İşgalci Türk devleti Ortadoğu’da Kürt halkının tümüne karşı bir işgal ve tasfiye saldırısı yürütüyor. Kürdistanın bütün alanlarını işgal ederek Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek için hiçbir savaş suçunu işlemekten çekinmiyor. Nitekim her geçen gün savaş suçlarına yenisini ekleyerek saldırılarını yoğunlaştırıyor.
Elbette ki Kürt halkına yönelik saldırılar yeni değil. Kürdistan’da 20.yüzyıllda Şark Islahat Planı adı altında toplumsal, siyasi, kültürel, kimlik, varlık ve ekonomik anlamda tam bir soykırım saldırıları yapıldı. Şimdi de, yani 21. Yüzyılda da bu soykırım saldırıları ‘’Çöktürme Planı’’ adı altında daha yoğun bir şekilde yürütülmek isteniyor. Bunun için her türlü yöntemi deniyor. Musul-Kerkük başta olmak üzere, Güney Kürdistan ‘dan Rojava’ya kadar olan bütün alanları Misakı Milli sınırlarına dahil etme hedefiyle her türlü saldırıyı geliştiriyor. Türk devletinin bu saldırgan politikası bölge için çok büyük tehlikeler oluşturuyor.
Sadece bölgede ki Kürtleri değil, bir arada özgür ve demokratik yaşama kültürü yaratan Araplar, Süryaniler, Türkmenler, Ermeniler, Ezidiler… gibi diğer topluluklar ve inançları da hedef alıyor. İgalci Türk devleti halkların özgürce yaşadığı bu toprakları soykırımdan geçirerek Türkleştirmek, sonunda ilhak etmek ve demografik yapısını değiştirmek için kirli planlar devreye koyuyor.
İşgalci Faşist Türk devleti 17 Nisan’da da Güney Kürdistan’da Metina, Avaşin ve Zap bölgelerine işgal saldırıları başlattı. Bunun karşılığında da Kürdistan Özgürlük Gerillası karşısında hezimeti yaşadı. Her ne kadar bu işgal harekatları Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın üslenme alanlarını imha etmeyi amaçlıyor olsa da Türk devletinin saldırılarında siviller de hedef alınıyor, bombalanıyor ve katlediliyor. Yine Güney Kürdistan’da sadece Kürdistan özgürlük Gerillasına karşı kimyasal, termobarik ve taktik nükleer silahlarla yaptığı saldırılarla savaş suçları işlemiyor, sivillere yönelik de sürekli savaş suçları işleyerek katliamlar gerçekleştirdi.
İşgal ettiği bir çok yerleşim yerlerine ve köylerine üstler, karakollar yaparak girdiği heryeri sanki bir daha çıkmayacakcasına kalıcı yerleşme planlamaları yapmaktadır. Çok bilinçli ve planlı bir şekilde binlerce insanı yerlerinden ederek göçe zorladı. Yine birçok yerin demografik yapısını değiştirdi. Son günlerde Rojava’da Petrol kuyuları, buğday ambarları, gaz tesisleri, ülkenin alt yapısı ve sivil yerleşim yerlerini ‘’Bilinçli’’ bir biçimde hedef alarak yoğun bir bombardıman yaptı, savaş suçları işledi.
İgalci ve Sömürgeci Türk devletinin amacı, Ortadoğu’ya yayılmak, DAİŞ gibi insanlık düşmanı güçleri harekete geçirerek Osmanlı’nın 1. Dünya Paylaşım Savaşı’nda kaybettiği toprakları tekrardan almaktır. Nitekim Faşist Şef Erdoğan bu durumu sürekli açık bir şekilde dile getirmekten hiç çekinmiyor.
Bakur, Başur ve Rojavada ki Kürtlere yönelik saldırılarının yanı sıra, Türk devletin Libya, Artsah/Azerbaycan, Yemen, Nijerya, Sudan, Somali, Lübnan ve daha bir çatışma alanlarına da müdahale ediyor. Yunanistan, Kıbrıs, Ermenistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa gibi birçok ülkeye yönelik tehditleri bununla ilgilidir. Türk devleti işgal politikalarıyla uluslararası hukuka açık ve sistematik biçimde meydan okuyor. İnsan hakları sözleşmelerini ihlal etmeye devam ediyor. Türk devleti sadece Kürdistan’ın değil birçok ülkenin egemenliğini sürekli ihlal ediyor. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi de bu işgal plan ve eylemlerine karşı sağır edici bir sessizlikle karşılık veriyor.
Güney Kürdistan ve Rojava, İşgalci Türk devletinin yayılmacılığının stratejik hedefindedir. Bu yayılmacı cihadist, faşist politikası sadece Güney Kürdistan ve Rojava için değil, Ortadoğu özelinde tüm dünya için bir tehdittir. Bu gün Zap, Avaşin ve Metina’da sürmekte olan Kürdistan Özgürlük Gerilla direnişi, yalnızca Kürtler için değil Osmanlıcı yayılmacılığıyla tehdit edilen tüm halklar için bir direnme kalesine dönüşmüştür. Bu kaleyi güçlendirmek ve Türk devletinin işgal ve ilhak saldırılarının önünde set çekmek demokratik Ortadoğu halklarının mücadele görevidir.
Leyla EGİD