Başta kadın ve gençlik hareketleri olmak üzere genel özgürlükçü ve demokratik hareketlerin son dönemlerde en çok kullandıkları iki kavram ‘özel savaş’ ile ‘öz savunma’ oluyor. Açık ki AKP-MHP faşist diktatörlüğünün topyekûn özel savaş saldırısını yürüttüğü bir ortamda böyle olması da doğaldır. Gerçekten de AKP-MHP faşizmi elinde özel savaş küresel düzeyde en kapsamlı ve derinlikli hale gelmiştir. Ve sürekli bütün boyutlarda daha da geliştirilmekte ve en azgın bir biçimde uygulanmaktadır. Kuşkusuz bu da toplumsal ve bireysel düzeyde güvenlik sorununu gündeme getirmekte ve böylece öz savunma ihtiyacı genel ve acil bir ihtiyaç olarak öne çıkmaktadır.
Belli ki bütün bunlar gayet açık ve anlaşılır hususlardır. Dolayısıyla söz konusu kavramların öne çıkmasına ve bu çerçevede kullanılmasına herhangi bir itirazımız yoktur. Tersine, anlamına uygun yaklaşılırsa bir bilinçlenmeye işaret etmektedir ki, bu da insana ancak memnuniyet verir. Fakat anlamına uygun kullanılırsa böyledir, uygun kullanılmazsa da kendini kandırmaya yol açabilir. İşte mevcut kullanım içinde böylesi yanılgılı yaklaşımlar gözlenmektedir.
Örneğin bir olaya ilişkin olarak ‘özel savaş kapsamındadır’ denince, sanki olay olumlu yönden çözülmüş gibi bir anlam yüklenmekte ve esas görev sanki yerine getirilmiş sanılmaktadır. Oysa bir olaya ‘özel savaş kapsamındadır’ demek, sadece bir tespit yapmak olmaktadır. Ancak söz konusu tespitin gerekleri pratikte de yerine getirilirse bir anlamı olur. Fakat işin bu yönüne bakmadan, sadece tespit yaparak özel savaşa karşı çıktığını, özel savaşa karşı savaştığını ve kazandığını sanan yanılgılı yaklaşım ve tutumlar fazlasıyla yaşanmaktadır.
Kuşkusuz bir sorunu çözebilmek ve bir olaya karşı doğru tutum geliştirebilmek için sorunu ortaya doğru koymak, olaya ilişkin doğru ve yeterli tespit yapabilmek gerekir. Yani doğru ve yeterli tespit yapabilmek de önemlidir ve de öncelikli gelir. Fakat yeterli değildir, olay karşısında başarılı olabilmek için sadece tespitle yetinilemez. Tespitin gerektirdiği pratik adımları da yerinde ve zamanında doğru tarz, üslup ve yeterli tempoyla atabilmek gerekir. Yani bir olay özel savaş kapsamındaysa, o zaman o olaya karşı doğru tutum alabilmek için özel savaşa karşı devrimci savaş vermek lazımdır. Daha doğrusu gerilla tarzı, üslubu ve temposuyla savaş yürütmek gerekir. Çünkü özel savaş, başta halklar olmak üzere tüm ezilenlerin gerilla tarzında geliştirdikleri kurtuluş savaşına karşı kapitalist modernite sisteminin ve onun ulus-devlet milliyetçiliğinin geliştirdiği bir savaş olmaktadır.
Buradaki amacımız kuşkusuz özel savaş gerçeğini tahlil etmek değildir. Özel savaşın topluma yöneltilen bir savaş türü olduğu ve başta ekonomi ve ideoloji olmak üzere toplum yaşamının her alanında yürütüldüğü bilinmektedir. Yine en temel yönteminin yalan ve hileye dayalı psikolojik savaş olduğu bilinen bir gerçek olmaktadır. Genel planda özel savaş ve özgün olarak da psikolojik savaş öyle bir savaş türüdür ki, yerinde ve zamanında olmaz ve dozajı iyi ayarlanmazsa düşman yerine sahibini vurur. Örneğin özel savaştan aşırı söz etmek, söz konusu savaşa maruz kalanlarda belli bir korku yaratır ki, bu da özel savaşı yürütenlere hizmet eder.
Örneğin çoğu basın-yayın organları, AKP-MHP faşizmini teşhir etmek amacıyla çok fazla faşist yönetimin baskı ve zulmünden söz etmekte, katliam olaylarını göstermekte, bunun karşısında anaların ve halktan insanların ağıtlarına yer vermektedir. Kuşkusuz yerinde ve zamanında olur ve dozajı iyi ayarlanırsa böyle bir propaganda faşizmi teşhir eder; ama yerinde ve zamanında olmaz ve de dozajı iyi ayarlanmazsa, o zaman AKP-MHP faşizminin çok güçlü olduğu ve karşıtlarının çok zayıf ve çaresiz olduğu izlenimi yaratır ki, bu durumda faşizm teşhir olmaz, tersine güçlenir, çünkü yapılan tersine dönüp faşizmin lehine propaganda yapma etkisine kavuşur.
