Türkiye’de siyasetin, hep muhafazakar katı bir çizgide olması, devletin katı ve muhafazakar bir çizgide olmasının sonucudur. Devletler genellikle muhafazakar ve tutucu olurlar, var olanı korumak ve devamlılığını sağlamak isterler. Bundan dolayı, devletler sol ideolojiye ve halka mesafelidirler. Türkiye’de bunca sol bir kesimin olmasına rağmen, sol hiçbir zaman devlete hakim olamamıştır, sürekli ezilmiştir. Bundan kaynaklı olarak, sol kitle devletin sahte solunun etkisinde kalarak heder olmuştur. Türkiye’de muhafazakar zihniyet kısmen bile demokratik olmamıştır, olamamıştır. Muhafazakar zihniyet, iktidara geldiğinde faşizmin sivil kolu olarak çalışmıştır. Devletin sözünü dinlemeyen bir siyasetin değil hükümet olmasını bir parti olarak olarak varlığını sürdürmesine ve nefes almasına bile izin vermezler. Demirel’in ve daha birçoğunun, askerlerin karşısında nasılda boynu bükük durduklarını çok iyi biliyoruz. Sivillerle askerlerin bazen zıtlaşmaları ve karşı karşıya gelmeleri, farklı düşüncelere ve görüşlere sahip olmalarından değil iktidara sahip olmak istemelerinden kaynaklanıyor. Askerler, doğrudan olmasa da dolaylı olarak devlet yönetimi üzerinde etkili olmak istemişlerdir.
1960-1980 arası üç darbenin olması, sivillerin sadece siyasi vitrine konulan yeni dönem-moda elbise gibi görüldüklerini gösteriyor. 1980 darbesi sonrası zaten Türkiye, günümüze kadar cunta zihniyetiyle yönetildi. AKP-MHP faşizmi, cunta faşizmini on misli arttırarak devam ettiriyor. Devletin katı muhafazar bir çizgide olması, kafatasçı ve Kürt düşmanı olmasından kaynaklıdır. Kürt sorunu yüz yıl önce çözülseydi, belli bir demokrasi gelişirdi, muhafazakar siyasi zihniyet bu denli katılaşamaz, faşizmin sivil yüzü olamazdı. Hükümet olan bütün muhafazakar partilerin-siyasetçilerin hepsi, Kürt düşmanlığı ve inkarı üzerinde siyaset yapıyorlar, devletin imkanlarını kullanıyorlar. Kürtlerin son kırk yıldır ulusal mücadeleyi geliştirmeleri, devletin katı muhafazakar rejimine iyi bir devrimci darbe vurmayı başardı. Kürtler her bakımdan inkar rejiminin etkisinden çıkmayı başarıp kendi ulusal kimliği doğrultusunda bir gelişme ve bilinçlenme yaşadılar. Kürtlerin bu devrimci ulusal gelişimini, devletçi katı muhafazakar kesimler, Kürtlerin dinsizleşmesi ve Marksistleşmesi olarak değerlendirdiler. Kürtlerin siyasal İslamın ve siyasal laik devlet solunun etkisinden çıkmalarını dinsizlik ve Marksistleşme olarak görenler, Kürtleri kaybetmeyi ve devletin inkar siyasetinin Kürdistan’da iflasını ve bitişini hazmedemiyorlar.
Sanki Apocular gitmiş, Kurdistan’da Kürt halkını kandırmışlar, dinsizleştirmişler gibi konuşuyorlar. Kürtler, siyasal İslamın ve siyasal laik solun etkisinden çıktılar ve komünal yaşamın temellerini, kadın kurtuluşunu ve ekolojik mücadeleyi öğrendiler ama dinden uzaklaşmadılar ama dine devrimci yaklaşarak bir kültüre dönüştürdüler. Marksistleşmek dinden çıkmak demek değildir, modern çağda komünalizmi kurmanın teorik ve ideolojik hazinesidir ve bu hazine Apoizmle daha çok harmanlaşmış gelişmiştir, Kurdistan’dan bütün Ortadoğu’yu aydınlatmıştır. Kürtlerin Marksistleşmeleri tabiki Kürtlerin ve emekçilerin düşmanlarını korkutacaktır. Ki Kürtlerin zaten çoğunluğu emekçidir. Kürtler, Emevi-afyon dininden uzaklaştılar, Hz Muhammed’in barış-İslam dinini benimsediler. Ki İslam kelimesi Arapçada barış demektir. Türkiye’de hangi barış varki kendisine İslam ve Müslüman ülke diyor? Kuran’ın neresinde Türk milliyetçiliği var? Kuran ve İslam, Kürtlerin kimliğini-dilini, ulusal varlığını inkar edin diye birşey yazıyor mu? Kendilerine Müslüman ve İslam diyen dört tane katı-faşizan muhafazakar ülke, Kürtlere yüz yıldır kan kusturuyorlar ve bunuda İslam adına yapıyorlar.
İşte Apocu devrimci ruh, bu Muaviye dininin ve temsilcilerinin ipliğini pazara çıkardığı için, bu düşmanlığı yapıyorlar. Türkiye’deki katı muhafazakar kesimlerin, hala Kürtlere muhafazakar Kürt kardeşlerimiz demeleri gerçekten de trajikomik oluyor. Kürtlerin ulusal bilince sahip olarak, kendi kimliksel gerçekliklerini keşfetmelerini, afyonlaşmış dinin etkisinden çıkmalarını en çokta AKP-MHP faşizmi hazmedemiyor. Çünkü Kurdistan’da Türk-İslam sentezi iflas etti ve bu tabiki en çok da siyasal Türkçülüğe ve siyasal İslama darbe vurmuştur. Devlet etiketli katı muhafazakar zihniyet, artık düzelemeyecek kadar darbelenmiştir. Birkaç yılda tümden bir bitişi yaşayacaktır. Son günlerde, döviz tekrar yükselişe geçti ve daha derin bir ekonomik kriz kapıda bekliyor. Derin ekonomik krizler, hükümetleri değil devletleri-rejimleri bile yıkarlar. Kürtler, devrim gerçekleştirerek kadar politikleştiler ama daha çok gelişime ihtiyaç var ve her yeni döneme, her bakımdan hazırlıklı olmak, dönemin sorunlarına çözüm bulmak için çok önemlidir.
Kemal SÖBE