Barzaniler ve KDP dört parça Kürdistan’da örgütlenecek devrimci ve demokratik yurtsever bir çıkışa karşı olmayı birinci vazife olarak öngörmüştür. Bağımsız bir Önderlik ve örgütsel gücün ortaya çıkmaması için Kürdistan parçalarında ajan ve kontra faaliyetlerini en sinsi biçimde yürütmüştür. Önderliğin KDP için “Kürdistan’ın JİTEM’i ” tanımlaması bu tarihsel pratiğe ve gerçekliğe dayanmaktadır. KDP, özellikle kendi ihanet çizgisinden hesap soracak bir devrimci yurtsever hareketin ortaya çıkmasına asla tahammül göstermemiştir. “Kendilerinden hesap sorabilecek olası güçleri her tür komployla düşmanlarından önce tasfiye etmeyi en öncelikli görev bilirler. Ortadoğu’nun en gerici unsurları olmaları, bu yapısal özelliklerinden ötürüdür. PKK ile savaşımları bu yapısal özellikleriyle bağlantılıdır. PKK ile girdikleri savaşın temel nedeni de içyüzlerinin deşifre edilmesi halinde, halka hesap vermeden –ki verecek durumda da değiller– duydukları korkudur.
Barzani ve KDP PKK Önderliğini hedefleyen 15 Şubat 1999 Uluslararası komplosunda aktif rol oynamıştır. Kuzey Kürdistan’da yürütülen Kürt soykırımına, Rojava’da ve Güney işgallerinde Türk devletinin yanında yer almışlardır. Binlerce Rojava ve Güney’de Kürdün katledilmesinde ortak oldular. Bu işbirlikçi ve ihanetçi tutumunu bugün açık şekilde daha da güçlü bir biçimde yürütmektedir.
KDP işbirlikçi ve ihanet çizgisi Kürdistan’da devrimci ve demokratik enerjinin yutulması için bir paratoner görevi görmüştür. “KDP’lileri en ehil araç olarak hem Kürtleri terbiye etmek ve kontrol altında tutmak, hem de komşu ülkeleri Kürt sorunu konusunda denetimde tutmak ve yararlanmak için koruma altına alırlar. Kürt halkının ulusal uyanış̧ döneminde başta eski aşiret, beyliklerin burjuva efendiler hazırlamak istemektedirler. Yeni komplonun özü, yapay olarak oluşturulmuş̧ burjuva efendilerle Kürtleri denetim altında bulundurmaya dayanmaktadır. Kendilerinden ve işbirlikçilerinden hesap soracak devrimci halk önderliğinden yoksun bırakmak da bu komplocu yaklaşımın en önemli amaçlarından biridir. Nitekim Iran Kürtlerinin devrimci önderi Süleyman Muini, Türkiye Kürtlerinin devrimci sol önderi Sait Kırmızıtoprak ve daha çok sayıda devrimci militan, Barzani önderliğinde gelişen komplolarla katledildi. Bağımsız devrimci bir önder ve örgütün ortaya çıkmaması için tüm Kürdistan parçalarında adeta ajanlık biçiminde faaliyetlerle kelle avcılığı yaptılar.
GERİLLA ALANLARININ KUŞATMASI KÜRT HALKINA KARŞI GELİŞTİRİLEN BİR KOMPLODUR
Bugün de bu pratiklerine devam etmektedirler. KDP’nin özel paralı güçlerini Gerilla alanlarını askeri kuşatma TC ile içine girdiği bir plan dahilinde gerçekleştirmektedir. Plan dört parça Kürdistan’da PKK öncülüğünde gelişen Kürt özgürlük çizgisini tasfiye ederek yerine işbirlikçi KDP çizgisini hâkim kılma ve Kürdistan’ı sömürgeci Türk sisteminin denetimine sokmayı yansıra, İran’a karşı ABD’nin bir mevziisi haline getirmeyi amaçlamaktadır. Plan gereği Kürdistan’ın Türk sömürgeciliğince işgal ve ilhak edilmesi öngörülmektedir. PKK’nin hakimiyetindeki stratejik alanlar alınabilirse böylece TC-NATO sınırları İran’la sıfır noktasında birleşmiş olacaktır. Daha iyi anlaşılmaktadır ki, Güney Kürdistan işgali, gerilla alanlarının kuşatması Kürt Özgürlük Hareketi özgülünde Kürt halkına karşı geliştirilen bir komplodur. ABD-İsrail ve TC bu planın yapıcıları, KDP ise işbirlikçisi, piyonu ve taşeronu pozisyonundadır. Uluslararası güçlerin onayı ve desteği olmadan Türk devletini kalıcı işgali mümkün olamazdı. Güney Kürdistanı işgal saldırıları bizzat ABD’nin İran’ı kuşatma planı gereği gerçekleştirilmektedir. ABD’nin güçlerini Irak’tan Güney Kürdistan’a kaydırması yine bu plan gereğidir ve İran’a karşı mevzilenme amaçlıdır. Güney Kürdistan işgali ve Gerilla alanlarının KDP özel güçleri tarafından kuşatmaya yönelik girişimlerin bir yönü de İran’a dönük ablukayla bağlantılıdır. Türkiye’nin Azerbaycan adıyla Ermenistan’da yürüttüğü savaşın bir amacı da Kafkaslardan İran’ı kuşatmaya almaktaydı. Dolayısıyla Güney işgali aynı zamanda 3. Dünya savaşının da bir parçasıdır. İşgal edilen bölgelerde konumlandırılacak Türk işgal ordusu ve ona bağlı getirilecek çete grupları sadece Kürtlere karşı değil İran’a saldırı mahiyetinde hazırlanıp kullanılacaktır. İran’a olası müdahale sonrası PKK’nin etkin olmaması içinde kendilerince tedbir almakta ve Rojhılat Kürdistan’ında da KDP çizgisinin hakim kılınmasını düşünmektedirler.
BARZANİ VE KDP İŞBİRLİKÇİ-İHANET ÇİZGİSİ KAYBETMEYE MAHKUMDUR
Barzani aile saltanatı oligarşik KDP iktidarı Güney halkı içinde katlanılamaz bir hale gelmiştir. Kürtlük adını kirletmekte, Kürdistan’ı Türk ordusunun postalları altına ezdirmekte, Peşmergenin gerçek yurtseverlik sıfatına hakaret etmektedir. Kürt özgürlük peşmergesini Suriye’de Libya’da, Azerbaycan’da Türk devletinin paralı çetesi gibi kullandırmaktadır. Özgürlük için çok ağır bedeller ödemiş Güney halkı yurtseverdir ve Barzani aile hükümranlığına karşıdır. Fakat Barzani/KDP güçlerince bastırılmaktadır. Bölgesel Kürdistan parlamentosu formalitedir ve herhangi bir işlevi yoktur. YNK, GORAN ve diğer partilere politikaların belirlenmesinde söz hakkı tanınmamaktadır. Tevgera Azadi gibi muhalif güçlere sürekli baskı uygulamakta ve yasaklamaktadır. Kürdistan’da demokratik siyasetin gelişmesine izin vermemektedir. Barzani ve KDP, Türkiye’de uygulanan AKP-MHP faşizminin benzerini Güney’de taklit etmektedir. KDP üst yönetimi özelliklede Barzani ailesi her şeyde söz ve karar sahibidir. Barzani ve KDP Kürdistan’ı sömürgeci Türk devletine bağlı bir koloni haline getirmiştir. Türk devletiyle yaptığı anlaşmalarla askeri işgali meşrulaştırıp kalıcı hale gelmesini sağlamıştır. Parlamento dışında petrol kaynaklarını Türk devletine pazarlayan elli yıllık gizli anlaşmalarla Güney’i Türk sömürgeciliğinin hizmetine sunmaktadır. Benzer içerikte KDP’nin ekonomik ve askeri alanı kapsayan Türk işgalciliğini meşrulaştıran ve kalıcı hale gelmesini sağlayan çok sayıda gizli anlaşma yaptığı artık herkesçe bilinmektedir.
Kürdistan jeo-politik konumu nedeniyle stratejik durumdadır ve 3. Dünya savaşının ortasında yer almaktadır. Bu yüzden Kürtler en fazla stratejik düşünmesi gereken bir halktır. Belirsizlikler içinde devam eden 3. Dünya savaşı Kürtler için hem avantaj hem de dezavantajlar ortaya çıkartmıştır. Ortaya çıkan tarihi fırsatları değerlendirme, ülke ve ulus olarak konumunu kalıcılaştırma, varlığını öz yönetim temelinde statüye kavuşturma imkanları vardır ve bu kaçırılmaması gerek tarihi fırsattır. Eğer bu tarihi fırsat ulusal birlik değerlendirilmezse ya eskisi gibi statüsüz ve sömürgeleştirilmiş bir halk olarak kalacak ya da soykırımla yok edilecektir.
3. Dünya savaşı Küresel ve bölgesel güçler büyük bir öneme sahiptir. Ancak Kürtler için çok daha stratejiktir. Küresel ve bölgesel güçler birtakım kayıplar yaşayabilirler. Kazançlarının veya iktidarlarının bir bölümünü paylaşabilirler, fakat Kürtler için soykırıma uğrama, varlıklarını kaybetme gibi çok tehlikeli bir durum söz konu olabilir. Bu bakımdan politik, diplomatik ve askeri açıdan ulusal birlik sağlanarak ortak bir stratejiyle hareket etmek Kürtler için bir zorunluluktur. Her parçanın özgünlüğü olsa da Kürtler üzerindeki soykırım siyasetinin parçalanması ancak dört parçadaki Kürtlerin bir araya gelerek ortak ulusal stratejide buluşmalarıyla gerçekleşebilir. Soykırım siyaseti aşılmadan hiçbir parça özgür olamaz ve kalıcı hale gelemez. Ulusal stratejiye gelmeyen, sabote eden, parçacı ve dar çıkarlarla hareket eden işbirlikçi, hain kesimlere karşı radikal tutum almadan ulusal strateji gerçekleştirilemez.
Barzani ve KDP çizgisi aşılmadan Kürtlerin büyük kaybedeceği gerçeğiyle Barzani ve KDP işbirlikçiliğini de bu stratejik bakış açısıyla ele alıp değerlendirmek gerekmektedir. Zira Kürtler için yarın çok geç olabilir. Tarih akış halindedir ve bugün sunduğu fırsatları yarın ortadan kaldırabilir.
Dıjwar SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi