28 Ekim 2017 Cumartesi Saat 05:26
72
Devrimler çağı aniden
bastıran bahar gibi geldi…Ancak yerde hala kar var .O kadar çok sürdüki kış ,
nelerin filizleneceğini bilemiyoruz . Kürt ´ ün tohumu sağlam, erkenden
boyveriyor. Kurumuş eski Kürt yerlebir oluyor. Yeni Kürt, baharı müjdeliyor.
Çiçekler açarken elbette canlar yanıyor. Hazırız … Olacaksa baharda yaşam
,olmayacaksa hiç…
Konumuz elbette örgütlü kötülük . Yakından
tanıdığım bir çocuk çok çok sinirlendiğinde ,küfür etmeyi daha beceremediği
zamanlarda , muhattabına öfkesini `
kötüsün sen , kötü ,kötü ,kötü ´ diyerek haykırıyordu. Bu yazının konusu işte
tüm iyiliklerin ve güzelliklerin düşmanı olan sistematik kötülük . Yani türk
ulus devleti. Kısaca düşman . İyiliğe düşman , güzelliğe düşman ,topluma
,çevreye ,halklara düşman… Korku imparatorluğu , dehşet ve vahşet denizi ,
karakış cumhuriyeti … Sıraladığım bu betimlemeler, sanırım özellikle Avrupa halklarının yüzyıllardır
çocuklarına anlattıkları barbar hikayelerindeki betimlemelerin yanında masum
kalıyor. Onlar yaşadıkları travmaları sanatla tedaviye giriştiler. Vampir
külliyatları, kont drakulalar ve kurt adamlar Viyana önlerine kadar giden erken
dönem kötülüğün meyveleri değil mi ?
Bu yazımızda son yüzyıllık serüveni ışığında örgütlü kötülüğün elli tonundan biri olan Nur-i
Gülenciliğin yerinin koordinatlarını arayacağız.
Ulus devlet yeni tanrı olarak zuhur
ettiğinde Türk devlet aklı (tda) eski tanrısından hemen kopmadı. Onun (tda)
gözünde devlet ´´halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi ´´
sözündeki puttu. Bu arada , tda
dediğimiz şey putçu veya ulus devletçi
dinin ruhban sınıfının temel motivasyonları ,refleksleri ,belleği ve bilincidir
. Türk devlet geleneğinde yer alan ve bizim devletle varolan adamlar
diyebileceğimiz , dini anlatımla türk
devlet dininin ruhban sınıfı tda nın
taşıyıcıları ve üreticileridir.Aslında üretici derken dünyadaki diğer
meslektaşlarına haksızlık etmeyelim sofistike bir üretimleri pek yok . en büyük
maharetleri toplum üzerindeki ikna yetenekleridir ki bu da hükmettikleri halkın
çaresizlikleriyle beslenir . İşkence gibi bir yaşama mahkum edilen halk biraz
olsun olağan yaşam için ne derlerse inanır. Yeterince dehşet üretmek için çok
fazla zeka gerekmez nede olsa… İşte bahsettiğimiz bu tda 19.yüzyılın
başlarında yerlebir olması gereken osmanlı devletinin ömrünü neredeyse bir
yüzyıl daha dengeler üzerinde sörf yaparak
,parça parça dökülerek öyle veya böyle uzattı . Abdulhamitle birlikte
putun yerine konacak tanrının kimliği nasıl olmalı diye ciddi arayışlar
içerisine girdi. Panislamizm , pantürkizm ,ittihatçılık vb arayışlar bu döneme
rastlar. İmparatorluktan kopan her yeni yerden sonra arayışlar derinleşir .
montaj sanayi gibi montaj ideoloji aranır. teşkilat-ı mahsusa iyi çalışır
zamanın harikaları diyebileceğimiz beyinler hizmete alınır. Kimisi içerde
kimisi dışarda ,kimisi pozitif bilimlerde kimisi dini konularda kimisi de
askeri tedrisattan geçirilir. Ümmetten halklar kopunca ve enver türkistana
ulaşamayınca Kemal bir mesih olarak ortaya çıkar. Kemalizm bu anlamda türk ulus
devlet tanrısının dinidir. bazılarınca tanrının yerine konulmaya çalışılsa da
aslında Kemal devletle var olan türk ruhban sınıfının peygamberidir. Mesihi ve Ademi özellikler
yüklendiği ve uzunca bir putperestlik dönemi yaşandığı için bir süre tanrı olarak algılanmıştır. Her
peygamberin tanrısıyla ilişkisi spesifiktir ve bu ilişki biçimi dinin
karakterini belirler .Ancak o kendisine Atatürk diyerek etrak-ı bi idraktan
yüce Türk yaratan bu anlamda yaratıcıyla bütünleşmiş bir peygamberdir.