Açıkça görülüyor ki, bir olayın özel savaş kapsamında olduğunu tespit etmek yeterli olmadığı gibi, yerli-yersiz özel savaştan söz etmek de doğru değildir. Bu biçimde ‘özel savaşı teşhir edeyim’ hesabı yaparken, özel savaşı güçlü gösterip propagandasını yapma konumuna düşmek de mümkündür. Özel savaş işte böyle çok tehlikeli olan ve fazlasıyla dikkat gerektiren bir savaştır. İktidar ve devlet sisteminin geliştirdiği en son savaş tarzıdır ki, örneğin nükleer savaş kolaylıkla yapılamazken, özel savaş günümüz dünyasında çok yaygın ve etkili bir biçimde yapılabilmektedir. Aslında ulus-devlet demek, topluma karşı açılmış bir özel savaş saldırısı demektir. Dolayısıyla tüm toplumlar üzerinde günün yirmi dört saatinde uygulanmaktadır. Ama ne yazık ki görünmemekte ve çoğunlukla fark bile edilmemektedir. Bu nedenle çok daha tehlikeli, kapsamlı ve karmaşık bir savaştır. O halde özel savaşa karşı mücadele etmek de en az özel savaş sistemi kadar duyarlı olmayı, kapsamlı yaklaşmayı, tarz ve üslup bakımından çok fazla ustalık göstermeyi gerektirir. O halde özel savaşa karşı toplumun ve bireyin kendini korumasının ve özgür kalmasının biricik yöntemi olan öz savunmanın temel özellikleri bunlardır.
Açık ki ulus-devlet diktatörlükleri tarafından bireye ve topluma dayatılan özel savaşa karşı bireyin ve toplumun kendini korumasının ve özgür yaşamasının biricik yöntemi öz savunmadır. Özel savaş herkese saldırdığına göre, o halde her bireyin de kendini savunması gerekir. Özel savaş toplum yaşamının her alanına saldırdığına göre, o halde toplum yaşamının her alanında öz savunmanın geliştirilmesi gerekir. Demek ki öz savunma var olmakla ve özgür yaşamakla ilgilidir ki, işte bu denli önemlidir. Demek ki öz savunma yaşamın hepsini içine almaktadır ki, herkesin her şeyle kendini savunması anlamına gelir. Ekonomiden ideolojiye kadar her alanı içerir ve dolayısıyla topyekûndur. Fakat nihayetinde özel savaşa karşı geliştirilen bir savaştır, direniştir, mücadeledir. Böyle görülüp anlaşılması ve buna göre de yaklaşım gösterilip uygulanması gerekir.
Fakat pratikte işte böyle olmamakta ve çok ciddi bir yanılgı da burada yaşanmaktadır. Öyle ki, ‘öz savunma’ dersem her türlü saldırı durur, yıkılır, yenilir gibi yüzeysel ve hayali bir yaklaşımın varlığı gözlenmektedir. Çokça ‘öz savunma’ denmekte, ancak bunun bir savaş olduğundan neredeyse hiç söz edilmemektedir. Örneğin ‘öz savunma savaşı’ denmemektedir. Öz savunma savaş düzeyinde bir mücadele olarak ele alınmamaktadır. Bu temelde de doğru ve bütünlüklü bir öz savunma bilinci edinilmemekte ve öz savunma eğitimi yapılmamaktadır. Bu da bireyi ve toplumu öz savunmadan çok söz eden, ama pratikte öz savunma mücadelesi vermeyen, çaresiz, yakınmacı bir konuma düşürmektedir.
Şimdi KCK Yürütme Konseyi’nin ilanı ile başlayan ‘Tecride, İşgale, Faşizme Son! Özgürlüğü Sağlama Zamanı!’ hamlesi, esas olarak topyekûn özel savaş saldırısı içinde bulunan AKP-MHP faşizmine karşı topyekûn bir öz savunma direnişi, savaşı olmaktadır. Bu nedenle hamle her yerdedir. Bu nedenle hamle her türlü mücadeleyi içermektedir. Bu nedenle hamle herkesi kapsamakta ve herkesin katılımını gerekli kılmaktadır.
Demek ki AKP-MHP topyekûn özel savaşını yenilgiye uğratmak, ancak başlayan özgürlük hamlesini zafere götürmekle olur. Bu da tüm bireyler ve toplum tarafından ‘özel savaş’ ve ‘öz savunma’ kavramlarının doğru anlaşılması ve başarılı pratikleştirilmesiyle mümkündür. Yani sadece söz konusu kavramları tekrarlamak herhangi bir sonuç vermez, ancak kavramları doğru anlayıp etkili uygulama özgürlük mücadelesini başarıya götürür.
Atakan ÇETİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi