02 Temmuz 2010 Cuma Saat 12:40
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
“Çözüm gelişmezse
özel savaş lobisi ülkeyi iç savaşa götürür diyen Öcalan, çözümün koşullarını
açıkladı. Öcalan, önce seçim barajının düşürülmesini, TMK’nın kaldırılmasını,
çocukların salıverilmesini, KCK tutuklarının serbest bırakılmasını, sonra da
demokratik anayasa hazırlanmasını istedi.
Kürt Halk Önderi Abdllah Öcalan, avukatlarıyla görüştü.
Edinilen bilgilere gore sağlık sorunlarına değinen Öcalan, “Sağlık durumumda
çok fazla değişen bir şey yok. Gözlerimin yaşarması devam ediyor. Muhtemelen
buranın ortamıyla alakalıdır. Yaz, havalar sıcak bunun da etkisi olabilir,
sıcaklardan kaynaklı olabilir dedi. Son günlerde kendisinin tehdit edilmesi
değerlendirmelerine de değinen Öcalan, şöyle devam etti: “Benim tehdit
edilmemi, sınırlandırmamı savunanlar var. Klasik yöntemlerle Kürt sorunun
çözülemeyeceği ortadadır. Basından öğrendiğime göre Nuray Mert de belirtmiş,
artık Kürtler de eski Kürtler değildir, öyle klasik imhacı yöntemlerle de
bitirilemezler. Habertürk’te bir yazı yayınlanmış. Bu yazıda avukatlarımla
görüşmelerde suç unsuruna rastlandığında direkt fiili müdahalenin olacağı
belirtiliyor. Talimat verdiğim söyleniyor, ben şimdiye kadar burada kimseye
talimat vermedim, vermeyeceğim de, öyle bir hataya da düşmem. Ben burada savaş
talimatı da vermedim. Zaten burada bu konulara müdahele etmem doğru da olmaz.
HALKTA ÇATIŞMASIZLIK BEKLENTİSİ VAR
“Çözüm süreci gelişmezse özel savaş lobileri devreye girer
ve denetimi imkansız bir süreç başlar. Süreç tarafların denetiminden çıkar. Bu
son çatışmalar da saldırılar da ortaya çıkardı ki Kürt sorunu en temel sorun
olarak ortada duruyor. Diğer sorunları gölgeliyor, kendini dayatıyor. Halkta da
büyük beklentiler her yerde bir heyecan ve hareketlilik var. Bu konuda benden
de beklentiler var. Bir açıklama bir çözüm önerisi bekleniyor herhalde.
Çatışmasızlık konusunda, çatışmaların durdurulması konusundaki beklentilerdir
bunlar. Bu beklentiler Kürtlerde, halkımızda var.
PSİKOLOJİK ATMOSFER OLUŞTURULMALI
“Benim Kürt sorununun çözümündeki tercihim bilinmelidir. Ben
Kürdistan Devrimi’nin derinleştirilmesi yoluna da gidebilirdim. Kürdistan
Devrimi’nin derinleştirilmesi demek Vietnam devriminde olduğu gibi milyonlarca
insanın ölümü demektir. Ben bu yolu tercih etmedim, demokratik yoldan çözümü
tercih ettim. Kürt sorunun demokratik çözüm yöntemini tercih ettim. Tabi Kürt
sorunun demokratik barışçıl çözümü için benim daha önce de belirtiğim
görüşlerim vardı, bunlar biliniyor. Sorunun çözümü demokratik anayasa ekseninde
yapılacak düzenlemelerle mümkün kılınabilir. Demokratik anayasa talebi temel
beklentimizdir. Sorun bu eksende yapılacak düzenlemelerle çözülebilir. Bu
demokratik anayasa inşasından önce pratik olarak bazı adımların atılmasıyla
başlanabilir, bu bir nevi çözüm konusundaki iyiniyetin ifadesidir ayrıca
psikolojik atmosferin oluşturulması için gerekli kanuni düzenlemeler de
yapılmalıdır. Seçim barajının düşürülmesi, TMK’nın kaldırılması, çocukların
meselesinin halledilmesi, KCK operasyonlarında tutuklananların serbest
bırakılması, parti içi demokrasinin geliştirilmesine ilişkin hususlarda yasal
düzenlemeler, iyileştirmeler yapılabilir. Bu konularda yapılacak
iyileştirmelerle birlikte son olarak demokratik anayasa hazırlanabilir. Benim
sorunun çözümünde öngördüğüm yöntem budur.
AKP KARARLI TAVIR SERGİLEMELİDİR
“AKP, Erdoğan Hükümettedir. Bunları yapabilir. Bu konuda
muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin de desteğini alabilir. Ben buradan
tekrar Başbakan’a bu konuda çağrı yapıyorum. Kürt sorunu demokratik barışçıl
yollarla çözülebilir. Meclis bu sorunun çözüm yeridir. Meclis’te bu sorunun
çözümü konusunda karar alabilirler. Tabi ben daha once Erdoğan için, “Erdoğan’ı
tam çözemedim demiştim. Bu sorunu çözmeye Erdoğan’ın gücü yeter mi bilmiyorum.
Yetmeyebilir, güçleri sınırlı olabilir. AKP demokratik anayasa temelinde bu
sorunu çözmezse daha önce belirttiğim üçlü komplo dönemlerindeki gibi kendileri
de bir komployla götürülebilirler, bu da dördüncü komplo dönemi olur. AKP bu
sorunu çözmezse bir komployla düşürülebilir. Böyle bir sonucun sorumluluğunu da
bize yükleyemezler. Bizi bu konuda sorumlu tutamazlar. Ne BDP ne de PKK bu
konuda sorumlu tutulabilir. İktidarda olan AKP’dir, sorumluluk da ona aittir.
AKP bu sorunu çözmezse belirttiğim gibi özel savaş lobileri devreye girer,
AKP’nin bunlara gücü yetmez. Bu özel savaş lobileri içeride de dışarıda da
bürokraside, yargıda, ordu içinde her yerde vardır ve desteğini bulur. Özel
savaş lobileri gelişirse AKP bunların karşısında duramaz. Ben bu tehlikeye
şimdiden işaret ediyorum. AKP daha önce belirttiğim üçlü komplo dönemlerindeki
Hükümet komplolarıyla karşılaşmak istemiyorsa cesur olmak zorundadır. AKP
tutarlı, uygulanabilir, kararlı bir tavır sergilemelidir. Yoksa gelişecek olan
özel savaş lobileri tehlikeli olur, sonlarını getirir.
KILIÇDAROĞLU MASKELİ İSE TEŞHİR EDİLSİN
“Bu sorunun çözümünde CHP’ye de görev düşüyor. Demokratik
anayasa konusunda Kılıçdaroğlu da destek vermelidir. AKP ve CHP’ye bu görev
düşüyor. Kılıçdaroğlu’nun gelişi Baykal’ın tasfiyesi de iyi çözümlenmelidir. Bu
konuda ben de tam net değilim. Baykal’ın tasfiyesinin çeşitli nedenleri
olabilir. Baykal statükocu, çözümsüzlüğü derinleştirdiği için tasfiye edilmiş
olabilir, ya da tam tersi tehlikeyi gördüğü, çözümsüzlük politikalarını
farkettiği ve buna ikna olmadığı için tasfiye edilmiş veya kendisi bu işi
bırakmış olabilir ya da özel savaş lobisi Baykal’la bu işi, çözümsüzlük
siyasetini götüremeyeceklerini anladıkları için de Baykal’ı tasfiye etmiş
olabilirler. Kılıçdaroğlu da bu olasılıklar üzerinden getirilmiş olabilir.
Kılıçdaroğlu çözümsüzlüğü derinleştirmek için de getirilmiş olabilir. Bu amaçla
getirilmişse CHP, Baykal döneminin de gerisine düşebilir. Kılıçdaroğlu özel
savaş lobisi maskesini taşımıyorsa bu sorunun çözümüne katkı sunmalıdır. Yok
eğer çözümsüzlüğü derinleştiriyorsa, statükoda ısrar ediyorsa özel savaş lobisi
maskesi var demektir. O zaman da bu maskesini düşürmek gerekir. Kılıçdaroğlunu
bu yönüyle teşhir etmek ve çözmek gerekiyor. Ayrıca Alevi-Kürt kimliğinden
dolayı Kılıçdaroğlu ile alevi-Kürt kesimi tutulmak istenmiş olabilir.
Kaybedilen Alevi-kürt tabanını kazanmak için Kılıçdaroğlu’na oynanmış
olunabilir. Kaybedilen alevi-kürt tabanını kazanmaya yönelik ucuz bir siyaset
sözkonusuysa bu siyaset teşhir edilmelidir.
ÇÖZÜM GELİŞMEZSE ÖZEL SAVAŞ LOBİSİ DEVREYE GİRER
“Tekrar söylüyorum, Kürt sorunun demokratik yollarla çözümü
gelişmezse özel savaş lobileri devreye girer, dışarıdakilerle bağlantı kurar,
komplolar dönemi başlar, Kürdistan Devrimi derinleşir ve iç savaş çıkar, bundan
da herkes kaybeder. Bu benim tercih ettiğim bir yol değildir. Benim tercihim
Kürdistan Devriminin derinleştirilmesi yani çatışma, iç savaş tercihi değildir.
Ben demokratik barışçıl yollarla demokratik zeminde sorunun çözümünü esas
aldım. Tercihim bu yoldadır. Bizim Türkiye’yi bölme, sınırları değiştirme gibi
bir niyetimiz yoktur. Ben daha önce de belirtmiştim “devlet barıştan PKK
devrimden korkuyor diye, devletin barışa niyeti yok PKK’nin de devrime niyeti
yok. Bugüne kadar hükümetler Kürt sorununu çözmeye yanaşmadıkları gibi PKK de
Kürdistan Devrimini gerçekleştirmeye niyet etmedi. Bugüne kadar gelen ve otuz
yıldır süren bu iki yaklaşım karşılıklı olarak birbirini bu şekilde bugüne
kadar getirdi. Bunun sonucunda da yozlaşan bir savaş ortaya çıktı ve günümüze
kadar bu yozlaşma devam etti. Bundan sonra da iki tarafta aynı yaklaşım devam
ederse yozlaşma derinleşerek sürer. Ben bu konuda bir anti parantez açmak
istedim. Yine söylüyorum benim tercihim Kürdistan Devrimi’nin derinleşmesi,
çatışmaların yükselmesi, iç savaş durumu değildir. Demokratik zeminde demokratik
anayasa başta olmak üzere belirttiğim çeşitli yasal düzenlemelerle çözüm yoluna
girilebilir.
FRANSIZ DEVRİMİ DEMOKRASİ TARİHİDİR
“Tarihte biliniyor Fransız Devrimi ve Ekim Devrimi döneminde
yaşananlar var. Fransız Devrimi demokrasinin Ekim Devrimi ise demokratik
sosyalizmin tarihidir. Tarih bunu böyle yazar. Tarih böyle der. Bunu ben
söylemiyorum, tarih kitapları söylüyor. 1789 Fransız Devrimi’nden sonra
yaşananlar biliniyor. Devrimden sonra meşruti bir anayasa tartışması yapılıyor.
Meşruti bir anayasaya ihtiyaç duyuluyor. Bu meşruti anayasa
gerçekleştirilemediği, yapılamadığı için iç çatışmalarla devrim derinleşti. Bir
terör ortamı ortaya çıktı, 1792-1794 terör dönemi var. Bu yıllar arasında terör
olayları tırmandı. Fransız devrimiyle ortaya çıkan demokrasi anlayışı bu
nedenle tam layıkıyla yayılamadı, etkisini gösteremedi. Meşruti anayasa kabul
edilmiş olsaydı, terör olayları yaşanmasaydı Fransız devriminin sonraki
yüzyıllara etkisi daha anlamlı olurdu. Yine 1917 Ekim Devrimi’nde ise devrimden
sonra Çarlık yanlılarının Çarlık Rusyası etkisiyle de olsa talepleri vardı.
Lenin ise bu taleplere karşı demokraside fazla ısrarcı olmadı. Ben burada
bunları Lenin’i eleştirmek amacıyla söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın ancak
Lenin demokraside biraz daha ısrar etseydi yüzyıla damgasını vuran demokratik
sosyalizm daha iyi ve daha doğru kendini tamamlayabilirdi. Ancak bu olmadığı
için 1918-1922 yılları arasında Rusya’da iç savaş çıktı. Lenin bu savaştan
zaferle de çıksa, demokratik sosyalizm zayıflayarak çıktı. Bu iç savaş
demokratik sosyalizmin sonraki yıllara olan etkisini zayıflattı. Bu iç savaş
olmasaydı, o dönem demokraside ısrar edilmiş olsaydı 20. Yüzyıla damgasını
vuran Ekim Devrimi demokratik sosyalizm geleneğini daha uzun yaşatabilir ve
bugüne kadar ayakta kalabilirdi. Ancak bu olmadığı için yozlaşma oldu.
Lenin’den sonra bilinen Stalin diktatörlüğü yaşandı ve günümüze kadar
yozlaşarak etkisini yitirdi. Her iki örnekte de ortaya çıktığı gibi dönemin
ihtiyaçlarına, taleplerine demokratik zeminde cevap verilmiş olsaydı Fransa’da
demokrasi, Rusya’da demokratik sosyalizm geleceğe daha iyi, derinlikli, kalıcı
bir etki bırakabilirdi. Fransa’daki terör, Rusya’daki iç savaş son iki yüz
yılımıza bu şekilde damgasını vurdu.
M. KEMAL ÖZERKLİK TARAFTARIYDI
“Bugünkü Türkiye’ye de damgasını vuran gelişmeler III.
Selim’den bugüne kadar yaşananlardır. III. Selimle başlayan komplolar tarihi
günümüze kadar devam etmiştir. III. Selim’in komployla ortadan kaldırılması,
sonrasında Alemdar Mustafa’nın yine komployla tasfiye edilmesi, Yeniçeri
Ocağı’nın kaldırılması, tanzimat fermanı, ıslahat fermanı, I. Meşrutiyet, II.
Meşrutiyet, Abdulhamit diktatörlüğü yaşandı. Cumhuriyet öncesi bu komplocu
gelenekle kapitalist komploculuğun buluşması sonucunda daha vahim bir
komploculuk gelişti. İşte İttihat Terakki komploculuğu. Son olarak da
Cumhuriyetin ilanıyla günümüze kadar gelen 80 yıllık komplolar tarihi,
Cumhuriyet komploculuğu ortaya çıktı. Bu komplocu gelenek cumhuriyet doğmadan
cumhuriyetin etkisini zayıflattı, cumhuriyeti boğuntuya getirdi. Bu komplolar
neticesinde Mustafa Kemal de yarı-tutsak hale getirildi. İsmet İnönü ve Fevzi
Çakmak gibi isimler bu yıllarda daha etkindirler. Başlarda Kürtlere muhtariyet
verilmesi tartışılıyor hatta 10 Şubat 1922 tarihinde Meclis’te Kürtlere
özerklik verilmesi yönünde görüşmeler oluyor. Yapılan oylama sonucunda 64 ret
oyuna karşılık 373 kabul oyuyla Meclis’ten geçiyor. Yine İzmit Basın
Konferansı’nda Mustafa Kemal Ocak 1923’te Kürtlere özerklik verileceğini
söylüyor. Ancak sonrasındaki gelişmeler bunların tam tersi oluyor. Şeyh Sait,
Seyit Rıza, Cibranlı Halit gibi Kürtlerin bastırılması da bu komplocu gelenekle
alakalı, bağlantılıdır. Burada Kürtler önce havaya kaldırılıyor sonra sırtları
yere vuruluyor, imha ediliyorlar. Provokasyonları hazırlayıp, yaratıp kendileri
bastırdılar. Aslında bunlar komployla doğdurulup komployla boğuntuya
getirildiler. Hatta biliniyor Seyit Rıza görüşmeye çağrılıyor, seni affedeceğiz
deniliyor, sonra ne olduysa bilinmedik bir şekilde alelacele idam ediliyor.
İşte komploculuk budur. Kürtler önce kaldırıldı sonra sırtları yere vuruldu ve
komplolarla tasfiye edildiler.
KÜRT TASFİYESİNDE YAHUDİLERİN PAYI VAR
“Bütün bu gelişmelerde aslında İngiltere’nin de etkisi
vardır. Hatta Yahudilerin de bu yaşananlardan payı vardır. Yanlış anlaşılmasın
ben bunu yahudi karşıtlığı temelinde anti-semitik düşüncelerle söylemiyorum,
tarihsel gerçeklikleri ifade ediyorum. Biliniyor bir grup Yahudi, İsrail
devletinden önce Anadoluyu anayurt yapmaya çalıştılar. 1925’lerden itibaren de
önceki yıllardan farklı olarak milliyetçi-beyaz Türkçü anlayış geliştirilmeye
başlandı. Bu anlayışın öncülüğünü Yahudiler yaptı. Anti-semitizm yapmıyorum,
tarihsel tespit yapıyorum. Beyaz Türkçülük nedir, nasıl gelişmiştir, onu biraz
açayım. O dönem Yahudiler kendilerine rakip olarak gördükleri Hıristiyanları,
özellikle Ermeni ve Rumları tasfiye ettiler. Çünkü o dönem Ermeni ve Rumlar
ticareti ve sermayeyi ellerinde bulunduruyorlardı. Yine aynı şekilde orta sınıf
müslümanlar da bu gerekçelerle hedefe alındılar, tasfiye edildiler. Kendileri
tek kaldıklarında ise kendilerini Yahudi Türk olarak tanımladılar, biz hem
Yahudiyiz hem Türküz dediler, Yahudi Türküyüz dediler. Beyaz Türkçülük anlayışı
bu temelde gelişti. Bu Beyaz Türkçülüğü yani Yahudi Türkçülüğünü kabul edenler
bu ideolojinin hizmetçisi olacaklar, kabul etmeyenler ise hain ilan edilip
tasfiye edileceklerdi. Beyaz Türkçü anlayış böyle gelişti.
BEYAZ TÜRKÇÜLÜĞÜ YAHUDİLER GELİŞTİRDİ
“Bu geliştirilen Beyaz Türkçülüğün Yahudilerin Anadoluyu
yurt edinme düşüncesiyle de alakası vardır. Günümüze kadar da Türkiye’de bu
beyaz Türkçü anlayışın izleri görülüyor ve kendisini var etmiştir. İşte Üzeyir
Garih örneği biliniyor. Üzeyir Garih Küçük Hüseyin Efendi’nin mezarını ziyaret
ediyor, bu ziyaret esnasında öldürülüyor. Bu olay Küçük Hüseyin Efendi’nin
bağlı olduğu tarikat ile Yahudiler arasındaki ilişkinin derinliğini gösteriyor.
Yine Fevzi Çakmak’ın mezarı da buradadadır, ikisi de Eyüp mezarlığındadır.
Fevzi Çakmak da vasiyetinde burada gömülmek istediğini belirtmiş. İsmet İnönü,
Fevzi Çakmak gibi isimlerin bu beyaz Türkçülükle ilişkisi ve ittifakı vardır.
Biliniyor Mustafa Kemal’in arkadaşı Fethi Okyar’ın kurduğu Serbest Cumhuriyet
Fırkası da kapatılıyor, bunda bu Beyaz Türkçü anlayışın, İsmet İnönü ve Fevzi
Çakmakların etkisi ve müdahalesi var. İşte bu Beyaz Türkçü anlayışın gelişmesi
1925-1926’lardan itibaren başlar. Mustafa Kemal’in sınırlandırılması,
yalnızlığa itilmesi de bu ittifakın sonucudur. Mustafa Kemal adeta gölge
olmuştur. Biliniyor İzmir Suikasti için yapılan mahkemede bunlar bütün
kurmaylarıyla mahkemeye gidip Mustafa Kemal’e karşı güç gösterisinde
bulunuyorlar, ona mesaj veriyorlar. Mustafa Kemal bu mesajı alıyor ve bu
tarihten sonra iyice çekiliyor.
CUMHURİYET KOMPLOLAR TARİHİDİR
“Tabi benim tarih anlayışım kendime göredir, kendime has bir
tarih anlayışım vardır. Cumhuriyet bu komplolar sonucunda ölü doğmuştur.
Cumhuriyet tarihi bu nedenle komplolar tarihidir, Kürtlerin, İslamcıların, yine
sosyalist ve komünistlerin komplolarla tasfiye edilmesi tarihidir. Yine
Kürdistan’da Cumhuriyet tarihi boyunca her bölgenin yapısına göre farklı
komplolar tezgahlanmıştır. İşte Batman’da Cemilê Çeto örneği buna birebir
uymaktadır. Yine Van’da Ermenilere karşı yapılanlar buna örnektir. Aynı şekilde
Dersim’de Seyit Rıza’nın başına getirilenler değişik bir örnektir. Bir bütün
olarak her yörede farklı da olsa bir komploya rastlanır. Ben bunları niye belirtiyorum?
Şuraya varıyorum: Türkiye’nin yakın dönem tarihi, siyasal tarihi anlaşılmadan,
öğrenilmeden Türkiye’de siyaset yapılamaz, yapılsa da başarıya ulaşılamaz.
Bunları bilmek gerekiyor. Cumhuriyet komploculuğu anlaşılmalıdır. Mustafa
Kemal’in içinde bulunduğu durum öğrenilmeden, Mustafa Kemal anlaşılmadan
günümüze dair sağlıklı sonuçlar çıkarılamaz.
AKADEMİLER YAKIN TARİHİ TARTIŞSIN
“Demokratik Siyaset Akademilerinde Türkiye’nin yakın dönem
siyasal tarihi üzerinde aylarca durulmalıdır. Sadece benim bu söylediklerimden
yola çıkılarak bile altı ay boyunca bu konular siyaset akademilerinde
tartışılabilir. Ben demokratik siyaset akademilerini bu yüzden öneriyorum.
Verdiğim Fransa ve Rusya deneyimleri tartışılabilir. Çözüm konusunda kendime
güveniyorum, çözme gücüne ve yeterliliğine sahibim. Benim çözüm çizgim
demokratik anayasa ekseninde gelişecek çizgidir.
ÇÖZÜM ISRARIMI SÜRDÜRÜYORUM
“Yine belirtiyorum demokratik zeminde çözüm gelişmezse ne
olur? Kürdistan Devrimi derinleşir, karşılıklı çatışma süreci tırmanır. Özel
savaş lobileriyle denetim dışına çıkan bir süreç yaşanır. Ben biliyorum
Kürdistan dağlarından Kürtler sökülüp atılamaz, Kandil’e yüzbin kişilik bir
ordunun yönelmesi durumunda bile başarıya ulaşamayacağı söyleniyor, basında
okudum bunu. O dağlarda Kürtlerin yenilmesi güçtür, mümkün değildir. Kürtler o
dağlarda yenilmezler, asla kaybetmezler, kesinlikle kaybetmezler, karşılıklı
çok kanlı bir süreç de gelişse karşılıklı çok kayıplar da verilse Kürtler
mutlaka kazanacaktır. Ancak bu bizim tercihimiz değildir. Bu şekilde çatışma
sürecinin derinleşmesi durumunda Vietnam Devrimi gibi iki milyon insan
ölebilir. Ben bugüne kadar böylesi bir sonuca engel oldum, kan dökülmeden
demokratik çözüm için çabaladım ve hala da bu konudaki ısrarımı sürdürüyorum.
İKİ TARAFLI ATEŞKES GELİŞTİRİLEBİLİR
“Diyarbakır’daki sivil toplum örgütlerinin yaptığı
açıklamaya da belirttiğim paralelde sonuna kadar katılıyorum. Ancak sadece bir
açıklama yetmez ben buna eylemsellik boyutuyla katılıyorum. İki taraflı
çatışmasızlık süreci geliştirilebilir. Böyle bir irade ortaya çıkarsa KCK de
buna uyabilir. Ancak şunu belirteyim, kimse kurbanlık koyun gibi de kafasını
uzatarak bekleyemez. Meşru müdafaa hakkı kullanılır, bu evrensel bir haktır.
Ayakta kalmak için her canlı kendisini savunmak zorundadır. Bitki-hayvan bütün
canlılar için bu geçerlidir. Ben daha önce de belirtmiştim, “Gül Teorisi
demiştim. Gül bile yaprakları dökülürken dikenleriyle kendi öz savunmasını
yapıyor, kendisini koruyor. Bu böyle anlaşılmalıdır. Bu öz savunma hukuki,
ekonomik ve diplomatik çalışmalarla güçlendiğinde kendiliğinden fiilen
demokratik özerklik ortaya çıkıyor. Böylesi bir durumda demokratik özerklik de
fiilen zaten gelişir. Dört temel alanda öz savunma, hukuk, ekonomi, diplomasi
olarak gelişebilir demokratik özerklik.
SEÇİMLER İÇİN SEFERBER OLUNMALI
“Bir demokratik seferberlik başlatılabilir. Bu yanlış
anlaşılmamalıdır, savaş anlamında değil seçimlere yönelik bir seferberliktir.
Demokratik anayasa zeminini hazırlamak için seçimlerde başarı sağlanmalıdır.
Sürecin önünde engel olan sadece yargı değil, her yerde orduda, bürokraside,
toplumda, siyasette bahsettiğim bir çok çevreden engelleme vardır.
Engelleyenler güçlüdür ama asıl sorumlu hükümettir. Sen Hükümetsin bunlara
hakim olman, bu engelleri ortadan kaldırman gerekir.
HALKIMIZA SELAM İLETİYORUM
“Cezaevlerinden sık sık mektuplar alıyorum. Siirt, özellikle
Batman cezaevinden çok mektup aldım. Daha da derinleşeceklerini düşünüyorum.
Bütün halkımıza selamlarımı gönderiyorum. İran’daki halkımıza selamlarımı
gönderiyorum. Türkiye’deki demokratik anayasa eksenli bir çözüm İran’da da ele
alınabilir. İran çözüme gelmelidir, bu İran’ın da yararınadır. Yine Suriye’deki
halkımıza, Irak’taki halkımıza selamlarımı iletiyorum. Avrupa’daki halkımıza,
Kafkasya’daki halkımıza, bütün her yerdeki halkımıza selamlarımı iletiyorum.
Ayrıca Diyarbakır D Tipi c.evi, Urfa c.evi, Siirt c.evi ve bütün c.evlerindeki
arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Dersim, Ağrı, Van, Batman halkımıza, Serhat
halkımıza özel selamlarımı iletiyorum. – ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info