14 Ocak 2010 Perşembe Saat 12:58
12.00
0
21
TR
 
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, İran rejiminin
Kürtleri idamlarla sindirmek istediğini belirterek, seçimlerden sonra sosyal
patlamaya dönüşen iç muhalefete birleşme çağrısında bulundu.
1979 Yılında gerçekleşen İslam devriminin ardından bütün
gözlerin çevrildiği İran bir süredir iç muhalefetiyle de dünya gündeminde
yerini alıyor. Haziran ayında gerçekleştirilen seçimler ardından İran kendi
içinde yoğun protesto gösterilerine sahne oluyor. Kimi kesimler ‘İran’da dış
destekli bir karşı devrim gerçekleşebilir’ şeklinde yorumlar yapıyorlar. İran
bir yandan Batı tarafından terörist bir devlet olarak ilan edilirken bir yandan
kendi içinde iktidar karşıtı gösterilere sahne oluyor. Bütün bu çelişkilerin
yanında Kürtler üzerindeki baskı ve idam uygulamalarını her geçen gün daha da
artırıyor.
Bütün dünyanın yakından takip ettiği İran’daki gelişmeleri
Koma Civaken Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu “İran İslam
cumhuriyetinin geldiği nokta Ortadoğu’daki despot geleneğin İslami maskeyle
sürdürme biçimi olduğunu belirtti. Sistem içi muhalefetin İslami değerlere
bağlı olarak mevcut iktidarı önemli oranda aşarak sistemin yapacağı reformlarla
yeni bir iktidar biçimi ortaya çıkardığını vurgulayan Karasu, “İran Kürt
sorununun demokratik çözümü açısından bir zihniyeti taşımadığını, ABD
baskılarını azaltmak için Türkiye İle ilişkilenmeye çalıştığını bunu da
Kürtlere saldırarak yaptığını dile getirdi.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin İran’da dayandığı toplumsal
kesimleri belirli talepler etrafında toplayarak belirli düzeyde demokratik bir
karakteri ve değişimi içeren bu toplumsal muhalefete destek olabileceğini de
ifade eden Karasu, “Kürtlerin, solcuların, sosyalistlerin ve tüm muhalif
güçlerin dış güçleri bu işin içine fazla karıştırmadan bir iç muhalefet olarak
güçlerini birleştirmeler gerektiğine dikkat çekti.
İran’daki halkların özgürlük taleplerine paralel dış
baskılar karşısında rejim kendini değiştirmek zorunda olduğunu belirten KCK
Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu İran’daki halk hareketinin demokratik ve
özgürlük nedenleri ile mevcut iktidarın halklar üzerindeki politikalarını ANF
değerlendirdi.
İRAN’DAKİ TEPKİLERİN TARİHSEL BİR GEÇMİŞİ VAR
*İran’da seçimler ve sonrasında yaşanan siyasal
gelişmeler, burada rejimin değişebileceği, başta ABD olmak üzere dış destekle
bir karşı devrimin yaşanabileceği yönünde yorumlara neden oluyor. Siz böylesi
bir rejim değişikliğinin olabileceğini düşünüyor musunuz?
-İran’da toplumsal muhalefetin yükseldiğini görüyoruz. Bu,
açıkça toplumun mevcut rejime karşı memnuniyetsizliğini gösteriyor. Bu
muhalefet yılların sonucu ortaya çıkan bir harekettir. Uzun yıllar baskı altına
alınan İran toplumunun sistem içinde tanınan belirli figürler şahsında bir
muhalefet liderliği bulduğu görülüyor. Şu açıktır: sistem içinden çıkan bu
muhalefetin tabii ki İran içinde gücü olan belirli çevrelerden dayanak aldığı,
bu yönüyle sistem dışı çıkacak yeni bir hareketten avantajlı olacağı kesindir.
Tabii ki uzun süreli mücadelede ve hazırlıkla sistem dışı belirli Önderlikler ortaya
çıkabilir. Ama İran’da hala belirli örgütlenmeyle, hazırlıkla toplumsal
muhalefeti örgütleyecek, harekete geçirecek bir güç yoktur. Sistem içinde
belirli çevrelerden güç almadan çıkacak bir hareketin kısa sürede ezilme
olasılığı yüksektir. Nitekim tanınmayan ve sistem içi çevrelerden güç almayan
her muhalif eğilim derhal ajanlıkla suçlanarak tasfiye edilmektedir. Halkın
mücahitleri ve benzeri güçlerin de toplumda fazla bir itibarı yoktur. Bu
yönüyle de sistem içi ve sistem dışı tüm muhalefet seçimlerden sonra Musevi ve
Karubi’nin etrafında toplanmış gözükmektedir. Bunları sadece seçim hilesine
karşı çıkan bir toplumsal hareket olarak değerlendirmemek gerekir uzun,
tarihsel bir geçmişi vardır.
MUHALEFET SOSYAL BİR PATLAMA
Her şeyden önce sistem içi bir muhalefetin ortaya çıkması,
aynı zamanda İran İslam devriminin gerçekleştiği dönemdeki hedeflerden
uzaklaştığı anlamına geliyor. Zaten muhalefet toplumu harekete geçirirken “biz
devrimi bunun için mi yaptık diye soruyor ve toplumdaki yolsuzlukları, baskıyı,
haksızlıkları dile getirerek destek buluyor. Gerçekten de şu anda İran’da
mevcut siyasal elide karşı güvensizlik artmış durumdadır. Bir nevi İran İslam
devrimi kendi yarattığı değerler tarafından sarsılmaktadır. Kendisi adaletten,
haktan, hukuktan, eşitlikten söz etmiştir, ancak yıllar sonra hak, adalet,
hukuk yerine haksızlık, adaletsizlik, eşitsizlik İran’da giderek kendini
hissettirmeye başlamıştır. Siyasal elidin fazlasıyla ekonomik imkânlara
kavuşması toplumdaki yoksulluk dikkate alındığında, bu siyasal elide karşı da
tepkiler gelişmiştir. Belki hala bu tepkiler çok fazladır denilmeyebilir, ama
siyasal elidin haksızlığına ve adaletsizliğine inanılır olunması ve
ekonomik-sosyal alanda gözle görülür biçimde imkânlara sahip olmaları sistemin
temellerinin sarsıldığı anlamına gelmektedir. Zaten muhalefetin sistem içi
olması her şeyden önce sistem içi güçlere, şu anda sisteme öncülük yapan,
sistemin hâkim elidine karşı bir tepki olduğunu ortaya koymaktadır. Mevcut
siyasal elide karşı toplumun örgütlenmesine vesile olacak zafiyetler ortaya
çıkmış bulunmaktadır. Yoksa sadece sistem içindeki çekişme bunu yaratamazdı.
Eğer toplumda bu tepkiler olmasaydı, toplumda mevcut siyasal elide karşı
güvensizlik ortaya çıkmasaydı Musevi ya da Karrubi toplumu böyle harekete
geçiremezdi, toplum da onların etrafında böyle kenetlenemezdi. Bu açıdan
İran’daki muhalefetin bir sosyal patlama olduğunu söylemek gerekiyor.
‘KARŞI DEVRİM DEĞİL
Bu toplumsal hareketin gelişmesinde birçok etken devreye
girmektedir. Sistem içi bir muhalefet ortaya çıkmıştır, ama sistem dışı bir
harekete öncülük yapacak liderler olmadığı için aslında bu sistemin dışında
farklı bir sistem arzulayanlar da bu sistem içi muhalefetle birlikte hareket
etmektedirler. Ya da sistem dışı bir muhalefetin taban olabileceği kesimler de
Karrubi’nin ve Musevi’nin öncülük ettiği muhalefette birlikte hareket
etmektedirler. Böyle masa başında oturulmuş, konuşulmuş, ittifak yapılmış bir
durum değildir. Bunu İran koşullarında farklı nedenlerle rahatsız olan
toplumsal kesimlerin ortak hareket etmesi olarak değerlendirmek gerekir. Şunu
kabul etmek gerekir ki, İran gibi bir ülkede sistem dışı bir muhalefetin çıkma
koşulları çok zordur. Sistem dışı bir muhalefet derhal ezilmeyle karşı
karşıyadır. Bu yönüyle sistemi devirme ve yerine başka sistem kurma anlamında
bir muhalefet ortaya çıkarmanın koşulları bugün İran’da yoktur. İran’daki
siyasal liderlik açısından da, toplumsal tabanlar açısından da bu muhalefetin
sistemi tümden değiştirecek bir harekete dönüşeceği ve böylelikle ABD’nin,
Avrupa’nın istediği bir sistem ortaya çıkaracağını beklemek İran’daki
gelişmeleri yanlış yorumlamaktır. Tabii ki İran’daki bu gelişmelerden ABD de
Avrupa da seviniyor ve İran’daki rejimin zayıfladığını düşünüyorlar. Bu yönüyle
çeşitli yollardan, basın yoluyla ve başka yollardan tahrik etmeye çalışıyorlar.
Ama mevcut aşamada İran’daki hareketi dış güçlerin yönlendirdiği bir hareket
olarak değerlendirmek doğru değildir. Ya da mevcut muhalefetin ABD’nin,
Avrupa’nın istediği biçimde kapitalist sistemi arzuladıkları, Avrupa’daki
değerleri hedefleyen bir sistem arzuladıklarını söylemek doğru değildir. Hatta
ABD ve Avrupa’ya bağlı ve onun etkisindeki böyle bir muhalefetin bugünkü
koşullarda İran’da gelişmesi zordur.
Ancak şu durumda ABD ve Avrupa’nın öngördüğü gelişmeler
ortaya çıkabilir: mevcut iktidar herhangi bir yumuşamada bulunmaz ve
muhalefetle sert bir mücadeleye girerse ve kısa sürede sonuç alamazsa o zaman
dış güçler devreye girebilir. Ya da sistem içi muhalefet ve etrafında toplanan
diğer muhalif kesimler yürüttükleri sosyal ve siyasal mücadelede sonuç
alamazlar, rejim bunları çok sert bir biçimde ezerse, o zaman sistem içi
muhalefetin ezilmesiyle birlikte ABD’nin, Avrupa’nın yönlendirdiği, sistem dışı
siyasal ve sosyal hareketlerin de mevcut rahatsızlığa yönlendirerek, mevcut
rejime karşı tepkileri kendi etrafında toplayarak İran’da batı yanlısı bir
hareket geliştirmeleri gündeme gelebilir. Ancak gelinen aşamada İslam
devriminin tüm değerlerini yıkacak, bugünkü sistem içi muhalefetten ayrı, daha
güçlü bir hareket ortaya çıkarıp mevcut rejimi devirip yeni bir rejim oraya
çıkarılması söz konusu değildir. Şu andaki muhalefet tabii ki sistemin belirli
düzeyde değişmesini istiyor reformların yapılarak siyasal ve sosyal alanda
önemli bir rahatlatma yapılmasını talep ediyor. Sosyal adaletin, eşitsizliğin
kaldırılması, bu konuda daha şeffaf, daha demokratik değerlerin olduğu bir
İslami rejim arzulamaktadırlar. Şu andaki hareketin öncülüğünü yapanların
öngördükleri değişiklikleri bu çerçevede görmek gerekir. Bunlara reformcular da
denilebilir. Ama bu reformlar Hatemi’nin ya da daha önceki bazı çevrelerin
söylediği reformlardan daha ileri gidebilecek reformlar talep etmektedirler.
Siyasal alandaki baskıcı, tekçi, farklı siyasal partilere yer vermeyen sistemin
değişmesini öngörmektedirler. Bu tabii önemli bir değişiklik talebidir. Zaten
siyasal alanda farklı siyasal partilerin örgütlenebildiği, düşünme ve
örgütlenme özgürlüğünün belirli düzeyde geliştiği yerde mevcut sistemin
karakteri zaten kendiliğinden değişecektir.
Mevcut sistemin karakteri gerçekten baskıcıdır, otoriterdir,
halka nefes aldırmamaktadır. Bunun İslam’la da İslami değerlerle de alakası
yoktur. Aslında geçmişteki devletçi geleneğin kendisine bir İslam maskesi
takarak sürdürmesidir. Yani İran İslam cumhuriyetinin geldiği nokta,
Ortadoğu’daki despot geleneğin İslami maskeyle sürdürme biçimidir. Bu yönüyle
sistem içi muhalefet İslami değerlere bağlı olarak ve bu temelde mevcut
iktidarı önemli oranda aşarak sistem yapacağı reformlarla yeni bir iktidar
biçimi ortaya çıkarmak istemektedir. Dolayısıyla ABD ve dış destekle bir karşı
devrim ortaya çıkaracak, Şah’ın geri gelmesi ya da Şah gelmese bile batının
tümüyle değerlerini temsil eden işbirlikçi bir iktidarın ortaya çıkmasının
mevcut durumda koşulları yoktur.
TÜRKİYE İRAN’IN SORUNSUZ YAŞAMASINI İSTEMEZ
*Türkiye’nin ABD-İran arasında arabuluculuğa soyunduğu
biliniyor. Bu da İran rejiminin içteki baskılar yanında kendisini zorlayacak
dış baskıları azaltmak için bir çıkış olarak yorumlanıyor. İran- Türkiye ilişkileri
hangi temellerde yürümektedir?
-Türkiye’nin ABD ile İran arasında bir arabulucu olduğunu
düşünmek yanlıştır. ABD, Türkiye’ye böyle bir arabuluculuk rolü vermemiştir.
Ancak iki devletle ilişkisi olan bir ülke konumundadır Türkiye. Öte yandan
Türkiye İran’ı bırakmak istemiyor. Tabii ki ABD’yi de bırakmak istemiyor. ABD
aslında Türkiye-İran ilişkilerinden rahatsızdır. Türkiye’nin İran’la
ilişkilerinin İran’ı siyasal ve diplomatik alanda rahatlattığı, İran’a manevra
alanı verdiğini düşünmektedir. Ancak ABD’nin Türkiye’yi tümden karşıya alma
durumu olmadığından, İran ile ilişki kurabilirsiniz, ama o zaman bizim
hassasiyetlerimizi iletin, bu konuda baskı yapın, İran’ın politikalarının
yanlış olduğunu, İran’ın mevcut politikalarından vazgeçmesi doğrultusunda İran
hükümeti üzerinde varsa bir nüfuzunuz kullanınız diyor. Türkiye de bu çerçevede
İran’a bu kadar dış güçleri rahatsız edecek tutumlardan kaçının, nükleer
enerjiden yararlanabilirsiniz, ama nükleer silah kullanma gibi bir politikanız
olmasın biz bölgede sadece sizin değil, İsrail’in de başka güçlerin de nükleer
silah bulundurmasından yana değiliz diyerek İran üzerinde hem nükleer silahlar
konusunda hem de diğer konularda belirli düzeyde etkisini kullanmaya çalışıyor.
Gerçekten bu etkiyi kullanıyor mu bu da ayrı bir tartışma konusudur. Doğru,
Türkiye bunları söylüyor, ama İran da biliyor ki Türkiye bunu ABD’nin istekleri
doğrultusunda söylüyor. Türkiye’nin İran üzerinde yoğun baskı yapacak bir
durumu yoktur. Böyle bir anlayışta da değildir. Bir kere bunu böyle belirtmek
gerekir. Hatta Türkiye Ortadoğu’da sorunlu bölgeler olsun ki ABD kendisine
muhtaç olsun düşüncesindedir. Dolayısıyla Türkiye’nin İran rejiminin yıkılıp
batıya bağlı bir rejim kurulmasını mevcut aşamada kendi çıkarına gördüğünü
sanmamak lazım. Türkiye ile İran arasında bugün de yarın da bir rekabet ve
çekişme olacağını bilmek gerekir. İran İster İslam devleti biçiminde olsun,
ister batıya bağlı olsun bu rekabet sürecektir. Bu açıdan Türkiye İran’ın öyle
çok da sorunsuz yaşamasını ve rahata kavuşmasını istemez.
KÜRTLERİN SIRTINDAN TÜRKİYE İLE ŞEKİLLENİYOR
İran, ABD’nin, batının kendi üzerindeki baskıları azaltmak
açısından Türkiye ile ilişkisini geliştirmek istiyor. İran’daki Kürt Özgürlük
Hareketine karşıtlığı da buradan geliyor. İdamları da bunun için yapıyor. Kürt
Özgürlük Hareketine karşı belirli saldırılar yapıyor. Aslında bunların tümü
politik amaçlıdır. Tabii ki İran’daki Kürt hareketini ezmek istiyor. Kürt
sorununun demokratik çözümü açısından İran’da hala bir çözüm zihniyeti yoktur.
Kürt var, Kürdistan var, ama siyasal hakları yoktur, kültürel hakları yoktur.
İran, Türkiye gibi eskiden beri öyle sen Fars’sın ya da Kürt yoktur, Kürtçe
konuşamazsın gibi bir politika izlemiyor. Ya da Kürtçe yer isimlerinin
değiştirilmesi gibi zoraki asimilasyon politikası yürütmüyor. Kürt ya da
Kürdistan yok demiyor. Ama ulusal ve siyasal haklarını tanımayarak böylelikle
zamana yayılmış bir asimilasyonu, Kürtlüğü tüketmeyi hedefleyen ya da Kürtlüğü
zayıf düşürerek İran devleti egemenliğinde tutmayı sağlayan bir politika
izliyor.
İran’ın Türkiye ile ilişkileri ikilidir. Hem PKK’ye karşı
olduğunu göstererek hem de İran’daki Kürt Özgürlük Hareketine saldırarak,
düşmanlık yaparak, Türkiye’ye bakın ben de Kürt Özgürlük Hareketine karşıyım,
beraber ittifak yapabiliriz mesajı veriyor. Böylelikle Türkiye’nin tümden ABD
yanlısı politikasının önüne geçmeye çalışıyor. İran’ın Türkiye politikasında
böyle Kürtlerin sırtından Türkiye ile ilişkilerini geliştiren bir yaklaşım
bulunmaktadır. Diğer yandan tabii ki İran, Suriye, Türkiye Kürtlerin ulusal ve
siyasal hakları kazanmasına engel olmak için ortak politika izliyorlar. Bu
zaten bilinmektedir. Eğer İran Kürt Özgürlük Hareketine karşı bu kadar
düşmanlık yapmazsa, saldırmazsa, Türkiye ABD’nin tepkilerini, rahatsızlıklarını
göze alarak İran’la böyle ilişki kurmaz, İran’la ilişkilerini böyle sürdürmez.
Bu açıdan Türkiye’nin İran’la ilişki sürdürmesine götüren, İran’ın PKK’ye ve
PJAK’a karşı izlediği tutumdur. Böylelikle İran üzerindeki baskıyı hafifletmiş
oluyor. Belki Türkiye ilişkileri dış baskılar azaltmıyor, ama bölgede kendisini
rahatlatmaya çalışıyor. Çünkü ABD ve Avrupa ne kadar İran’a karşı olsa da
uzaktadırlar ya da Irak dışında diğer alanlarda hakimiyetleri zayıftır.
Afganistan’da zaten sorunludur, şu anda İran’ı zorlayacak durumda değildir. Bu
yönüyle Türkiye önemlidir. Eğer Türkiye tümden ABD politikaları izlerse
gerçekten İran sıkışabilir. Bu açıdan İran Türkiye ile ilişkileri yumuşak
tutmaya çalışıyor. Ama ne ABD Türkiye’ye arabuluculuk rolü vermiştir ne de İran
vermiştir. İran da Türkiye’nin arabulucu olmasını istemez. İran, Türkiye ile
ilişkileri çerçevesinde oyalama yaparak Türkiye üzerinden kendi üzerindeki
kuşatmanın daha da daralmasını engellemeye çalışmakta ve böylece dış baskıların
etkisini hafifletmek istemektedir.
MUHALEFET İÇ DİNAMİKLERLE GELİŞTİ
*İran’da gelişen muhalefetin karakteri için neler
söylenebilir? Ne kadar Batı destekli, ne kadar kendi iç dinamikleriyle gelişen
bir muhalefettir? Bu muhalif hareketin Kürtlere yaklaşımı konusunda neler söyleyebilirsiniz?
-İran’da gelişen muhalefetin karakteri sistem içidir. Öyle
belirtildiği gibi dış destekli değildir. Ama dıştan etkilemeler yapıldığı
söylenebilir. Esas olarak iç dinamikleriyle gelişen bir muhalefettir. Toplumda
biriken tepkilerin sonucu ortaya çıkmıştır. İran tarihi özellikle İran İslam
devrimi böyle bir muhalefetin gelişmesi imkanlarını da arttırmıştır. İran İslam
devrimini şimdi eleştirebiliriz, şöyle değerlendirebiliriz, böyle
değerlendirebiliriz, ama tarihin gelmiş geçmiş en büyük halk hareketlerinden
biridir. Tabii ki çok uzun süreli bir mücadeleyle ortaya çıkmadığı için, bu
devrim çok derinleşmiş bir toplumsal etkiler yaratmadı. Mücadele içinde
bilinçlenme, toplumsal derinleşme, demokratik değerlerin yaygınlaşması gibi bir
karakter kazanmadı. Ancak en geniş halk kesimlerini sürükleyerek Şah devrimini
yıktı. Bu yönüyle İslam devrimi İran toplumunda baskıya ve zulme karşı
gerektiğinde harekete geçirecek bir kültürü de ortaya çıkardı. İran devriminin
toplumsal rahatsızlıklar ortaya çıktığında muhalif hareket geliştirebilecek bir
karakteri belirli düzeyde İran toplumuna kazandırdığını söylemek yanlış olmaz.
İran toplumunun böyle bir karakter kazanmasında daha önceki İran tarihinin de
etkisi vardır.
Öte yandan İran İslam devrimi bir halk hareketi olarak
geliştiği gibi sürekli dışarıdaki çeşitli toplumsal hareketleri de destekleyen
ve tahrik eden, bu tür hareketleri meşru gören, iktidarlara karşı ayaklanmayı
devrimci bir mücadele ve hak arayışı olarak değerlendiren ve böylelikle
toplumda hak arama mücadelesinin önemli bir değer olarak yerleşmesine vesile
olan bir rol oynamıştır. Bu yönüyle İran’daki muhalefeti küçümsememek
gerekiyor. Eskiden Kürt muhalif hareketinde de bunlardan bir şey çıkmaz,
bunların yapacağı bir reform yoktur, bunların reformculukları boştur, biçiminde
yanlış bir yaklaşım vardı. Aslında bu yaklaşımlar batıdan kaynaklı
değerlendirmelerdi. Tabii ki İran’daki bu tür muhalif hareketler reformistti,
İran sistemini, İran İslam cumhuriyetini köklü temelde ortadan kaldırıp yerine farklı
bir sistem koyma hareketleri değildi. Ama bir toplumsal muhalefetti, İran
toplumunu değiştirmede önemli etkide bulunacak hareketlerdi. Bu yönüyle
küçümsemeler yanlış olmuştur. Bu yaklaşımlar Kürt demokratik güçlerin ve
muhalif güçlerin politikasız kalmasını beraberinde getirmiştir. ABD’nin İran’a
girecek, yıkacak, çok şeyi değiştirecek biçiminde beklenti içinde olanların,
politikalarını buna dayandıranların ya da böyle bir politik yaklaşım içinde
olanların yanlış değerlendirme ve yaklaşımlarıydı bunlar. Sanırız bu
değerlendirmeler giderek aşılıyor. İran’daki sistem için muhalefetin öyle
küçümsenecek bir muhalefet olmadığını, sistemi tümden yıkmayı hedeflemese bile,
halka sosyal alanda, ekonomik alanda, yine siyasal alanda nefes aldıracak
belirli bir değişimin ortaya çıkaracağı görülmüştür.
SİSTEME YÖNELİK RAHATSIZLIKLAR…
Muhalefetin önemli değişimleri ortaya çıkaracağının
görülmesi İran muhalefetine doğru yaklaşmayı, dolayısıyla İran muhalefetini
destekleme gibi bir eğilimi ortaya çıkarmış bu da İran’daki reformcu
muhalefeti güçlendiren bir etki yapmıştır. Muhalefet bundan sonra diğer muhalif
hareketlerin desteğini de doğal olarak daha fazla alacak ve bu da sistemi
zorlayan gelişmeler ortaya çıkaracaktır. Daha büyük halk hareketlerinin ortaya
çıkmasının koşularını yaratacaktır.
Aslında bu muhalefetin öyle çok belirgin programı da ortaya
çıkmamıştır. Daha çok sisteme karşı bir muhalefeti yürütmektedirler. Sisteme
karşı çıkmaktadırlar. Sisteme yönelik rahatsızlıklarını ortaya koymaktadırlar.
Bir yönüyle aslında geçmişteki İran İslam devrimine benzer bir yaklaşımları
var. Geçmişte İran İslam devrimi de daha sonra uyguladığı programı ortaya
koymamıştır. Diğer kesimlere daha yumuşak yaklaşmış, onlara açık olduğunu
göstermiş, onlarla ortak hareket edebileceği izlenimini vermiştir. Bu da
iktidarı devirmede önemli imkanlar sağlamıştır. Şimdi mevcut hareket de
sanıyorum böyle çok katı programlar ortaya koyarak, bu muhalefete katılabilecek
çeşitli kesimleri daraltmak istemiyor. Tabii bunu söylerken bu muhalefet geçmişteki
İran İslam devrimi gibi yapacak, iktidara geldi mi diğer muhalif kesimleri saf
dışı edip ortadan kaldıracak gibi bir değerlendirme yapmak yanlıştır. Çünkü
tarihsel koşullar değişmiştir. Biz sadece daha önce başarılı olmuş bir
yöntemden söz ediyoruz.
Mevcut muhalefet başarılı olursa çeşitli sosyal ve siyasal
kesimlerin bütün ihtiyaçlarını karşılamasa da, onların beklentilerine cevap
vermese de belirli değişimler yaratacaktır. Ama bunu yaparken de diğer
hareketlerin üzerine şiddetle gitme gibi bir yaklaşımın içinde olmayacaktır.
Kendi öngördüğü hedeflerin dışına da çıkmayacaktır. Muhalefetin karakterini bu
çerçevede belirtmek gerekir.
KÜRT HAREKETİ DEĞİŞİME KATKI SUNABİLİR
Tabii ki bu muhalefet Kürt Özgürlük Hareketine nasıl
yaklaşıyor sorusu net değildir. Ancak İran sistemi içinde kalacak, sınırları
değiştirmeyecek biçimde kendini ifade eden siyasal ilişkilere ve ittifaklara
girebilir. Çünkü onlar da İran’ın bütünlüğünü koruyan bir politikayı
sürdüreceklerdir. Kürtlerin, Azerilerin, Bellucilerin kopmasını benimsemezler,
ama belirli yumuşak yaklaşımlar gösterebilirler. Bu açıdan Kürt hareketi eğer
İran sınırları içinde bu sorunu çözeceğim gibi bir yaklaşım içinde olursa,
belirli düzeyde ilişkiler kurulabilir ya da Kürt hareketiyle bu hareket açıktan
olmasa da İran’daki mevcut sert, katı rejimi yumuşatmak için farklı kanallardan
doğal bir müttefik olarak birbirlerini tamamlayabilirler. İran’daki Kürt
Özgürlük Hareketi kendi dayandığı toplumsal kesimleri belirli talepler
etrafında toplayarak belirli düzeyde demokratik bir karakteri ve değişimi
içeren bu toplumsal muhalefete destek olabilir. İran’daki değişime kendi
katkısını da sunabilir. Geçmiş dönemlerdeki muhalif hareketlere ilgisiz kalma,
bunlardan bir şey çıkmaz gibi yaklaşımlar artık geçerli yaklaşımlar değildir,
bunlar basit yaklaşımlardır siyasal mücadeleden kaçan yaklaşımlardır. Siyasal
mücadeleyi göze almayan, ya hep ya hiç noktasında olan, politika üretmeyen,
politikadan uzak, apolitik yaklaşımlardır. Bu yanlış eğilimin belirli düzeyde
bırakıldığı gözükmektedir. Zaten doğrusu da budur.
İÇ MUHALEFET GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRMELİ
İran’da yapılması gereken iç dinamiklere dayalı bir hareket
geliştirmektir. Kesinlikle dış desteğe dayalı, dış güçlerin programına hizmet
eden yaklaşımlardan kaçınmak gerekir. Bunların ne İran muhalefetine ve halkına
ne Kürt muhalefetine ve Kürt halkına faydası dokunur. Bu yönüyle İran’da
muhalefet bir iç muhalefet olarak gelişmesine dikkat etmeli, iç dinamiklere
dayanan iç muhalefet güçleriyle ittifaklarda bulunmalıdırlar, birbirlerini
desteklemelidirler. Böyle bir hareket gelişirse ve kendisini kabul ettirirse
daha geniş halk kesimlerinin desteğini alır. Ama dış destek imajını verirse ya
da dış destekli olduğu eğilimi yükselirse İran toplumundan destek alması
zorlaşacağı gibi, mevcut rejim bu siyasal hareketin dış destekli olduğunu
ortaya koyarak ezme yoluna gidebilir. Bu açıdan geniş toplulukların, yani İran
halkının çoğunluğunun desteğini alacak iç dinamiklere dayalı bir mücadele
olduğunun gösterilmesi gerekir. Çünkü İran toplumunun dış dinamiklere karşı
tepkisi vardır. Böyle bir tepki oluşmuştur. Yine ABD’nin bölgedeki dış
müdahalelerinin sonuç getirmemesi, Irakta ağır tahribatlar yaratması,
Afganistan’da ve Pakistan’da yarattığı sonuçlar da göz önündedir. İran toplumu
da dış bir müdahalenin yararlı olmayacağını düşünerek bu tür şeylerden
kaçınacaktır.
İran’da rejime bir tepki olduğu doğrudur. Ancak toplumsal
güçler dış güçlere dayanarak gelişecek bir mücadeleye de destek vermeyecektir.
Bunu beklememek gerekir. Bunu bekleyenler, İran toplumunu tanımayanlardır
dışarıdan İran’a yaklaşanlardır. Ya da İran’daki hareketi başka ülkelerde
olduğu gibi dış güçlerle birleşip mevcut rejimi bu yolla devirecek bir
nitelikte görmemek gerekir. Böyle değerlendirenler yanılırlar. Bu açıdan Kürtlerin,
solcuların, sosyalistlerin ve tüm muhalif güçlerin dış güçleri bu işin içine
fazla karıştırmadan bir iç muhalefet olarak güçlerini birleştirmeleri gerekir.
Böyle yapmaları halinde İran’daki rejim ya kendini değiştirmek zorunda
kalacaktır ya da bu halk hareketi mevcut iktidarı etkisizleştirerek yerine daha
yumuşak, adalet, eşitlik, demokrasi ve özgürlük açısından belirli reformlar
yaparak geniş toplumsal kesimlerin desteğini alacak bir iktidar kuracaktır.
İDAMLAR KÜRTLERİ SİNDİRMEK VE SUSTURMAK İÇİN
*İran’ın bir süredir Kürtlere yönelik geliştirdiği baskı
ve idam uygulamalarını bu süreçte daha da yoğunlaştırıldığı biliniyor. En son
Fesih Yasemini adında bir Kürt genci idam edildi. İran devleti Kürtlere karşı
nasıl bir politika izliyor?
İran’ın son zamanlarda Kürt gençlerini de idam etmesi, bu
gençlerin siyasal niteliğinin olması, İran’ın bilinçli uyguladığı bir
politikadır. Bu politika iki yönlü değerlendirilebilir. Bir, bu idamlarla Türk
devletine bakın ben Kürtlere karşı tutum takınıyorum, bu yönüyle Kürt
politikasına ortak tutum takınabiliriz, bu açıdan sen İran’daki iç muhalefete
herhangi bir olumlu yaklaşım içinde olma, iç muhalefeti tahrik eden tutumlar
içine girme mesajı vermektedir. Diğer yandan da Türkiye’de de Kürt sorunu
önemli bir gündem olduğundan bu tutumuyla Türkiye’yi memnun edip Türkiye’nin
tümüyle ABD politikaları doğrultusunda hareket etmesinin önüne geçmek
istemektedir.
Kuşkusuz bu idamlarla Kürt halkını sindirmek, susturmak
istemektedir. İç muhalefetin yükseldiği dönemde bu idamlarla Kürt halkının
mücadelesini durduracağını düşünmektedir. Tabii bunlar klasik politikalardır.
Artık on yıllar öncesinin, yüz yıllar öncesinin birkaç kişiyi idam ederek,
sallandırarak sorunlardan kurtulma dönemi geçmiştir. Eskiden Türkiye’de “birkaç
kişiyi sallandır bak bakalım herhangi bir muhalefet kalıyor mu, ortalık süt
limanı olmuyor mu gibi değerlendirmeler vardı. Gerçekten de Ortadoğu
kültüründe idamlarla muhalifleri ezme, susturma bir gelenektir. Ancak Ortadoğu
toplumları da geçen yüzyıllar içinde baskılara ve zulme karşı örgütlenme ve
mücadele etme kültürü gelişmiştir. Son on yıllarda bu kültür önemli bir düzeye
ulaşmıştır. Dolayısıyla artık bu tür idamlar karşısında mücadeleyi bırakacak
durumda değildir. Dünya koşulları da sürekli idam yaparak bu tür iktidarların
ayakta kalmasına imkan vermemektedir. Artık geçmiş yüzyıllardaki her devlet
istediğini yapar, istediği sonucu alır gibi değerlendirmeler, politikalar
geçerliliğini yitirmiştir. Bu yönüyle İran’ın klasik, geleneksel bu
politikasının ters tepeceğinin bilinmesi gerekiyor. Kürtler ayakta olmasaydı,
Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi bütün parçalarda önemli bir düzey
kazanmasaydı bu tür idamlar sonuç alabilirdi. Aslında tarihe bakılırsa idamlar
isyanlar bastırıldıktan sonra gerçekleştirilmiştir. Böylece idamlar yenilginin
sembolü olarak yılgınlığı daha da derinleştiren rol oynamıştır. Ama halkların
mücadelesinin güçlü sürdüğü, Kürtlerin ayakta olduğu bir süreçte idamların
yapılması ters sonuçlar doğurur. İran devletinin bunu çok iyi bilmesi gerekir.
İran devleti bu politikalarda ısrarlı olursa Kürtlerle İran ilişkilerinin
tümden kopacağı, kopuşun hızlanacağı açıktır.
İRAN KENDİ TARİHİNE TERS BİR YAKLAŞIM İÇİNDE
İran devleti bu politikalarla kendi tarihine ters bir
yaklaşım izlemektedir. Bütün sorunlara rağmen İran tarihi geçmişte farklı
halkları kendi içinde barındıran bir karaktere sahiptir. Bilindiği gibi
İranilik kavramı Farsla özdeş değildir, Azeri ile de özdeş değildir. İrani
kavramı, İran’da yaşayan Fars, Azeri, Kürt, Belluci vd. bütün halkları kapsayan
bir isimdir. Herhangi bir etnik kimliği hakim kılan bir yaklaşım değildir. Bu
yönüyle geçmişte halkları bir arada tutmasına yardımcı olan bir kavramdır.
Tabii şimdi Farslar kendini egemen kılmak istemektedirler. Son iki yüz yılda
kapitalist modernetinin, milliyetçiliğin Ortadoğu’da etkili olmasıyla birlikte
Türkler de Araplar da Farslar da milliyetçi bir yaklaşımla kendilerini hakim
kılma çabası içine girmişlerdir. Bu yönüyle günümüzde bir etnik kimliğe vurgu
yapmayan o eski İranilik, bütün halkları bir arada tutan, kapsayıcı yaklaşımlar
giderek daralmıştır. İran İslam devrimi her ne kadar İslam olan bütün
toplulukların çıkarını savunuyorum dese de Fars kimliği öne çıkmıştır. İran
devleti eğer bu tür politikalarda ısrar etmez, kendi tarihine uygun bir biçimde
bir Fars milliyetçiliğiyle İslam’ı karıştıran yaklaşımı bırakıp diğer hakların
varlığına karşı saygılı olursa geçmiş gelenek İran halklarını bir arada
tutabilir. Demokratik İran içinde halklar bir arada yaşayabilir.
MİLLİYETÇİLİK İRAN’I PARÇALANMAYA GÖTÜRÜR
Ancak Ahmedinejad ve rejimi despotik, katı yaklaşımlarıyla,
her şeyi zorla, şiddetle çözme eğilimiyle aslında geçmişteki geleneğe de ters
düşen bir politika izlemektedirler. Dolayısıyla İran devletinin giderek daha da
milliyetçi karakter kazanmasına yol açmaktadırlar. Milliyetçilik giderek
İran’da etkisini arttırırsa bu aslında İran’ın kendi bindiği dalı kesip
parçalanmasına yol açabilir. Her yerde milliyetçilik para edebilir, sonuç
alabilir, ama İran’da milliyetçilik ters teper ve dağılmayla karşı karşıya
gelir. Çünkü İran öyle çok homojen değildir. Sadece Farslar değil, Kürtler,
Azeriler ve Belluciler de önemli bir halk kesimidir. Dört büyük halk topluluğu
vardır. Bu yönüyle hangi birisini eritecek?! Türk devletinin sadece Kürtleri eritmekte
zorlandığı bir süreçte bu milliyetçilikle İran’da sonuç almak mümkün değildir.
Milliyetçi yaklaşımı sadece Kürtleri değil, Azerileri de, Bellucileri de
İran’dan uzaklaştırır ve İran’ı parçalanmayla karşı karşıya bırakır. Bu açıdan
İran’ın halklarla ilişkisinde sorunları idamla, asmayla kesmeyle çözme
yöntemini bırakması gerekmektedir. Aksi halde İran’ın bırakalım kendi iç
muhalefetini ve diğer sorunlarını çözebilmesi, Türkiye’nin on yıllardır Kürt
sorununu çözememesi sonucu yaşadığı çıkmazın daha da ağırını yaşayarak kendini
tükenişe götürecek sorunlar içinde debelenecektir. Türkiye’nin bu bunalımları
ve krizleri kaldırabilecek özelliği vardır, ama İran mevcut karakteriyle bunu
kaldıramaz, dağılmayla karşı karşıya gelir.
İDAMLARDA ISRAR EDİLİRSE KÜRTLER DİRENECEK
Ahmedinejad rejimi Kürtlerin özgürlük ve demokrasi
rejiminden korkmaktadır. Bütün ülkelerde Kürtlerin özgürlük ve demokrasi
eğilimlerinin gelişmesi onları da ürkütmüştür. Çünkü Kürt halkının özgürlük ve
demokrasi talepleri İran devletinin ve hükümetinin kapısına dayanmıştır. Ancak
Kürt sorununda bir çözüm politikaları olmadığından ister istemez klasik
politikalarını sürdürmek için zora, şiddete, işkenceye, idama başvuracaktır
başvurmaktadır. PJAK ateşkes ilan etmesine rağmen, bu konuda bizim de Kürt
Özgürlük Hareketi olarak PJAK’ın İran’la sorunlarını demokratik temelde, kendi
aralarında çözmesini teşvik ederek ortamı yumuşatmışken, İran’ın idamlara
başvurması bizim sorunların çözümünü kolaylaştıracak yaklaşımlarımızı sabote
edecektir. Bizlerin sorunlarını İran’da devlet sınırlarına dokunmadan,
Kürtlerin temel ulusal ve siyasal haklarının kabul edilerek belirli bir
özerklik temelinde çözülmesi yönündeki politikamız boşa çıkmaktadır. Bu da
ister istemez çatışmaların şiddetlenmesini beraberinde getirecektir. Bizim
tercihimiz bu değildir, ama İran kör parmağım kör gözüne der gibi idamlarda
ısrar ederse Kürt halkının da buna karşı direnmekten başka çaresi
kalmayacaktır.
*İran halkları nasıl bir yapılanma ve mücadele tarzıyla
demokratikleşmeyi geliştirebilir. Bu konuda hareketinizin görüşü ve politikası
nedir?
-İran halkları nasıl bir yapılanma ve mücadele tarzıyla
demokratikleştirmeyi geliştirebilir sorusuna şöyle cevap verilebilir: bir daha
vurgulayalım, içteki bütün muhalif güçlerin birleşerek, dış güçlere dayanmadan
demokratik mücadeleyle yürütecekleri halk hareketiyle İran’ı bir değişime
uğratmalarından yanayız. Bizim yaklaşımımız budur. Ortak bir demokratik hareket
yaratma zemini ve imkanları ortaya çıkmıştır. Mevcut muhalif hareketin İran’ın
İslami niteliğine karşı bir itirazı olmadığından, rejimin bu karakterini
değiştirmeden reformlar yapmak istediklerinden, İslami rejimi reforma uğratma
politikası bulunduğundan diğer muhalif hareketlerin de bunu dikkate alması gerekmektedir.
Hem İran’ın sınırları değiştirme gibi bir eğilim ortaya koymadan, hem de
sistemin İslami niteliğinin tümüyle ortadan kaldırılmasını istemeden bir
ilişkiler ve ittifaklar gerçeğini ortaya çıkararak bir demokratik değişime
yönelmenin daha doğru olacağını düşünüyoruz. Çünkü İslami rejimin değişmesini
esas alma durumu muhalif güçlerin birleşememesini sağlayacağı gibi, diğer
güçlerin İran’ın değişiminde bir rol oynayamamasını getirerek değişimin
çerçevesinin darlaşmasını da beraberinde getirecektir. Bu açıdan biz ABD’nin ya
da diğer güçlerin, eski Şah rejimi taraftarlarının ve İran toplumunda olumsuz
etkileri bulunan belirli kesimlerin illa da İran İslam cumhuriyeti
yıkılmalıdır, İslam cumhuriyeti yıkılmadan, İslam niteliği kalkmadan hiçbir şey
değişmez gibi yaklaşımların doğru olmadığını düşünüyoruz. Tabii ki mevcut İslam
cumhuriyeti uygulamaları kabul edilmemelidir. Hem sosyal alanda hem de siyasal
alanda topluma dar bir elbise giydirmiştir. Bunun aşılması gerekir. Tabii ki
mevcut rejimin karakterinde önemli değişikliklerin olması gerekmektedir. Zaten
reformcu hareket de bu yönlü önemli değişiklikler ön görmektedir.
Çeşitli demokratik güçler, Kürtler, Belluciler, Azeriler,
mevcut baskıcı rejime karşı olan bütün toplumsal kesimler mevcut muhalefetle
ortaklaşırlarsa bu aslında değişimlerin daha nitelikli olmasını sağlar. Sınırlı
değişiklikler yerine, istenildiği düzeyde olmasa da toplumsal ve siyasal
ihtiyaçlara cevap veren gelişmeler ortaya çıkarabilir. Bu açıdan biz mevcut
sistem içi muhalefete kabul etmeyeceği dayatmalarda bulunmamanın daha doğru bir
yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Mücadele tarzının da demokratik temelde olması
gerekiyor. Tabii ki halk kendisini savunabilmeli, gelişen saldırılar karşısında
kendisini koruyabilmeli. Ama silahsız demokratik bir halk hareketi olarak
İran’da sonuç alınabilir. Belki bazı kayıplar yaşanır, ama ısrarlı olunursa
rejimin değişmesi kaçınılmaz hale gelir. İran’daki hareket dış güçlerin bir
uzantısı durumuna düşmezse bu nitelikteki bir hareketin İran’da sonuç alma
koşulları vardır. Şah rejiminin yıkılma biçimini düşünürsek İran’da benzer bir
hareketin mevcut rejimi de değiştirip dönüştüreceği açıktır.
REJİM TOPLUMSAL MUHALEFETLE UZLAŞMAZSA YIKILABİLİR
Dış güçlere dayalı bir hareketin herhangi bir sonuç
almayacağını, bunun yanlış olduğunu düşünüyoruz. Hatta eğer mevcut iktidar
toplumsal muhalefetle müzakere yapar ve önemli reformlar gerçekleştireceğine
söz verirse, bu yönlü bir uzlaşmaya giderse bunun da İran’da demokrasi,
özgürlükler, hak, adalet ve eşitliğin ortaya çıkması açısından önemli
gelişmeler ortaya çıkaracağı açıktır. Tabii ki halkların talepleri devam eder,
ama bu daha demokratik koşullarda gelişebilir. Çünkü sistem eğer İran’ın genel
çıkarı açısından kendini dayatmadan halkla bir uzlaşma içine girerse bu da
İran’ın demokratikleşmesi açısından yeni bir dönem başlatabilir. Tabii ki
müzakere, uzlaşma ve belirli reformlar yapılması mevcut rejimin karakterini
değiştirecektir. Yoksa biz mevcut rejimin şu andaki karakteriyle yürüyecek bir
uzlaşmadan söz etmiyoruz. Mevcut rejimin karakterini değiştirecek, hem
demokrasi güçleri açısından hem Kürtler hem Belluciler hem de Azeriler
açısından kabul edilebilir değişimler olursa bunun da bir çözüm yolu olarak
dikkate alınabileceğini düşünüyoruz.
Şu açıktır, halklar bu rejimden rahatsızdır ve mücadele
vermektedir. Kürtler de mücadele vermektedir. Aslında İran halkının bu mevcut
rejimin politikalarından, uygulamalarından rahatsız olduğu konusunda yeterince
veri ortaya çıkmıştır. Mevcut rejimin değişmesi açısından yeterli bir siyasal
güç birikimi vardır. Mevcut iktidar da bunu görebilecek durumdadır. Farslar da,
Azeriler de Kürtler de Belluciler de muhalefetini ortaya koymuşlardır. Bu
yönüyle mevcut rejim ya sonuna kadar savaşacaktır öyle yıkılacaktır ya da artık
eskisi gibi sürdüremeyeceğini görerek bir uzlaşma içine girecektir.
Demokrasiler zaten uzlaşmalarla gelişen rejimlerdir. İlle de bir devlet yık
yerine devlet koy yaklaşımı içinde olmak doğru bir politik tutum olmaz,
olmayacaktır. Ancak İran rejimi çok sertleşirse, çatışmalar çok şiddetli hale
gelirse bu durum da tabii kontrolden çıkabilir. Böyle bir durumda dış güçlerin
müdahaleleri de gündeme gelebilir. Sanırız mevcut rejim de bunu görmektedir. Bu
yönüyle belki tümden çok kötü kaybetmemek için yumuşak düzeyde geri çekilmeyi,
tümden kaybetmek yerine trajik bir duruma düşmeden toplumla, halklarla bir
uzlaşma araması da gündeme gelebilir. Bu zayıf bir ihtimaldir, ama gündeme
geldiğinde de dıştalanmayacak bir ihtimal olarak göz önünde tutulması
gerekmektedir. Zayıf bir ihtimal de olsa İran tarihi düşünüldüğünde böyle bir
uzlaşma durumunun gündeme gelemsi de çok büyük bir sürpriz olarak
görülmemelidir.
ÖZERK KÜRDİSTAN GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKABİLİR
İran toplumundaki demokratik dinamizmi küçümsememek gerekir.
Gençler açısından da kadınlar açısından da böyledir. Halkın geçmiş geleneği
açısından da bu böyledir. İran toplumunda aslında güçlü demokratikleşme
dinamikleri bulunmaktadır. Geçmişteki İran İslam devrimi bile böyle bir
kültürün gelişmesine yol açmıştır. Daha sonra baskıcı, tutucu bir karaktere
bürünse bile, İslam devriminin kendisinin toplumun karakterinde bu tür
değişimleri ortaya çıkardığını görmek gerekmektedir. İran kadını da başına
türban, eşarp takmış diye öyle geri görülecek bir toplumsal kesim değildir.
Hatta ABD ve İngiltere’deki bazı entelektüel kesimler İran toplumunun anaerkil
özellikler taşıdığını, kadının böyle bir gelenekten gelme özelliğinin
bulunduğunu söylemektedirler. Tabii ki İran toplumu ataerkil bir toplumdur,
öyle anaerkil bir toplum olduğu söylenemez. Ama İran tarihinin ya da İran
kadının tarihsel köklerini ifade etme açısından bu değerlendirmeler abartılı da
olsa belirli bir doğruluğu yansıtmaktadır. Demokratikleşmede de kadının rolü
önemliyse böyle bir toplumsal hareket içinde kadın da etkili oluyorsa, bu
açıdan rejimin İslami karakteri ve niteliği değişmese de ismi İslami cumhuriyet
olarak kalsa da bu toplumsal hareketin sonucunda değişimi dayatan güçler
başarılı olursa İslami cumhuriyetin demokratikleşme gerçekliği de ortaya
çıkabilir. Biz bunu da bir alternatif olarak görüyoruz. Bu çerçevede demokratik
İslami cumhuriyet, özerk Kürdistan gerçeği de ortaya çıkabilir.- BERİTAN
SARYA-ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info