YJA Star gerillalarının 2024’e etkili hamlelerle giriş yaptıklarını hatırlatan YJA Star Merkez Karargah Komutanı Zozan Çewlîk, hareketli timler ile tünellere dayalı savaşta ciddi bir taktik uygulama düzeyinin açığa çıktığını söyledi.
ANF’ye konuşan Çewlîk’in öne çıkan değerlendirmeleri şöyle: “Düşmanın her türlü teknik donanımı karşısında gerekli yetkinlikle hakimiyet ve boşa çıkarmanın yollarını geliştirme ve bunu etkili vuruşlara dönüştürme anlamında başarılı sonuçlar elde edildi. Özellikle kadın komutasının taktiğe hakimiyeti ve eylem tarzına öncülüğü etkiliydi. Yıl itibarıyla 357 YJA Star eylemi gelişti. Kadın savunma güçlerimiz, mevsimsel değil, her koşulda eylemsel faaliyet yürüttü ve bunu başardı. Suikast, ağır silah ve sabotaj taktiklerini yoğun ve etkili bir şekilde kullanmanın yanı sıra hava savunma, sızma, baskın gibi taktiklerini de etkili ve iç içe uyguladı. Tünel savaşlarında ortaya konulan direnişe öncülük edildi ve her koşulda düşman darbelendi. Bakurê Kurdistan’da da önemli bir eylemsel düzey yakalandı. Profesyonel alt birimlerimiz, kendi alanlarında etkili bir duruş sergiledi. Tarihsel bir misyona sahip olduğumuzu biliyoruz.”
Suriye ordusunun 12 günde dağılmasına, HAMAS’ın çöküşüne dikkat çeken Çewlîk, “Gerilla, hiçbir kuralın olmadığı kirli saldırılara, inanılmaz bombalamalara, karadan hareket ve çoklu saldırılara maruz kalmasına rağmen Türk devleti bazı sınır bölgelerine yerleşme dışında gerillanın etkinliğini kıramamış durumdadır. Günlük kayıplar vermekte ve psikolojisi bozulmuş bir orduyla tutunmaya çalışmaktadır” dedi.
KAZANMA İMKANINA SAHİBİZ
2025’in, Kürt halkına karşı geliştirilen inkar ve soykırım politikasının 100. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Çewlîk, şöyle devam etti: “Yüzyıllık bir katliam, inkar ve komplo siyasetiyle mücadele ediyoruz. Bu yüzyılın son 50 yılı, Önderliğimiz öncülüğünde katliam siyasetini parçalama ve boşa çıkarma mücadelesiyle geçti. 3. Dünya Savaşı, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmenin ve sınırları belirlemenin aşamasına evrilmiş durumda. Bu noktada, 50 yıllık birikime ve kazanımlara dayalı olarak 2025’i, zafer yılına, komploları parçalama yılına dönüştürmenin perspektifine ve koşullarına sahibiz. 2025’i, kazanma imkanına sahip olmanın rahatlığıyla ve irademize güvenerek karşılıyoruz.
HEPSİNİN MERKEZİNDE KÜRDİSTAN VAR
Ortadoğu’da, Suriye ve Kıbrıs denkleminde yaşanacaklar, İran üzerinden yoğunlaştırılacak saldırılar ve öncesinde Irak’ta yeniden bir savaş ihtimali gibi gelişmelerin tamamının merkezinde Kürdistan var. Kürdistan’daki savaş, yeni bir aşamaya evrilme olasılığını taşıyor. Bizler açısından da güçlü hamlelerin imkanları ve mücadeleyi daha geniş alanlara taşırmanın zorunlulukları açığa çıkmış durumda. Hiçbir alanın işgal edilmesini, bunun kalıcılaştırılmasını veya halkımızın ve kadınların görmezden gelinmesini kabul etmeyecek ve bunu mücadele nedeni olarak göreceğiz.
ROJAVA’DA OLDU BİTTİYE GETİREMEZLER
Rojava, Kuzey Doğu Suriye, kadınlar öncülüğünde dört parça halkımızın ve bölge, dünya halklarının ortak paydası ve kazanımıdır. Kimse bunu oldu bittiye getiremez. Seferber olmak, ortak mücadele duruşunu geliştirmek ve kıyamet koparmak gerekiyor.”
TÜRK DEVLETİ KENDİNİ GENİŞLETME ÇABASINDA
Türk devleti, tüm bu yıkımların koçbaşı rolündedir. Osmanlı emellerini dillendirse de bölgenin yıkımında bu kadar rol oynamak, Türk devletini İran ve Arap halkıyla doğrudan çelişir hale getirmiştir. Büyük rant devşirdiği Rusya ile ilişkileri, görünürde her iki güç de karşıt ifadelerden kaçınsa da derin bir kriz içindedir. Esasta ise Özgür Kürt kimlikli halkların ortak örgütlülüğüne karşı düşmanlığını zirvede ortaya koyma, Rojava Kurdistan’ını işgal etme ve aslında Musul’u da içine alacak kadar bölgede kendini genişletme çabasındadır.
Bu nedenle hızla Til Rifat-Mınbıç hattına saldırarak oluşturduğu korku iklimi ve çeteler yoluyla özgür alanların, halkların iradesini kırma ve ilerlemeye çalışmaktadır. Türk devletinin bu kadar kirli politikalarla Suriye’nin yıkımını hazırlaması, devletler hukukunda suçtur ve bunun elbette bir karşılığı olacaktır. Ancak bu kadar kontrolsüz çete güçleriyle ortaklaşmak, nihayetinde Türk devletinin sonunu getirecektir. Koçbaşıdır ama sonuçta bu koçbaşına gerek kalmadığında, kendisi kesinlikle kırıma uğrayacaktır.
Suriye’nin içine girdiği durum, Türkiye’nin geleceğidir. Selefi-İslamcı güçlerle iş tutmak, zaten çürümüş, yozlaşmış bir gerçekliği daha fazla yıkıma dönüştürmenin ötesinde bir sonuç doğurmaz. Türk devleti tamamen çeteleşmiştir ve bunu Kürt Hizbullahı Hüda-Par, hain KDP ve uzantısı ENKS ile perçinleyerek Kürt katliamını tamamlama amacındadır. Bir taraftan Bakurê Kurdistan’da katliam-sindirme siyaseti, kayyumlarla iradeyi kırma, bir taraftan gerilla alanlarına her türlü savaş suçunu barındıran saldırılarını yoğunlaştırma, esasta da Önderliğimiz üzerinden özel savaş yürüterek etkinliğini kırmaya çalışma, bir taraftan da Kuzey Doğu Suriye ve Rojava halkını kırımdan geçirecek bir pervasızlıkla saldırma ve işgal etme siyasetiyle kendi çıkmazını gidermeye odaklanmış durumdadır.
Fakat Rêber APO bu tür bir siyasete 26 yıldır direnmektedir ve onu önemli oranda etkisiz kılmıştır. Kürt halkı politik ve bilinçli bir halktır. Kendi öz savunma savaşını kimseye havale etmeden kendisi yürütmekte ve bunun yol açtığı avantajlarla ayakta durmaktadır. Özgürlük gerillası, tüm dünyanın tanıklığında büyük bir direniş ve mücadele gücü ortaya koyarak katliamcı saldırılara geçit vermemektedir. Yani Türk devletinin yüzmeye çalıştığı sular, Ortadoğu’nun diğer yerlerine benzemez bir niteliktedir; kendi ağırlığı ve derinliği vardır, bu tür amaçları etkisizleştirecek, yutacak imkanlara sahiptir.
HALKLARIN EN BÜYÜK ŞANSI ÖNDER APO’DUR
Bu açıdan gelinen nokta tehlikeli olmakla birlikte, esasta bir kez daha ortaya çıkmıştır ki Ortadoğu halklarının en büyük şansı Rêber APO’dur, paradigmasıdır, örgütlü eylem gücüdür. Kuzey Doğu Suriye halkları ve savunma güçlerinin önemli bir direnişi vardır; Tişrîn ve Qereqozax direnişi destansıdır. Bu anlamda Türk devleti ve çetelerinin hevesle ilerleme planı, tüm özel savaş çabaları ve halkı kaçırtma amaçlarına, halklar arası çatışma yaratacak fitnelerine ve uluslararası güçleri devreye koyarak şantajla teslimiyet anlaşmalarına mecbur bırakma girişimlerine rağmen tıkanmış durumdadır. Özellikle kadın savunma güçlerinin, takip ettiğimiz kadarıyla, öncülüğü etkilidir.
