Birkaç gün öncesinde artan hava soğukluğu önce hafif kar yağışına dönüşmüş sonra yerini nefesleri kesen tipiye bırakmıştı. Ardından da lapa lapa yağan kar beyaz bir örtüyle doğanın üstünü örtmüştü. Yağan karın ağırlığı altında kalan, dalları çöken ağaçlar, neredeyse görülmez bir hal almıştı. Artık kapanan yollar açılana kadar herkes olduğu yerde kalacak yaşamına, çalışmalarına devam edecekti. Daha kaç gün böyle devam edeceğini hemen tahmin etmek mümkün değildi. Haberleşmek içinde elde bulunan telsizler dışında hiçbir imkan kalmadığı gibi dünyada olup bitenleri ne olursa olsun yanımızdan ayırmadığımız radyolar dışında öğrenme imkanı kalmamıştı.
Neyse ki fazla uzun sürmedi. Üç gün sonra kar yağışı durdu. Dağılmaya başlayan kar bulutları arasında güneş yüzünü göstermeye başladı. Kalınan yerin kapısının önünde biriken karlar temizlendikten sonra temiz havayı ciğerlerimize çekme fırsatı oldu.
Aşırı kar yağışının mahsur bıraktığı süre içerisinde doktor arkadaşların yanında misafir olarak kalmıştık. Şehit Doktor Hogir ve orada kalan arkadaşlarla unutamayacağımız sohbetlerde bulunduk. Takvimler 9 Ocağı gösteriyordu. Daha öğle saatlerine gelmemişti. Radyoyu dinleyen arkadaş soluk soluğa yanımıza gelerek; alelacele bir şeyler anlatmaya başladı. Ama şaşkınlığı, üzüntüsü ve ne diyeceğini bilemez bir halde oluşu, ağzından çıkan sözleri anlaşılmaz kılıyordu. Öylece ona baka kalmıştık. Sonra biraz sakinleşince söylediklerini tekrarladığında öğrendik ki, Sara yoldaşı, Fidan Doğan (Rojbin) ve Leyla Şaylemezle birlikte Paris’te katletmişlerdi.
Bu sefer haberi getiren arkadaşın ruh hali bize geçmişti. Duyduklarımıza inanmak istememiştik. Nasıl olabilirdi? En iyisi mi birde biz dinleyelim dedik. Arkadaşın getirdiği haber doğruydu. Olmaması gerekirdi. Ne Sara yoldaşın kendisi nede biz böyle kalleşçe bir şahadeti düşünmemiştik. Kitabına adını verdiği gibi ‘Hep kavgaydı yaşamı.’ Hep öyle yaşamıştı. Daha zindana alınmadan önce yaşamdaki duruşu, pratiği ve eylemiyle onu herkes öyle tanımıştı. Onu tanıyanlar hep saygı ve övgüyle adını anardı. Apocu hareketin öncü kadrolarındandı. PKK kuruluş kongresine katılarak kurucuları arasında yerini almıştı. Esaret altına alındığında düşman karşısında tam bir kadro duruşu sergilemiş, direnmişti. Zindan koşularında direnişiyle destanlaştı. Fakat zindanlarda kalmayı hiçbir zaman düşünmedi. Onu zindanlarda tutmak mümkün değildi. Bir kelebek olmuş yönünü hep dağlara çevirmişti. Düşman onun bu gerçeğini biliyordu. O nedenle de onu uzun bir süre aynı zindan da tutmamaya, kaldığı koğuşlarda kontrol altında tutmaya çalışıyordu.
On yıl zindanda tutulduktan sonra düşman onu bırakmak zorunda kalmıştı. O, zindan kapısından ilk adımını attığı andan itibaren görev ve sorumluluklarının bilinciyle hareket etmekten geri durmadı. Örgütlenme çalışmalarını kurumsal bir düzeye çıkarma arayışları içerisine girdi. Onun bu çabası sonuç vermekte gecikmedi. Birçok kurum örgütlenmesi oluşumun altında onun adı yer aldı.
Yılları bulan fiziki ayrılığın ardından Önder Apo’nun yanına aynı coşku, bilinç ve heyecanla gitti. Hem Önder Apo’nun, Partinin ve Yoldaşlarının hem de halkın ondan büyük beklentileri vardı. O bu beklentilerin hepsine yanıt olmak istedi. Özgürlük alanlarına da bu ruh, heyecan ve bilinçle ulaştı.
Zindanlarda kalanlar için özgürlük alanları geceleri bile rüyalarda görülen, ulaşılmak istenen kutsal mekanlardı. Sara yoldaş özgürlük alanlarına ulaşmıştı. Artık onun içerisinde taşıdığı özlemlere kavuşması önünde hiçbir engel kalmamıştı. Özgür alanlarda kaldığı sürece hep bunun sorumluluğu ve bilinciyle yaşadı, çalıştı. Hep doğru olanın yapılması, yanlış karşısında tutum alınarak Önder Apo’nun nasıl yoldaşı olunabileceği gösterme arayışı içerisinde oldu. Görevli olarak gittiği yurtdışı alanlarda hep ‘Sara’ olarak kaldı.
Özellikleri nedeniyle düşmanın öncelikli hedefleri arasında yer aldı. Hain düşman 9 Ocak günü hedefine ulaştı. Onu Fidan ve Leyla yoldaşlarla birlikte katletti. Önder Apo Sara yoldaşın şahadeti için ‘İkinci Dersim Katliamı’ belirlemesinde bulundu. Önder Apo’nun yaptığı bu belirleme her yönüyle Sara yoldaşın hakikatini anlatmıştı.
Dersim, direnişin kalesiydi; Kürt hakikatinin kadında temsilinin gerçekleşmesiydi. Sara yoldaşla birlikte yok edilmeye çalışılan da bundan başkası değildi.
Sara yoldaşı bir kış günü 9 Ocak’ta Paris’te katlederek aslında onda temsilini bulan bu değerler yok edilmek istenmişti. Ama bunu başaramadılar. Onu fiziken aramızdan alarak bunu başarmaları mümkün değildi. Çünkü o fiziken yaşarken de yoldaşları ve halkı için efsaneleşmişti. Efsanelerinde yok edilmesi mümkün değildi.
Sara yoldaş yaşıyor. Yoldaşlarının, halkının olduğu her yerde onlarla birlikte mücadelenin ön saflarında savaşmaya/direnmeye devam ediyor.
Cemal ŞERİK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi