30 Aralık 2017 Cumartesi Saat 15:21
Türkiye ve Türk gerçekliği,
tarih-güncel denklemiyle en iyi bu eserlerde çözümlenir. Bu eserlerin tümünde
gelişmeler, olaylar, kişiler mekânlar, ilişki ve çelişkiler acımasız bir
sorgulamaya tabi tutulur. Hayat bulan her şey özgür ve bilimsel aklın eleştiri
süzgecinden geçirilir. Olaylar, gelişmeler, karakterler açık, net ve anlaşılır
tarzda orta yere serilir. Okuyanın yanında, çevresinde, uzanınca dokunacağı
mesafede hissedeceği kadar gerçekçi tarzda anlatılır. Kitap sayfaları bir anda
hayatın kendisine dönüşür. Okuyucuyu alıp Yozgat, Niğde, Kastamonu vb. Anadolu
kentlerinin caddesi, sokağı, kahvehanesi yâda köy evine götürür. Türkiye’nin
köylüsü, işçisi, esnafı ve burjuvası ile tanıştırır. Köy halkının kaderine razı
gibi görünen ama altan-alta her şeye şirk koşan zihin dünyasının kodlarını
görmelerine vesile olur. Orada doğallık altına gizlenmiş kaba-sabalıkları,
bir-birini iğneleme, mimik, davranış ve imalarla bir-birini küçümsemeleri,
gösterilen abartılı sahte sevginin, saygının altında gizlenmiş kurnazlıkları,
dümenleri, fırsat bulunca yıkıcı bir güce dönüşen kin ve nefreti gözler önüne serer. Şehir esnafının kişisel
kazanç ve istikbal uğruna çevirdiği dalavereleri, yaptığı hilleri, bunları
yaparken ikiyüzlülük ve riyakarlıkta gösterdiği ustalığı okuyanı kah-kahaya
boğacak tarzda işler. Bu toplumsal piramidin, denklemin en karmaşık,
tanımlanması, anlaşılması, sevilmesi ve tahammül edilmesi zor karakterlerini
ise her zaman politikacılar biçiminde resmeder. ‘Kör döğüş’ öyküsünde halktan
insanlar olarak potreleri çizilen topal Kazım, terzi İshak ile Zübük
kitabındaki karakter ile bu durumu zirveleştirir. Böylece potresi çizilenler
bir kitabın kahraman-yada anti kahramanı olmaktan çıkarlar. Birer üçkağıtçı,
dolandırıcı, dalavereci, yalancı ve ahlaktan yoksunluk potresi, birer kötülük,
çirkinlik, bağnazlık kaynağı, insanoğluna yakıştırılabilecek tüm kötülüklerin
anıtı olarak okuyucunun karşısına dikilirler. Böyle olunca bu eserleri okuyanın
zihnine kazınırlar. Hüzünlendirip, güldüren, öfkelendirip, sakinleştiren
kurguları ile okuyanda bir daha unutmayacağı etkiler bırakırlar. Aziz Nesin’in
bu tarzdaki onlarca eseri içinde ‘Zübük’ isimli kitabı müstesna bir yer tutar.
Bu eser siyasi polemiklerde kötülüğün, rüşvet ve ilkesizliğin
isimlendirilmesine, yıllarca etkisini yitirmeyen filmlere konu olmuştur. Kitap
soyutlama tarzında Türkiye’deki siyaset tarihini bir belgesel niteliğinde, bir
fotoğraf netliğinde özetlemektedir.
