04 Şubat 2014 Salı Saat 09:12
Rojhack’in ele geçirdiği PKK’ye karşı MİT tarafından hazırlanan “Terör Örgütüne Karşı Alınması Gereken Tedbirler başlıklı raporun 2. Bölümünü yayınlamaya devam ediyoruz.
MİT’in Diyarbakır’da görevli Remzi Damar adını kullanan personelinin bilgisayarından Rojhack tarafından alınan rapor 2007 yılında hazırlanarak Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Genel Kurmay Başkanlığı makamlarına gönderilmiş. Altı sayfadan oluşan “Terör Örgütüne Karşı Alınması Gereken Tedbirler başlıklı raporun ikinci bölümünde “silahlı kuvvetler veya emniyet teşkilatının örgütlediği toplu sünnet düğünleri, gençlik şölenleri, toplu nikah şahitlikleri, Mehmetçik dershaneleri, okul inşa projelerine katkılar, spor karşılaşmaları sistemli hale getirmelidir. Toplu olarak düzenlenen bu törenlere devletle işbirliği yapmış olan, bölge ileri gelenlerinin davet edilmesi ikana etmede daha belirleyici bir rol oynayacaktır tespitleri yapılmaktadır. Bu uygulamalar son yıllarda Kürdistan’da pilot bölge olarak seçilen Amed, Batman, Van ve Şırnak’ta ağırlıklı olarak yürütülmektedir. En son Mesut Barzani’nin de davet edildiği toplu düğün töreni organize edilerek Barzani üzerinden “milli bütünleşme planları uygulamaya konulmak istenmişti.
Aynı maddenin devamında, “bütünleşmenin sağlanmasında şimdilik mümkün olan yerleşim yerlerinde asker ve polis ailelerinin lojmanlarında halk ile iç içe oturacakları apartmanlara taşınmalarında büyük fayda olacaktır değerlendirmesi yapılmaktadır. 2011 yılına kadar bu uygulanmıştır. PKK gerillalarının şehirlerde asker ve polislere yönelik eylemleri ardından asker ve polis lojmanları uygulamasına geri dönülmüştür.
Raporun diğer bir maddesinde ise “Öğrencilerin Güneydoğu Anadolu’dan, Batı’ya Ankara, Bursa, Çanakkale, İstanbul’a düzenlenecek, bazı kasaba ve köyleri kapsayacak, tarihi ve sosyal gerçeklikleri görecekleri turlar, geleceğe yönelik olarak mağduriyet sorununun çözümüne yardımcı olacaktır. Bunu yaparken, bölge halkı tarafından tepki çekmeyecek olan kurumlar tarafından yapılması daha faydalı olacaktır ifadelerine yer verilmiştir. Bu görev Fetullah Gülen cemaatine “yeşil gladio dediğimiz ‘hizmet’e verilmiştir. Gülen cemaatinin kurumları üzerinden ve hükümetinde desteği ile Kürdistan’da okuyan öğrenciler batı şehirlerine götürülerek “Türk medeniyeti ile tanıştırılmıştır. Bunun yanında Kürdistan şehirlerinde bu amaçla okuma salonları, yurtlar, ışık evleri vb. dernek ve dershaneler açılmıştır. Fetullah Gülen yakın bir süreçte BBC kanalına yaptığı açıklamada bu dernek ve kurumların PKK’ye karşı açıldığını, Kürt çocuklarının dağa gidişine engel olmak amacıyla faaliyetlerini yürüttüğünü itiraf etmişti.
MİT raporunun ‘Hayatın leştirilmesi’ bölümünde
“Mağduriyet psikolojisinin aşılmasında en önemli önlemlerden biriside güvenlikten taviz vermemek kaydı ile günlük yaşamı herhangi bir batı ili gibi şekillendirmek gerektiği vurgulanmaktadır. Bu amaçla Türk ve yabancı şirketlerin Kürdistan’da yatırım yapmaları teşvik edilmektedir. Vergiden muaf tutulan şirketler Kürdistan’ın yer altı zenginliklerini sömürmek için birbiriyle yarış halindedir. Ayrıca “kentsel dönüşüm adı altında TOKİ’nin başını çektiği ‘toplu konut’ projeleri ile Kürdistan’daki toplumsal doku parçalanmaya çalışılmaktadır. Uyuşturucu, fuhuş, mafya, tefecilik vb. toplumun ahlak ve kültürünü yok eden batı kültürü Kürdistan’a ihraç edilerek PKK’ye karşı önleyici tedbir geliştirilmektedir. Burada Siirt valisinin “dağa çıkacaklarına fuhuş yapsınlar sözleri bu planın bir parçası olarak söylenmiş sözler olarak hatırlamak gerekir.
