Geçtiğimiz günlerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununda HDP’nin meşru muhatap olduğunu çözümün yerinin ise TBMM olduğunu ifade eden bir açıklaması yoğun tartışmaların odağı haline geldi. Herkes kendi meşrebince bu tartışmaya katıldı.
Fakat bu tartışmalarda eksik kalan ve asıl önemli olan Kürt tarafında muhatabın kim olup olmadığı değil, 100 yıldır Kürt soykırımı temelinde şekillenen Türk devletinde sorunun demokratik çözümü için bir muhatabın olup olmadığıydı. Çünkü üzerine beton dökülmüş Kürt gerçekliğinden özgür Kürt iradesini açığa çıkaran Önder APO Kürt tarafındaki aktörlerin konumunu, oynayabilecekleri rolleri belirlemişti. Demokratik çözümde silahlı güçlerin durumunda söz sahibi olanın PKK, yasal ve anayasal adımları organize edecek olanın ise HDP’nin olduğunu ilan etmişti.
Toplumsal, siyasal ve kültürel başta olmak üzere çok boyutu olan bu sorunda baş müzakerecinin Önder APO olduğu ise on yıllardır pek çok sefer kanıtlanmıştır. 40 yıllık mücadelede bu konumu emeği ve mücadelesi ile açığa çıkaran da odur. Bu çerçevede Kürt tarafında muhataplık ya da çözüm yöntemine dair ne tartışma ne de farklılaşma vardır. Bu açıdan Kürtlerin çözüm iradesinin muhatabı kim tartışması bitmiş, gün kadar apaçık olan bir konuyu bir daha gündeme getirmeye benzer. Akli selim tüm çevreler bu durumu görmekte ve Önder APO’nun konumunu kabul etmektedir.
Önder APO demokratik çözümü ciddi bir seçenek olarak öne sürdüğü 1993 yılından bu yana bir muhatap aradığını sürekli dile getirmiştir. İnisiyatif alan Özal’ın ailesinin de kabul ettiği gibi bilinçli olarak tasfiye edilmesi, yine belli arayışları olan Erbakan’ın post modern darbe ile karşılaşması Türk devletinin inkârcı-soykırımcı zihniyetinden taviz vermeye yanaşmadığının açık göstergesiydi. 20 yıllık iktidarı boyunca dün söylediğini bugün inkâr eden Erdoğan’ın güvenilir bir özne olmadığını bugün ABD başta olmak üzere tüm dış müttefikleri bile söylüyor. Sözünden sürekli çark eden biri ile çözüm müzakerelerinin yürütülemeyeceği açıktır. Erdoğan taktiksel olarak bir süre kendini muhatap olarak göstermiş fakat diğer yandan “Çökertme Planı” yapmıştır. Bugün de bu plan çerçevesinde AKP-MHP faşizmi varını yoğunu Kürt soykırımını tamamlamaya adamıştır.
CHP lideri şimdi HDP’nin meşru muhatap olduğunu belirtiyor. Fakat asıl mesele hem CHP’nin hem de onun öncülüğündeki İYİ Partinin de dahil olduğu “Millet İttifakı”nın bu sorunda muhatap olup olmayacağıdır. Önce netleşmesi gereken budur. 100 yıllık TC Rejiminin kurucu unsuru olan CHP’nin muhataplık konuma gelmesi için öncellikle bu konuya nasıl baktığını, çözümü nasıl ele aldığını ifade etmesi gerekir. Malum CHP ve o geleneğin Kürt sorununda çözüm önerileri geliştirmesinin üzerinden on yıllar geçti. SHP’nin dönemine göre demokratik raporu neredeyse SHP’nin sonunu getirmişti. Yavaş yavaş silikleşen parti yerini Baykal’ın CHP’sine bırakmıştı ve Baykal’ın CHP’si Kürt düşmanlığı üzerinde şekillenen ve bunun üzerinden siyaset yapan bir partiydi.
AKP-MHP faşizminin gözü kara soykırım saldırılarına karşın hem Kürt halkı dimdik ayaktadır hem de siyaset alanı bunca daraltılmasına karşın HDP demokratik muhalefetin öncü gücüdür. Fakat AKP-MHP faşizmi karşı en tutarlı muhalefeti yürüten HDP’nin her koşulda muhalefeti destekleyeceğini düşünmek ise safdillik olacaktır.
Bu açıdan seçimlerde de HDP’nin ve Kürt halkının belirleyici bir güç olduğu görmezden gelinemeyecek bir hakikattir. Kılıçdaroğlu bugün eğer sadece seçim eksenli birkaç güzel kelimeyle Kürt halkını oyalayabileceğin ve baş müzakereci olan Önder APO’nun konumunu tartışmaya açarak siyasal bir kazanım elde edebileceğini sanıyorsa ciddi bir şekilde yanılıyor. Kürt halkı en doğal ve temel haklarına kavuşmakta ısrarlı ve bunun için her gün bedel ödüyor. CHP eğer Türk devletini yönetmeye talipse bu hakları tanıyıp tanımayacaklarını açıklıkla ifade etmeliler. Ancak bu şekilde tutarlı bir seçim ittifakı da oluşabilir. Ayrıca Kürt sorunu sadece seçim denklemine sıkıştırılmayacak kadar stratejik bir konudur. Geçici hoş sözler ve jestler sadece yeni bir tür oyalama olur.
TC’nin kurumsal yapısının Kürt soykırımı üzerinden şekillendiği de CHP’nin bu rejimde oynadığı rolde biliniyor. CHP’nin içinde demokrasiye duyarlı kesimler de var. Demokratik çözümün Önder APO’nun da Kürt Özgürlük Hareketinin de tercihidir. Yine bu sürecin başlaması kendiliğinden olmayacaktır. Faşizme karşı demokrasi ittifakı ne kadar gelişir, toplumun değişik kesimlerini antifaşist mücadeleye çekerse devlet o kadar demokrasiye duyarlı hale gelir. Kürt özgürlük hareketi her zaman Türkiye’nin demokratik halkçı güçlerini müttefik olarak görmüş ve çözümü de ortak mücadele de görmüştür. Belirleyici olan demokrasi güçlerinin mücadele kararlılığı, azmi ve direniş olacaktır. Türk devletinde demokratik yöntemi esas alan bir muhatap çıkaracak olan da CHP’ye bugün bu sözleri söyleten direniştir.
Leyla EGİT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi