19 Şubat 2010 Cuma Saat 10:56
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Avukatlarıyla görüşen PKK lideri Abdullah Öcalan çatışmalı
bir sürecin yaşanmaması için çabaladıklarını belirterek, ‘’Türkiye’de bir
boşluk var. Kürtler ve demokrasi güçleri bu boşluğu doldurmazsa savaş ve
kayıplar şiddetlenir ama bu boşluk bizler tarafından doldurulursa Türkiye’de
çok anlamlı ve uzun vadeye yayılan bir barışın önü açılır’’ dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın haftalık olağan
görüşmesi sırasında önemli mesajlar verdiği öğrenildi. Öcalan görüşmesinde
şunları söyledi:
‘’Adıyaman’da 16 yaşındaki bir kızı diri diri gömdüler.
Adıyaman Menzil tarikatının merkezidir, yıllardır orada yoğun faaliyetler
yürütüyorlar. Kahta’da öyle bir şey kurmuşlar ki, bu kızın öldürülmesinin
nedeni buradaki tarikatla ilişkili olabilir. Bu ideolojik yaklaşım üzerinde
durulabilir. Cezaevindeki arkadaşlar bu olay üzerinden derinleşerek, bu
konuları işleyebilirler. Cezaevindeki arkadaşlar hem bu konuda hem diğer
konularda roman yazabilirler, öyküleştirebilirler, makale yazabilirler. Bu tür
olaylar roman diliyle daha iyi anlatılabilir, bu konuda anlamlı çalışmalar
yapabilirler. Buna zamanları vardır, koşulları uygundur, yapabilirler. DTK da
bu türden toplumsal sorunlar konusunda çalışmalar yapabilir. Bu tür sorunlar
gerçek birer çalışma alanıdır.
BOŞLUK VAR
DBH’da yer alan arkadaşlar, ister BDP’ye katılım biçiminde
olur, ister ayrı bir parti kurarlar ister çatı partisinde görev alırlar ama
önemli olan ortak mücadele hattını örmeleri ve pratik bir şeyler yapmalarıdır.
Anladığım kadarıyla bazı çekinceleri var. Yani sanki devlet yeni parti
kurmalarına izin vermeyecekmiş gibi, onlara şiddetli yöneleceklermiş gibi bir
kaygıları olduğunu hissettim. Bu konuda rahat olmalılar. Türkiye’de bir boşluk
var. Kürtler ve demokrasi güçleri bu boşluğu doldurmazsa savaş ve kayıplar
şiddetlenir ama bu boşluk bizler tarafından doldurulursa Türkiye’de çok anlamlı
ve uzun vadeye yayılan bir barışın önü açılır. Türkiye’de bu konuda ortak bir
hattın örülmesi gerekir. Yoksa CHP-MHP gibi ulusalcı faşist güçler bu boşluğu
kullanırsa çıkmazı derinleştirirler.
1965-68 döneminde ortanın solu söylemi vardı. O dönem TİP’in
muazzam bir yükselişi vardı, bu yükselişi durdurmak için ortanın solu söylemini
geliştirdiler. Ben o zamanlar Siyasal Bilgilerde öğrenciydim. Rahşan Ecevit
Siyasal’a geldiğinde devrimci öğrenciler onu protesto ettiler ve o zaman
Rahşan’a şunu diyorlardı, “siz solun içini boşaltıp bu değerleri saptırmaya
çalışıyorsunuz . O zamanın devrimci gençliği bu konuda çok sert bir tavır aldı
“devrimci solun ve devrimci gençliğin önünde engelsiniz dediler. Rahşan Ecevit
onları dışarı attırdı. O zamanki devrimci gençliğin bu tavrının iyi anlaşılması
gerekir. Şimdiki koşullar o dönemki koşullardan daha uygundur. Şimdiki mevcut
boşluğun radikal demokratlar tarafından doldurulması gerekiyor. O zaman ortanın
solu, devrimci solu engelliyordu. Şimdi ise aynı şeyi CHP ile yapıyorlar,
yapabilirler. Bunun çok iyi görülmesi gerekiyor. Bu nedenle bir an evvel ortak
mücadeleyi örgütlemeleri gerekiyor. Bunu ister BDP’nin içinde yaparlar, ister
çatı partisi içinde yer alırlar, nasıl yaparlarsa yapsınlar ama önemli olan bu
boşluğu doldurmalarıdır. BDP de daha önceki partiler gibi olmamalı, onların
bıraktıkları milliyetçi izlenimden kurtulmalıdır. Yeni dönemde kendisini
radikal demokratik bir Türkiye partisi olarak örgütleyebilir. Bu ortak mücadele
hattı projesi Kürtler ve radikal demokratların projesidir. Hatta bunun
içerisinde muhafazakar demokratlar da yer alabilir. Her konuda hemfikirlilik
olmasına gerek yok. Kendi içlinde demokratik olunmalı, demokratik usul
oturtulmalı, demokrasi işletilmelidir. Demokratik anlayış olmalıdır. Eğer bu
yapılamazsa, ortak mücadele geliştirilemezse, ben o zaman Ergenekon etkilemesi
demek zorunda kalacağım.
