07 Haziran 2016 Salı Saat 14:01
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Nisan 2015 tarihinden
bu yana hukuksuz bir şekilde tutulduğu İmralı Adası’nda tecrit içerisinde
tecrit koşullarında. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, İmralı Heyeti ile 14
Ağustos 2014 tarihinde yapılan görüşmenin Mezopotamya Yayınları’nın Demokratik
Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa/İmralı Notları kitabındaki tam metnini
yayınlıyoruz
Abdullah Öcalan: Hemen oturalım, toplantıya geçelim.
(Sırrı’ya dönerek) Şimdi sağlığımı soracaksın. Ama asıl ben merak ediyorum. Siz
nasılsınız, iyi misiniz?
Sırrı S. Önder:
Başkanım, bizim iyi olmamız sizin iyi olmanıza bağlı.
Abdullah Öcalan: Senin de röportajda söylediğin gibi
bizim hasta olmaya bile hakkımız yok. Önderlik her zaman iyi olmayı gerektirir.
Benim için ciddiyet önemlidir. Daha önce aile ciddiyetinden bahsetmiştim. Damat
ciddiyetine, gelin ciddiyetine, siyasi ciddiyete değinmiştim. Devlet ciddiyeti
de böyledir. Devlet de öyle bir ciddiyet gerektirir. Yanlış anlaşılmasın, ben
anti-devletçiyim, yani toplumcuyum. Ama devleti Marx’tan, Lenin’den ele alırım.
Bunu devlet de biliyor. Devlet bana ciddi yaklaşmazsa doğru sonuç almamız
mümkün değil. Sizin siyasetiniz de bu ciddiyette olmalı. Ama demokratik
siyaseti çok hazırlıksız görüyorum. Daha sonuç alıcı olmalısınız.
Yanlış anlamayın, siz halk çocuklarısınız, dürüstsünüz, ama
siyaset yapmak başka bir şeydir. Bu işlerin ne kadar ciddi olduğunu
küçüklüğümden beri arkadaşlarıma veremedim. Çocukluğumda Köy İmamının arkasında
namaz kılarken, İmam bana “Böyle devam edersen uçarsın demişti. Yani tarzımı o
gün de görmüştü. Sizde bu eksik. Devlet de bu konularda yetersizdir. Devlet
içine bile sızmalar var hatta istihbarat kurumlarına, buraya, benim bulunduğum
alana kadar sızmalar var. Bu dağınıklık hepinizde var. Bizim AKP’nin
ciddiyetsiz yaklaşımlarını, bütün bu kusurlarını örtmemiz isteniyor. Bunun için
heyeti kullanıyorlar. Heyeti burada üzerimize salmaya çalışıyorlar. Ben devlet
heyetini önemsiyorum. Kürt sorununda devlet heyetinin ağırlığını kullanmak
istiyorlar.
Kürt meselesini ne hale getirdiklerini biliyoruz. Bu el
sıkışma meselesi var. El sıkışmayı önce devlet başlattı. Yani ilk önce onlar el
uzattı. Şimdi Başbakan konuşmalarında “Biz teröristlerle el sıkışmadık, el
sıkışmayız diyor. Dedikleri doğru değil. Haftalarca neden böyle düşünüyorlar,
konuşuyorlar diye düşünüp taşındım. İnsan biraz ciddi olur, saygılı olur. Ben
de saygılı olmak zorundayım. Biz bu yaklaşımı asla kabul edemeyiz.
Devlet yetkilileri bu konuda daha ciddi. Sayın Yetkili de
zor koşullarda inisiyatif kullanarak buraya geldi, çalışmalar yürüttü. Ben onun
yaptığı çalışmaları değerli bulduğum için gayret gösteriyorum. Gerçi biz uzun
vadede devleti sönümlendirmek istiyoruz. Ama böyle olsa bile bu işin
ciddiyetinin olması gerekir. Ben böyle yaklaşıyorum. Ama devlet yetkilisi
Selahattin Beyle görüşmek istemiş. (Sırrı’ya dönerek) Siz sanırım Hakan Bey’le
görüşmüşsünüz, kendisi Selahattin Beyle de görüşmek istemiş. Selahattin neden
görüşmemiş? İki eli kanda da olsa görüşmeliydi. Böyle yapmakla acemiliğini
ortaya koydu. Kurumsal kimliğini en basit yöntemlerle (kutular vb.) ortaya
koyarsan oy’unun oranını düşürürsün. Muhalefeti daha bilinçli yapmak gerekir.
Erdoğan’a yönelik muhalefeti ben yürütüyordum.
Şimdi hükümet de bazı adımlar atmamızı istiyormuş.
Karadeniz’e kadar gerilla gelmiş diyorlar. Her tarafta hazırlıkların olduğunu
söylüyorlar. Şimdi bizim çekmemizi istiyorlar. Beşir Beye de söyleyin, böyle
devam ettiği sürece hiçbirini oralardan çekmeyeceğiz. İşte Muğla’ya kadar geldiklerini
biliyoruz. Bu koşullarda ben gerillayı çıkarmayacağım. “Öcalan aptal değil,
akıllı bir adamdır deyin. Çünkü bunlar daha birkaç hastayı bile cezaevinden
çıkarmadılar. O kanser hastalarının son günlerini dışarıda geçirmelerini bile
sağlayamadılar. Yaklaşım bu olursa ben nasıl güveneceğim? Yine bu karakol
meselesi var. Bu konuda Kandil’i de sert eleştirmiştim. Kandil tam bir yıl
boyunca beni burada çıldırttı. Oysa benim yazdıklarım ortadadır. Ben “Ateşkesin
ruhuna en küçük bir aykırılık tedbir almayı gerektirir demiştim. Bu sürede
AKP’nin yapmadığı melanet kalmadı. Sadece Şemdinli’de 47 karakol yaptılar.
Yetmedi, her tarafa HES, güvenlik barajları yaptılar. Biz “İç siyasette silah
kullanılmasın dedik. Ama her yere karakol, baraj, su, yol yaptılar. Kandil
anında buna yanıt verebilirdi. Karakollara karşı savunma merkezleri
oluşturabilirlerdi. Neden yapmadılar? Asker öldürün demiyorum. Neden savunma
merkezleri kurmadılar?
Sırrı S. Önder:
Başkanım, bir de bu yeni Kamu Güvenlik Teşkilatı Müsteşarı’nın babasının
yazdığı Omuzumdaki Hemençe adlı kitabı getirdim. Size daha önce bahsetmiştim.
Kitap Karadenizli muhafazakar insanın arkeolojisini yapması niteliğiyle
kıymetlidir. Durum öyle gösteriyor ki kendisiyle de görüşeceksiniz. İdareye
teslim ettim.
Abdullah Öcalan: Sen de ona söyle, bunu okuyacağım. O
da Urfa kişiliğini anlamaya çalışsın. Ona “Apo’yu öğrenmeden, çözmeden yol
alamazsın de.
Kürt Hareketi’nin önderlik meselesi önemlidir. Bu konuya
değinmek gerekir. Ben çok önceden uyarmama, söylememe rağmen gerekli tedbirler
alınmıyor. Çok kızıyorum Kandil’e de, legal siyasete de kızıyorum. Sincar’da
yaşanan olaylar çok trajiktir. Katliamlar oluyor, kadınlara yönelik farklı
şeylerden bahsediliyor. Kandil’de, legal siyaset de beni yanıltıyor. Kandil
tedbirini almıyor. Ben bu kadar mesafe kat edeceğim, sen (demokratik siyaset)
bir görüşmeye bile tenezzül etmeyeceksin! Böyle Kürtlük olmaz. Bu Kürtlük ölü
Kürtlüktür. Böyle Kürtlük yere batsın. Hepiniz kadronuzu yetiştireceksiniz,
anlamaya çalışacaksınız! Şimdi basın “Yeni bir yıldız doğuyor, ama Apo bu
tarihi gelişmenin önünü alacak, engelleyecek deniyor. El insaf derler yahu!
Böyle saçma bir şey olur mu? Toplumu bu temelde saptırıyorlar. Siz de yeterli
cevap olamıyorsunuz. Anında cevap vereceksiniz, yeterli olacaksınız. Demokratik
siyaseti doğru işletmeniz lazım. Siz beni temsil ediyorsunuz, bunları
anlatmanız lazım.