Raporda Kürdistan’da yerleşim yerlerinin isimlerinin Türkçe isimlerle değiştirilmesi eleştirilmektedir. “isimleri değiştirilen yerleşim eski isimleri verilmelidir. Esasen isim değiştirme işlemi daha ilk günden yanlış bir uygulamadır. İhtisası olmayan veya olduğu düşünülen kişiler Kürtçe zannettikleri yer isimlerini değiştirmişlerdir. Oysa yapılan bilimsel araştırmalar değiştirilen isimlerin Türkçe köklü isimler olduğunu göstermektedir. Esasen bu isimleri değiştirmek bölgenin tarihi Türk karakterini değiştirmek demektir. Şehir ve köylerin isimlerinin Kürtçe isimlerinin Türkçe olduğu, Türkçe isimler konulmasının Türkleştirme çalışmalarının karakterini bozduğu iddia edilmektedir.
Kürdistan’da “alınan güvenlik önlemleri mümkün olduğunca istihbarati nitelikli olmalı, asker ve polisin kamusal alanda görünümüne dayalı önleyici güvenlik anlayışı terk edilmelidir. Bunun için asker ve polis güvenlik güçlerinin profesyonel eğitim ve destek alması gerekmektedir. Yıllardır göz önünde kutsal görevlerini yerine getiren özellikle istihbarat güçlerimiz devlet kurumlarında ve camilerde istihdam edilmelidirler. Böylece bölge halkının tepkisini de çekmeden görevlerini daha rahat bir şekilde yerine getirmeleri sağlanır. Pratikteki uygulama ilk başta Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinde görülmektedir. Yine başbakanlık örtülü ödeneğinde yaşanan artış da görülmelidir. Kürdistan’a gönderilen binlerce istihbaratçı imam, kuran kursları, camiler unutulmamalıdır. İstihbaratçı imamlar tarafından camilere, kuran kurslarına, cemaatin okuma salonlarına çekilen Kürt gençleri ajanlaştırılarak PKK üst düzey yöneticilere yönelik suikast yapmaları için PKK içine gönderilmişti.
MİT raporunun ‘Herkes Mağdur’ bölümüne ise
“Bölgede mağduriyet psikolojisinin aşılmasında kullanılabilecek hatta kullanılmasında stratejik bir fayda olan bir diğer husus ise ulaşılan aşamada, Türk halkının geniş kesimlerinin kendisini artık PKK tarafından değil de “Kürtler tarafından mağdur edilmiş hissetmeye başladığı gerçeğinin gündeme getirilmesidir. Bu tehlikeli bir gelişme ve süreçtir. Karşılıklı mağduriyet psikolojisinin yükselmesi sonuçta istenmeyen sonuçlar ortaya çıkarabilir. Ancak bu tehlikeli süreç iyi değerlendirildiği takdirde ortaya büyük bir yararda çıkabilir. MİT tarafından devşirilmiş Kürt gençlerinin eline tutuşturulan Molotoflarla sıradan insanların araçlarının ve işyerlerinin yakılması, içinde yolcu bulunan belediye otobüslerin ateşe verilmesi bu “süreçlerin değerlendirilmesiyle elde edilen sonuçlardır. Kamuoyunda algılar yönetilerek “terörden mağdur kesimler yaratılmak istenmiştir. Geçmişte Mersin’de yapılan bayrak provokasyonunun da MİT tarafından tertiplendiği açığa çıkmıştı.
Raporun diğer bir konusu ise Kürdistan’dan Türkiye’nin batı şehirlerine sürgün edilen Kürt halkına ilişkindir. Raporda bu konuda çok çarpıcı ifadeler yer almaktadır. Söz konusu bölüm
“Terör sürecinin yoğun olduğu 1984- 1997 yıllarında ve tedricen daha sonraki yıllarda terörünün dolaylı ve dolaysız etkileri sonucunda Güneydoğu Anadolu illerinden bütün Türkiye’ye ancak özelikle Mersin, Adana, Bursa, İstanbul, Sivas, İzmir, Kayseri, İzmit, Ankara ve Tokat illerine yoğun bir göç gerçekleşmiştir. 1999 yılına kadar sadece 350 bin kişi Diyarbakır, Van, Bingöl ve Muş il merkezlerine göç ettirilmiştir. Toplam göç konusunda 2 ile 3 milyon arasında rakamlar ileri sürülmektedir. Terörün durması ve Avrupa Birliği sürecinde yapılan köye geri dönüş “ baskılarının sonucunda bir kısım vatandaşımız köylerine geri dönmüşlerdir.
“Köye geri dönüş teşviki sosyolojik yasalara aykırıdır. Köyden kente göçen her ne neden ile göçer ise göçsün göçen insanlar geçici bir dönem zorluklarla karşılaşsalar toplumsal olarak ileri bir aşamaya geçmişlerdir.
Bu anlamda sorunun çözümü köy geri dönüşün teşviki değil, kentlere özellikle de Batı Anadolu’daki kentlere yönelik göçün sağlıklı bir şekilde düzenlenmesidir. Şuana kadar büyük şehirlere güç büyük ölçüde plansız ve önlemsiz gelişmiştir. Bunun sonucu olarak, Mersin, Adana, İstanbul, İzmir gibi kentlere göçen insanlar, bu kentlerin organik dokusunun bir parçası olmak yerine kanserli doku gibi kente ilişmekte ve kentte yabancı vücut tepkisine neden olmaktadır.
Bu kentlerin kenarlarında “hastalıklı Siirtliler, Mardinliler, Diyarbakırlılar oluşmaktadır. Bu gettoların oluşmasının nedeni şehrin yerleşik nüfusunun yeni gelenleri içine kabul etmemesi değil, yeni gelenlerin ekonomik ve sosyal nedenlerle birlikte olma isteği sonucunda bitişik düzen yaşamalarından kaynaklanmaktadır. Ekonomik anlamda gelişenlerin ilk yaptıkları kendilerini gettoların dışına atmak olmaktadır. Bu gettolarda biriken kızgın, umutsuz, seçilmiş travma operasyonuna maruz kalmış kitleler, kitle tüketiminin yoğunluğu ve kendi yoksulluklarının kıskacında örgüt tarafından istismara uygun hale gelmektedirler.
Yapılması gereken mevcut gettoların sorunlarını aşacak ve yeni gettoların gelişmesini engelleyecek bir tedbirler bütünüdür. Aksi halde mevcut getto yapılaşması ile İstanbul’dan başlayarak, İzmir üzerinden Adana’ya kadar uzanan şeritte yeni Çorumların, Kahramanmaraşların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Mevcut gettoların tasfiyesi için yeni önlemlerin alınması şarttır. Özellikle genç nesillerin, örgütün veya uzantısı olan sivil toplum örgütlerinin eline geçmesini engelleyecek önlemler geliştirilmelidir.
Bunun için
a. Kentlerin çevrelerindeki okulların aşırı kalabalık olmaması sağlanmalıdır.
b. Genç öğrencilerin kötümserlik sarmalı içine düşmesini engelleyecek ve gelecek vaat eden bir yaklaşım aşılanmalıdır.
c. İslami kesimlerin buralarda çalışmalarını daha rahat bir şekilde yürütebilmeleri için gerekli imkân ve olanaklar sağlanmalıdır. Bu kesimlerin kendilerini bu gençler içinde örgütlemeleri, bu gençlerin PKK’ya katılımını azaltacaktır.
2. Okullarda spor faaliyetleri teşvik edilmelidir. Milli Eğitim Bakanlığına verilecek yetki ile bu bölgelerde
a. Spordan sorumlu Devlet Bakanlığı ve ilgili belediye ile eşgüdüm içerisinde futbol, basketbol, voleybol sahaları inşa edilmelidir.
b. Gettolarda her türlü kaçakçılığın önlenmesini hedefleyen örgütlü suçla mücadele Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile yürütülmelidir. Özellikle gençlerin PKK bağlantılı mafyanın denetimine girmeleri engellenmelidir.
c. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı meslek edindirme kursları bu bölgelerde hızla açılmalı ve değişik eğitim seviyesinde ki gençlerin toplum ile bütünleşmeleri onları iş sahibi yaparak sağlanmalıdır.
3. Gettoların engellenmesi için gecekondu yapımına karşı etkili bir mücadele başlatılmalıdır.
a. Gecekonduların tasfiyesi görevi belediyelerde kalmalıdır ancak gecekondularla etkili bir şekilde mücadele edemeyen/etmeyen belediyelere karşı etkili önlemler alınmalıdır.
b. Bu çerçevede bu belediyelerin İller Bankasından alacaklarının ödenmesinden belediye başkanının görevden alınmasına ve tekrar adaylığını koyamamasına kadar uzanan bir dizi önlem alınmalıdır.
4. Bundan sonra gerçekleşecek göçlerin artık patlama noktasına gelmiş bölgelerde
gerçekleşmesi engellenmelidir. Örneğin
a. İstanbul, Adana ve Mersin’e bundan sonra gerçekleşecek göçler Türkiye’nin geleceğini karartabilecek bir niteliğe sahip olabilir. Bu üç il ve ilçelerine Türkiye’nin her tarafından yeni göçler 2015’e kadar yasaklanmalı, bu amaç ile yasal bir düzenleme yapılmalıdır.
Lekolin.org haber merkezi
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info