaşatırlar. Çok zorlandıklarında karşı devrim
saflarında yer alırlar. Onlar için önemli olan bireysel yaşamlarıdır. Siyasal
alana yansıyan bu sağ liberal anlayış devrimci mücadeleyi sekteye uğratmaktadır
ve Üçüncü Çizginin gelişmesini engellemektedir. Sözde sistem karşıtlarının
çoğunun en büyük çabası sistemde bir koltuk edinmektir. Zihniyet ve yaşam tarzında
sistemi yaşayanlar Üçüncü Çizgiyi geliştiremezler, ancak istismar ederler. Öyle
sosyalizmin hayalini kuran metaforlarla, şiir ve edebi romanlarla, masa veya
klavye başındaki soyut sloganlarla Üçüncü Çizgi gelişmez. Öcalan’ın
eleştirileri bunlaradır.
Üçüncü çizgi demek; Sömürünün,
köleliğin ve cinsiyetçiliğin kaynağı olan beşbin yıllık ataerkil kültürü
reddetmek demektir. Ulus-devletin her türlü tekçi ve milliyetçi anlayışlarına
karşı, demokratik ulusun özgür ve eşit birlikteliğini esas almak demektir. Üçüncü
Çizgi demek; halklara soykırımı dayatan her türlü Türk ırkçı-milliyetçi
ideolojisini reddetmektir. Türkiye’de Üçüncü Çizgi ancak “Demokratik Türkiye ve
Özgür Kürdistan” perspektifiyle Kürt ve Kürdistan gerçekliğini kabul etmekle,
PKK ve Öcalan ile gelişen Kürdistan devriminin hakkını vermek ve bunların
yarattığı devrimci mirasa dayanmakla gerçekleşir. Üçüncü Çizgi özgür ve
demokratik bir ülke ve yaşam uğruna canlarını feda eden Hikmet kıvılcımlı, İ.
Kaypakkaya, Denizler, Mahirler ve nice devrimcinin direniş geleneğini temsil
edip yaşatarak vücut bulabilir. Üçüncü Çizgi sosyalist bilinç, ruh ve iradeye
emekle ve hizmetle yaratılan toplumsal güç demektir. Köyde, mahallede, sokakta,
kentte örgütlendirilmiş bilinçli halk komünleri demektir. Sistemden kesin bir
kopuş demektir. Devrimci aşkla özgürlük çalışmasına katılmak demektir. En
önemlisi de Üçüncü Çizgi öz yönetim ve öz savunma demektir. Bunlar
gerçekleşirse Üçüncü Çizgi kendini her alanda örgütleyip toplumsal bir sisteme
dönüşebilir. 20. yüzyılın ulus-devlet sisteminde Kürtler en büyük kaybeden halk
olmuştur. 21. yüzyılın Demokratik Ulus sisteminde ise Kürtler hem kendileri
kazanacak hem de bölge ve tüm insanlığa kazandıracaklardır. Demokrasi,
özgürlük, eşitlik ve adalet arayışındaki tüm toplumsal kesimler için Üçüncü
çizgi 21. yüzyılı belirleyecek olan temel doğrultudur. Üçüncü çizginin merkezi
ve öncülüğü durumunda olan Kürdistan devrimi Ortadoğu’nun siyasi ve askeri
dengelerini etkileyen ve belirleyen bir konumda seyredecektir.
Dıjwar SASON