Bin yıllık bir mesele, bu çok ciddi bir olay. Biz öyle Hasso
Hüsso gibi ucuz bir iş yapmıyoruz. Küsmekle, kendini yere atmakla, ağlamakla
olmaz. Bir devlet adamıyla görüşmeye bile üşeniyor. İşte bugün geldiğiniz aşama
ortada. CHP bile artık bitiyor. Siz biraz gayret göstereceksiniz. Ben
Selahattin’i severim, sayarım. Eleştirilerimden faydalanmasını söyleyin. Ben
onun önünü açmaya çalıştım, adım adım onu büyütmeye çalıştım. O da bu
yeterliliği göstermek zorunda. Şimdi HDP çok kritik bir noktaya geldi. Bunu
büyütmek zorundasınız. Ben ta başından beri size “Hiçbir şey yapamıyorsanız
bana elli tane genç bulun, her şeyini buna adasınlar demiştim. Bunu sağlamanız
durumunda bile ben her şeyi hallederim dedim. Siz de müzakere sürecinin bir
parçası olarak ekonomik, kültürel vb. tüm sorunlarını çözersiniz. Bunun
gereklerini yerine getirirseniz Erdoğan’ın antidemokratik tavrına karşı
koyabiliriz. Duygusallığa, küsmeye, hatta hastalanmaya yer yok derken bunu
kastediyorum.
Kandil’e de söyleyin, beni doğru anlasınlar. Şu anda bir
ateşkes var, bu çok önemlidir. Ancak ateşkes durumu hiçbir şeye karışmayacaksın
anlamına gelmez. Her alana müdahale edeceksin. Kandil’e de söyleyin: Sadece
adam öldürmeyeceksiniz, onun dışında her şeyi yapacaksınız. Hükümete de
söyleyin: İlkeler paketini, siyasi paketi gündemlerine alsınlar. Öyle bayrak
edebiyatı yaparak sorun çözülmez. ‘Tek bayrak’ diyorlar. Bayrak zaten yerinde
sallanıyor, rüzgar vurdukça dalgalanıyor. İki ayda silahları devreden
çıkartabiliriz. Onlara söyleyin: Bu mesele hal olursa kadına karşı terör de,
sokaktaki terör de biter. Bunlar bunu görmüyorlar mı? Bizim sunduğumuz öneri
devleti de büyüten bir öneridir. Mustafa Kemal hareketi devleti küçültme, bizim
sunduğumuz öneriler devleti büyütme, sağlamlaştırma formülüdür. Beşir Beye de
bunları anlatın. Böyle ucuz siyaset olmaz. Biz çok dürüst ve ilkeli bir şekilde
siyaset yapıyoruz. Seçimi kazanmış olabilirler, ama savaş kaybettirir. Ben yüz
bin gerillayı harekete geçirirsem sen ne yapacaksın? Onlara da söyledim: İşte
Kobani’de savaştınız, kaybettiniz. Musul’da da savaşabilirler, ama kaybederler.
Ben yüz bin gerillayı harekete geçirirsem çok çok beni öldürürler, ama ikinci
günde kendisi de ölür.
Bunlar devleti rant ve çıkar için kullanıyorlar. Ben
olağanüstü sabır ve tahammül gösteriyorum, çünkü Türkiye felakete sürüklenecek.
Geçenlerde bir ABD’li Leyla’ya “Öcalan nasıl sabrediyor, tahammül ediyor,
anlamıyoruz demiş. Benim oyunların içerisine dahil olmamı istiyorlar, ama ben
bunu yapmam. Ama hükümet de adım atacak. Onlara “Türkiye’yi
demokratikleştirmezseniz silahlar iki katına çıkacak. Karakollara karşı iki kat
fazla savunma merkezi oluşturulacak. O nedenle ekolojik, ekonomik, demokratik,
kültürel ilkelerde ilerleme sağlamalıyız deyin. Bunlar Ankara’da oturuyorlar
tüm doğayı, vadileri, meraları ihale ediyorlar, peşkeş çekiyorlar. Rant
zihniyetiyle hareket ediyorlar. El atmadıkları tek bir mera kalmadı. İşte
ekoloji komisyonunu bu yüzden önemsiyorum. Bir ekolojik ilke olacak, kültürel
ilke olacak, ekonomik ilke olacak.
Şimdi sizi dinleyeyim.
Sırrı S. Önder:
Başkanım, Leyla ile beraber bölgede sizin belirlediğiniz çerçevede yoğun bir
diplomatik trafik yürüttük. Önce Mesut Barzani ve Neçirvan ile görüştük.
Selamlarınızı ilettik. Kongreye dair önerinizi yineledik. Öngörülerinizin
çıkmış olmasına vurgular yaparak meselenin aciliyetini anlatmamız etkili oldu.
Bunu muhataplarımızda da gözlemledik. Barzani’nin eski katı tutumunu esneteceği
izlenimi edindim. Neçirvan’la yaptığımız görüşmede bundan daha çok emin oldum.
Sanırım Türkiye’nin de bu yönde telkinleri başlamış ya da en azından eskisi
gibi ambargo tutumları yok. O kısmı olumlu geçti diyebilirim.
Görüşebileceklerini söylediler. Barzani ulusal savunma için PYD’ye her türlü
katkıyı sunduklarını ve sunmaya devam edeceklerini söyledi. KCK ile
görüşmemizde de onlar bayramdan sonra kapsamlı bir görüşme yapabileceklerini
belirttiler. Barzani’lerden sonra Bölge Parlamentosuyla bir görüşme ayarladık.
Biliyorsunuz, Meclis Başkanı Goran’dandır. Her siyasal partiden milletvekili
bir heyet oluşturmuşlardı. Ayrıca Meclis Başkanlık Divanı da tam kadro
katılmıştı. Sizin selamlarınızı, mesajlarınızı ve önerilerinizi aktardık. Onlar
da Meclis Başkanı’nın ağzından bizzat yerel ve uluslararası basının önünde
Meclis adına size özel selamlarını ilettiler.
Daha sonra Süleymaniye’ye geçtik. Sayın Talabani’yi ziyaret
ettik. Sağ tarafı olduğu gibi paralizi durumdaydı. Bu, beynin konuşma merkezini
de etkileyen bir şey. Fakat hafızası ve bilinci yerindeydi. Bunu
konuşmalarımıza verdiği olumlu ve olumsuz tepkiler ve jestlerden anladık.
Sadece bir kez konuştu. O da ben konuşmaya başladığımda, Behruz “Ben tercüme
edeyim demişti. Talabani ona eliyle bir işaret yaparak “Ben Türkçe anlıyorum
dedi. Fakat o konuşunca tükürüğü genzine kaçıyordu ve boğulacak gibi oldu. Biz
ayrılırken de duygusallaştı, ağlamaya başladı. Ağlayınca yine genzine kaçtı.
Yaklaşık yarım saat yanında kaldık. Sizin mektubunuzu kendisine hem ilettik hem
de okuduk. Onu hemen resmi sitelerine koydular. İlk fotoğrafı da bizimle
verdiler. Hero Hanım bizi yemeğe aldı. Onların da size çok selamları var. Çok
mutlu oldular. KNK ile görüştük. Onların çalışmaları ve bizim çalışmalarımızı
ortaklaştırma zeminlerini konuştuk. Size özel selamları var. İran KDP
Temsilcisi Muhammed Salih bizimle görüşmek istedi. Ona randevu verdik.
Görüşmeden anladığımız sonuç, size büyük hayranlık ve saygı beslediğiydi. Daha
çok bir hatır ziyareti gibi oldu. Size özel selamları var. Biz de onunla hem
İran’a dair tespitlerimizi, hem de fazla detaya girmeden bölgenin durumu ve
Ulusal Kongre’nin aciliyeti meselesi konularında görüşlerimizi paylaştık.
Daha sonra bizim heyet ile aynı gün Kandil’le görüştük. İki
ayrı toplantı şeklinde düzenledik. Önce Leyla ile ben aktarım yaptık. Daha
sonra da Leyla çıktı, bizim heyet toplantısına geçtik.
Abdullah Öcalan: Leyla’nın tutumu nasıl sence? Leyla
hakkında bana neler söyleyebilirsin? Ona göre belki bir daha görüşebilirim ya
da görüşmem.
Sırrı S. Önder:
Başkanım, sizin insana yaklaşımınıza bir kez daha hak verdim. Leyla’ya dair
açtığınız alan konusunda, bence Leyla ilk başladığı günden bugüne önemli ve
olumlu bir değişim ve katkı sürecine yöneldi. Doğrusu bütün görüşmelerimizde bu
diplomasiyi sizin adınıza yürütmekte olduğumuz gerçeğini hep önde tuttu. Bence
bu alan tam da Leyla’nın çalışabileceği, kendini katabileceği ve faydalı
olabileceği bir alan. Gerçi bu önerimi KCK toplantısında dile getiriş biçimime
Leyla biraz alındı. Ama bence bu zeminde yürüyebilir.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Alındı mı? Neye alındı?
Sırrı S. Önder:
Başkanım, işte bu Rojava’yı görünür kılmak konusunda Leyla’nın görebileceği
işleri anlatıyordum. Leyla birden “Bu arkadaşlar beni tanıyorlar, beni
anlatmana gerek yok dedi.
Abdullah Öcalan: İşte sen insanlara yaklaşım diyorsun
ya, bunları iyice izleyeceksin. Önderlik kolay bir şey değildir. Mesele her
insanın kendini katmasını sağlamak, kapitalizmin ve sistemin onları çürütmesine
izin vermemektir. Bunu tekrar tekrar hatırlatmaktır önderlik. Ben bütün
yaşamımı gergef üzerinde oya işler gibi birbirine bağlıyorum. Ben önderliğin
gereklerini yerine getiriyorum. (Pervin’e dönerek) Ben sana da benim yerime
önder olabilirsin dedim. Ben bir kadın önder de olsa ona nasıl hizmet ederim,
görürsünüz. Bizim böyle sağlam bir kişiliğimiz var. (Pervin’e dönerek) Sen bu
konuda çok iyisin, küsme huyun yok. Eleştiri ve özeleştiri konularında cesur
olacaksın. İşte siyaset böyle ince sanat işidir.
Sırrı S. Önder:
Bölge ziyareti genel olarak böyleydi. Onun dışında Demokratik İslam
Kongresi’nden arkadaşlarla görüştüm. Kobani ve Gazze gibi meselelerde Konferans
adına gür bir ses çıkarmaları gerektiğini, kendilerini kurumlaştırmaları
ihtiyacını aktardım. Urfa’yı merkez edebileceklerini söyledim. Bunun dışında
Hakan Bey ile görüştüm, ayrıntılarını biliyorsunuz.
Abdullah Öcalan: Biliyorum. Bu Demokratik İslam
Kongresi’nin kurumsallaşması ve çalışmalarının sürekleşmesinin önemli olduğunu
belirtmiştim. Bu konuda yetersizlikler var. Bunların giderilmesi ve dinamik bir
yapıya büründürülmesi önemlidir.
Sırrı S. Önder:
Yalçın Akdoğan beni aradı. Selahattin Beyin Başbakanı tebrik ettiğini,
Başbakanın benden de bir tebrik beklediğini söyleyerek niye aramadığımı sordu.
Ben de bir tavır söz konusu değil, başı kalabalıktır dedim. Ortalık biraz
sakinleştikten sonra aramayı düşündüğümü söyledim. Yalçın telefonu kapattıktan
on dakika sonra tekrar arayarak Başbakanın görüşmek istediğini söyledi. Ben de
kendisine sağlık ve başarı dileklerimi aktardım. Başbakan bana “Biz işimizi
bitirdik, siz de inşallah süreci sonuca ulaştaracaksınız, değil mi? diye
sordu. Ben de bunun ancak birlikte, ortaklaşılarak çözülebileceğini, sizi bizi
olmadığını söyledim.
Sanırım Hakan Bey de Dışişleri Bakanı olacak. Onu artık siz
kendiniz tebrik edersiniz.
Abdullah Öcalan: Öyle gözüküyor. Önemlidir. Tek
başına bu işe başladı. Bulunduğu konum da stratejiktir. Başlangıçta belki
etrafında üç kişi yoktu. Bugün de bu sorunu aşabildiği söylenemez. Bulunduğu
kurum önemlidir, ama Dışişleri Bakanlığı da önemlidir.
Sırrı S. Önder:
Kabine saçma sapan yetersiz insanlarla dolu. O gece Efkan Bey bir televizyon
programındaydı. Çok sağlıklı analizler yaptı. Kabinede bu tarz perspektif
sahibi insanların çoğalması süreç açısından da olumlu bir şey olacaktır. Hakan
Bey şimdiki konumu gereği kamuoyuna pek konuşamıyor. Eğer bakan olursa bir
siyasal sözcülük işlevi de görecektir sanırım.
Abdullah Öcalan:
Evet, bu çok önemli ve dönüştürücü bir işlev görebilir.
Sırrı S. Önder:
Hatip Beyle görüştüm. Sizin selamınızı ve önerinizi aktardım. KCK de Hatip
Beyin DTK Başkanlığına çok olumlu bakıyor. Destek ve güç vereceklerini
söylediler. Hatip Beye bunları aktardım. Düşüncelerini öğrenmek ve size
aktarmak üzere yaklaşık üç saati aşkın görüşme yaptık. Hatip Bey bundan büyük
onur duyacağını, sizin vereceğiniz her türlü görev ve sorumluluğu üstlenmeye ve
büyük bir coşku ve kararlılıkla yerine getirmeye çalışacağını söyledi. Sizden
haberdar olmadan da gelişmeler karşısında yaptığı değerlendirmelerin sizinkiyle
her seferinde örtüşmüş olduğunu gördüğünü anlattı. Gülerek “Arkadaşlar
zamanında bana küçük Apo derlerdi dedi.
Abdullah Öcalan: Hatip senin Kürt versiyonundur.
İkiniz de bir Apo olabilirsiniz. Hatip’in böyle düşünmesinden çok mutlu oldum.
Kendisini kutladığımı, başarı dilediğimi de iletirsin. Ayrıca DTK Eşbaşkan
konusunu da netleştirelim. Selma hakkında ne düşünüyorsunuz? Yapabilir mi?
Sırrı S. Önder:
Başka öneriniz mi var?
Abdullah Öcalan: Yeterince tanımıyorum, o yüzden
soruyorum.
Pervin Buldan: Kadın Hareketinin de genel olarak
olumlu yaklaşımı var.
Abdullah Öcalan: Ben şey için soruyorum: Ayağı
kırılan şu eski bir vekil vardı ya, onun gibi olmasın diye soruyorum. Bırakıp
gitti ya hani.
Pervin Buldan: Sevahir mi Başkanım?
Abdullah Öcalan: Evet, ondan bahsediyorum. Onun gibi
olmasın.
Pervin Buldan: Selma çok çalışkan, birikimli ve
yeterli bir arkadaştır. Kendisinin yapabileceğine inanıyorum.
İdris Baluken: Ben de katılıyorum. Selma Hanım
çalışkan ve gayretli bir tarzda götürüyor. Bu işi yapabilir.
Sırrı S. Önder:
Tutumu ve çalışmalara yaklaşımı kapsayıcı. Cezaevinden çıktıktan sonra süratli
bir adaptasyon gayreti içinde oldu. Hitabeti ve halkla kurduğu ilişki de çok
önemlidir, ben de katılıyorum. Hatip’le de aynı süreçten geldiği için de iyi
bir sinerji ortaya çıkaracaklarını düşünüyorum.
Abdullah Öcalan: Ben sizleri hiç eleştirmiyorum. Siz
her konuda çok iyisiniz, sizi çok da beğeniyorum. Sizden rahatsız değilim. Ama
çarkları daha da etkin çevirebilirsiniz. Beni temsil ediyorsunuz. Daha etkili
cevaplar oluşturabilirsiniz. Bu yukarda belirttiğim tutumlara anında
müdahaleler geliştirebilirdiniz.
Sırrı S. Önder:
Başkanım, o zaman sırası gelmişken biz de heyet adına şahsi raporlarımızı
verelim. Biz heyet olarak düzenli bir şekilde koordinasyonu gözeterek ve
birbirimizi tamamlayarak sizi temsil etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken şöyle
bir ortaklaşmaya gittik: İşin içerisinde sizi temsiliyet olduğu ve geçmişte
bunun bir güç ve iktidar kullanımı şeklinde zaaflar gösterdiği için temkinli
yaklaşmaya özen gösteriyoruz. Bu tür müdahalelerde bir güç odağı ya da bir
iktidarmış gibi algılanmamasına özel bir titizlik gösteriyoruz. Kendi içimizde
yaptığımız değerlendirmede sürece dair rolümüzü şöyle tanımladık: 1- Sizi doğru
anlamak, doğru ve eksiksiz aktarmak, doğru bilgilendirmek ve elimizden
geldiğince işinizi kolaylaştırmak.
Abdullah Öcalan: Bu söylediklerini eksiksiz
yaptığınızdan hiç şüphem yok.
Sırrı S. Önder:
2- KCK’yi doğru anlamak. Aynı şekilde doğru bilgilendirmek, şahsi
değerlendirmelerimizi mümkün olduğunca en aza indirmek, onların doğru tutum
alabilmeleri için elimizdeki verileri tam ve eksiksiz aktarmak. 3- Devleti
doğru anlamak. Yerinde ve geliştirici müdahaleler yapmak. Aldıkları ya da
almadıkları tutumların muhtemel sonuçları hakkında etkili bilgilendirmelerde
bulunmak.
Abdullah Öcalan: Dördüncüsü de AKP’yi doğru anlamak
ve aynı gayreti onlara da göstermek.
Sırrı S. Önder:
Özetleyecek olursak Başkanım, kendimizi bütün bu kurumlar arasında iletişimi en
nitelikli bir şekilde aktaran bir kablo gibi tanımlıyoruz. Sizin bazen
etkisizlik olarak gördüğünüz şey bizim kendimizi bu kurumların önüne çıkarmama
temkinliliğimizdir. Çünkü KCK açısından da, sizin açınızdan da en küçük
kararlar bile tarihsel sonuçlar doğuracak niteliktedir. Biz bunun bilinciyle
davranmaya çalışıyoruz. Zaman zaman eksik kalabiliriz, ama bunu yanlış bir
pozisyon almaya tercih ediyoruz.
Abdullah Öcalan: Bu kablo tarifi güzel. Bu iletişimi
daha etkin bir şekilde oluşturabilirsiniz. Kendinizi öne çıkarmadığınızın
farkındayım, ama size yetki verdiğimi de unutmayın. Siz bu konuda cimri ve
acemi davranıyorsunuz. Başbakana bakın, beni en çok izleyen ve uygulayandır.
Tüm bu boşluğu o dolduruyor.
Sırrı S. Önder:
Başkanım, sizin bu eşbaşkanlar konusundaki titizliğinizi ve yüksek
hassasiyetinizi görüyoruz. Siz nakış gibi işliyorum dediniz ya, bunu şu andaki
oluşmuş eşbaşkanlar profiline baktığımızda görebiliyoruz. Selahaddin Bey sizin
alan açtığınız ve sivil siyasette öne çıkardığınız bir arkadaşımızdır. Önemli
bir atılım göstererek sizin başlangıçta önemi yeterince anlaşılmayan HDP
projesine önemli katkı sağladı. Figen Hanıma bakıyoruz, sizin keşfiniz ve
önerinizdir. Ne kadar isabetli ve etkili olduğunu hem kadın düzleminde hem de
sola yönelik söylemlerinde önemli bir yüzünüzü temsil etmeye başladı. Hatip Bey
böyle, Selma Hanım böyle, Emine Hanım ve Kamuran böyle. Eski eşbaşkanlar var.
Hepsini bir araya getirdiğimizde, sizin değişik özelliklerinizi temsil eden
muazzam ve nitelikli bir zirve oluşturmuş durumdayız.
Abdullah Öcalan: Evet, bunlar bir zirvedir. Bunu
kurumsallaştırabiliriz. Adına demokratik toplum zirvesi deriz. Üç ayda bir
toplanıp birbirlerine güç katabilirler. Hukuklarını gözden geçirebilirler.
Alanlar arası kopukluğun önüne geçebilirler. Düşünsenize, bu ne kadar muazzam
bir güçtür?
Sırrı S. Önder:
Ertuğrul ve Sebahat’in size özel selamları var. Hem seçim hem de HDK ve HDP
üzerine bir raporları var. Ben de paylaşıyorum. Onu size getirdim.
Abdullah Öcalan: Önemli gördüğün yerleri bana oku.
Sırrı S. Önder:
(Raporu olduğu gibi okudu.Başkan tümüne katıldığını söyledi.)Başkanım, benim
aktaracaklarım genel hatlarıyla bunlar.
Abdullah Öcalan: Siyaseti doğru, dikkatli ve ciddi
yapmalısınız. Emeğinize saygı duymalısınız, yoksa kasıp kavrulursunuz. Buna
dikkat etmelisiniz. Sırrı, sen yedi yıl cezaevinde kaldın, kendi emeğine sahip
çıkmalısın. Kaldı ki sen bir yetimsin.
Sırrı S. Önder:
Olur mu Başkanım? Siz söylediniz ya, benim babam sizsiniz, ben kendimi yetim
saymıyorum.
Abdullah Öcalan: (Çok güldü) Ben senin siyaseten
babanım, sen bana siyaseten Adıyaman’daki o değerli emekçi İl Başkanının
emanetisin. Bizim de bir sol geleneğimiz var, emek geleneğimiz var, buna sahip
çıkıyoruz. Ekonomik güçlüklerin var, biliyorum, onu çözebilirsiniz.
Sırrı S. Önder: Hiçbir ekonomik sorunum yoktur
Başkanım, çözdüm ben.
Abdullah Öcalan: O zaman ben Pervin Hanımı
dinleyeyim. (Önündeki gündem notlarını Sırrı’ya verdi) Sen de bu gündemi yaz.
Pervin Buldan:
Başkanım, Kandil’den bir mektup gelmişti. Birkaç gün önce Adalet Bakanlığı
aracılığıyla size ilettik, aldınız mı?
Abdullah Öcalan: Hayır, haberim yok, almadım.
Pervin Buldan:
Tedbiren fotokopisini yanımda getirmiştim.
Abdullah Öcalan: (Devlet görevlisine dönerek) Sanırım
bugün sizi çağırmalarının sebebi buymuş.
Pervin Buldan:
Ayrıca Rojava Afrin kantonundan Diyarbakır’a gelen bir sporcu heyetinin size
kısa bir mektupları var.
Abdullah Öcalan: İçeriği nedir?
Pervin Buldan:
Sadece selam ve saygılarını iletmişler, vermemi istediler.
Abdullah Öcalan: (Teşekkür ederek) Benden de selam
söyleyin, sevgilerimi iletin. (Mektubu eline aldı ve dosyasına koydu.)
Pervin Buldan:
DTK 6-7 Eylül’de büyük bir olasılıkla kongresini gerçekleştirecek.
Abdullah Öcalan: Başarı dileklerimi iletirsiniz.
DTK’ya ilişkin geçmişte söylediklerim geçerlidir. Proto Meclis olacağını ifade
etmiştim. Yeniden yapılandırma, seçim sistematiği, komisyon teşkilleri,
konferans, yeni yönetim konularında yoğunlaşmaları devam etsin. Geçmişte DTK
içerisinde çalışan herkese bir kez daha teşekkür ediyorum ve başarılar
diliyorum.
Pervin Buldan:
PAJK da önümüzdeki süreçte yeni sisteme göre kadrosal ve partisel açıdan
kendisini yeniden yapılandıracak. Bu konuda sizin perspektifinize ihtiyaçları
var. Ayrıca çatı örgütlenmesinin ismine ilişkin değerlendirmenizi bekliyorlar.
Abdullah Öcalan: Ben KJK demiştim.
Pervin Buldan:
İsminin KCK ile çok yakın olmasından kaynaklı bir karışıklığa neden olabileceği
kaygısı var.
Abdullah Öcalan: Hayır hayır, hiç karışıklık olmaz.
Bu KJK (Komalên Jinên Kurdistan)’dir. KJK olarak değiştirsinler. PAJK’a
gelince, PAJK gelinen aşamada dünyanın dikkatini çekiyor. Ben bu duruma günlük
olarak yoğunlaşıyorum. Dağdaki kadınlar, Rojava’daki kadınlar hepsi şunu
bilmelidir ki, ben bir kadın devrimi için uğraşıyorum. Ama işte Viyan’ın (Êzidi
milletvekili) durumu ortada. Mevcut durumun yenilir yutulur bir yanı yok.
PAJK’ın jineoloji temelinde bir temsiliyeti var. Avrupa’da bir konferansı
yapıldı. Fakat şu sorun var: Toplumsal sorun kolektif sorundur. İşte ben bunun
için etik ve estetiği önerdim. Kadının kendi şahsında güzelliğini estetik
olarak belirledim. Etik meselesine de gelince, “Ben benim diyeceksiniz. Kendi
kendinizin olacaksınız. Kendi kriterlerinizi nasıl görüyorsunuz? Bizim
kültürümüzde kadına “Mutlak mülk olacaksın anlayışıyla yaklaşılıyor. Buna
direndiğinde de öldürülüyorsun. İşte PAJK bütün bu sorunlara cevap ve çözüm
olmak zorundadır. “Kadın mutlak birinin olmalıdır diyorlar. Ben bu tutumdan
nefret ediyorum. Mesela sen kaç yaşında evlendin?
Pervin Buldan:
19.
Abdullah Öcalan: İşte aşiret kızı olduğun için belki
de zorla evlendirildin.
Pervin Buldan: Ben
aşiret kızı değildim, aşiret gelini oldum.
Abdullah Öcalan: Bu aşiret kültürünü aşmak
zorundasın. Daha önce de belirtmiştim. Senin bu potansiyelin var, fedakarsın.
Derin bir Sati geleneğini temsil ediyorsun. Ama bazı şeyleri hala aşamıyorsun.
Bu Mehmet Ağar’ların olduğu davaya geçenlerde yine katılmışsın, gazetede
fotoğraflarını gördüm. Dik durmuşsun, mosmor olmuşsun. Şunu unutuyorsun: Orası
Ankara’dır. Her şey onlarındır, mahkeme onlarındır. Her şeyi yapabilirler.
Belki şimdi bir denge durumundan, bizim buradaki konumumuzdan dolayı harekete
geçmiyor olabilirler. Ama dikkat etmelisin. Bu sorunların çözümü kin ile olmaz.
Bizim kırk bin şehidimiz var. Çözümü ararken hepsini gözeterek davranmalıyız.
Biz de Mehmet Ağar’ı ve diğerlerini öldürebiliriz, ama bu çözüm getirmez.
Dediğim gibi, tüm şehitlerimizin mücadelesine uygun bir çözüm geliştirmek
zorundayız. O mahkemeye katılanların hepsi alçaktır. İçlerinde Ayhan Çarkın
var, çok cesur ve yiğit bir insandır, çok ciddi şeyler söylüyor. Savaş’ı
öldürenler aynı şeyi sana da yapabilirler.
Ben Savaş’ı çok severdim. Savaş bizim şehidimizdir. Biz
kendimizi şehitlerimizde, şehitlerimizi kendimizde görürüz. Savaş’a çok değer
verdim. Fakat sen yirmi yıllık geçmişini sorgulamalısın. Nasıl aşık oldum,
nasıl evlendim? Bunları sorgulamalısın. Aşiret yapısında da kadınlar mülktür.
Eminim sen bunlara direndin. Ben de böyle bir deneyim geçirdim (Kesire örneğini
tekrar verdi).
Pervin Buldan: Heval Cuma bize Kesire ile ilgili çok
şey anlattı.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Haa, anlattı mı? İyi o
zaman. Bir kadın amacı ve ilkeleri ne olursa olsun ben ona kin tutmam. Hiçbir
kadını öldürme ve kadınlara küfretme hakkımız yoktur. Senin bağlılığın
soyludur. Çok cesur bir kadınsın, fakat sorgulama yapmak zorundasın. Bunun için
Sati geleneğini inceleyeceksin. Bunları yaparsan önder olur, on tane
Selahattin’i cebinden çıkarırsın, kadın lider de olursun. Bu arada kadın
cinayetlerine çok üzülüyorum. Eline bıçağı alıp istemediği ya da beğenmediği
kadını öldürüyor ya da tecavüz ediyorlar. Kapitalist sistemde her erkek, her
koca tecavüzcüdür. Kadın sosyolojisini dünyada benden daha iyi yapacak kimse
yoktur. Kadını güçlendirmek lazım. PAJK’ın bunları bilmesi gerekiyor. Kadın
kocasının eşi, babasının kızı değil, kendisinin olacak. Bir kadını alma, kızını
verme vb. terminolojisini asla kabul edemeyiz. Kadın etiği dediğim şey işte
kadının karar verme gücüdür. Cezaevlerindeki kadın arkadaşlara da bunları
yazılı bir şekilde sunarsınız.
Son olarak 21. yüzyılın ideolojisi kadın özgürlüğüdür.
Kendini bıçaklamak, yere atmak (Viyan gibi), bunlar rezalet! Tek kurtuluş
özgürlüktür. Ben çocukken bile anamın savaş tarzını mahkum ettim. Urfa’da köy
savaşçılığını, namus savaşçılığını çocukluğumda yırtıp attım. O dönem
birbirimizi öldürmemiz gereken ailenin çocuklarıyla ilişki kurdum. Elif adında
bir yaşıtım vardı, düşmanımızdı, görüşmememiz gerekirdi. Ama ben Elif’le de,
diğerleriyle de bağımı koparmadım. O geleneğe göre benim 15 yaşında ölmem
gerekiyordu. Ben ise yaşamak ve ideallerimi gerçekleştirmek istiyordum. Bu
konuda ailenin dayatmalarını kabul etmedim, namusu yırtıp attım. Bir dayım
vardı, Süleyman Dayı. Çok yiğit bir adamdı, tam bir Kürt’tü. O geldiği zaman
benim üzerimdeki yükü alıyordu. Onun duruşuna hep hayran kaldım. O yüzden de
buraya çağırdım. Ölmeden önce yarım saat görüştük. Ona dayım olduğu için değil,
anlattığı yiğitliklerden dolayı müthiş bir saygım vardı. Onda tam bir Kürtlük
ruhu görüyordum.
Êzidi kadınların yaşadıklarını görünce çok üzülüyorum.
Adulê-Derviş Destanı şimdi aynı şekilde yaşanıyor, yaşananlar bire bir aynıdır,
incelenmeye değer. Diyarbakır mitingindeki pankartı gördünüz mü? Anlamlıydı.
Bizim de durumumuz budur. Biz yarı ölüyüz ya da yaralıyız, aşkımızın değeri
yoktur.
Pervin Buldan:
Başkanım, ben bu aşamaya gelene kadar çok yol kat ettim. On yıl önceki Pervin
ile şimdiki Pervin arasında dağlar kadar fark var.
Abdullah Öcalan: Daha da iyi olabilir. Önerdiğim
kitapları okuyorsunuz değil mi? Simone de Beauvouir, yine Serpil Sancar ve
Fatmagül Berktay’ın kitaplarını önermiştim.
Pervin Buldan:
Fatmagül Berktay’ın kitaplarını okudum, diğer önerdiğiniz bütün kitapları
aldım, sırayla okumaya çalışıyorum.
Abdullah Öcalan: Okumaya devam edin.
Pervin Buldan:
Diğer aktarımlarımı da yapayım. Dün Davutoğlu ile bir görüşme yaptık. Olumlu ve
sonuç alıcı bir görüşme oldu. Şengal’den Kürdistan tarafına geçen Êzidilerin
durumları hakkında görüştük. Gelenlere kamp ve yardım konusunda taleplerimiz
oldu. Bizim yanımızda AFAD Başkanını aradı. Yardımlar konusunda eksiksiz
yardımların yapılmasını söyledi.
Abdullah Öcalan: IŞİD Türkiye için de bir baş
belasıdır. Türkmenleri de astı, kesti ve ellerinde rehineler var. Barzani de,
Türkiye de bunu yeni anlıyorlar. Katliam kapının ucundaydı, fakat bunu
görmediler. Ben çok önceden uyardım. Benim burada bir yıl önce gördüğümü niye
görmüyorlar? O zaman da Êzidilerin içine birkaç adam gönderin dedim, anlatsınlar.
Kandil bunu anlamadı. Şimdi de Êzidi halkı katliamlarla karşı karşıyadır.
Siyaset böyle yapılmaz. Siyaset halkının başına bunları getirmeme sanatıdır.
Önderler ortaya çıkan bu tabloyu kabul etmez. Biz ne bu katliamı unuturuz ya da
kabul ederiz ne de oturur gözyaşı dökeriz. Bizim rolümüz, misyonumuz bunları
önlemek olmalıydı. Ben çok üzülüyorum, arkadaşların bu yetersizliğine
öfkeleniyorum. Örgütleme, kadro yetiştirme vb. öğeleri bunun için önemsiyorum.
Burada Zeki Şengali ve Sozdar’ın da hataları var. Niye sahip
çıkmamışlar? Önceden tedbir almaları gerekiyordu. Bütün Êzidilere selamlarımı
iletin. İnsanlık tarihinde bu katliamlar asla unutulmaz. Unutulursa senin
vicdanın da bitmiştir. Gelenler de örgütsel pozisyona geçsinler. İdeolojik
eğitimler alsınlar. Kendilerini yere atmaya gerek yok.
Başka aktarımınız var mı?
Pervin Buldan:
Demokratik Bölgeler Partisi kongresini yaptı. Yönetime giren bütün arkadaşların
selamları var. Eşbaşkanları Emine ve Kamuran oldu. Çalışmalara başlamışlar.
Eğitim ve kadro çalışmaları aynı zamanda akademi çalışmalarını da başlatmışlar.
Abdullah Öcalan: Onlara da özel selam ve sevgilerimi
söyleyin. Profesyonel kadro yetiştirmeye devam etsinler. Her bölgeye özel
kadrolar yetiştirip verecekler. Kocaman Urfa’da yirmi yıldır profesyonel kadro
yok. Halfeti’de bile profesyonel kadro yok. Bu kabul edilemez. En az her
bölgeye otuz, kırk, elli kadro yetiştireceksiniz, Urfa’nın sorunlarını
göreceksiniz. Bana baksınlar. Ben de aslında bir kadroyum, burada on kadro
kadar çalışıyorum. Herkesin böyle yaklaşması lazım. İşte şimdi ulaşmanız
gereken yerler de arttı. 81 il’e ulaşma durumunuz var. Bu yetersizlikleri
giderin, üç ayı yoğun bir örgütleme ile geçirmeniz gerekiyor. Türkiye’nin yeni
muhalefeti sizsiniz. Şu anda bile müthiş bir yükseliştesiniz. Parti Meclisi
toplantılarıyla seçimlere örgütlenerek hazırlanmalısınız.
Selahattin örgüt terbiyesini bilir. Selahattin’e de özel
selamlarımı söyleyin. Eleştirilerim yapıcıdır. Daha yoğun katılmalıdır. AKP’nin
yaptığı liberal demokrasi politikalarıdır. Biz ise demokratik sosyalizmi
savunuyoruz. Selahattin bunu çok iyi formüle edebilir. Pratik politikaya
yansıtabilir, bunun dilini oluşturabilir, kitlelere ulaştırabilir. Bu yeteneği
vardır, bu konuda yoğunlaşmasını söyleyin. Tabii liberallere tamamen kapalı bir
söylem olmamalıdır. Genel seçimlere iyi hazırlık yapın, bölgeler ve iller
düzeyinde çalışmalar yapılmalı.
(Sırrı’ya dönerek) Alevilerle özel olarak ilgilen. Onlara
buradaki durumu anlat. Biz buradaki çözümle demokratik Alevi çözümünü de sağlayacağız,
yakındır. Ancak Aleviler üzerinde paralel devlet özel ilgileniyor. İran da özel
ilgileniyor. İkisi de tehlikelidir, çok dikkat edilmelidir. İstanbul’da yaşanan
o Alevi cinayetlerini paralel devlet yaptı. Türkiye’yi derin bir savaşın içine
sürüklemek istiyorlar. Bunu PKK üzerinden başaramayınca Aleviler üzerinden
yapmaya çalışıyorlar. Alevilerin bunu görmesi lazım. İşte HDP’yi kurduk, HDP
onlar için kalıcı alandır, gelip burada özgür yaşamı kursunlar. Ermeni halkına
da söyleyin, onların en iyi dostu benim. Garo’ya da anlatın, beni doğru bilsin.
Kürdistan’da yapılan HES vb. projelerin arka planına bakın, oradaki sermayeye
bakın. Ciddi bir Kürtsüzleştirme politikasıyla karşı karşıya olduğumuzu
görürsünüz. Kürtsüzleştirme politikasının başarısı büyük boğazlaşmaya bağlıdır.
Bunu bizim görmemiz ve önlememiz gerekir.
Pervin Buldan:
Başkanım, Demokratik Bölgeler Partisi logo değişikliği yapacak. Bu konuda bir
öneriniz var mı?
Abdullah Öcalan: Bunu ben de düşünmüştüm,
hatırlattığın için teşekkür ederim. Bir kadın figürü olabilir. İki elini açmış,
elinde buğdayı temsilen başak. Kadın çocuk tutar gibi başağı tutacak, yani ona
en değerli varlığı gibi bakacak. Çünkü başağı kadın yarattı. Kadın kırmızı
elbise giymiş, iki elinde başak sarı renkte, zemin de yeşil olabilir.
(Nasıl diye heyete sordu.)
Pervin Buldan: Biz de kendi aramızda buğday başağının
anlamlı olacağını düşünmüştük.
Abdullah Öcalan: Ama kadını düşünmediniz, değil mi?
Heyet: Hayır, düşünmemiştik.
Pervin Buldan:
Başkanım, Kandil’de kadın arkadaşlarla da görüştüm.
Abdullah Öcalan: Kimleri gördün?
Pervin Buldan:
Besê Hozat ve Zaxo toplantıya katılmışlardı. Kadınlar adına size selam ve
sevgilerini gönderdiler. Kadınların gündemi de demokratik sistemin inşasıdır
dediler. En kısa zamanda size mektup yazacaklarını ilettiler.
Abdullah Öcalan: Zaxo ve Besê Hozat’ı nasıl gördün?
Güçlüler değil mi? Güç katabiliyorlar mı? Konuşma düzeyleri, katılım düzeyleri
nasıl? Hangi dilde konuşuyorlar?
Pervin Buldan:
Her iki arkadaş da yüksek katılım gösteriyorlar. Toplantılarda genellikle
Türkçe konuşuyorlar. Çok gelişkin ve yetkinler.
Abdullah Öcalan: Hepsine selam ve sevgilerimi
gönderiyorum. Dokuz ana maddeyi kendi kadın bünyelerinde yapacaklar.
Erkeklerden daha güçlüler. Bu temelde selamlıyorum.
Pervin Buldan:
Başkanım, ayrıca daha önceki toplantılarda da gençliği temsilen katılan
arkadaşlar sizden perspektif istemişlerdi. Fakat size söyleme fırsatı
bulamamıştık. Ama bu sefer gençliği temsilen toplantıya katılan Şimal arkadaş,
gençliğe ilişkin bir perspektif verirseniz önemli olur diye ifade etti.
Abdullah Öcalan: Gerçek emeğimize sahip çıkacağız.
Ben hep söylüyorum, ben hala gencim. Kadınlara yaptığım çağrı gençlik için de
geçerlidir. Onları seviyorum, her şeyi onlar için yapıyorum. Genç başladık,
genç başaracağız. Sabrımı, çalışma tarzımı, tempomu örnek alabilirler. Bu
başarılırsa gerisi aydınlıktır. Hepsine özel selamlarımı iletin.
Pervin Buldan:
Son olarak, Sabri Ok ameliyat olmuş. Arkadaşlar bilgilendirmemizi istediler.
Abdullah Öcalan: Ne ameliyatı?
Pervin Buldan:
Belinden ameliyat olmuş.
Abdullah Öcalan: Öyle mi? Ağır bir ameliyat olmuş
demek ki. Geçmiş olsun dileklerimi iletin. Ayrıca Adıyaman bölgesi ve aşiretine
sahip çıksın.
Pervin Buldan: Son bir not daha Başkanım. Hakan
Tahmaz, Barış Meclisi Sözcüsü, size selam söyledi. Bir konferans
hazırlıklarının olduğunu iletti. Yeni çıkan yasanın tartışılacağı ve yasa
çıktıktan sonra olması gerekenler konusunda geniş katılımlı bir konferans
yapacaklar. Bilgilendirmemizi istediler.
Abdullah Öcalan: Başarılar dilediğimi söyleyin.
Kendisine de selamlarımı iletin. Başka aktarımınız var mı?
İdris Baluken:
Başkanım, arkadaşlar aktarımların çoğunu yaptılar. Eksik kalan birkaç kısmı ben
aktarmak istiyorum.
Abdullah Öcalan: Evet, alayım.
İdris Baluken:
Davutoğlu’yla yaptığımız iki görüşmede Türkiye’nin IŞİD’e destek konusunu
ısrarla gündemleştirdik. Bu konuda Türkiye’nin tavrının değiştiği anlamına
gelebilecek bazı bilgiler aktardı. IŞİD’e karşı olduklarını ve IŞİD’le mücadele
için PYD ve Özgür Suriye Ordusu üzerinden oluşacak bir ittifaka destek
verebileceklerini aktardı. Biz de bu durumu Kandil’deki toplantıda arkadaşlarla
paylaştık. Özellikle Carablus ve Til Ebyad bölgesinde ÖSO ile ittifak temelinde
bazı ilişkiler gelişebileceğini arkadaşlar da aktardılar. Arkadaşlar rejimle
PYD arasındaki ilişki konusunda Davutoğlu’nun dile getirdiği bazı hususların
çok gerçekçi olmadığını ifade ettiler. Ayrıca Rojava’ya yönelik ambargo ve
ablukanın Türkiye tarafında tamamen kaldırılması gerektiğini ilettik. Bu konuda
Davutoğlu gerekli adımları atmaya hazır olduklarını ifade etti. Bilmenizde
fayda var, bu süre içerisinde Başbakanlık-AFAD eliyle Kobani’ye yardım
malzemeleri gönderildi. Bazı sıkıntılı konularda da pratik alanda ilerlemeler
sağlandığını söyleyebiliriz. Türkiye Qamişlo kapısına PYD’nin denetimi alması
durumunda hiçbir sıkıntının kalmayacağını ısrarla ifade ediyor. Bizler de
buraya gelmeden önce şu bilgiyi edindik. Qamişlo kapısındaki sıkıntılar
giderilmiş, arkadaşlar Qamişlo kapısından serbest geçişlerin olabileceğini
ifade etmişler.
Abdullah Öcalan: Evet, bu konular önemlidir. Özgür
Suriye Ordusu ile ittifak temelinde bazı ilişkiler kurulabilir. Ben daha önce
de Demokratik Suriye Konseyi’ni önermiştim. Diğer halklarla birlikte ortak bir
arayışın olması gerektiğini çok önceden ifade etmiştim. Azzaz-Cerablus-Bap
üçgeninde ÖSO ve PYD işbirliği yapabilir. Davutoğlu’na, böyle olursa o bölgeye
Esad da, IŞİD de giremeyecek deyin. Bu başarıldığı zaman Esad Üçüncü Cenevre
toplantısına çözümü kabul ederek gelmek zorunda kalacaktır. Davutoğlu’nun ilk
düşünceleri böyle değildi, ama yanıldılar. Şimdi doğruyu bulmak istiyorsa
desantralizasyon meselesini kabul etmek zorunda. Suriye’nin birliği, bütünlüğü
denildiğinde gelinen nokta ortada. Demokratik Suriye Kongresi bundan sonra
toplanırsa anlamlı olur. Suriye konusunda Davutoğlu da, Beşir de, Efkan da bana
onaylatma şeklinde değil de görüşümü almaları iyi olur ve önemlidir. Çünkü ben
olmadan oradaki dengeleri, aşiretleri bilemezler. Ben onları tarihsel
çizgileriyle beraber hepsini tek tek biliyorum. Onun için benim görüşümü
almalılar. PYD bu konuda işbirliğine açık olmalı, yani ittifaklar ve tutulacak
bölgeler konusunda hazırlığını yapmalı. Şahin onlar görüşebilirler, fakat nihai
kararı ben vereceğim.
Sırrı S. Önder: (Açmak için sordu) Yani Suriye
konusunda mı nihai kararı siz vereceksiniz?
Abdullah Öcalan: Evet, doğrudur. Nihai kararı burada
devletle biz vereceğiz. Ama onlar her türlü hazırlıklarını yapmak
durumundadırlar, her türlü ani gelişmelere cevap olabilmeliler.
İdris Baluken:
Pervin Hanım’ın aktardığı Êzidi halkına yardımlarla ilgili Rojava’ya yardım
yapılması konusunu da Davutoğlu ile görüştük. Bu konuya da olumlu tavır
içerisinde olduklarını, gerekli yardımları yapacaklarını ilettiler.
Abdullah Öcalan: Tamam, bunlar olumludur. Hüsnü
Mahalli diyormuş ki, güya Beşar Esad söylemiş, benim için “Biz koynumuzda yılan
beslemişiz demiş. Oysa siz biliyorsunuz, ben devlete de söyledim, “Esad
kalacak, kalmalı dedim. Benim bütün önerilerim demokratik bir Suriye içindir.
Bu sağlanmadığı zaman işte böyle bir katliam coğrafyasına dönüşür.
Yetkili: Söyleyen Hüsnü Mahalli olunca fazla söze
gerek yok.
İdris Baluken:
Başkanım, Ortadoğu’daki gelişmeler sizin öngörülerinizi doğrulayacak şekilde ilerliyor.
Rojava’daki gelişmeler, Musul ve Şengal’deki gelişmeler önceden belirttiğiniz
Ulusal Kongre’nin ne kadar zaruri olduğunu ortaya koydu. Türkiye’de de son
seçim sonuçları demokratik ulus çözümlemesinin, HDP çalışmasının çözüm gücünü
güçlü bir şekilde ortaya koydu. Burada hareketin durumunu da bilmenizde fayda
var. Hareket bu öngörülere özeleştirisel pozisyonda yaklaşmakla beraber iyi ve
güçlü bir konumda.Irak, Suriye, Türkiye ve Ortadoğu’daki konumu ve etkinliği
dünya kamuoyunun dikkatini çekecek şekilde her geçen gün artmaktadır.
Abdullah Öcalan: Ulusal Kongre bir an önce
yapılmalıdır. Barış gücünün önemini söylemiştim. İşte tam da böyle günler için
lazımdı. Ben barış gücü dediğim zaman bunların hepsi kendi hegemonik alanlarını
düşünüyorlardı. Oysa siyaset öngörebilmektir. Önderlik de gelişmeler olduktan
sonra ne yapacağız demek değildir, gelişmeler olmadan önce öngörmektir. Şimdi
bütün bu olan biten neye yaradı? Soruyorum size. Bakalım görebilmiş misiniz?
Ben söyleyeyim size. Obama beş kere Kürtlerle ilgili demeç verdi ve Gazze
unutuldu. Oradaki vahşete, Batı oradaki katliama sessiz kaldı, bir anda
unutuldu. Şimdi bir anda hepsi kendilerini Kürdistan üzerinden aklama
yarışındalar. Peki, böyle düşününce nasıl bir sonuç çıkarman gerekir? Demek ki
IŞİD bu çevrelerin kontrolünde ya da etki alanında bir örgüttür. Günü geldi
kullandılar, günü gelecek vazgeçecekler. Bize düşen bu oyunu önceden
görebilmek. (Sırrı’ya dönerek) Tekrar gittiğinde bunları Barzani’ye anlatırsın.
İdris Baluken:
Başkanım, belediyeler DBP bünyesinde çalışmalarını yürütüyorlar. Bu konuda bazı
kafa karışıklıkları var. DBP’de kalması ya da HDP’ye geçmesiyle ilgili. Bu
konudaki sizin düşünceniz önemlidir. Bir perspektifiniz var mı?
Abdullah Öcalan: Belediyeler DBP’de kalacak, dokuz
maddeyi belediyeler yapacak. Radikal demokrasi liberal demokrasiden farklıdır.
Emine onlara söyleyin, demokratik konfederal belediyecilik için çaba
sarfedecekler. Bu, HDP için de geçerli. Demokratik sosyalizmi günlük konuşma
diline eğriltecekler. Selahattin’e söyleyin, çoluk çocuk üzerinden başbakanla
tartışmak yerine bu konuda yoğunlaşsın, kitleleri etkileyecek bir politika
geliştirsin. Daha önce de söyledim, bu konuda yeteneği vardır.
İdris Baluken:
Kandil’de arkadaşlar ülkeye geri dönüşlerle ilgili bir çalışmalarının olduğunu,
bunu tartıştıklarını ifade ettiler. Bu konuda sanırım erken olmakla birlikte
size danışmamızda fayda var. Geri dönüşler için bir çağrı zamanlaması ne
olmalı? Şimdilik sizin tarafınızdan böyle bir çağrıya ihtiyaç var mı?
Abdullah Öcalan: Bu konuda daha sonra çağrılar
yapabilirim. Sürecin ilerlemesiyle beraber gündemleştireceğimiz konulardan
biridir. İlerde bu konulara değineceğim.
İdris Baluken:
Başkanım, sağlığınız nasıldır? Daha önce gözlerinizde çok fazla akıntı yoktu,
bu sefer birkaç kez silmek zorunda kaldığınızı gözlemledim. Sağlığınızda yeni
bir durum var mı?
Abdullah Öcalan: Evet, gözlerimdeki akıntı, üst
solunum yollarındaki rahatsızlık zaman zaman artıyor. Bu konuda kendi sağlık
ekibimizi de buraya isteyeceğiz. Özellikle üst solunum yollarıyla alerjiye
ilgili iyi olan bir arkadaş belirleyin, onu ilerde buraya isteyebilirim.
İdris Baluken: Bu konuda hazırlığımız vardır. Siz
uygun gördüğünüz zaman buraya gelmeyle ilgili bir sıkıntı olmaz ise bu konuda
sağlıkçı arkadaşları yönlendirebiliriz.
Abdullah Öcalan: Şimdi pratik önerilerinize geçelim.
Beşir Beye hazır olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Öncelikle bu heyetin genişlemesi
lazım. Sekretarya konusu önemlidir. Sekretarya kabiliyeti güçlü olan birkaç
kişi lazım. Ana heyet ikiye katlanacak. Altyapı çalışması olmadan olmaz.
Yolumuzu aydınlatan bir el feneri lazım. Eylül’ün sonu gelince elinizde proje
ya da ilkeler paketi yok. İmzaladığınız şeyleri hayata geçirmeniz lazım.
Heyetin teşekkülü bu konuda önemlidir. Kandil’den bir kişi olabilir mi acaba?
İsmi herhangi bir olaya karışmamış biri olabilir mi? Bir de kasetle çalışmak
istiyorum, kaset önemlidir. Burada yazdıklarımızı redakte edecek bilgisayar
kullanımı güçlü, yazımı güçlü dört kişi lazım. Siz bu işi iyi yazıyorsunuz, ama
bilgisayar lazım. Sonra bu yazdıklarınızın mutabakat sağlandıkça imza altına
alınması gerekiyor. İmza meselesi önemlidir, hem tarihe kalacak hem de diyelim
ki yarın öbür gün ben düştüm öldüm, o zaman benim nelerde mutabık kaldığım bir
belge olarak kalmalı. Burdakiler bu hafta gidecek, yeni gelenlerden de olur,
fakat burada kadın görevli olmadığı ve kalamayacağı için kadın hükümlü
gelemiyor. Ama dışarıdan da olabilir.
Sırrı S. Önder:
Başkanım, biz dışarıdan da bir takviye yaparak gelelim, burada kalalım. Gece
gündüz çalışırız, tartışırız, redakte ederiz. Bir iki hafta içinde bunun çatısı
ve mimarisi ortaya çıkmış olur.
Abdullah Öcalan: Siz kalabilir misiniz burada?
Sırrı S. Önder: Biz kalabiliriz, ama sanırım bunu
konuşmak gerekiyor.
Abdullah Öcalan: Tamam, bunu da konuşun, senle Pervin
gelebilirsiniz.
Yetkili: Ama bunu sakın Cezaevi Müdürüyle konuşmayın,
muhataplarınızla konuşun, bu söz yayılmasın.
Abdullah Öcalan: Zaten bizim 30 Eylül’e kadar
elimizde temel ilkeler oluşmuş durumda olmalı. Daha doğrusu 30 Eylül’e kadar bizim
daha fazla çalışmamız, proje yapmamız gerekecek. 30 Eylül’e kadar ilkeler
konusunda devletle bir mutabakat sağlamalıyız. Çünkü ondan sonraki sürece bu
ilkeler bir fener işlevi göreceklerdir. Böyle olursa Demokratik Türkiye ve yeni
anayasayı da birlikte çalışabiliriz. Kandil’e özel selamlarımı iletin. Ben
onların bağlılığını ve gayretlerini biliyorum, çoğu zaman benden üstünler.
Önemli günlerden geçiyoruz. Onlara yazdığım mektuptaki idam meselesini zihniyet
bağlamında söyledim, bunu yanlış anlamasınlar. Yaratıcılıklarını sürekli
geliştirsinler.
Sırrı S. Önder:
Başkanım, buradaki arkadaşlar bu hafta gidecek dediniz, bunlar diğer
arkadaşlarımızın yanına gidecekler. Onlar için bir değerlendirme yapmak ister
misiniz?
Abdullah Öcalan: Ne anlamda?
Sırrı S. Önder:
Tek tek kişisel olarak sizi yoranlar, üzenler oldu mu? Zorlayanlar oldu mu?
Gittikleri yerlerde nasıl davranılmalı? Bir öneriniz olabilir mi?
Abdullah Öcalan: Yok, gidebilirler.
Sırrı S. Önder: Başkanım, avukat görüşünde Cumali
“Başkan beni Serhad eyalet komutanı yapacak demiş. Bu ne anlama geliyor?
Abdullah Öcalan: Ben senin neyi öğrenmek istediğini
anladım. Bunlardan hiçbiri benim halifem ya da vekilim değildir. Gittikleri
yerlerde benim adıma konuşamazlar. İçlerinde fedakar insanlar var, kendini
yakmış mesela. Ben bu eylemi sevmiyorum, ama büyük fedakarlıktır. Bana karşı
nahoş şeyler oldu. Fakat bununla ilgili ben değerlendirme yapmadan hiçbir şey
olmamalı. Ben kendimi her koşulda ölümüne savunabilirim. Benden edindikleri
deneyimleri paylaşabilirler. Ama hiçbiri benim adıma hiçbir şey söyleyemez, ben
onları takip edeceğim. Benimle geçirdikleri beş yılda ben onlara her türlü
yardımcı olmaya çalıştım. Önderlik konumum onu gerektiriyor. Moral, motivasyon
konularında her türlü desteği verdim, gittikleri yerlerde bunları
anlatabilirler.
İdris Baluken: Bugün 15 Ağustos. Dışarıya vereceğiniz
mesajda değinmeniz beklentisi vardır. Ayrıca 1 Eylül Dünya Barış Günü
yaklaşıyor. Bununla ilgili bir mesajınız var mıdır? Bir de bir hafta önce
Mazlum geldiğinde bir haftalık bir süreden bahsetmişti. Bu süre meselesi yanlış
bazı anlamalara yol açabilir. Bu konuda bir mesaj vermek ister misiniz?
Abdullah Öcalan: Hepsine mesajımda değineceğim.
Mazlum’un yaptığı açıklamaya ilişkin, bir haftalık süre meselesini biraz baskı
yaratmak adına yaptım. Farklı bir niyetim yoktu, yanlış anlaşılmasın. Zaten
mesajda da bunu konuşacağız.
15 Ağustos 2014
HDP HEYETİ İLE GÖRÜŞME GÜNDEMİ
Giriş: Durum Değerlendirmesi
1- Müzakere sürecinin partisi olarak HDP,
2- Çözüm sürecinin çerçeve yasası olarak veya temel
alınarak tarafların konumlanışı. Adlandırma ve işleyiş. Devlet ve demokratik
toplum heyetleri, özgür ve belgeli çalışma hakları,
3- Müzakerenin bir parçası olarak İzleme Kurulu
teşkilleri, rolü ve işleyişi,
4- Müzakere sürecinin içerik gündemi,
5- Demokratik siyaset ve hukuk,
6- Sosyoekonomik sistem,
7- Güvenlik,
8- Kadın özgürlüğü ve toplumsal katılım,
9- Sivil toplum,
10- Misak-ı Milli’nin güncellenmesi ve Ortadoğu,
11- Hakikat ve yüzleşme (yakın tarihte),
12- Kültür ve kimlik (Eğitim-tarih-dil sorunları),
13- Ekolojik sorunlar,
14- Serbest Madde,
15- Komisyon teşkilatları ve uzmanlardan yararlanma,
16- Sivil toplum ve medyayla ilişkiler,
17- KCK, DTP ve DBP ile ilişkiler,
18- Demokratik belediyecilik (Dokuz boyut anlamında),
19- Radikal demokratik hareketin temel kadro sorunu,
çalışma tarzı ve temposu,
20- Tüm bu süreçlerde A. Öcalan’ın rolünün doğru
tanımlanması ve bağlı çalışılması gereği.
Devlet heyeti ile görüşme gündemi (15 Ağustos 2014)
1- Mevcut diyalog hükümete seçim kazandırır, savaş
kazandırmaz.
2- Çözüm süreci boyunca barış değil derinleştirilmiş
özel savaş yöntemleri uygulandı. Paralel müdahaleler.
3- Hükümet seçimler dahil özel savaş yöntemlerini
terk etmedikçe barış ve çözüm sürecinden bahsedemez.
4- Türkiye toplumunun tarihsel derinliği büyük olan
bir savaş sorunu vardır. Cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan örtülü iç savaş
yöntemleriyle bu sorun halledilemez.
5- Barış sorununun derinlikli (radikal) demokratik
bir ittifakla çözümü dışındaki yöntemler ancak günü kurtarmaya yarar, sonuçta
kaosu ve çürümeyi derinleştirmekten öteye sonuç vermez.
6- Baş sorun düzeyine yükselen Kürt sorununda iki
temel yöntem vardır. Demokratik yöntem kabul görmezse ayrılma ve şiddet yöntemi
kaçınılmaz olur.
7- Kürt sorunu tam bir Ortadoğu sorununa dönüştü.
8- Tarihsel Kürt-Türk ortaklığı mevcut bölge
sorunlarının çözümü açısından öncelik taşır. Devlet milliyetçi yaklaşımlar bu
şansı boşa çıkarır.
9- Süreçte kişi olarak rol almam tam, eşit, özgür bir
pozisyona geçişle mümkündür.
10- Bunun dışındaki yaklaşımlar taraflar açısından
anlamsız ve kördür (Taraflar özgürdürler, bildiklerini özgür iradeleri ile
uygularlar).
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları/Mezopotamya Yayınları
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com