Bizim çözüm yönünde ‘93’ten beri çabamız oldu. Ta Özal’dan
beri bu konularda çabalarımız oldu. Her şey bitmiş değil, yani çözüm umudumuz
devam ediyor, ama burası Türkiye, ne olacağı belli olmaz. Barış gelişirse çok
anlamlı olacak. Hatta etkileri ta Pakistan’a, Yemen’e kadar yayılır. Her tarafa
örnek bir model olur. Ancak barış gelişmezse çok derin bir çatışma süreci de
başlayabilir. Biz bunların olmaması için çabalıyoruz.
ALEVİLERE PARTİ KURDURMUYORLAR
Yıllardır Alevilere parti kurduracağız diyorlar
kurdurmuyorlar, oyalıyorlar. Yine 10 Aralık Hareketi’ne parti kurdurmuyorlar.
Bir türlü örgütlülükleri gelişmiyor partileşeceğiz diyorlar parti
kurdurmuyorlar. Geçmişten bu yana bunlar sanki bilinçli oyalanıyor. Bunlardan
dolayı bu alanda sürekli bir boşluk yaratılıyor. Böylece bu kesimler oyalanarak
eritilmeye çalışılıyor ve bu şekilde siyaseten etkisizleştiriliyorlar. Buna
dikkat edilmelidir, bunların farkında olunmalıdır. BDP’nin oy oranının
anketlerde yüzde 7,5’larda olduğu belirtiliyor. Ben BDP’nin oy oranının yüzde
on, yüzde on buçuklarda olduğunu tahmin ediyordum. Şaşırdım, nasıl bu kadar
düşük. Demek ki iyi örgütlenilmiyor. Ortak mücadele hattını geliştirirlerse
yüzde on beşlere rahatlıkla çıkabilirler. Yüzde on yüzde on beş oy alırlarsa
demokratik çözümü daha rahat geliştirebileceklerini düşünüyorum, daha etkin
olurlar. Sarıgül harıl harıl çalışıyor geliştiriyor örgütleniyor. Sarıgül bile
bunu yapabiliyorsa, BDP niye yapmasın? BDP örgütlenmesini Türkiye’nin her
yerine yaygınlaştırabilir. Başta Konya, Bursa, İstanbul, İzmir, Adana olmak
üzere diğer bütün batı illerinde örgütlenmelerini geliştirebilir, buna öncelik
verebilirler.
Barış umudumuzu koruyoruz ama herşeye de hazırlıklı olmak
gerekir. Yine diyorum, olası gelişmelere karşı PKK kendi kararlarını kendisi
alır. Bahara kadar gelişmelerin olması önemlidir. Çatışmalı bir sürecin
yaşanmaması için çabalıyoruz. Tabi tek başına bizim çabalarımızla olacak bir
şey değil. Ben burada gerekli katkıyı sunmaya her zaman hazırım, bu güne kadar
da sundum. Ancak bundan sonra sağlığım elvermeyebilir. Nefes alıp vermekte bile
zorluk çekiyorum, nereye kadar dayanırım, bilemiyorum ama dayanmaya
çalışıyorum.
AKP’nin bu konuda yaklaşımı önemli. AKP bir şeyler yapmak
zorunda ancak yapısı buna ne kadar müsait? Kendi tabanına bu süreci ne kadar
kabul ettirdiğini bilemiyorum. Yine değişime karşı ciddi direnen güçler de var.
Ancak AKP’nin bu konuda cesur olması gerekiyor. Bu meselelere kararlı güçlü bir
şekilde yaklaşmalılar. AKP’ye de buradan çağrı yapıyorum tutuklamalara,
baskılara derhal son vermelidir, çözüme hizmet eden yaklaşımlar içinde
olmalıdır. AKP bir yandan bunu yapıyor öte yandan değişimi de gerçekleştirmek
zorundadır. Bunun sancısını yaşıyor.
İKİ HEGEMONYA
AKP bir taraftan iktidarını sürdürmek zorunda, bunun
kaygısını güdüyor, bir taraftan da değişim için kendini zorluyor. AKP herşeye
rağmen değişimi gerçekleştirme konusunda cesur olmak zorundadır. Biz de
Türkiye’de demokratik çözümü geliştirmeye çalışıyoruz. Bu bizim yolumuz. Bu
güne kadar Türkiye’de iki hegemonya vardır. Birinci hegemonya İttihat Terakki
hegemonyasıdır. CHP ve MHP’yle ulusalcı-milliyetçi güçlerin temsil ettiği
İttihat terakki hegemonyasıdır. Bu hegemonya 80-90 yıldır varlığını
sürdürmektedir. İkinci hegemonya ise Türk-İslam sentezli hegemonyadır. Bu
hegemonyanın temsilini ise şu anda AKP yapmaktadır.
Bizim bu iki hegemonya karşısında geliştirdiğimiz üçüncü yol
ise demokratik çözüm yoludur. İşte demokratik cumhuriyet dediğim budur. Bu
hususu Özgürlük Sosyolojisi adlı savunmamda da ayrıntılı olarak işlemiştim.
Bizim demokratik çözüm anlayışımızda üç ilke var. Birincisi demokratik ulus,
ikincisi demokratik vatan, üçüncüsü demokratik cumhuriyettir. Demokratik ulus,
hiç bir ulusun başka bir ulusa tahakküm kurmadığı, üstünde olmadığı, zorla
asimile etmediği ulus anlayışıdır. Burada, demokratik ulusta zorunlu asimilasyon
yoktur, gönüllü asimilasyon vardır. Halklar, kültürler birbirleriyle gönüllü
bir şekilde ilişki kurarlar, iç içe geçerler, birbirlerini yok etmezler,
birbirlerinin yaşamsal varlıklarına saygılı, karşılıklı birbirlerini beslerler.
Demokratik ülke veya demokratik vatanda ise sınırlara takılmadan, herhangi bir
sınır problemi yaratmaksızın birlikte yaşama vardır. Demokratik cumhuriyet ile
bu tamamlanır. Bu anlayışımız Ortadoğu’nun demokratikleşmesi için de
geçerlidir. Ortadoğu Kültürünü Demokratikleştirmek savunmamda bu işlenmiştir.
İRAN’DAKİ DURUM ÇOK TEHLİKELİ
İran’da faili meçhuller de yaşanmaya başladı. İran’ın durumu
Türkiye’nin 90’lı yıllarının sonrasına benziyor. Çok tehlikeli. Ben oradaki
halkımıza idamlardan dolayı başsağlığı diliyorum, sabır ve metanet diliyorum.
Direnişlerini saygıyla karşılıyorum. Kendi güvenliklerini alabilirler, Zagros’a
çekilebilirler, ama kadın, çoluk, çocuk demiyorum, hedef haline gelenler kendi
öz savunmalarını alabilirler, yaşlılar, çocuklar köylerinde kalabilirler ama
hedef haline gelenler Zagros’a çekilebilirler.
IRAK’TA DEMOKRATİK BİRLİK VE BARIŞ KONFERANSINA ÇAĞRI
Yine bu vesileyle Irak’a ilişkin de şunları belirtebilirim.
Irak’ta bir demokratik birlik ve barış konferansı yapılabilir. Amerika Irak’tan
çekilirse oradaki Araplar Kürtlere saldıracaklardır, adeta bir soykırım
tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. O yüzden ben demokratik birlik ve barış
konferansı öneriyorum. Bütün oradaki halklar, Araplar, Kürtler ve diğerleri bu
konferansta bir araya gelip kendi demokratik birliklerini ve geleceklerini
oluşturmalılar, bu konuları derinlikli tartışmalılar. Aksi taktirde Kürtleri
çok büyük tehlike bekliyor. Özellikle Saddam’ın idam edilmesinden sonra
Kürtlere yönelik bu tehlike azalmamış, tam tersine daha da artmıştır. Eğer bu
demokratik birlik ve barış çalışmaları gerçekleşmezse, bu yönde çabalar sarf
edilmezse Hitlerin Yahudilere yaptığının daha beterini Araplar Kürtlere
yapacaktır.
Ayrıca Suriye için de şunları belirteyim kendi öz
örgütlülüklerini, savunmalarını sağlamlaştırmalılar. Bu temelde İran, Irak ve
Suriye’deki halkımızı selamlıyorum.
İRAN’DAKİ İDAMLAR TÜRKİYE’YE SUNULMUŞ BİR HEDİYEDİR
Ben daha önce hazırladığım 160 sayfalık yol haritasında
bugüne kadar Kürtlere olan yaklaşımları üç kategoride değerlendirdim. Birincisi
Kürtlere 80-90 yıldır uygulanan imha ve inkar yaklaşımıdır. Bu yaklaşım
tutmadı. Bu yaklaşımla Kürtler bitirilemedi. İkincisi ise Kuzey Irak’ta küçük
bir ulus-devletçik kurup, bütün Kürtleri ve sorunu bu küçük devlete hapsederek
boğma yaklaşımıdır. Böyle bir politika, İngilizlerin politikasıdır. Bu
politikanın uygulamasında birinci amaç PKK’nin tasfiyesidir. Biliniyor,
bazılarını kopardılar. Türkiye’de de DTP’nin üzerine giderek DTP’yi koparmaya
çalıştılar. Yine diğer parçalardaki halkımıza baskıyı derinleştirip bu
politikayı hayata geçirmeye çalıştılar. İran’daki idam uygulamaları da bu
politikaların bir sonucudur. Bu son idamlar Ahmet Davutoğlu’nun İran’a gittiği
gün gerçekleştirildi. Bu bir nevi Türkiye’ye sunulmuş bir hediyedir.
Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, sonuçta bu yaklaşım
veya politika da tutmadı. Biz bunun üstesinden de geldik. Bu konuda özellikle
halkımıza şükranlarımı iletiyorum. Onların yoğun bağlılığı, mücadelesi,
direnişi bu politikayı boşa çıkardı, daha da güçlenerek çıktılar. Eğer bu
politikaları tutsaydı, sonuç Iraklaşma, İranlaşma, İsrail-Filistinleşme gibi
olacaktı. Bizim buradaki sabırlı duruşumuz ve halkımızın mücadelesiyle bunun
böyle olmasının önüne geçildi. Bizim demokratik çözüm çizgimiz gelişme
gösterdi.
“SİYASİ SOYKIRIM TEHLİKESİ ORTADAN KALKMIŞTIR
Komplo’nun 12. Yılı vesilesiyle geçen hafta yaptığım 15
Şubat açıklamalarına şu ekleri de yapabilirim. Halkımızın gösterdiği duyarlılık
nedeniyle şükranlarımı sunuyorum. Halkımızın gösterdiği direniş komployu boşa
çıkarmıştır. Komployla amaçlanan benim imhamdı. Bunun gerçekleşmesi durumunda
bir kaos ortamı ve kanlı bir süreç olacaktı. Ben burada zor bela komployu boşa
çıkarmak için kendimi yaşatmaya çalıştım. İmralı’daki koşullara karşı 11 yıllık
duruşumun esası budur. Artık şunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Halkımızın
muazam direnişi, sahiplenmesi sonucunda Kürtlerin imha tehlikesi ve siyasi
soykırım tehlikesi ortadan kalkmıştır.
DTK TOPLUMSAL SORUNLARLA İLGİLENMELİ
KCK, DTK, BDP ilişkisine ilişkin de şunları söyleyebilirim.
KCK silahlı, illegal, yasa dışı bir örgütlenmedir. Kırda, şehirde, dört
parçada, Türkiye’de, metropollerde, Avrupa’da her yerde kendi örgütlemesini
yapmıştır. DTK ise Kürtlerin sosyal, kültürel, ekonomik, spor, sanatsal alanda
örgütlenmesidir. DTK sadece Kürtleri ilgilendiren bir örgütlenmedir. Bir sivil
toplum kurumudur. Kendini bu şekilde örgütler, yasaldır, legaliteye dayanır.
İşte Adıyaman’da 16 yaşındaki kız çocuğunun dramı. DTK’nin işi bu tür
sorunlarla ilgilenmedir. Yine bu kaçırılan kız çocukları var. Kimileri sahte
doktorlar falan bunu yapıyor diyor ama işin iç yüzü böyle değildir. Hepsi
öldürülüyor. DTK bu türden toplumsal sorunlarla ilgilenmelidir, çözümler
geliştirmelidir.
HALKA ÖZ SAVUNMALARI, ÖZ ÖRGÜTLÜLÜKLERİNİ GELİŞTİRME
ÇAĞRISI
Bu vesileyle halkımıza da şunu söylüyorum, kendi öz
savunmalarını, öz örgütlülüklerini geliştirmeliler. Kendilerini bekleyen bu
büyük tehlikelere karşı sivil savunmalarını kendileri örgütleyebilmeli,
geliştirebilmelidir. Herhangi bir devlet tedbirine ihtiyaç duymadan kendileri
bu türden sorunlarını halledebilirler.
DTK Kürtlerin sivil toplum alanıdır. BDP ise, tüm Türkiye
alanına hitap eden legal siyasal partidir, legal siyasal alanda kendisini
örgütler. Siyasal alandaki boşluğu doldurur. Siyasal temsiliyeti sağlar,
taleplerini bu şekilde ifade eder. KCK ile organik bir bağı olamaz,
olmamalıdır. Ancak onlara da düşmanlık yapmamalıdır “bizim görevimiz onlara
düşmanlık yapmak değildir diyebilmeliler. Bu konuda net olmalılar. KCK genel
tüm parçalardaki örgütlülüğü ifade eder. Bunun içinde illegalitesi vardır,
silahlı güçleri vardır. Şimdi KCK yasadışı ele alınıyor ama süreç barışçıl
yönde gelişirse demokratik sürece dahil olurlar. DTK ise Kürtlerin sivil toplum
kurumu, alanını ifade eder.
15 Şubat komplosunu gerçekleştiren güçler için şunu söylemek
istiyorum. Bütün halkımızın da bunu bilmesi gerekiyor. Bunların politikaları
halkların yararına değil, kendi çıkarlarınadır. Bunların politikaları kendi
çıkarları doğrultusunda kendilerine bağlı küçük ulus-devletçikler yaratarak
-İşte küçük Kıbrıs, küçük Yunanistan, küçük Ermenistan, küçük Kürdistan bunlara
örnektir- halkların özgürlük mücadelelerini boğmaktır. Eğer bizim söylediğimiz
demokratik çerçevede bir çözüm gelişirse o zaman bunlara gerek kalmayacak,
onlar da bu politikalarında başarılı olamayacaklardır.
Sağlık koşullarım her zamanki gibidir. Çok fazla değişen bir
şey yok. Geceleri uyuyamıyorum, nefessiz kalıyorum. Geceleri arada uyanma
oluyor. Çok terleme oluyor. Pencerenin açılmasıyla biraz daha rahatladım tabi,
açılmasaydı daha çok zorlanacaktım. Ancak görünür bütün rahatsızlıklarım devam
ediyor. Nedeni buranın kuyu gibi bir yer olmasındandır. Kuyu etkisi yapıyor.
Herhalde bundan sonra bu koşullarda kalacağım. Pek fazla değişiklik olmayacak
galiba. Bu şekilde dayanmaya çalışacağım. Burada bundan sonra koşulların değişeceğini
söylediler. Haftada üç gün diğer arkadaşlarla görüşme olacağını söylediler,
görüşme günlerimiz üç güne çıktı.
Mehmet Karasungur KDP-YNK arasındaki bir çatışmada talihsiz
ve erken bir şekilde şehit düştü. Kardeşlerinden birisi de şehit düştü. Aileyi
iyi biliyorum. Selamlarımı iletiyorum. Tabi Bingöl de bizim için önemli bir
yerdir. Burada çok değerli şehitlerimiz vardır. Mücadelemize değer kazandıran
bir yerdir. Muş ve Çermik’teki halkımıza selamlarımı iletiyorum. Muş-Bulanık
olayında yaşamını yitiren halkımızın iki değerli evladının ailelerine ve
halkımıza başsağlığı diliyorum. Cezaevlerinden mektuplar alıyorum. Erzurum
c.evinden, Adıyaman, Muş c.evinden mektup alıyorum. Hepsine tek tek cevap
yazamıyorum, mektuplarını aldım, selamlarımı iletiyorum. Cezaevindeki tüm
arkadaşlara da selamlarımı iletiyorum.’’ – ANF
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org
– www.lekolin.net – www.lekolin.info