Soykırım kavramının en yalın tanımı bir halk ya da grubun tümünü veya bir kısmını fizikken ortadan kaldırmayı hedefleyen eylemlerde bulunmaktır. Tanımından da anlaşılacağı gibi bu kitlesel ölümleri sağlayacak araçları kullanmayı gerektirir. İnsanoğlunun yarattığı en kirli savaş araçlarından olan kimyasal silah en fazla soykırımlarda kullanmıştır. Hatta birçok kimyasal silah sırf daha fazla insanı daha hızla öldürmek için icat edilmiştir.
Bu açıdan Hitler Almanya’sından Saddam’ın Irak’ına kimyasal silah kullanmayan soykırımcı devlet yoktur. Soykırımcı devlet neredeyse kimyasal silah kullanan devlet anlamına gelmiştir.
TC devleti de Kürt soykırımı üzerine bina edilmiştir. TC rejimi Kürt halkının fiziki ve manevi olarak eritmeyi temel hedef olarak belirlemiştir. TC’nin 100 yıllık tarihi Kürt halkını ortadan kaldırmanın tarihidir. Kürt soykırımını görmeden Türk devletini anlamak mümkün değildir.
TC rejimi Kürdü yeryüzünden silmek için şimdiye kadar yapmadık bir şey bırakmamıştır. Bugünde bu faşist devletin Kürdü yok etmek için yapmayacağı bir şey yoktur. Kürt ile savaşta uyacağı hukuki bir kural veya ahlaki bir ilke yoktur. Kürt ile savaşırken çiğnemediği ahlaki herhangi bir değer kalmamıştır.
TC’nin insanlığa karşı işlediği suçların en pervasız halini kimyasal silahları kullanma tarzından görüyoruz. Mağaralara sığınan kadın ve çocukların da aralarında olduğu Dersimlileri Almanya’dan aldığı zehirli gazla katletmesi TC rejiminin çekirdeğini resmetmektedir. Kapitalist sistemden aldığı teknikle Kürdü öldürmesi TC’yi en iyi tanımlayan eylemdir. Soykırımcı devlet tarihi boyunca kimyasal silahlarını Kürt halkına yöneltmiş ve savaş suçu işlemiştir.
Bugünde Kürdistan dağlarında aynı şeyi yapmaktadır. Nisan ayında başladığı Başurê Kürdistan işgalinde ilerleyemedikçe çılgınlaşmakta, çılgınlaştıkça en kirli yöntemlere başvurmaktadır. HPG gerillaları kendi dağlarının koynunda açtıkları 1.5 metreye 1 metre boyunda uzunluğu değişen savaş tünelleri ile TC’ye kök söktürmektedir. Kendini “Yeni Osmanlı” sanan Kafkasya’dan Kuzey Afrika’ya kendini muzaffer sayan faşist orduya her yeni gün yeni bir ders vermektedir. Gerillanın savaş tünellerinde kullandığı keleş değil APOCU bilinç, bomba değil PKK’nin yenilmez iradesidir. Varolan direnişin başka bir açıklaması yoktur.
İradeleri karşısında ilerleyemediği gerillaya karşı zavallıca kimyasal silah kullanmaktadır. Ve bunu bir kez ya da istisna olarak değil, bir taktik olarak sürekli kullanmaktadır. Onlarca keşif uçağı bir o kadar savaş uçağı, kazan bombası, kaç tonluk akıllı bombalar vs. TC’nin ilerlemesini sağlamamaktadır. Bu nedenle o da en namert soykırım silahı olan kimyasala başvurmaktadır. Zendura’dan Werxalê’ye her yerde izlediği yöntem budur.
Öte yandan bu soykırım saldırılarının yanında KDP kuşatması söz konusudur. Gerillaların karşında faşist TC sürüleri arkalarında ise KDP çemberi vardır. KDP daha 30 yıl önce kimyasal saldırılarının vahşetini görmüş bir yerde soykırımcı kimyasal saldırılara yardımcı olmaktadır. Bunu Enfal’dan kurtulanlar yapamaz, onu kavrayanlar da yapamaz. Bu ihaneti ancak ve ancak Enfal’in rantını yiyenler, kurbanlarımızın cesetleri üzerine tahtlarını inşa edenler yapabilir.
Ayrıca insan haklarını ağızdan düşürmeyen uluslararası kuruluşların bu açık soykırıma tek kelime etmemeleri bu dünyanın nasıl bir menfaat ve çıkar dünyası olduğunu göstermektedir. Kapitalist devletler TC’ye sattıkları silahların nasıl kullanıldığını çok açık bilmektedir. Aynı şey onların güdümündeki kuruluşlar içinde geçerlidir. Bu durum ölen Kürdün bu devletler nezdinden bir anlam ifade etmediğini, onların faşist TC’nin suçunun suç ortağı olduklarını gösterir.
Kuşkusuz vicdanlı uluslararası kuruluşlar ve insanlığın demokratik bir kamuoyu da vardır. Onları Kürdistan’da olanlar konusunda bilinçlendirmek ve yaşanan soykırımın niteliğini sergilemek temel bir görevdir.
Kürdistan’da süren savaş iki ordunun karşılaşması değildir. Bir devletin bir örgütle savaşı da değildir. AKP-MHP faşizmi Kürdü ortadan kaldırma seferine çıkmıştır. Saldırılarının öncellikle gerillaya yönelmiş olması soykırım niteliğini değiştirmez. Zaten tüm soykırımlar önce ortadan kaldırılmak istenen halkın en örgütlü, en dirençli kesimine yönelir. Bir toplumun direnç odağı dağıtıldıktan sonra o toplumun tümü hedeflenir. Ermeni soykırımı da bu şekilde başlamıştır, Yahudi soykırımı da.
Bu nedenle Kürt toplumu direnen gençlerin onun kaderini belirlediğini daha derinden kavramalı ve ona göre harekete geçmelidir. Oysa Kürt toplumunun buna karşı yeterince tepki verdiği söylenemez. Sadece ülkede değil, Avrupa başta olmak üzere dünyanın her yerinde yaşayan Kürtlerin bu duruma sessiz kalmaması gerekmektedir. Onların sessizliğinin en ufak taşı bile onur savaşının siperi haline getiren gerillanın yükünü bir kat daha artırdığını bilmelidirler. Herkesin yapabileceği her şeyi yapması ve bunu şimdi yapması gerekir. Bu tünellerde savaşan gerillaya bir parça temiz nefes sağlayacak ve onun yenilmezliğine yenilmezlik katacaktır.
Fırat ALİ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi