Türkiye’de bir savaş var. Türkiye’de yaklaşık 40 yıldır aralıklarla süren bir savaş var. Türk devleti Kürt halkını ortadan kaldırmak için elindeki tüm araçlarla saldırıyor ve buna karşı Kürt halkı da PKK tarafından yürütülen gerilla savaşı ekseninde farklı biçimlerle direniyor ki buna devrimci halk savaşı diyoruz. Bu savaşın mekânı Kuzey, Güney ve Rojava başta olmak üzere tüm Kürdistan’dır. Sömürgeci Türk devleti bu soykırım savaşını Türkiye’deki Kürtlere de yöneltiyor, aynı zamanda devrimci halk savaşı da yoğunluğu değişmekle birlikte Türkiye coğrafyasını da içine alıyor. Bu savaşta her yıl binlerce insan yaşamını kaybediyor. 2022 Sonbaharında bu cümleleri yazmak biraz garip olabilir çünkü bu savaşı herhalde dünyada bilmeyen kalmadı. (Trump gibi biri bile 2019’da “Türk-Kürt savaşını ben çıkarmadım ki on yıllardır sürüyor” diye yazmıştı.) Ama Türkiye’deki bazı insanların tepkileri nedeniyle gün gibi açık gerçekleri tekrar tekrar yazmak zorunda kalıyoruz.
AKP-MHP iktidarının etrafında kümelenmiş her türden faşist çevrelerden bahsetmiyoruz. Onlar bu savaşı biliyor ve her gün öldürülen Kürt sayısı ile övünüyorlar. Uçaklarının ne kadar muhteşem, istihbarat örgütlerinin suikastlar ile savunmasız insanları nasıl öldürdüğünü yazılarında ballandıra ballandıra anlatıyor, yazılarını Tanrı Türk’ü korusun diye bitiriyorlar. Suç Bakanları insanlara ceset torbaları vaat ediyor. Kürt halkını ortadan kaldırmayı var oluş gerekçesi haline getirdikleri için bu savaşı istiyorlar. 1984’te 3 güne kalmadan bitiriyorlardı, 2016’da üç aya şimdi de 2023’de kesin bitiyor diye haykırıyorlar. Kürt onlara göre insan değil. “Kürt asıllı” olanlar ise onlara köle olmayı kabul ettikleri müddetçe beslenebilecek düşük canlılar. Savaş Bakanları ise tek tek herkesi öldüreceklerini muştuluyor. İktidarları da, ekonomik rantları da bu savaş sayesinde sürüyor. Onlara sözümüz yok, cevaplarını savaş meydanlarında alıyorlar.
Fakat bir de kendini liberal sayıp faşist iktidara karşı olduğunu söyleyenler var. Kürt halkına yoğun bir saldırı olduğunu biliyorlar, zaman zaman yazılarında buna değiniyorlar da. Hatta iktidarın faşist olduğunu da bazen dil ucuyla söylemek zorunda kalıyorlar. Fakat nedense bu çevreler savaşın olduğunu unutuyor, görmezden geliyor en basit tabiriyle olmadığını var sayıyor. Ne zamanki Kürdistan’da süren bu savaşın yansıması bir Türk şehrinde ortaya çıkınca bir çatışmanın olduğunu hatırlıyorlar. O zaman zor ve şiddet üzerine değerlendirme yapmaya başlıyorlar. Şiddetin bir hak arama yöntemi olmaktan çıktığını, her türlü şiddete karşı olduklarını ifade ediyorlar. Ve Kürtlere dönüp şunları diyorlar; “Haklısınız, size ne çok haksızlık edildi, biz de bu iktidara karşıyız. Başınıza tonlarca yasaklanmış silahlar dahil envai tür bomba yağabilir. Ormanlarınız kökünden kurutulabilir. Mezarlarınız defalarca yıkılıp cenazeleriniz torbalarda size verilebilir. Seçtiğiniz temsilciler yıllarca zindanda tutulabilir. Hele iradeniz olarak görüp önderimiz dediğiniz insan işkencelere tabi tutulup yıllarca tecrit edilebilir. Dünyanın neresinde biraz rahat nefes almaya başladığınız anda bu devlet size saldırabilir, topraklarınızı işgal edebilir. Buna karşılık siz bizim dediğimizi yapın, silahlarla aranıza mesafe koyun, seçimleri bekleyin, seçimde bizim söylediğimiz adaya oy verin, bakın her şey daha iyi olacak. Siyasal mücadele yürüten partinizi biz de destekliyoruz, ama siz de bir türlü 40 yıl önceki gibi düşünmeyi 40 yıl önceki gibi direnmeyi bırakmıyorsunuz.”
Aslında tam olarak ne söylediklerinden ziyade niçin söyledikleri önemli. Onlar Kürt halkının kendileri gibi düşünmesini istiyor. Yanlış anlaşılmasın; eşitlik değil istedikleri. İstedikleri faşist Türk tedrisatına karşı çıkan ve açık köle olmayı ret eden Kürdü liberal Türk tedrisatından geçirip kendi siyasal programının payandası haline getirmek. Kendilerinin başarabildiği bir şey yok, Kürtler ise ciddi bir örgütlülükle her şeye karşın hala faşizme karşı dimdik ayakta ve Türkiye siyasetinin temel anahtarı konumunda. Tam da bu nedenle ve aslında sadece bunun için Kürtlerin onların söylediği gibi hareket etmesini istiyorlar. Bu kibir gözlerini karatıyor, ne dünyada olup biteni ne de yanı başlarında süren savaşı görebiliyorlar. Savaş gerçekliği apaçık önlerine geldiğinde bu nedenle şaşırıyorlar. Afallıyorlar, kızıyorlar, köpürüyorlar.
O zaman bizim bir kez daha bir kez daha aynı şeyleri söylememiz gerekiyor. Savaşın durmasını mı istiyorsunuz, devletinize Kürt halkına yönelik geliştirdiği saldırıları durdurmasını söyleyin. Savaşın durmasını mı istiyorsunuz, faşist iktidara karşı mücadele edin. Savaşın durmasını mı istiyorsunuz Kürt halkı diye bir halk, Kürdistan diye bir ülke olduğunu kabul edin. Savaşın durmasını mı istiyorsunuz, savaşan tarafları eşit müzakereye davet edin. Savaşın durmasını mı istiyorsunuz devletinize herkesin gözleri önünde İmralı’daki tecridi kaldırmasını ve işkenceyi durdurmasını söyleyin. Aksi takdirde Kürt halkı direnecek ve köle olarak yaşamaktansa özgürlük savaşçı olarak ölmeyi bir şeref bilecektir. Tıpkı Mersin’deki evlatlarının yaptığı gibi….
Kendal BAGOK