PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, 25’inci yıl dönümünde Uluslararası Komployu ve onun devamı olan İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemini; Uluslararası Komplo gerçeğinden çıkarılması gereken dersleri ve 26’ncı yıla nasıl yaklaşılması gerektiğini ANF’ye değerlendirdi.
Duran Kalkan’ın Uluslararası Komplo üzerinden geçen çeyrek asrı değerlendirdiği konuşmasının ilk bölümü şöyle:
Kürt halkının varlık ve özgürlük iradesi olan Önder Apo’yu imha amaçlı tarihi 15 Şubat Uluslararası Komplo saldırısının 25’inci yıl dönümü yaşanıyor. Komplo temelinde oluşturulan İmralı, tecrit, işkence ve soykırım sistemi 25’inci yılını tamamlıyor. Bu vesileyle önce komplocu güçleri lanetliyoruz. Komploya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarı temelinde fedaice direnen tüm kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz. Önder Apo’yu ve tarihi İmralı direnişini selamlıyoruz.
25’inci yıl dönümü nedeniyle Uluslararası Komplo, onun ortaya çıkardığı İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemi üzerinde durmak gerekiyor. Geçen 25 yılı bir özetlemeye ihtiyaç var. Özellikle de 25’inci yıl dönümünde 15 Şubat komplosu ve onu devam ettiren İmralı işkence, tecrit ve soykırım sisteminin durumu nedir? 26’ncı yıla nasıl girilmektedir? Bunlar üzerinde bir özet düzeyinde durmaya çalışacağız.
ULUSLARARASI KOMPLONUN İMHACI BİR SALDIRI GERÇEĞİ OLDUĞUNU UNUTMAMALIYIZ
Bilindiği gibi Uluslararası Komplo 9 Ekim 1998 tarihinde başladı. Önder Apo’yu Suriye’den çıkmaya zorlayan ve herhangi bir yere gidişine de izin vermeyerek komplocu bir yöntemle imha etmeyi hedefleyen bir saldırıydı. Dolayısıyla Uluslararası Komplonun bir saldırı gerçeği olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Aynı zamanda imhacı bir saldırı gerçeği olduğunu da unutmamalıyız. Uluslararası Komployu başka bir biçimde kesinlikle anlamamak lazım. Herhangi bir başka amacı yoktur. Onun temel amacı Önder Apo’yu imha etmek, bu temelde PKK’yi tasfiye etmek, Önder Apo’nun ve PKK’nin imha ve tasfiyesine dayalı olarak da Kürt soykırımını başarıya götürmekti. Bu temelde Uluslararası Komplo saldırısı, Kürt soykırımının ortaya çıkardığı bir saldırıydı. Kürt halkına yüz yıldır dayatılan soykırımcı zihniyet ve siyasetin yarattığı bir saldırıydı.
Bu soykırımcı zihniyet ve siyasetin Birinci Dünya Savaşı içinde oluştuğunu biliyoruz. Başta Ermeni soykırımı, Kürt katliamı olarak ortaya çıktı. Sonra Asuri, Süryani, Rum soykırımları olarak devam etti ama esas yapısını yüz yıllık Kürt soykırımında buldu. Kürt düşmanlığında bütün bu soykırımcı saldırıları birleştirdi. Kürt düşmanlığı, Kürt soykırımı, bu zihniyet ve siyasetin esası oldu.
Bu zihniyet ve siyasetin de uygulamaya 1923 Lozan Antlaşmasıyla konulduğunu biliyoruz. Aslında 1920 Kahire Anlaşmasında şekillendirildi. Lozan Antlaşmasında Birinci Dünya Savaşı’nın galibi ülkelerle Kemalist yönetimin bir soykırım temelinde uzlaşması ortaya çıktı. Ondan sonra da planlı bir biçimde uygulamaya kondu.
KÜRT SOYKIRIMINI TAMAMLADIKLARINI DÜŞÜNÜYORLARDI
Önder Apo, 15 Şubat’ı “Kürt Soykırım Günü” olarak tanımladı. Bunu da 15 Şubat 1925’te Şêx Saîd direnişine dönük provokasyon olarak ifade etti. Şêx Saîd’e dönük komplocu provokatif saldırı ile Önder Apo’ya dönük uluslararası komplo saldırısı birbirinin devamı ve tamamlayıcısıydı. Önder Apo, bu nedenle 15 Şubat komplo günü ile 15 Şubat provokasyon gününü birleştirdi; Kürt Soykırım Günü olarak tanımladı.
Şimdi yüzüncü yılına giriyor bu soykırımcı saldırı süreci. 15 Şubat’la birlikte girdiğimiz yıl, bu soykırımcı saldırının yüzüncü yılı olacak. Gelecek 15 Şubat Kürt Soykırımı’nın yüzüncü yıl dönümünü ifade edecek. Dolayısıyla 100 yıllık bir saldırı ortada.
Bu saldırı Bakur’da, Rojhilat’ta, Başûr’da çeşitli dönemlerde değişik devletler tarafından planlı olarak yürütüldü. Ama her zaman ortak bir yönetimi oldu. Nasıl ki Lozan Antlaşmasında ortaya çıkartılan Kürt soykırımının küresel kapitalist modernite sistemini örgütleyen İngiltere ve Fransa ile Kürt soykırımını fiili yürütme görevi verilen TC devleti birlikte oluşturdularsa daha sonraki süreçte de Kürt soykırımını yürütmek üzere hep ortak bir yönetim bulundu. Yani küresel kapitalist modernite sistemini yöneten güçlerle Kurdistan parçaları üzerinde soykırımcı saldırılar yürüten ulus devlet yönetimlerinin bileşiminden oluşan bir yönetim var oldu. Böyle bir saldırı 1970’lere gelindiğinde artık sonuç aldığını düşünüyordu. Özellikle Ocak 1975 Cezayir Anlaşmasıyla birlikte KDP “Aşbetal” ilan edip yenilince artık klasik direnme süreci tamamlanıyordu. Klasik Kürt direnişçiliğinin sonu geliyordu. Aşiretçi, feodal toplumsal yapıya dayalı direnme dinamiğini Kürt toplumu kaybediyordu. Buna dayanarak başta TC devleti olmak üzere Kurdistan üzerinde egemenlik yürüten devletler de artık “Kürt soykırımını tamamladık” diyorlardı. Kürt soykırımını tamamladıklarına inanıyorlardı. Hatta TC devleti 1930 da Ağrı direnişini ezdikten sonra Ağrı dağına bir türbe yapıp, “Hayali Kurdistan burada meftundur” diye yazma cüretini bile göstermişti. Daha o zamandan aslında Kürt soykırımını tamamladığını sanıyordu.
1973’ten itibaren Önder Apo öncülüğünde böyle bir soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı, soykırımcı saldırıya karşı yeni bir ulusal özgürlükçü bilinçlenme, örgütlenme ve giderek eyleme geçme gelişti. 1978’de partileşti, 15 Ağustos 1984’te gerilla hamlesini başlattı, 1990’ların başında Kuzey Kurdistan’da ulusal diriliş devrimini başardı bu Hareket. Serhildanları ortaya çıkardı. Kadın öncülüğünde kadın özgürlük devrimini öngören halk serhildanlarını yarattı.
ABD BAĞDAT’A İŞGAL SALDIRISI İÇİN ÖNCE ÖNDER APO’YA SALDIRDI
Böylece reel sosyalizm çözülür, dünya yeni bir savaş sürecine; Üçüncü Dünya Savaşı sürecine girerken Kurdistan’da küresel kapitalist modernite sisteminin ortaya çıkardığı soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı bir halk direnişi, halk ayaklanması ortaya çıkmış oluyordu. Soykırımcı zihniyet ve siyaset, bunu kendisi için en büyük tehlike gördü. Dikkat edilirse Üçüncü Dünya Savaşı denen süreç, Körfez Savaşıyla başladı. Ortadoğu’ya dönük bir ABD saldırısıydı, müdahalesiydi. Söz konusu savaşla ABD, Körfez’i ve çevresini askeri denetim altına aldı. Aynı zamanda da Çekiç Güç Operasyonu denen bir anlaşmayla, NATO anlaşmasıyla mevcut Hewlêr yönetimi oluşturularak PKK’nin Güney Kurdistan’a girmesinin engellenmesi hedeflendi. Böylece PKK Kuzey Kurdistan’da kuşatılmış oluyordu. Aslında böyle bir planlamaya dayalı olarak 92 Ekim’inde bugünün Medya Savunma Alanlarındaki gerilla üstlenmesini dağıtmak üzere TC, ABD, KDP YNK ittifakının ortak askeri saldırısı gelişti. Buna Birinci Güney Savaşı dedik. Aslında komplo bir yerde bu saldırıyla başladı. Daha önce de 1987 Temmuzunda olağanüstü hal ilanıyla aslında küresel bir imha tasfiye operasyonu PKK’ye karşı düzenlenmişti. Ama bu gerilla direnişiyle, Önder Apo’nun bütün provokatif saldırıları boşa çıkarmasıyla, Düsseldorf davasındaki direnişle bozulmuştu, başarısız kılınmıştı. Böylece küresel kapitalist modernite sisteminin yeni bir saldırısı olarak ortaya çıkan Üçüncü Dünya Savaşı, bir yandan kendi iç çelişkileriyle Körfez’de ABD’nin askeri denetim sağlaması, diğer yandan ise alternatifinin ortadan kaldırılarak PKK’nin Kuzey Kurdistan’da kuşatılması, sınırlandırılması biçiminde başladı.
90’lı yıllar boyunca bu temelde mücadele edildi. TC devleti, PKK’ye dönük KDP ve ABD desteğinde Güney Kurdistan’ı da içine alan bir askeri imha saldırısını çeşitli operasyonlar biçiminde sürdürdü. Sonuçta Üçüncü Dünya Savaşı stratejisinde yeni bir aşama yapmak, Bağdat’ı ele geçirmek istediğinde ABD önce Önder Apo’ya saldırdı. Önder Apo’yu etkisiz kılarak, dolayısıyla PKK’nin Güney Kurdistan ve Irak’a müdahalesinin önünü alarak Bağdat’a dönük işgal saldırısını yürütmeyi planladı. Önder Apo’nun varlığı temelinde Bağdat’a saldırma cesaretini gösteremiyorlardı. Çünkü ne olur ne olmaz; korkuyorlardı. Önder Apo Güney Kurdistan’ı, hatta Irak’ı etkisi altına alarak kapitalist sisteme karşı tıpkı Ekim Devrimi gibi yeni bir alternatif devrimci demokratik gelişme sağlayabilir korkusundaydılar. Bu nedenle 91’den 2003’e kadar 13 yıl boyunca Bağdat’a saldıramadılar. Önder Apo’nun varlığı, askeri saldırıların önünü aldı. Ortadoğu’da barışı korudu.
BİR DİZİ İMHA SALDIRISI DÜZENLENDİ ÖNDER APO’YA
Nihayet 9 Ekim 1998’de ABD, İngiltere ve İsrail ittifakının plan ve kararı temelinde Önder Apo’yu imha amaçlı uluslararası komplo saldırısı başlatıldı. Akdeniz üzerinde kim vurduya getirerek imha etmek istiyorlardı. Önder Apo’yu Suriye’den çıkmaya zorladılar. Yunanistan’a davet ettirdiler. Yunanistan’a gidince de havaalanından içeri sokmadılar. Suriye’den çıkmış, Yunanistan’a girememiş, bu dünyada varlığı olmayan bir konuma getirdiler. Geri dönüşe zorladılar. Yani ne Yunanistan ne de Suriye’nin üstlenmeyeceği bir imha saldırısıyla yok edilmek istendi. Önder Apo geri dönmeyip Rusya’ya giderek bunu bozdu. Rusya üzerindeki baskıları Roma’ya giderek bozdu. Bir dizi imha saldırısı düzenlendi Önder Apo’ya. Roma’da, Roma’dan sonra tekrar Rusya’da. Sonra Yunanistan’a götürdüler, Beyaz Rusya’ya götürdüler. İmha amaçlı birçok saldırı oldu. Hepsini boşa çıkardı Önder Apo. Bu saldırıları boşa çıkınca bir aldatma ile “Güney Afrika’ya götüreceğiz” yalanıyla Kenya’ya götürdüler. Kenya’da da Yunanistan hükümeti eliyle imha edemeyince 15 Şubat Komplosunu gerçekleştirmeye karar verdiler. Yani komplo kim vurduya getirme yöntemiyle sonuç alamayınca 15 Şubat korsanca kaçırma saldırısı gündeme geldi. Böylece idamla imha edilmek istendi. Komplocuların kararı, kesinlikle Önder Apo’nun idamla imha edilmesiydi. Çünkü Türkiye yasalarına göre sorgusuz sualsiz idam edilecekti. Bundan hiç kimsenin şüphesi yoktu.
HERKES TARİHİ SÜREÇLERİ İLİKLERİNE KADAR HİSSETMEK DURUMUNDA
Bu temelde 15 Şubat 1999 komplo saldırısı düzenlendi. Önder Apo hileyle kaçırılarak Türkiye’ye, İmralı’ya götürüldü ve düzmece bir yargılamaya tabi tutuldu. Şêx Saîd’in idam edildiği gün Önder Apo’ya da idam cezası verildi. Bu kadar her şeyi üst üste getirdiler. Şêx Saîd’e dönük provokasyon yaptıkları gün Önder Apo’yu Kenya’dan kaçırdılar. Şêx Saîd’i idam ettikleri gün Önder Apo’ya idam cezası verdiler. Artık eski imhalarla, ezmelerle Kürt direnişini yok ettik diyenler, buna karşı Önder Apo öncülüğünde yeni bir Kürt özgürlük direnişi ortaya çıkınca bunu bir türlü kabul etmediler, hazmetmediler yani. Eski tarihlere denk getirerek aslında hiç var olmamış gibi göstermek istediler. Bu gerçekleri çok iyi bilmeliyiz. Kürt insanı, Kürt toplumu, Kürt gençleri, kadınları, insanları çok iyi anlamalı. Aslında bütün devrimci demokratik güçler, sosyalist güçler bütün bunları iyi anlamalıdır. Kurdistan’da yurtsever olmak, özgürlükçü olmak, hele hele devrimci militan olmak kesinlikle komplo gerçeğini, onun Önder Apo’ya dönük imha edici saldırı gerçeğini iliklerine kadar anlamak, hissetmek durumunda. Öyle olmayanlar süreci doğru anlayamazlar. Dolayısıyla devrimci yurtsever görevlerine doğru sahip çıkamazlar. Başarılı bir özgürlük savaşçısı haline kesinlikle gelemezler. Bu bakımdan bu tarihi süreçler çok önemli.
Sonrasını da biliyoruz. Önder Apo komployu teşhir edince, komplocuları teşhir edince, özellikle komplonun Türkiye’ye dönük boyutunu teşhir edince durumlar değişti. Çünkü komplo sürecinde yönetim olan Türkiye’nin Başbakanı Bülent Ecevit, “Apo’yu Amerika bize niye verdi, bir türlü anlayamadım” demişti. Onun anlayamama durumunu, Önder Apo komplo gerçeğini anlatarak anlaşılır kıldı. Komplonun Türk toplumuna dönük Türkiye gerçeğine dönük boyutlarını derinliğine analiz etti, değerlendirdi. Bu önemli bir sorgulama yarattı Türkiye toplumunda, Türkiye zihniyetinde hatta yönetenlerinde.
SÜRECE YAYILMIŞ BİR İDAMI GERÇEKLEŞTİRİRİZ, DEDİLER
Diğer yandan komplocu güçler 15 Şubat saldırısını düzenlerken, yani Önder Apo’yu Kenya’dan kaçırıp İstanbul’a, İmralı’ya götürürken şunu hesap ediyorlardı: PKK 6 ay içerisinde yok olur. Bunu alenen söylüyorlardı. 6 ay sonra PKK’nin esamesi okunmayacak, diyorlardı. Böylece Önder Apo’nun idamı, PKK’nin tasfiyesi temelinde soykırıma başvuracaklarını hesap ediyorlardı. Fakat Önder Apo komploya karşı mücadeleyi çok derinlikli geliştirdi. PKK beklendiği gibi dağılmadı, tasfiye olmadı. Kürt toplumu Önder Apo ve PKK’den kopmadı. Güneşimizi Karartamazsınız şiarıyla büyük bir fedai direnişi gelişti. Hareket ve halk Önder Apo etrafında kenetlendi.
İşte bunlar 15 Şubat Komplosunun idam amacını bozdu, boşa çıkardı. İdam etsin diye, cellatlar yapsın diye verilen TC yöneticileri durumu derinliğine sorgulamak zorunda kaldılar. Şunu değerlendirdiler; idam edersek PKK, Kürt halkı ayakta. Ayaklanacaklar ve hesap soracaklar. TC devletinin en büyük zarar göreceği bir pratiği ortaya çıkaracaklar. Bunu kendileri için zararlı gördüler. Bunun yerine madem tutulmuş, İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemini yaratırız, bu sistem altında çürütme politikasıyla yok ederiz. Yani sürece yayılmış bir idamı gerçekleştiririz, dediler. İdamın uygulanmasını bu temelde ertelediler.
Daha sonra da İmralı çürütme politikasını Bülent Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümeti yürüttü. Avrupa Birliği’ne girmeyi hedefliyordu. Avrupa Birliği’ne girme kapsamında Kürt sorununun bireysel haklar temelindeki çözümüyle aslında Kürt halkının özgürlük ve demokrasi haklarının ortadan kaldırılacağı hesap ediliyordu. Böyle bir hedefle İmralı Sistemini oluşturdular ve İmralı saldırısını başlattılar. İmralı’nın kendisi de bir saldırı olarak oluşturuldu.
İmralı sistemi aslında uluslararası komplo saldırısının devam ettirilmesidir. Onu sürdüren, sürekli kılan bir sistem oldu. İmralı’yı yapanlar şunu söylediler; “İdam bir defa öldürür, İmralı’da her gün 10 defa ölünür.” Önder Apo da İmralı gerçeğini böyle değerlendirdi. “İmralı’da normal ölüm olmaz, öldürme vardır” dedi. Böylece aslında çürütme politikası, zamana yayılmış bir idam olacaktı. Önder Apo hiçbir şey üretmeyecek, PKK kendini yenilemeyecek, tasfiye olacaktı, Önderlik örgütsüz kalacaktı. Böylece Kürt Özgürlük Direnişi yok olup gidecekti. Hesap buydu, plan bu temeldeydi. İmralı mücadelesi bu esas üzerinde başladı. Önder Apo koşulların bütün ağırlığına, zorluğuna, imkansızlığına rağmen mücadele edip bu saldırıları yenebiliriz, dedi. Örgütten ve halktan destek istedi. Hareketimiz ve halkımız da Önder Apo’ya güvendi, inandı, bu desteği verdi.
HERKES İMRALI’DA MÜCADELE Mİ OLUR, DİYORDU
İşte 2000, 2001, 2002 sürecindeki o yoğun İmralı mücadelesi dediğimiz süreç başladı. Hatırlayalım o günleri. İsteyenler araştırma yapabilirler. Kim ne düşünmüş, ne yazmış. Hiç kimse Önder Apo’nun dediğinin gerçekleşeceğine inanmıyordu. Herkes bu imkansız diyordu. “İmralı’da mücadele mi olur? Apo’nun yapacağı artık bir şey kalmadı. PKK aklını başına toplasın, bu kadar imkanı var; onu heder etmesin. Artık Apo’nun peşinden gitmekten vazgeçsin” diyorlardı. Bunu sadece sıradan insanlar değil çevremizdeki yurtseverler bile diyorlardı.
Yönetimimiz Önder Apo’yu destekleyeceğini açıkladığında ağır hakaretlere maruz kaldı. Neler söylemediler ki? Arşivler açılınca aslında kimin ne tutum takındığı, komplodan ne anladığı, neler söylediği açığa çıkacak, görülecek. Durum bu kadar önemliydi. Gerçekten de haklarını yememek lazım. Yabana atılır bir görüş de değildi. Ortalama bir insan duruşuna göre İmralı’da yapılabilecek bir şey yoktu. Onların zihniyeti de ortalama bir zihniyette normal cezaevlerinde bile bir şey üretilemiyordu, İmralı gibi her gün 10 defa öldürülmek için oluşturulmuş bir yerde ne yapılabilirdi? Yani akılları almıyordu bir şey yapılacağını.
Ama şunu anlayamadılar. Önder Apo sıradan bir insan değil. Normal bir insan değil. O normalin üzerindedir. Bir şeye inandı mı, amaçladı mı, onu gerçekleştirir. Büyük bir yoğunlaşması, çalışma tarzı, kazanımcılığı vardır, yaratıcılığı vardır. Çok güçlü bir üretkenliğe sahiptir. Yaşam ve çalışma disiplini en güçlü biçimdedir. Hiçbir imkan olmasa bile yaşamı anlayarak, sorgulayarak, hissederek, yeni düşünceler üretme, yeni yaşam ilkeleri ortaya çıkarma ve onları yaşama geçirme gücünü gösterir. Bunu anlayamadılar işte. Önder Apo’da somutlaşan önderlik gerçeğini, öncülük gerçeğini, yaratıcılık gerçeğini bilmiyorlardı, anlamıyordu ya da anlamak istemiyorlardı. Önder Apo’yu da kendileri gibi sanıyorlardı. Fakat herkes yanıldı.
ERDOĞAN BİR SİYASETÇİ, AKP DE BİR SİYASİ PARTİ DEĞİLDİR ASLINDA
2000-2002 arasındaki İmralı mücadelesinde herkes yanıldı. En başta Ecevit’in kendisi yanıldı. Kesin sonuç alacağını umut ederken, 2002’ye gelindiğinde, 2 Ağustos 2002’de idamı Anayasa’dan çıkardılar. Aslında tümüyle sonuç aldığını düşünüyordu. Önder Apo, “Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa” başlıklı AİHM savunmasındaki iki ciltlik savunmasını Kürt sorununun çözümü olarak Özgür Kurdistan Demokratik Ortadoğu programını ortaya koyunca, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi haklarıyla ancak Kürt sorununun çözülebileceğini, Kürt halkının özgür ve demokratik olmasıyla bir halk olarak özgürlüğe ve demokrasiye ulaşmasıyla Kürt sorunun çözüleceğini programını ortaya koyunca Ecevit’in bireysel haklar programı yerle bir oldu. Bir anda Ecevit’i neredeyse hastanede, başbakanlıktan düşüreceklerdi. Arkasından zaten erken seçime zorladılar. Ecevit bir kere daha söyledi; “Bahçeli niye erken seçim istedi, bir türlü anlayamadım” dedi. “Ne güzel yönetiyordu aslında süreci. Nereden çıktı bu erken seçim?” dedi. İki şeyi anlamadan gitti. Bir ABD Apo’yu niye verdi? Bir de Bahçeli niye erken seçim istedi?
Türkiye zihniyeti düşünsün. 15 Şubat 99 komplosu neden düzenlendi? 9 Ekim 98 komplosu neden düzenlendi? Yine Bahçeli 2002 sonunda Ecevit hükümetini erken seçime niye zorladı? Başarısız kaldığı için zorladı. Artık Uluslararası Komployu yönetemiyordu. Dolayısıyla 3 Kasım 2002 seçiminde koalisyon yok olup gitti, yerine dinci AKP’yi yönetim yaptılar. Komplocu güçler, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını Uluslararası Komployu yönetmekle görevlendirdi. Öyle bir siyasetçi filan değildir Tayyip Erdoğan. AKP de bir siyasi parti filan değil aslında. Tarihine bakılsın. Büyük kongresini yapmadan iktidar olan bir partidir. Nasıl parti ki kongre bile yapmadan seçim kazandı, tek başına iktidara geldi. Böyle iktidara gelinir mi?
Görevlendirilmiştir de öyle geldi. Güya İslam ümmeti anlayışıyla Türk halkının Müslüman duygularından, inancından yararlanılarak Kürtlerin PKK’ye ve Önder Apo’ya destek vermesini engelleyeceklerdi. PKK ve Önder Apo’nun halk desteğini keseceklerdi. İçeriden geliştirdikleri tasfiyeci provokatif saldırılarla da bölüp parçalayacaklar, AKP zihniyeti ve saldırılarıyla Uluslararası Komployu başarıya götüreceklerdi. AKP tamamen böyle iktidara geldi. Bu temelde de saldırılar yürüttü.
TARİH BU EN BÜYÜK ZİHNİYET DEVRİMİNİ YAZACAK
Sonuçta bütün saldırıları Önder Apo boşa çıkardı. İçten dayatılan tasfiyeci saldırıyı da boşa çıkardı. İslam ümmeti adıyla sahte çözümü de boşa çıkardı. Neyle? Paradigma değişimiyle. Kürt sorununun demokratik konfederalizm temelindeki çözümüyle, demokratik özerkliğe dayalı Demokratik Konfederalizm çözümüyle, demokratik toplum ve demokratik ulus çözümüyle, kadın özgürlüğüne ve ekolojiye dayalı demokratik toplum paradigması ile Kürt sorununun çözüm programını ortaya çıkardı. Sadece Kürt sorununun mu? Hayır. Başta kadın sorunu olmak üzere tüm ezilenlerin kurtuluş sorunlarının çözümünü içeren yeni bir paradigma ortaya çıkardı. Yeni bir entelektüel devrim gerçekleştirdi Önder Apo, İmralı mücadelesi içerisinde. Hem de AKP eliyle yürütülen saldırılar karşısında. Bu tarihin en büyük gelişmelerinden birisidir. En büyük zihniyet devrimlerinden birisidir. Belki de birincisidir. Böyle görmemiz gerekiyor. Tarih bunun böyle olduğunu yazacak.
AKP de böyle yenilgiye düşünce TC yönetiminde uluslararası komployu başarıyla yürütmek için görevlendirecek başka bir güç yoktu. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları eliyle yeni çeşitli planlamalar yaparak bu saldırıyı sürdürmek istediler. Bugüne kadar da getirdiler. Çeşit çeşit planlamalar yaptılar. İşte 2008-2009 planlaması böyle bir planlamaydı. 2009 Kasım’ında Önder Apo dedi, “Darbe yapıyor sistem.” Aralık 2009’da Demokratik Toplum Partisi’ni kapattılar. Gerçekten de demokratik siyasete dönük darbeci saldırı düzenledi AKP.
2010’un Mayıs sonundan itibaren Önder Apo, “siyasi mücadele yürütme koşulları yok” diyerek geri çekildi. Böylece 2010-2012 arası büyük bir savaş süreci oldu. 2013-15 arasında çeşitli oyun ve hileler içeren Çözüm Süreci adıyla sahtelikler geliştirdi AKP, yeni bir saldırı başlattı. Önder Apo da “öyleyse direnişe geçelim” dedi.
24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren Çöktürme Eylem Planı adı altında Önder Apo ile her türlü ilişkiyi yasaklayan, gerillayı ezip PKK’yi tasfiye etmeyi hedefleyen topyekûn saldırıyı AKP eliyle başlattılar. Şimdi bu İmralı sistemi süreci, bu saldırılar 25’inci yılını tamamlarken, aslında AKP eliyle çok değişik planlamalar temelinde yürütülen bütün komplocu saldırıların kırıldığını, boşa çıkartıldığını, başarısız kılındığını görüyoruz. Dahası 10 Ekim 2023 tarihinde dünyanın aydın, demokratik emekçi, sosyalist çevreleri dünyanın 74 ülkesinde birden Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen yeni bir eylem hamlesi başlattılar. Şimdi 15 Şubat komplosunun 25’inci yıl dönümü böyle bir eylem hamlesi temelinde karşılanıyor. Her tarafta Kürt halkı ve dostları ayakta. Dünyanın dört bir yanında her gün Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen açıklamalar oluyor, paneller yapılıyor, tartışmalar yürütülüyor, okuma günleri oluyor, eylemler yapılıyor, mitingler var, gösteriler var. Kurdistan’ın dört parçası da öyle. Rojava her gün ayakta. Bakur’da 1 Şubat’tan itibaren Büyük Özgürlük Yürüyüşü adıyla yürüyüş başladı. Avrupa’da gençler yürüyüşteler. 17 Şubat’ta Köln’de Kürt halkı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü isteyerek, İmralı işkence, tecrit ve soykırım sisteminin parçalanmasını isteyerek genel tutumunu ortaya koyacak. Herkese Kürt toplumu ne istiyor gösterecek. Böyle bir iddialı büyük yürüyüş var.
GERİLLA ERDOĞAN YÖNETİMİNİN DE ÇÖKÜŞÜNÜ İLAN ETTİ
Bunu gerilla eylemleri destekledi. Kasım sonunda, Aralık sonunda. En son 12 Ocak’ta AKP-MHP faşist sürülerini ezen devrimci operasyonlar, aslında İmralı işkence, tecrit ve soykırım sisteminin son gardiyanı, onu başarıya götürmekle yükümlü kıldıkları Tayyip Erdoğan yönetiminin de çöküşünü ilan etti.
Halkımız ve dostlarımız 25’inci yıl dönümünde aslında Viyanca reddediyor komployu. İmralı işkence ve tecrit sistemiyle yaşamak istemiyor. Zap gerillasının vuruş tarzıyla da mücadele ediyor. O inançla, o sonuç alıcılıkla, iddiayla 15 Şubat komplosunu ve onun yarattığı İmralı işkence ve tecrit sistemini yıkmak istiyor.
İMRALI SİSTEMİ BİR SOYKIRIM SİSTEMİDİR
Burada İmralı işkence ve tecrit sistemi için de bir iki hususu belirtelim. Bu bir yönetim sistemidir. Burası bir cezaevi değil, bir rehine evi de değil. Bu konuda hiç yanılmamak lazım. 25 yıllık İmralı sistemi, tamamen Uluslararası Komplo saldırısının ortaya çıkardığı bir sistem. Uluslararası Komplo saldırısı, Önder Apo’nun imhasını amaçlayan bir saldırıydı. Dolayısıyla İmralı sistemi de Önder Apo’nun imhasını gerçekleştirmek için kurulmuş bir sistemdir. Kürt soykırımını gerçekleştirmek için kurulmuş bir tecrit, işkence ve soykırım sistemidir. Aslında 25 yıldır Kürt halkına dönük soykırımcı saldırılar, İmralı sistemi temelinde yönetiliyor. Belirttik ya daha önce; Kurdistan, küresel kapitalist modernite sistemi ile, Kurdistan’da soykırım uygulayan bu ulus devlet yönetimlerinin ortak yönetimleriyle yönetiliyordu. CENTO Paktı, Bağdat Paktı, Sadabat Paktı gibi paktlarla yönetildi. Her bir dönem Olağanüstü Hal’le yönetildi. Son 25 yıldır, geçen yüzyılın çeyrek asrı sürecinde de İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi temelinde yönetiliyor. Dolayısıyla İmralı sistemi bir soykırım sistemidir. Kürt soykırımının yönetildiği bir ortak yönetim sistemi. Bir TC sistemi değildir yalnız başına. Bir AKP-MHP faşist sistemi değil. Aslında BM’de ifadesini bulan, NATO ile yürütülen, ABD, İngiltere, İsrail öncülüğünde yönetilmeye çalışılan, küresel kapitalist modernite sisteminin ortaya çıkardığı bir sistem. Yani Kürt soykırım zihniyet ve siyasetinin ortaya çıkardığı bir yönetim sistemi. Önder Apo dedi, “İmralı’ya geldiğimde karşımda CPT’yi buldum.” Bu kadar ortaktır yani. Dolayısıyla TC yönetmiyor orayı aslında. TC’nin rolünün gardiyan olduğunu belirtti. Burası bir ortak yönetim. Küresel kapitalist modernite sisteminin öncüleri ile Kurdistan’daki ulus devlet hakimiyeti kuran devletlerin yönetimlerinin ortak yönetim sistemidir. Kurdistan’a dönük soykırımcı saldırıları İmralı sistemi temelinde yürütüyorlar, yönetiyorlar. Çünkü Önder Apo, Kürt halkının varlık ve özgürlük iradesini ifade ediyor. Bu iradeye karşı saldırı, Kürt soykırım saldırısının özü, esasıdır. Dolayısıyla İmralı sistemini de iyi anlamamız lazım. İliklerimize kadar doğru hissetmeliyiz. Öyle sıradan bir şey olarak görmemeliyiz.
ARTIK TAKKE DÜŞTÜ, KEL GÖRÜNDÜ
Şimdi 25’inci yıl dönümü yaşanıyor bu sistemin. 26’ncı yıla girerken herkes şapkasını önüne koyup derin derin düşünmeli. 25 yıldır İmralı sistemi temelinde Önder Apo’ya zulmedenler, saldıranlar, Kürt halkı, soykırım saldırıları yürütenler ne büyük hakaret yaptıklarını, nasıl büyük insanlık suçu işlediklerini ne zaman görecekler? Artık görmeliler. ABD’si, İngiltere’si, İsrail’i, Avrupa Konseyi, CPT’si, AİHM’i; hepsi görmeli. Nereye kadar gidecek bu? Bu Kürt düşmanlığı nereye kadar sürecek? Kürt halkına bu kadar hakaret nereye kadar yapılacak? Kürtler ne yaptı kendilerine? Neden bu kadar Kürt’e düşmanlık yapılıyor? Niye Kürt imhası bu kadar sürdürülüyor? Kürt toplumunun var olma ve özgürce yaşama hakkı yok mu? Tarihin en kadim halklarından birisi. Uygarlık gelişimine, insanlık gelişimine beşiklik etmiş Mezopotamya’nın kadim halkı. Böyle bir halka saldıranlar insanlığı nasıl temsil edecekler, uygarlığı nasıl temsil edecekler?
Artık takke düştü, kel göründü. Uluslararası Komplo ve İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi bütün ayrıntılarına kadar deşifre oldu. Gerçeğinin ne olduğu görüldü. Artık bundan vazgeçmeleri lazım. Bu sistemi daha fazla sürdüremezler. Dolayısıyla sürdürmemeliler. Daha çok sürdürmeye çalışırlarsa daha ağır tepkilerle karşı karşıya geleceklerini herkes bilmeli. Kürt halkından, Kürt kadınından, Kürt gencinden olduğu kadar Ortadoğu halklarından ve bütün insanlıktan, bütün kadınlardan tepki görecekler. Saldırıları bu kadar sürdürürlerse, kendilerine karşı direnişin de yayılacağını, gelişeceğini, radikalleşeceğini kabul etmeleri lazım.
O bakımdan gerçekten de 25’inci yıl dönümü yeniden bir değerlendirme yapmayı gerektiriyor herkes için. Bunu komployu düzenleyenler de İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemini oluşturanlar da bugüne kadar yönetenler de yapmalılar. Türkiye toplumu, yönetimi, siyasetçileri, aydınları herkes yapmalı Türkiye’de. Çünkü kabak onların başına patlatılmıştır.
Biz de yapıyoruz, yapacağız.
26’NCI DİRENİŞ YILI KÜRESEL ÖZGÜRLÜK HAMLESİNİN ZAFER YILI OLACAK
Bundan sonraki bölümde yeni bir sorgulama üzerinde duracağız tabii. İmralı direnişi nedir? Ondan hangi dersleri çıkarmalıyız? Dolayısıyla 26’ncı yıla nasıl yaklaşmalıyız? Onun üzerinde duracağız, ki bu bizim de yeni bir sorgulamamız olacak. Ama herkes bilsin; 25’inci yıl dönümü yaşanırken Uluslararası Komplo, tarihin en vahşi, insanlık düşmanı saldırısı olarak tarihe geçmiştir. Yapanların alnında birer kara lekedir. Tarihin en haksız, en alçakça saldırısıdır. Bütün bunlara rağmen Önder Apo, Kürt halkı ve dostları 25 yıl durmamışlar, direnmişler ve komployu delik deşik etmişlerdir. Defalarca, onlarca hatta yüzlerce defa komplocu saldırıları boşa çıkarmış, başarısız kılmışlardır.
Komplonun 25’inci yıl dönümünde ise onu tümden yok etmeyi hedefleyen bir hamleyi yürütüyorlar. 26’ncı Direniş Yılını, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen küresel özgürlük hamlesinin zafer yılı haline getirecekler. Uluslararası komployu devam ettirmeye çalışan İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemini yerle bir edecekler, parçalayacaklar, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacaklar. Bu temelde Kurdistan’ın özgürlüğünün ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacaklar.
Devam edecek…