Süreç, çoklu riskler barındırmak kadar çoklu kazanma imkanlarına da sahiptir. Suriye halkları, cihatçı bir rejimi kaldıramayacak kadar çoklu kültüre sahiptir. Bu açıdan Kuzey Doğu Suriye’de mevcut sistem, halkları bundan korumaktadır ve her geçen gün bu durum daha da anlaşılmaktadır. Dikkat edilirse, Minbiç uzun süre Kuzey Doğu Suriye kapsamında bir yaşam sistemine sahipti. Türk devlet çetelerinin o alana girmesi ve talancı-tecavüzcü politikalarını hemen uygulamaya kalkışmaları karşısında halk protesto etti. Bu çelişki daha da derinleşecektir.
HTŞ öncülüğünde Türk devleti, kendi Kürt politikasını Suriye’ye ihraç etmeye çalışmakta, üniterliği buna oturtmak istemekte, bir eyaleti olarak örgütlemeye çalışmaktadır. Bunu yapamaz, çünkü ne dönem 1925’tir ne de Kürt halkı 1925 Kürdüdür. Dikkat edilirse, en fazla Arap halkının Kürt halkıyla ortak örgütlülüğüne saldırılmaktadır. Çünkü mezhepçi milliyetçilikle katletme imkanları daha fazladır.
Şu an Suriye’de karşıtmış gibi görünen Türkiye ve İsrail ilerlemeye çalışmaktadır. Karşıtlık ne düzeydedir, yorum gerektirir ama esasta dönemsel bir amaç ortaklığı vardır. Kuzey Doğu Suriye yönetimi ve sistemi, savunma güçleri hiçbir gücün baskısına, şantajına gelmeden öz gücüyle direnmelidir. Çünkü tüm bu oluşan tablonun hemen istikrarlı bir yönetim doğurması söz konusu değildir. Başarı, kendi ayakları üzerinde direnen ve başkasına bağımlılığı olmayan güçlere ait olacak, esas kazanımları kalıcılaştıracaktır.
Suriye rejimi yıkıldı ama yıkan güçler daha gerici bir yapılanmaya sahiptir ve bir çete devşirme gücüdür. Türk devleti, zaten çıkarsal yaklaşımla yatırımlarını korumak adına daha fazla kendisini bu güçlere dayatacak ve istikrarsızlığı derinleştirecektir. Bu açıdan çıtayı yüksek tutmak, değişken durumları hesaplamak ve kesinlikle savunma savaşıyla varlığını genişletmek ve korumak gerekir. Zayıf olanın anlaşması, teslimiyet doğurur. Suriye’de şimdi gerici İslam’a mahkum olmak istemeyen halklar; Aleviler, Dürziler, Ermeniler, Asuriler ayaktadır. Çetelerin dar çıkarları çatışır hale gelmiştir. Esasta ne HTŞ’nin ne SMO’nun tüm bunları kapsayacak niteliği, ne de yönetim perspektifi vardır. Ancak iktidarcıdırlar ve bu nedenle kendi içlerinde iktidar paylaşımı üzerinden çatışacaklardır.
Tüm bunları görmek ve mevcut tehlikelerin giderilmesini bertaraf etmeyi savunmaya, Devrimci Halk Savaşı’na dayandırmak gerekiyor. Ancak böyle, Suriye’nin Kuzey Doğu Suriye sisteminin öncülüğünde demokratik olmanın imkanlarını koruyabileceği ve giderek bölgede bir model olarak tercih edileceği bir duruma ulaşılabilir. Bu vesileyle hem direnişi selamlıyor hem de kesinlikle geri adım atılmazsa, 2025 yılının Kürtleri katletme komplosunun yüzüncü yılında parçalanacağına ve özgürlük imkanının herkes adına kazanılacağına inanıyoruz.
Rêber APO’nun Demokratik Uygarlık paradigması temelinde Demokratik Uluslaşmanın sistemleşmesi, büyük bir tarihsel fırsatı yakalamış durumdadır. Yapılması gereken, bu şansa sahip çıkarak öz güç ve öz iradeyle direnmek ve cesaretli adımlar atarak başarmayı sağlamaktır.