Türk ulus devletinin kuruluşu bir kurtuluş
mücadelesiyle değil bir iç savaş ve soykırımlar ile gerçekleşmiştir. Konjonktür
ve egemen devletler kısmi görüş
farklılıkları olsa da bir Türk devletini ortaya çıkartacaktır. Kurtuluş
retoriği Kemalizm dininin muhtaç olduğu mitoloji için gereklidir. Egemen
devletlerin laisizm , cumhuriyet vb dayatmaları yoktur. Bunlar Kemalin yeni bir
başlangıçta tercihleridir. İslamcılar, turancılar , batıcılar ,ve devlet
arpalığında yetişen türlü zevat yeni dinde yer kapma yarışındadır. Daha
başlarken bu dinin ana mezheplerinin turancılık (siyah faşizm), islamcılık(yeşil
faşizm)ve batıcı laikçilik (beyaz faşizm) olacağı bellidir.
Siyasal islam , değerler sistemini
geliştiremeyen müslüman toplumların modern kimlik oluşturma sürecinde , büyük
ihtimalle hegemonik güçlerin arzularıyla şekillenmiş olduğundan habersizce,
yöneldikleri bir yoldur. yoldan ziyade bir çukurdur.düşüş halidir bu bağlamda
bir suçtur. islamın toplumsal , teolojik ,ve ahlaki özüyle bağdaşmamaktadır.
Tek tek ve gruplar (tarikatlar vb) halinde Kürtler için siyasal islam özgün
olarak oluşturulamamış değil , oluşturulması denenmemiş modern kimlik oluşumu
sürecinde , aynı zamanda bir eşitlenme ,değer görme , dikkat çekme vasıtasıdır.
Buyüzden pek çok modern ve postmodern islami harekette Kürtler ya kurucudur, ya
da en parlak kadrodur. Aynı sebepten ,Kemalizm dininin her üç mezhebinde de bu
bağlamda öncü Kürtlere rastlayabiliriz.
Zamanın harikası Kürt Sait erkenden keşfedilen bir dehadır . Dini eğitim
alıyor. Kulluk ve eğitim sistemi ´´haşa´´ yaratıcılığa yönelmesini engelliyor.
´´affedersiniz´´ Kürtlük , iradesini kırıyor. Ama ´´hepimiz müslümanız ve
Allahın kuluyuz´´ diyerek eşitlenme ihtimali doğuyor. Devlet temsilcilerinin
ilgisi takibi ve şefkatiyle gençliğinde tanışıyor. Onyıldan fazla bir süre Bitlis ve Van
valilerinin himayesinde , devlet yerleşkelerinde ikamet ederek kalıyor. Halife Allahın gölgesi ,emir ül müminin , ona hizmet etmek kulluk
vazifesi bilincini sindiriyor . Müslümanların pozitif bilimlere ilgisizliğine
üzülüyor , Kürtlerin geriliğine ise
acıyor .Kendisine acıyor aslında ve emir
ül mümininden merhamet dilemek için istanbula geliyor. Ne olur Kürtlere bir
okul . Yoksa kötü değiller sadece biraz cahiller ben eğitirim onları … Kendini ispatlamak için türlü gösteriler
yapıyor , tımarhaneye atıyorlar . Demekki
o kadar zor durumda . Üniversitesini kurmasına onay vermiyor emir .
Ancak pekçok Kürt´ e yaptıklarını yapıyorlar eline birkaç kuruş verip git
diyorlar. Kürt olmasa sadrazam olabilirdi ama ne yapsın Kürt … Teşkilat-ı mahsusa
da görevli olup olmadığı artık çok önemli değil , savaşa koşuyor . Rus karşıtı
mukavemet birliği kuruyor öfkesini komünist ateistlere yöneltiyor. Esaret ,
kurtuluş sonra fetva kurulunda görev. Kemale örtülü , açık destek veriyor .
Artık delilik yapmıyor yeni Sait akıllı saittir. Yeni devletin kurucular kurulunda yer olmazsa bile kurucu
ekollerden olmak istiyor. Risale hareketini başlatıyor . En çok Türk
vilayetlerinde karşılık buluyor . Beni en çok düşündüren ise kendi yerine
Diyarbakıra yüzbaşı olan talebesini yollaması ,yüzbaşı balkan göçmeni Mehmet Kayaları … Nasıl bir anlam vereyim
içinden çıkamadım.
Nurculuk 1950 lerden sonra illegaliteden
(?)legaliteye geçen cumhuriyetin modern islami akımlarındandır. Soğuk savaşın
tipik bir enstrümanıdır. Sait kendisini cumhuriyetçi olarakta tanımlar.
Karıncalar ve arılar cumhuriyetçidir Sait onları sever korur . Mercimeğini
paylaşır. Eşitlikçidir sıradan anadolu insanını Kürdüyle Türküyle risale
düzeyinde eşitler eğitir. Ordu dinsiz olabilir ancak ümmetin ordusudur karşı
gelinmez. Ordu ve devlet kutsaldır .Devlete ancak hizmet edilir. En büyük
hizmeti devlete kadro yetiştirmektir. Kürtlük ise zaten hiç dikkatini
cezbetmemiştir.
Kemalizmin islamcılık mezhebinin en verimli
tarikatlarından biri nurculuktur.
Konformisttir, eğitime önem verir seçkin bir idareci sınıf oluşturma
heveslisidir. Çilekeştir . Rabbin
yolunda çile ve hizmet ibadettir. Esnektir . Komünizmi , dinsizliği en büyük düşman olarak görür.
Siyasete mesafelidir .Çünkü kendini siyaset üstü yani devletin esas sahibi
görür . Devletin partiler ve siyasetçiler üzerinde değil yetişmiş bürokratlar üzerinde inşa
edildiğine inanır. Nurculuğun genetik kodları aşağı yukarı böyle
şekillenmiştir.
Gülen ´in Kürt Saitle , pardon nur-i Saitle
ilişkisi tavuk yumurta ilişkisi gibidir. Gülen kendisini kimi zaman öğrencisi
kimi zamanda öğretmeni olarak görür. ilginç olan şeylerden bir tanesi Sait´in
medrese hocalarının adının da fethullah olmasıdır. İlişkilerini zaman ve mekan
kavramları ile değil rabıta ile açıklar. Bu yüzden yüzyüze görüşmüş olmak
önemli değildir . Gülenin oluşu
Saitinkinden eksik değildir. Eşdeğerdir .
20.yüzyılın bediüzamanı Sait ise 21. yüzyılınki Gülendir. kung fu
filimlerindeki gibi zihinsel ve ruhani becerilerini kullanmada üstün
yeteneklidirler. Bir çeşit mucizevi adamlardır. Zamanda yolculuk yaptıkları
mekana ve zamana bağlanmadıkları olur. Onların bilgileri daha çok esin
kaynaklıdır. Seçilmiş kişilerdir. Risaleler kuranın tefsiri gibi ise eğer
Gülenin külliyatı risalenin eşdeğeri ve güncellenmiş halidir. Hatta iki
külliyatı beraber yazdıklarını bile idda edebilirler .Bu nedenle risaleler
üzerinde düzeltme hakkını kendinde bulur. Ama güleni Saitten daha makbul kılan
bir şey vardır. Gülen doğuştan Türk olduğunu idda eder. Öyle böyle Türk değil
hem de…Erzurumlu milliyetçi turancı
Türk . Edirnedeyken bulgar bir askerin köpeğine atatürk ismini koyduğunu
duyması üzerine silahlanıp gidip adamı vurmak isteyebilecek kadar Türk. Türk
milleti madem ümmetin lideri olmayı hakeden , halifeliği kılıcının zoruyla
almış ve korumuş asil bir halk ,o halde o necip milletin evladı olan Gülen daha muteberdir. Muteberdir demiyelim de
koltuğun esas sahibidir. Sait koltuğun sahibinin kürt habercisi olabilir. Bir
nevi vaftizci Yahya ile İsa ilişkisi …
gülen saiti dünya gözüyle görmemiştir. Maazallah bir Türkün bir Kürt ´ün elini
öpmesi faciası böylece gerçekleşmemiştir. Devlete yaklaşım konusunda bir diğer
farklılık , sait devlete ancak hizmet
eder Gülen ise hem hizmet eder hem de yön verir .
Sait ve Gülenin ortak yönlerinden en
önemlisi düşman algılarındaki ortaklıktır. Batı ulaşılacak hedef ve partner
iken komünizm , rus , dolayısıyla şia düşmandır. Batıya karşı kompleks müslüman
kimliğinin eşitleyici iksiri ile aşılmaya çalışılır. Gelişmiş batı
toplumlarının bir parçası olmak ve ordan aldığı icazetle doğu toplumlarının
meşru yöneticisi olmak Saitin ve nice Kürt ´ün trajedisine ne kadar da benziyor
. Eziklik baki mi ne ? Sonsuz nur adeta sonsuz trajedidir.
Gülen , Kemalizm denen dinin üç mezhebinin
de gereklerini yerine getirebilecek esnekliktedir. Turancıdır, batıcı ve
laiktir , islamcıdır. Zaten devletin bir
bileşeni olmak için bu üç özelliği barındırmak farzdır. Soğuk savaşın
komünizmle mücadele fideliğinde yetişmiştir. Türk ulus devleti kuruluş
döneminden başlayarak nasıl ki verilen rolleri oynayarak ayakta kalıp
güçlendiyse Gülende rolünü en iyi oynayan bir aktördür. Burda bir parantez
açarak bir hususu açığa kavuşturmalıyız . Türk ulus devletinde kovuşturmaya
uğramak yargılanmak devlete mesafeli olmanın değil aslında bağlılığın da bir
göstergesidir. Son on yılda ki ergenekon yargılamaları bunun en iyi ispatıdır.
Devlet yargılayarak tartar toplumdaki karşılığını ölçer. Kafkaesk bir ilişki
ile sürekli tanrı karşısında ki duruşunu sorgulatır. Tanrı dediğin şey sürekli
hesap sorar , sen ifade verirsin .Mahkemeler bunu zabıt altına alır . Ruhsuz
yasalar mahkemelerde canlanır ahtapotun kolları gibi sarar ,kuşatır .Sait de
Gülen de sürekli yargılanırlar . Kemalizmin laik hizmetkarlarına hesap verirler
.Hesap verdikçe bağlılıkları ve hayranlıkları artar .
Gülen devletin sahibidir. Tüm siyasetçilere
eşit mesafede ancak Ecevitle ayrı bir muhabbettedir. İkisininde devlet
hiyerarşisindeki yeri sanırım eşittir. Şimdi bu hiyerarşi meslesini biraz
açalım. Türk ulus devletini tanrı, kemalizmi de din olarak tanımladık . Dinsel
hiyerarşi tanrı rızasıyla oluşur. Reelde Türk devlet teşkilatının ayrıntılarına
vakıf değiliz . Göründüğü gibi olmadığından eminiz ama . Tanrı rızası almak
için , dinin gereklerini yerine getirmenin yanında sonsuz bir adanmışlık
gerekir. sadece ibadet ve ritüeller yeterli değildir.Adanmış ruhlar bir süre
sonra dinin direklerine dönüşür . Din bu direkler üzerinde yükselir . Kemal ,
İnönü ,Çakmak ,Sait, Denktaş, Ecevit , Gülen vb leri bu sınıfa girenlerdir.
Ecevit 60 lı ve 70 li yılların devrimci dinamizmini çarpıtarak kemalizme bağlamış
, solun köküne kibrit suyu dökmüş , Amerikanın verdiği rolü Türk ulus
devletinin menfaatleri doğrultusunda oynamış bir ajanprovakatördür.
Cumhuriyetin altın çocuğudur. Gülenin adanmışlığı onunkinden aşağı değildir.
Türk ulus devletinin geleneksel İstanbul ,İzmir merkezli , Avrupai , Ali Kemal
kılıklı kadrolarına alternatif anadolu çocuğu , mütedeyyin , zeki,çilekeş ve
itaatkar Sait kılıklı kadrolaşması son altmış yıldır nurcularca sağlanmıştır
dersek sanırım abartılı olmaz. Bunun içerisinde son otuzbeş, kırk yılda Gülenin
gayretleri özel bir yer tutar. Her düzeyde ve her türden kadro imalatı Gülenin
en büyük meziyetidir. Türk ulus devletinin , Türk devlet aklının tüm örgütlenme
deneyimlerinin toplamı veya birliği diyebileceğimiz bir teşkilatı kurabilmiştir.
Bu kadrolaşma sayesinde kurgusal Türk ulus devleti ömrünü uzatabilmiştir.
Nurculuk ve özelde Gülen teşkilatı özel
harp dairesinin özel ilgisine mazhar olduğu için kısmen Amerikanın etki ve
bilgi alanında olmuştur. Ama teşkilata damgasını vuran Türk istihbarat
servisidir. İstihbarat servislerinin birinci önceliği devletin devamını
sağlayacak kadrolar yetiştirmektir. Bu
bağlamda Gülen hareketi Türk istihbaratının önemli kaynaklarından ve
operasyonel sahalarından biridir. 90 lı yıllarda ortaasya cumhuriyetleri ile
başlayan uluslararasılaşma süreci ile birlikte teşkilatın özelliklede yurt dışı
birimleri istihbarat teşkilatlarıyla bütünleşmiştir. Buna rağmen damgasını
vuran yine Türk istihbaratıdır. Amerikanın etkisi sınırlıdır. 90 lı yıllardan
sonra Amerikanın Türk istihbaratı üzerindeki etkisinin zayıflamasına paralel
olarak Gülen teşkilatında da Amerikan
etkisi sınırlanmıştır. Gerçekleşen eşgüdüm değil ortak çıkarlar doğrultusunda
işbirliğidir. 99 yılında Kürt halk önderinin esir alınıp Türklere verilmesi
karşılığında Gülenin amerikaya alınması ilginçtir. Kimi zaman hüzünlü gurbet
kimi zaman rehin alınma olarak tanımlanmış olan bu ikamet değişikliğini ben Türklerin amerikayı fetih gayreti olarak
görüyorum.
Gerçekte olan şuydu Kürt halk önderinin
Türklere verilmesi karşılığında biri
rehin alınacaktı . Ecevitin muadili Gülen , Ecevitin başbakanlığında
rehine olarak ABD ye götürüldü. Türk ulus devletinin suistimallerini engelleme
amacıyla bu yönteme başvuruldu. Ancak Türk devlet aklı Gülenin yeteneklerine
fazla güveniyordu . Amerikayı içten fethedecek plan devreye sokuldu. Bir yandan
Türk ulus devleti için öngörülen stratejik planlamayı oyalamayla geçiştirirken
öte yandan Amerikaya Türk devlet aklının kalıcı izlerini vuracak yapılanmalara
gidildi. Amerikaya nitelikli Türk göçü teşvik edildi . Yüzlerce okul kuruldu
.Türkiye den onbinlerce öğrenci getirildi bir okadar öğrenci yerelden
devşirildi .Türkiye küçük Amerika ya da Amerika büyük Türkiye olacaktı. Televizyonlar
,radyolar,dernekler ,lobi kuruluşları
,şirketler vs. kolonileşme gerçekleşti. Amerika , Türk ulus devletinin
taahhütlerini gerçekleştirmesini beklerken TDA tarafından oyalandı . Bu arada
rehine ve teşkilatına atfedilen önemden dolayı Türk ulus devleti içerisindeki
Amerikan etkisi daraldı .TDA nın
rehineyi verirken umduğu sonuçlardan biri de zaten buydu .
Fehmi Koru gazeteci kılıklı ´´yetenekli bay
´´ devletle var olan adamdır. Bir bürokrattan daha fazla bürokrat , bir
siyasetçiden daha fazla politiktir. Onu nasıl tanımlıyabiliriz diye 22 yıldır
düşünüyorum. Bulduğum en gerçekçi sonuç ´´devletin sivil kökenli stratejisti´´
tanımıdır. Demekki devletin strateji
dairesi de var. Ama sivil ve asker olarak ayrılıyor mu ? Hani her Türk asker
doğardı ? Yalçın Küçük , Fehmi Koru , gibiler asker değil , kısa süreli
askerlik görevi de yapmış olan , yani askerlikten de çakan sivil görevli
diyebilirmiyiz ? İşte bu Fehmi Koru , cemaatin en tepesindeyken olağanüstü yıl olan 99 da milli görüşün
gazetesi olan yeni şafak a geçerek stratejik planlama işinin inceliklerini
döktürdü. Amerikancı nur geleneğinin artık en büyüğü olan , sivil toplum
örgütçülüğünden gelen ,kadro hareketi
olarak biçimlenen , Gülen geleneği ile Almancı
, doğuştan siyasi parti geleneğine sahip , alt tabakalarda daha örgütlü
milli görüş geleneğini birleştirme işine koyuldu . Yeşil Kemalizm bir zaruret
haline gelmişti . Düşman kardeşlerin nikahını ´´yetenekli bay Koru ´´ devlet
adına kıydı . Sonraki süreçte işin dramatizasyonu tamamlanarak bir hikaye
oluşturuldu . Devlette nöbet değişimi zamanı gelmişti . Yeşil faşizm kitlesel
ve örgütsel olarak sahaya sürülmüştür.
99 dan 2016 ya kadar süren kutsal yeşil
Kemalist koalisyon niye bozuldu ? Gerçekten bozuldu mu ? Hem bozuldu hem
bozulmadı demek için yığınla gerekçe var. Kürt politikası yüzünden ayrışma oldu
deniyor. Cemaatin Kürt politikası ´´ hur bajo , kur bajo, ga ne eşine´´ olarak
özetlenmişti. Peygamberi Türk askerinin pikabına indirecek kadar
militaristtiler üstelik . Öyle kutsal ittifakı bozacak bir ayrışma olmadı
olamazdı çünkü kıbleleri bir o da Kemal
…E o halde bu öfke bu kan ne diye? … Ayı yavrusunu severken öldürüyor mu? Amerika yıllardır oyalıyorsunuz artık yeter
kimseyi kandırmayın dedi ve elindeki rehineyi kullanmak istedi . TDA hemen
harekete geçti önce bitsin bu hasret dedi , sonra seni bekliyoruz artık gel
dedi başka çare kalmayınca rehineyi yok
ederek şantajı etkisizleştirmeye çalıştı olayın özeti budur. Tabi rehine bir
kişi şahsında bir kadro hareketi olduğu için iş biraz kapsamlı . TDA kadroları
farklı şekilde kullanmayı kararlaştırdı . Çoğunluğunu Türk diasporasına
dönüştürerek özellikle Kuzey Amerika ve Avrupada Kemalist Türk kolonileri
kurarak belki de yüzyıl sonra o bölgelerde hakimiyet kurma planı yaptı . Tıpkı
Memlüklerin Mısırdaki hakimiyetleri ya da Moğolların Hindistan coğrafyasındaki
varlıkları gibi … Azınlık bir fedai grubunu Amerikan karşıtı politikalarda ,
sanki Amerika tarafından yönlendiriliyorlarmış gibi kullanmak üzere derdest
etti . Çekirdek bir grubu sanki hizmet edecekleri yeni efendiler arıyorlarmış
gibi çeşitli istihbarat örgütlerine kanalize etti . Çeşitli uluslardan
devşirdiklerini ülkelerinin siyasetinde etkili olsunlar diye hızlandırma yoluna
gitti . pek çoklarını ise itirafçı oldular diyerek tövbe sürecinden geçirmek
suretiyle faşizmin propagandasında kullandı . Ancak hiçbiri gerçek anlamda
devletle mücadele edebilecek bir irade ortaya koyamadı . Eğer gerçek bir savaş
varsa o da devlete en iyi ben hizmet ederim diye verilen hizmet savaşıdır diye
biliriz . Olup olmadığını zaman gösterecektir ancak eğer varsa devleti , itaatkarlığı , suistimali
sorgulayabilecek az sayıda vicdan sahibi insan , yakinen tanıdıkları devlete
güçlü darbe de indirebilirler . Ki beklenen vicdanlı olanların çıkma
ihtimalinden ziyade nato nun gerçek anlamda devşirmiş olabileceği ihtimali olan
bireylerin türk ulus devletinin mezar kazıyıcılarına dönüşmeleridir.
Bilal Andok
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com
-http://kursam.org/index.html- http://kursam.net/index.html
Bilal AndokKürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkeziwww.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com
-http://kursam.org/index.html- http://kursam.net/index.html