17 Haziran 2017 Cumartesi Saat 21:08
Yaşadığımız yüzyıl bu durumun en somut
örneğini gözler önüne sermektedir. Batı merkezli modernist bakış açısı ile birçok
aktör bölgede yarattıkları ‘kaoslara’ çözüm adı altında müdahalelerde
bulunmaktadırlar. ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi devletler ‘özgürlük
getireceğiz!’ diyerek maddi-manevi bütün kaynakları sömürmektedirler. Ancak bu
devletler girdikleri çıkar savaşında kendi aralarında da çelişkiler
yaşamaktadırlar. Faşizmin ‘güç olma’ yaklaşımı içerisinde birbirleri ile zaman
zaman çatışır pozisyonuna düşmektedirler. Son süreçteki İngiltere’nin Brexit
(AB’den çıkış) kararı Avrupa Birliğini olumsuz etkileyecektir. Avrupalı
devletlerin Ortadoğu politikası ile yaşanan tehlikeleri sezen İngiltere
kendisini bu politikanın dışında gösterme çabaları içerisine girmiştir. Fakat
Ortadoğu’da yanan ateş son birkaç ay içerisinde İngiltere’de de kendisini
göstermiştir. Yaklaşık 4-5 yıldır ABD’den Rusya’ya ve Avrupa’nın birçok
merkezine yayılan terör saldırılarının son durağı İngiltere olmuştur. Cihatçı
gruplar Son dönemde üst-üste İngiltere’de Westminister köprüsü, Manchester ve
Londra’da saldırılar gerçekleştirmişlerdir. Özellikle İngiltere’nin Brexit
kararı Avrupalı diğer devletleri hem ekonomik hem de siyasi açıdan tedirgin
etmektedir. Kaldı ki aynı durumu Fransa’nın da gerçekleştirme ihtimali
tartışılmaktadır. Bununla bağlantı olarak Almanya Başbakanı Merkel’in “Avrupa Birliği’nin
gücü ABD ve İngiltere’den oluşmamaktadır tarzında açıklama yapması dikkat
çekicidir. Akabinde Afganistan – Kabil’de Alman konsolosluğuna gerçekleşen
bombalı saldırının tesadüf olup olmadığı tartışılmaktadır. NATO ve AB
içerisinde Almanya’nın her zaman farklı bir yeri bulunmaktadır. Bu nedenle
Almanya’nın Doğu Avrupa üzerinden Rusya ile geliştirdiği ilişkilerin stratejik
düzeye çıkma ihtimali taşıması Avrupalı devletler ve ABD’yi tedirgin
etmektedir.
Suriye ve Rojava’da yaşanan gelişmeler ise Kürt halkı ve
kendisiyle hareket eden diğer halklar için her geçen gün yeni zaferler
yaratmaktadır. QSD güçlerinin Tabqa zaferi her çevrede büyük bir etki
yaratmıştır. Burada kazanımlardan alınan güç ve moralle. QSD Rakka şehrini önce
çembere aldı, sonrasında ise hızlı bir şekilde şehrin kimi bölgeleri
kurtarılmıştır. DAİŞ çeteleri gibi faşizmin ve zulüm zihniyetinin bir çatıda
toplanmış halinin yıkılması Dünya devrimleri açısından tarihi sayılmaktadır.
Suriye ve Rojava’da devrimci ve demokratların bu kazanımları dolaylı yollardan
da olsa diğer Dünya devrimcilerini ve demokratlarını etkilemektedir. Kimileri
devrimin içinde yer alırken, kimileri ise var olan sistemi kendilerine örnek
almaktadırlar. TC gibi Kürtlerin kazanımlarından rahatsız olan devletler her geçen
gün yeni yöntemler ile saldırı girişimlerinde bulunmaktadırlar. El Bab
operasyonu adı altında sahaya girip hazin bir sona uğrayan TC yaptığı stratejik
planlamalarda bir çıkmazın içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Nurettin zengi ve
Sultan Murad tugayları gibi yerel güçleri kendi kontrolüne alıp Halep hesapları
yapan TC, bölgedeki diğer etkenlerin engellerine takılınca El Bab gibi bir
alanda sıkışıp kalmıştır. TC, ÖSO üzerinde kontrol sağlamakta da
zorlanmaktadır. ÖSO güçlerinin kendi iç çatışmaları derinleşmektedir. Astana
müzakerelerinin içeriksizleşmesi sonucu TC, Suriye Rejim güçleri ve ÖSO
çatışmaları ortasında kalmıştır. Yaşanan bu gelişmelerin yanında Rakka
hesapları ile ABD’ye giden TC istediği sonucu alamamıştır. ABD-TC görüşmesinde
Kürt karşıtlığında bazı tavizlerin yanında istihbarat bilgileri anlaşmaları
yapılmıştır. ABD görüşmesi öncesi Şengal ve Qaraçox saldırıları bununla
bağlantılıdır. Diğer taraftan Rejim ve İran’a bağlı Hizbullah güçleri Palmira
üzerinden Deyra Zor hamlesini başlatmıştır. Eş zamanlı Şengal üzerinden Haşdi
Şahbi milisleri Deyra Zor hamlesi için Kayravan ve Baac köylerini DAİŞ
çetelerinin elinden alıp, buralara konumlanmışlardır.
Musul Operasyonları başlamadan önce tartışılan temel konu
Musul’da DAİŞ sonrası hakimiyetin kimde olacağı sorunuydu. Musul Operasyonu
sona doğru yaklaşmaktadır. Aynı şekilde Rakka Operasyonunda QSD güçleri Rakka
ve etrafını çembere almıştır. Suriye ve Irak’ta her hangi bir siyasi iktidarın
olmamasından kaynaklı İran Şii politikaları ile sahada birçok alana
konumlanmıştır. Bu gelişmelerden rahatsız olan Trump ve ABD yönetimi İsrail’in
de baskıları ile İran’a karşı yeniden terör söylemleri geliştirmiştir. Obama
döneminde İran ile geliştirilen diplomatik ilişkiler askıya alınmıştır.
Obama’nın geliştirdiği P5+1 anlaşması gündeme alınarak o dönemdeki politikalar
sert eleştirilere tabi tutulmuştur. İran’a bağlı milis güçlerin Şii Hilali
projesi ile Yemen’den Lübnan’a kadar oluşturmak istediği hat İsrail için tehdit
olarak görülmektedir. Bu nedenle ABD, Suriye’de İran’ın hareketleri
sınırlandırma amacıyla bazı alanlara dönük hava saldırıları gerçekleştirmiştir.
İran bu saldırılara direk bir misillemede bulunmamıştır. Fakat Irak üzerinden
kendisine bağlı güçler aracılığıyla
ABD’ye karşı tehdit söylemlerinde bulunmuştur. Yaşanan gelişmeler Sünni
ve Şii blokları arasındaki çatışmayı yeniden alevlendirmiştir. Trump’ın Suudi
Arabistan ziyareti ve sonrasında Ürdün, İsrail ve kısmi de olsa KDP ile İran
karşıtlığında anlaşmalar gerçekleştirilmiştir. Buna karşı İran hızlı bir
şekilde Şengal ve Deyra Zor hamlelerine başlamıştır. Diğer taraftan Sünni blok
olan Suudi ve Ürdün ABD kontrolünde Deyra Zor için askeri birlikler
oluşturmuşlardır. Bu anlamda önümüzdeki süreçte Musul-Şengal-Deyra Zor hattında
önemli bir askeri hareketlilik yaşanacaktır.
İran ve Rojhilat Kürdistan’ında seçimler sonrası Kürtler
üzerindeki sıkı baskı politikası yeniden devreye konulmuştur. Farklı kesimden
birçok insan idam edilmiştir. Ayrıca İran Pastarları ile Özgürlük Hareketi
gerillalarının çatışmasında her iki taraftan kayıplar yaşanmıştır. Uzun bir
aradan sonra yaşanan olay İran’ın Suriye ve Şengal politikaları ile
bağlantılıdır. ABD’nin Rojava’daki girişimlerinden rahatsız olan İran’ın böyle
bir saldırı gerçekleştirmesi mesaj niteliğindedir. İran son zamanlarda acaba
özgürlük çizgisindeki güçler ABD politikalarına ortak olur mu diye
kaygılanmakta ve aynı zamanda bir korku yaşamaktadır. Diğer yandan içeride olan
her türlü ayaklanmaların katliamlarla önüne geçmek istemektedir. Beluc
ayaklanmalarını bastırırken, Afganistan sınırında ABD karşıtlığında Taliban ile
ilişkilenmektedir.
Türkiye ve Bakurê Kürdistan’da ise 16 Nisan referandumu
sonrası AKP’nin ilk hedefi yine Kürtler olmuştur. İç siyasette birden fazla
çelişki yaşayan TC güçleri, mesele Kürtler olunca her türlü konuda
ortaklaşmaktadır. AKP bu politika üzerinden hem siyasi hem de askeri alanda
Kürt Özgürlük hareketine saldırmaktadır. Ancak askeri anlamda özellikle cemaat
operasyonları sonrası nitelik ve nicelik anlamda sıkıntılar yaşamaktadır. Bu
sıkıntılar bazı medya kanallarındaki tartışmalara da yansımaktadır. TV’deki bir
tartışma programında Genelkurmay eski askeri istihbarat sorumlusu bir general
‘TSK’nin savaşacak hali yok, toparlanmak ve yeniden savaşacak hale gelmek için
en az 5 yıl gibi bir zaman dilimine ihtiyaç vardır’ demiştir. Bu nedenle yavaş
yavaş Rojava politikasında değişikliklere gidilmesi gündemleştirilmektedir.
Bunda Erdoğan’ın Trump görüşmesinde hiçbir sonuç alınmamasının da etkileri
vardır.
AKP’nin yumurta ikizi diye nitelendirdiğimiz KDP de TC’nin
politikalarına paralel olarak faaliyet gösterip siyaset yürütmeye
çalışmaktadır. Her yönüyle AKP ve MİT
denetiminde olan KDP, Bakur ’da TC’nin yaptıklarını Başur’e Kürdistan’a
taşıyarak ayakta kalmaya çalışmaktadır. Başurê Kürdistan halkının maddi ve
manevi her-hangi bir ihtiyacını karşılamamaktadır. Bu nedenle halkın dayanma
sınırlarını zorlamaktadır. KDP’nin yaşadığı siyasi krizin yansıması halk
tarafından her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Ticari hayat ve üretim
tamamen durmuştur. Bu nedenle var olan işsizlik her geçen gün çığ gibi
büyümektedir. Bunun yanında elektrik, su vb. yaşamsal ihtiyaçlar artık yeteri
kadar karşılanmamaktadır. Diğer taraftan KDP bu süreçte Bakurlulara sürekli
baskı uygulayıp, halkı zor durumda bırakmaktadır. Baskılar sonucunda resmi
rakamlara göre 150.000 resmi ikameli Bakurlu
sayısı 2000’lere kadar düşmüştür.
KDP karşıtlığında yaratılan blok ya da ortak oluşumlar
dönemsel olup süreklilik kazanmadıkları için fazla etkili olamamaktadırlar.
YNK’de iç sorunların varlığı, Goran’ın Noşirwan Mustafa’yı kaybetmesi ve dini
referans alan partilerin ortaklıklarının çelişki ve çıkar çatışmalarından
dolayı sekteye uğraması tekrardan KDP’ye alan açmaktadır. İlginç olan YNK’den
ayrılan, kopan yada kovulanlar zaman kaybetmeden soluğu KDP’de almaktadırlar.
Goran hareketinin Noşirwan Mustafa’yı kaybetmesi liderlik
anlamında bir boşluğa sebebiyet vermiştir. Bu boşluğun doldurulması için YNK ve
KDP kendi cephelerinden faaliyet yürütmektedirler. Goran Hareketinde N. Mustafa
sonrası kimin geleceği de halen netleşmemiştir. Şu an 5-6 isimden
bahsediliyorsa da her biri için ayrı bir eksiklik veya olmaz teorisi de dile
getirilmektedir. Noşirwan M. cenaze töreninde KDP ve YNK’ye ciddi bir tepki
açığa çıkmıştır. Kitle Özgürlük hareketine ise oldukça olumlu yaklaşmıştır.
Fakat özgürlük hareketi Goran tabanının beklentilerini tam karşılamış değildir.
Bu konuda Goran hareketi ile daha güçlü ilişkiler geliştirmek ve tabanı devrim
çizgisine çekecek bir hamleye ihtiyaç vardır. Böyle bir yaklaşım Başur
açısından yaşamsaldır.
Goran Akreyi
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html