1923’te kurulan TC’nin Kürtleri soykırıma uğratma siyaseti sonucu, milyonlarca Kürt gerek kirli özel savaştan gerekse de maddi sorunlardan dolayı Türkiye metropolleri başta olmak üzere hemen hemen her şehrinde az/çok yaşamaktalar. Yerinden, köklerinden, toprağından koparılan bir halkı asimile etmenin kolay olduğunu inkâr rejimi çok iyi biliyor. Kürt sorunu milli/kimliksel bir sorundur ama maddi sorunlar Kürdistan’da çözülseydi, Kürt kimlik ve kültürünün, dilinin kendi ana yurdunda korunması ve kendi kökleri üzerinde gelişimi daha kolay olurdu.
Kürtlerin Türkiye metropollerine/şehirlerine, özel savaş konsepti temelinde göçertilmeleri bir soykırım politikasıdır. Mardin’den Muğla’ya, Ağrı’dan Antalya’ya, Dersim”den Denizli’ye ve Kürdistan genelinde İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlere göç etmek/ettirilmek bir özel savaş konsepti sonucu gelişiyor. Kendi köklerinden kopanlar kurumakla yüz yüze gelirler. Kürdistan kadim toprakları, insanlığın ve medeniyetin beşiği olarak bilinir. Ve ilk üretim burada yapıldı. İlk yemekler burada pişti. İlk kültürel gelişimler burada başladı ve dalga dalga dünyaya yayıldı insanlığın gelişimine yol açtı. Kurdistan açık bir müzeyi andırıyor, her tarafı binlerce yıllık tarih kokuyor. İnsanlığın on binlerce yıllık tarihi bu topraklarda gizlidir. Bu topraklar, geleceğin yaşamının inşa edilmesinin çok yönlü kültürünü barındırıyor. Bu topraklar, insanlığın doğal yaşamının koktuğu bir alan olma özelliğine sahiptir. Kurdistan dağları hala komünal yaşam kokularının insanlığı çektiği bir yaşam alanıdır. Bu topraklarda özgür yaşamı kuranlar dünyayı şekillendirirler. Kurdistan toprakları, özgür yaşam özlemiyle mücadele edenlere kucak açıyor.
Yani Kürdistan kadim toprakları büyük bir zenginliğin olduğu bir coğrafya olmaktadır. Ancak, özel savaş aygıtı, yüz yıldır, Kürdistan’ı mahrumiyet bölgesi olarak gösteriyor. İnkâr rejiminin, Kürdistan’ı bilerek modern ekonomik gelişimden uzak tuttuğunu biliyoruz. Çünkü Kürdistan’da iş imkânı bulamayan Kürtler, iş için Türkiye metropollerine göç edecekler ve oraya kalıcı yerleşecekler ve kendi köklerini unutacaklar ve böylece kolayca asimile edilmelerinin önü açılmış olacak. Bu politika, özel savaşın onlarca yıldır uyguladığı en sinsi kirli siyaset olmaktadır.
Sadece İstanbul’da, İsveç’in nüfusu kadar Kürt’ün yaşadığı biliniyor. Bu aslında, Kürtlerin ulusal kimliklerinin/dillerinin tehlikede olduğunu gösteriyor. Bakur Kürdistan dışında, Türkiye’nin bütün şehirlerdeki Kürt nüfusu, tahmini olarak on, on iki milyondur eğer daha fazla değilse. Bazı Kürtler, bizim, İstanbul’da altı milyon nüfusumuz var diye övünür gibi hareket ediyorlar ama bu övünülecek bir şey değildir. Bu bir tehlikeye işaret ediyor. Kürtler Kürdistan’da içe kapanık olduklarında, inkâr rejimine rağmen kendi kültür ve dillerini daha iyi koruma imkânı vardı.
Kürt nüfusu kırk yıl önce, genellikle Kürdistan’da yaşarken, Kürtçeyi neredeyse Kürtlerin tamamı konuşuyordu. Kirli özel savaşın zoraki göçertmesi ve maddi sorunlardan dolayı Türkiye metropollerine şehirlerine göç sonucu, Kürtçe konuşanların sayısında ciddi düşüş olduğu biliniyor. MKM ve benzeri yasal zeminde yapılan çalışma ve örgütlülükler Kürtçeyi tam geliştirme ve koruma konusunda yeterli olmamaktadır. Bazıları, bu gibi örgütlülük alanlarını eğlence ve vakit geçirme yeri olarak görüyorlar. Kürt halkı, çok küçük bir kesim dışında, kendi kültür ve kimliğine sahip çıkıyor.
Geniş kitlelere ulaşma ve Kürt kimlik ve kültürünün korunması ve dilin hayatın her alanında konuşulması konusunda yeterli bir çalışmanın yapılması önemlidir. Ayrıca, köylere geri dönüş projelerinin hazırlanması gerekiyor. Kürdistan coğrafyası tarıma ve hayvancılığa elverişli bir ortam sunuyor. Kürtlerin, teknolojiyi geliştirecek beyinleri de var. Verimli toprakların olduğu bir coğrafyada her türlü üretim yapılır, gelişim sağlanır. Araplar, petrol ve doğalgaz parasıyla, çölde bile, teknolojiyi kullanarak, sulama sistemleri kurarak sebze meyve üretiyorlarsa, Kürdistan’da her yerde de üretim yapılabilir. Biraz imardan geçirilirse, birazda ağaç dikilirse yeşillendirme olursa harika gelişimler olur. Kurdistan toprakları her zaman her türlü üretime hazırdır.
Önemli olan, kurtuluşu Türkiye metropollerinde ve Avrupa’da aramamak, kendi köklerimize dönmek bizi yeniden özgür yaşamla buluşturacaktır. Avrupa’da yaşayan Kürtlerin, Kürdistan’da, kendi köylerinde ev yapacak, ufak iş imkanları yaratacak imkanları var. Avrupa’da ortalama iki milyon Kürt yaşıyor. Her Kürt aile, kişi başına on tane ağaç dikse milyonlarca ağaçla, ağaçsız yerler ağaçlandırılır. Bitki örtüsünün olduğu yerde en güzel yaşam kurulur üretim yapılır. İşte bundan dolayı öz güç çok önemlidir. Ekonomi deyip geçmemek gerekiyor. Milyonlarca Kürt, ekmek için kendi köklerinden uzaklaşıp, başka topraklarda asimilasyona açık hale geliyor. İnkârcı rejim ve özel savaş kliği, Kürdistan’ı bilerek ekonomik olarak geliştirmediki, Kürtler iş için Türkiye metropollerin gitsinler ve gittikleri yerlerde kolay asimile olsunlar, dağılsınlar. En büyük tehlike aslında budur. Yurtseverlik yurt topraklarında yaşamakla olur. Özel savaş kliğinin, mahrumiyet bölgesi diye söylediği topraklarda Türkiye elektrik ihtiyacının önemli bir bölümünü üretiyor yani sömürüyor. Mersin mahrumiyet bölgesi değil ama Muş mahrumiyet bölgesi olarak görüyor öylemi? Halbuki Kürdistan’da üretilen tütün, karpuz, buğday, elektrik, petrol, temiz su kaynakları, patates ve hayvancılık bütün Kürdistan’a yeter. Yeter ki Kürt sorunu çözülsün ve demokratikleşme olsun. İlk toplumsallaşmanın olduğu, ilk yemeklerin piştiği, ilk üretimin yapıldığı topraklarda kimse aç kalmaz. Zihinsel açlığın pençesinde olan toplumlar her bakımdan büyük bir açlık yaşarlar. İşte bundan dolayı zihniyet devrimi ve yeni insanın oluşumu özgür yaşam için olmazsa olmazdır.
Kemal SÖBE