Ekim 1998’de Suriye’de çıkmaya zorlanan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt sorununa demokratik çözüm umuduyla gittiği Avrupa ülkelerinde kabul edilmemiş, en son gittiği Kenya’da, 15 Şubat 1999’da yapılan bir operasyon sonucunda Türkiye’ye teslim edilmişti. Her yönüyle korsanca ve hiçbir yasada yeri olmayan bir zihniyetle bir halkın önderine yaklaşıldı. Önder Apo’ya yaklaşım Kürt halkına yaklaşımdır. Kürt halkını ulus olarak kabul etmemekte Önder Apo’yu bir halkın önderi olarak görmek istememeye yol açıyor. Bütün ulus devletlerin Kürt halkına ve Önderine yaklaşımı, Türk devletinin inkâr siyasetiyle yakından bağlantılıdır. Başta Avrupa, Amerika ve reel sosyalizmin farklı bir ulus devleti olan Sovyet Rusya bile, yüz yıldır Kürtlere hep taktiksel yaklaşmış Türkiye’yle var olan siyasi ilişkilerine önem vermiş Kürtleri görmezden gelmiştir. Kürtler, yüz yıldır, ulus devletlerin emperyalist çıkarlarına kurban ediliyor. Başını İngiliz ve Fransız emperyalizminin çektiği bu ulus devletler Türkiye’ye, Kürtleri inkâr etmede ve kimliksel soykırıma uğratma konusunda her desteği verdiler, veriyorlar. Tabi Türkiye’de bu destek karşısında, adı geçen bu ülkelere kendi pazar alanlarını sonuna kadar açmış, global sahada bu emperyalist devletlere kendisini kullandırtmıştır. 1950’lerle başlayan NATO’ya girme ve sözde komünizm tehlikesine karşı emperyalist Avrupa ve ABD’nin ileri karakol rolünü layıkıyla yerine getirmiştir ve Kürtleri soykırıma uğratmada her türlü desteği almış, halada alıyor. Kürtleri soykırıma uğratmayı temel politikası haline getiren TC’nin demokratikleşmeyi ve uygar bir ülke olmayı hiç düşünmemiştir. İçte gitgide faşizan bir sistem döşeyen TC. Kürtler kadar Türkiye halkına da ekonomik ve sınıfsal olarak büyük baskılar yapmış, Türkiye halkı yoksulluktan bıkar hale gelmiştir. Türkiye’nin en zayıf yönünü Kürtler olduğunu bilen Avrupa ve ABD, bu konuda Türkiye’den büyük tavizler koparmış, korkunç olarak sömürmüştür, Türkiye çok kan kaybetmiştir. Kürtleri soykırımdan geçirmek istemesi Türkiye’yi bitirmiştir. Tekçi zihniyetle kurulan TC, hep bölünme fobisiyle, günümüze kadar yaşamıştır. Osmanlı’nın dağılmasını ve tarihe gömülmesini hazmedemeyen, TC’nin kurucuları olan İtteati Terraki denen devlet kadrolarını farklı kimliklere ve halklara düşman yapmış, bu düşmanca zihniyet devletin temel siyasetini belirlemiştir.
TC’ ‘nin devlet zihniyeti, Anadolu’da ve Mezopotamya’da yaşayan bütün farklı halkları düşman olarak görmüştür, görüyor. TC’nin demokratik bir kültüre sahip olamaması işte bu tekçi zihniyetinde anlaşılıyor. Çünkü farklılıkların olmasını kültürel zenginlik olarak ve farklılıkların kabulü de demokrasi olarak görülür. Demokratik bir zihniyet farklılıkları bir zenginlik olarak gördüğü için, demokratikleşmekten ve farklılıkları yaşamaktan korkmaz. Bundan dolayı TC, yüz yıl boyunca demokratikleşmekten korkmuş, farklılıkları düşmanlık olarak görmüştür. Yoksa, kendisiyle beraber kurtuluş savaşına katılan ve ülkenin kurtuluşuna büyük bedeller vermiş Kürtleri neden inkâr etsin ve soykırımı dayatsın? Önder Apo, geleneksel Türk devlet yönetiminin 1920’ye kadar Kürt düşmanı olmadığını, 1923’lerle bir Kürt düşmanlığı yaratıldığını söylüyor. Yani burada, İngiliz ve Fransız emperyalizminin, yeni kurulan TC’nin derin devlet yapılanması içinde, kendilerine bağımlı olan bir örgütlülük oluşturulduğu gerçekliği var. Aslında 1850’lerde Osmanlı’nın İngiltere’ye borçlanması, İngilizlere bağımlı olmasına yol açmış, bu ileride, İngilizlere Osmanlı devleti içinde kukla bir yönetim oluşturma fırsatı vermişti. Çünkü borçlu olan biri borç verene bağımlı olur. Osmanlı’nın yıkılışı birazda bu borçlanma ve bağımlılık sonucu oldu. Yeni kurulan TC’de de Kürt inkarının oluşması aslında İngiliz emperyalizminin bölge siyasetiyle ilgiliydi. Yani ‘biz, size ulus devlet kurmada yardım edelim, başta Kürtler olmak üzere, bütün farklılıkları yok sayın, asimile edin ama bizimde siyasetimizi esas alacaksınız ve bizim devlet siyasetimize hizmet edeceksiniz ve Irak petrolünü bize bırakacaksınız’ dediler. 22 tane kukla Arap ulus devletçiliğin yanı sıra, Türkiye de aslında İngiliz siyasetinin mimarlığı sonucu bir ulus devlet olarak kuruldu ve burada, Türkçülük yaygın olarak, bir devlet siyaseti olarak devletin günümüze kadar temel siyasetini belirledi. Önde Apo, buna, tarihsel gerçek Türklükle ilgisi olamayan, suni olarak geliştirilen devlet ve cumhuriyet Türkçülüğü, beyaz Türklük tanımını yapıyor. Bütün bunlar, Türklerle Kürtlerin tarihsel birlikteliklerine de bir darbe vurmuş oldu. Kürtler cumhuriyetin kuruluşuna katıldılar ama inkâr edildiler. İngiliz etiketli Türk ulus devleti Kürt soykırımını hedefine koydu ve demokrasiyi bir kenara bıraktı.
İşte 1970’lerle başlayan Kürt Ulusal Devrimci Demokratik Hareket, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak, Kürtlerin ve Türkilerin gerçek demokratik birliğini inşa etme mücadelesini yürütüyor. Bu devrimci siyaset, emperyalizmin bölge siyasetini sarsıyor, halkları tek bir demokratik çatısı altında anti emperyalist bir siyasetle birleştirmeyi hedefliyor. Kürtler, İngiliz siyasetine destek vermediler, Türklerle var olan yüzlerce yıllık dostluklarına ve birlikteliklerine güvenerek destek ve bedel verdiler ama bunu, ortak vatanda, kendi kimlikleriyle kardeşçe yaşama temelinde yaptılar. Yeni kurulan cumhuriyetin kadroları, Kürtleri inkâr ve soykırıma tabi tutmakla bu birlikteliği zehirlemiş oldu. Kürtler, bu inkâr ve soykırıma karşı haklı olarak isyan ettiler, direndiler. İlk isyanlar, ulusal birlikten ve ulusal önderlikten yoksun olduğu ve çok yerel ve parçalı olduğu için yenilmekten kurtulamadılar. Ancak PKK’yle başlayan ve adım adım ilerleyen Kürt Ulusal Mücadelesi büyük gelişimler sağladı, Kürtleri hem uluslaştırdı hem de devrimci demokratik bir halk yaptı. Bu mücadele kendi kabına sığmadı bütün Ortadoğu’ya sıçradı, emperyalizmin kurduğu ulus devletleri ve yönetimleri, sistemleri tehdit eder hale geldi. Başkan Apo’nun, İmralı’da geliştirdiği yeni paradigma hem ulus devlete hapsolan reel sosyalizmi aşıyor hem de bilimsel sosyalizme giden yolu hazırlıyor. Bütün bu devrimci gelişmeler tabi ki, emperyalizmin bölge siyasetini ve kukla ulus devlet rejimlerini yerinde sarsıyor, halklara yeni bir yaşamın yolunu açıyor, kapitalizme alternatif olan ve devleti ret eden öz yönetime dayalı komünal bir düzeni hazırlıyor. Devlet ile sosyalizmin gelişemeyeceği ilk fark eden Önder Apo’dur. Bundan dolayı kapitalist etiketli ulus devletin ret edilmesi ve devleti uzun vadede aşabilen öz yönetimin halklar için bir kurtuluş ve özgürlük olabileceğini ortaya koydu. İktidara odaklanana ve devleti geliştirmeyi hedefleyen bir devrimin halklara bir faydası olmayacağı geçmiş yüz yıldaki devrimlerde görüldü. PKK’nin bu yeni devrimci çizgisi, Avrupa emperyalizminin ve kökleri beş bin yıla uzanan bölge devletlerini ve genel devlet zihniyetini korkutuyor. Halkların gerçek özgürlüğünün ancak öz yönetimle olabileceği ve bunun ilk oluşumuna Kurdistan’da başlanması hem TC’yi ve hem de emperyalist dünya sistemini korkutuyor. Önder Apo’ya yönelik komplonun temelinde işte bu korku var.
T.C. ve emperyalist Avrupa-ABD, Önder Apo’nun TC’ye verilmesiyle bu mücadelenin ve PKK’nin biteceğini hesaplamışlardı. Ama evdeki hesapları çarşıdaki hesaplarına uymadı ve hiçte beklemedikleri gelişmeler oldu. Kürtler ve PKK, büyük bir direnişle komploya karşı durdu. Komployu yapanlar, ” biz Kürtlerin bu kadar tepki vereceklerini ve direneceklerini beklemiyorduk ” diye itirafta bulunup şoke olmuşlardı. Kürtlerin ve PKK’nin büyük direnişi, Önder Apo’nun yalnız olmadığı mesajını verdi. Kendi başbakanını bile asan bir devletin, neler yapabileceğini biliyoruz. Kürtlerin örgütlü bir halk haline geldiğini ve Önderlerine sahip çıktığını bilen düşman güçler, İmralı’da görülmedik bir tecrit uyguluyorlar. Kürt halkıyla Önderleri arasındaki bağı koparmaya çalışıyorlar ama Kürtlerle Önderi arasındaki bağın kopmaz bir ideolojik bağ olduğunu ve dünyaya bile sığmadığını bilmiyorlar. Önderliğin ideolojinin bütün Kürtlerin ruhuna nüfuz ettiğini ve her bir Kürt’ün birer Apo olduğunu olabileceğini bilmiyorlar. Önder Apo, fiziken esaret altındadır ama Önderlik ideolojisi Kurdistan dağarında ve her yerde devlet egemenlikçi ideolojisini parçalıyor. Devletin egemenlikçi ideolojisi Kürtlerin ruhunda sökülüp atıldı. Komploya vurulmuş en büyük darbe esasen budur. İdeolojik darbe askeri eylemlerden daha etkili ve sonuç alıcı olur. Devrimci mücadelede esas alınması gereken ideolojinin zaferidir. Zavallı devletçi zihniyet, Önder Apo’yu tecride alarak Önder Apo’yu yeneceklerini düşünüyorlar. Oysa Önderlik bir ideolojik gelişimi ifade ediyor. Ve bu ideolojik gelişim, Kurdistan merkezli olarak bölgeye yeni bir ruh kazandırıyor. Komplo ideolojik olarak yenilmiştir. Ancak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun demokratik çözümü Önderliğin ideolojisini yaşamsal hale getirmenin yoludur. Kürtler biraz daha mücadeleyi geliştirirlerse bu gerçekleşecektir. Örgütlü halkların mücadelelerinin zafer kazandıklarını tarih gösteriyor. Burada, önemli olan iktidar odaklı olmayan, yani devlet iktidarına gelmeyi hedeflemeyen, halkların yaşamının özgürleşeceğini sağlamanın yolu olan öz yönetimi geliştirmek olmalıdır. Devlet aygıtı ve egemenlikçi zihniyet ancak böyle yaşamdan çıkarılır. Buda politikleşmiş devrimci birey ve toplumla mümkün olabilir. Önderliği ve PKK’yi kavramak ancak politikleşmekle, demokrasiyi ve hayatı doğru öğrenmekle ve yaşamakla gerçekleşir. İktidara, mala, mülke, paraya tenezzül etmeyeceğiz. İnsan sevgisini, adaleti, vicdanlı ve merhametli olmayı esas alacağız. Yeni insan olmak ancak bu erdemlerle mümkün olabilir. Toplumsallık içinde erimiş, özgür ve yeni insan olmayı başaracağız. Nazım’ın dediği gibi, bir orman gibi kardeşçe bir ağaç gibi tek ve hür.
Kemal SÖBE