Okuyanı sorgulamaya götüren, her gün tv, gazete yâda sokakta gördüğü
politikacılarla kıyaslamalara sevk eden, hüzünlendiren, kahkahaya boğan, yok
canım bu kadarda olmaz dedirten tarzdaki Türk politikacı tipolojisini
çözümlemektedir. Kitabın ismi Zübük, kahramanı ise İbrahim Zübükzadedir. Kitap
Zübük şahsında Türkiye’de bir siyasetçinin politik hayata atılışı, yükselişi,
bu süreçte çevirdiği dalavereleri, söylediği yalanları, aldığı rüşvetleri, iç
dünyasında yaşadıkları ile dışa yansıttıkları arasındaki uçurumları, iç
dünyasındaki habislikleri, ahlak yoksunluğunu, bunun bağnazlık olarak dışa
yansımalarını, doymak bilmeyen aç gözlülüğünü, güldüren, eğlendiren,
öfkelendiren bir tarzda çözümlemeye tabi tutmaktadır. Zübük bir kasaba
politikacısıdır. Hayatını, yükselişini gücüne-bilincine dayanarak yaratmaya
değil, başkasından çalmaya borçludur. Başarıları becerilerinin eseri değil,
çevresindekilere kurduğu tuzak, kumpas ve onları uğrattığı başarısızlıklar
üzerinde yükselir. Mutluluğunu başkaların mutsuzluğunda-felaketinde arar, elde
etmeye çalışır. Siyaset merdivenlerinde yükseldikçe, yukarılara çıktıkça,
insani değerler açısında aşağı düşen, dibe vuran bir gelişim diyalektiğine
sahiptir. Ortalamanın altındaki aklına ve hiç olmayan ahlakına rağmen siyaseten
yükseldikçe kendisinin özel bir insan olduğuna ikna eder. Kendisinin İnsanlığı,
memleketi kurtarma misyonu olduğuna inanmaya başlar. Bu nedenle her şeyi bilen
havasıyla hareket eder. Çevresindekileri küçümsemeye başlar. Hakir görür,
hakaret eder. Çevresine talimat yağdırır. Her kese-her şeye yön vermeye,
hükmetmeye çalışır. Yürüyen, düşünen ve konuşan bir ego halini alır. Kendini bilim, sanat, edebiyat, iktisat,
siyaset, hatta spor alanındaki en yüksek otorite olduğunu ilan eder. Gündeme
gelen, tartışılan her gelişme hakkında, geçmişte bunları yaşamış, çözmüş
edasıyla konuşur, düşünce beyan eder, son noktayı koyar. Çevresindekilerin buna
inanmasını, iman etmesini ister. Bu nedenle ne hayata, hakikate, nede başkasın
da öğreneceği bir şey olmadığını düşünür. Hiçbir zaman öğrenmez, öğrenme uğraşı
içinde olmaz. Bir köy imamı, taşra vaizi misali hep konuşan, anlatan konumunda
olur. Durmadan dinlemeden konuşur-anlatır. Her konuda-gelişmeden ilkokuldan
beri öğrendiklerini tekrar-tekrar çevresindekilerin kafasına çöp misali
boşaltır. Yaşam dili buyurgan, ayrıştırıcı ve kategorize edicidir.
Durmadan-dinlenmeden bir yaşlı avcının çevresine toplananlara anılarını
anlatması misali yaşadıklarını tekrar-tekrar anlatır.
Siyaset dili demagoji, üslubu ise hamasettir. Yaşadığı
cehalet düzeyini, çürümüşlüğü, yâda çevirdiği dalaverelerin görünür olma riski
belirdiği anda usta manevralar ve demagojik söylemlere sığınır. Kurnaz, sinsi,
hilekâr, dalavereci ve bağnaz karakteri ile ‘Vatanı böldürtmem, Milletime
sövdürtmem’ klişelerinin oluşturduğu limana sığınır. Politik arenada her dönem
temel ilkesi, ilkesizliği yaşam biçimine dönüştürerek amaca ulaşmaktır. Bu
uğurda elbise değiştirir gibi, kimlik, kişilik ve parti değiştirir. Ne söylese,
ne savunsa hep tersini yapar-yaşar. Bu yolda Zübük için din-iman, ülke, Halk,
bayrak, ezan vb. sadece kullanılacak
birer argümanıdır. Siyaseten ihtiyaç duyduğunda en samimi dindardır. Tüm
muhafazakâr argümanları kullanır. Göstermelik cumalara gider. Reklam için namaz
kılar. Oruç tutarmış gibi davranır. Hayırsever-yardımsever pozları takınır.
Muteber bir baba, sadakatli bir eş, paylaşan bir komşu maskesi ile dolaşır.
Karakterinin gereği olarak yalan, rüşvet, dalavereleri açığa çıkıp kendisini
başkasının yüzüne bakamayacak duruma düşürdüğünde din, iman, vatan nutukları ve
‘Müslüman mahahalsinde salyangoz sattırmam’ klişelerine sığınır. Kendisinin
merkezinde yer aldığı tüm kötülükler için mutlaka bir gerekçe bulur. Yaptığı
kötülüklerin görünür hale gelmesi, açığa çıkmasını ise hep dış güçlerin, onların
içteki işbirlikçisi Komünistlerin, bölücülerin Ülkeyi bölmek, Milleti
parçalamak isteyen bir komplosu, kumpası ve iftirası olarak sunar. Çevresini
buna ikna etmeye çalışır. Özet olarak Zübük kitabı ve kitabın başkahramanı
İbrahim Zübükzadenin temek karakteri böyledir. Kitap Kurgu itibariyle
1960-1970’lerin Türkiye’sini yansıtmaktadır. Muhtemelen 1980 öncesi kaleme
alınmıştır.
Can Toprak
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,” ”