07 Ağustos 2010 Cumartesi Saat 13:36
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türk devleti ve AKP hükümetinin yeniden 90’lı yıllara döndüğünü belirterek, ‘’Biz siyasal barışçıl yöntemlerle sorunu çözmek isterken o mezarımızı kazmaya çalıştı. Ama şimdi o kazdığı mezara kendisi girmek üzeredir’’ dedi.
AKP ve yandaşlarının Kürtlere karşı tahrik yarattığına dikkat çeken Karayılan Dörtyol ve İnegöl’de Kürtlerin geliştirdiği direnişi de selamladı.
Hantepe’de HPG gerillaların geliştirdiği eylem hakkında bilgi veren Karayılan, ‘’Hantepe’de ya asker o mevzileri terk edip kaçacaktı yada çarpışacaktı. Oradaki komutan çatışmayı esas aldı ve saldırı karşısında dayanamayıp tasfiye oldu. Orada 6 asker değil, tam olarak 37 asker yaşamını yitirmiştir. O tepede sadece kaçanlar canını kurtarmıştır. Kaçamayanların hepsi tasfiye oldular. Çünkü tepe yarım saat içerisinde ele geçirildi. Müdahale gelmedi mi, müdahale geldi ama müdahalelere karşı tedbir vardı’’ dedi.
Karayılan ANF’nin sorularını yanıtladı.
* İçişleri Bakanı Beşir Atalay “ne yaparsanız yapın Amanos’ları temizleyin biçiminde talimat verdi. Bunlarla beraber Kürtlerin yaşadığı batı kentlerinde bir sertleşme başladı. Linç girişimleri ve Atalay’ın sözünü nasıl yorumluyorsunuz?
– Hamlesel çıkışımızın üzerinden iki ayı aşkın bir zaman geçiyor. Bu zaman süreci içerisinde gerillanın yürüttüğü savunma savaşı ve halkımızın yürüttüğü serhıldan direnişi önemli bir düzeyi yakalamıştır. Bazı yetersizlikleri, üzerinde durulup giderilmesi gereken yanları açığa çıkmış olsa da sonuç itibariyle bu iki aylık zaman süreci içerisinde özgürlük hareketi ve Kürt halkı zamanında ve yerinde bir hamle ile gerçekleri bir kez daha gündeme taşımıştır. Bu süreç Kürt halkının her bakımdan ulaşmış olduğu düzeyi ortaya koymuştur. Halkımızla oynanamayacağını, artık oyalama taktikleri ve üstü örtülü değişik politikalarla tasfiye konseptlerinin sonuç alamayacağını bir kez daha ortaya koymuştur. Bunun karşısında AKP hükümeti ve Türk devletinin tasarladıkları planları da sonuçsuz kalmış, hesapları boşa çıkmıştır. Çünkü Önder Apo ve hareketimiz AKP’nin yürüttüğü tasfiye planını fark edip anlamış buna karşı gerçekleştirdiği çıkışla da gerekli tedbirleri almıştır.
‘MUHATAP OLACAK GÜÇLERİ TASFİYE ETME POLİTİKASI’
Biz Kürt sorununda siyasal çözümü geliştirmek için yerel seçimlerden sonra eylemsizlik ilan ettik. Onlar ise siyasal çözüm zeminini tümden kurutmak için Kürt demokratik sivil siyasal alanına dönük kapsamlı bir operasyonu başlattılar. Kesin bir tasfiyeyi hedeflediler. Bunu da ortaya attıkları açılım politikasının şemsiyesi altında yapmak istediler. Aslında açılım Kürt sorununun çözümü için olabilecek gerçek demokratik açılımları önleme açılımıydı. Bu gerçeklik bugün çok daha iyi anlaşılmıştır. AKP’nin geliştirmek istediği açılımın gerçek amacının Kürt sorununu çözme değil, çözümde muhatap olacak güçleri tasfiye etme olduğu açığa çıkmıştır.
AKP hükümeti bu politikalarla hareketimizi oyalayacağını, Kürt halkını da kandıracağını sandı. Ama bu hesabı tutmadı. Tutmadığı için şimdi kudurmuş gibi sağa sola saldırıyor. En sert çıkışlarla kendi gerçek zihniyetlerini açığa vuruyorlar.
Beşir Atalay’ın “ne yaparsanız yapın şu Amanos’ları temizleyin sözü hafife alınacak bir söz değildir. Böyle bir sözü 94’te kimse söylemedi. Ama AKP hükümeti ve hem de onun açılımın başındaki koordinatörü bunu söylüyor. Böylece o açılımın da ne gibi bir açılım olduğu bir kez daha açığa vurulmuş olundu. Sözü edilen açılım tasfiye açılımıydı. AKP bununla büyük bir yanlış yaptı. Biz siyasal barışçıl yöntemlerle sorunu çözmek isterken o mezarımızı kazmaya çalıştı. Ama şimdi o kazdığı mezara kendisi girmek üzeredir. Kürt halkını siyasetten anlamaz, taktik bilmez, oyalanacak bir halk, hareketini ve Önderliğini ise bu durumları fark edemeyecek bir hareket ve Önderlik olarak görme tutumu yanlış bir tutumdur.
‘DIŞ MİHRAKTAN’ ‘İÇ MİHRAKA’…
Ortada ciddi bir önderlik ve ciddi bir halk hareketi vardır. Büyük bir emekle yoğrulmuş bir örgütsel düzey vardır. Bunun iki yüzyıllık geçmişi vardır. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin iki yüzyıllık yoğunlaşmasının bir sonucu olarak son 37 yılda büyük bir emek ve değerle yoğrulmuş bir Önderliksel gerçeklik ve bir özgürlük mücadelesi söz konusudur. Bunun öyle oyalanacak, çeşitli taktiklerle yanıltılacak bir yanı yoktur. Bu açıdan hata yapmamak gerekiyor. Ama AKP bu konuda büyük bir hata yaptı. Şimdi çeşitli yandaşları veya daha değişik çevrelerden olup da Kürt halkına karşı özel savaşla görevlendirilmiş öğelerin değişik yorumları olabilir. İşin gerçeği öyle değildir. İşin gerçeği AKP hükümetinin iflas eden Türk sömürgeciliğini yenileyerek devam etme politikası temelinde gelişen sinsi bir tasfiye planıdır.
AKP hükümeti bu tasfiye planından vazgeçecek mi geçmeyecek mi? Önemli konu budur. Bunu tartışabilir, konuşabiliriz. Kalkıp bunu başka yerlere bağlamak, yok işte derin güçlerle bağlantısını kurmak, dış güçlerle bağlantısını kurmak olmaz. Neredeyse İsrail’le bile bağlantılandırdılar. Yani bu özünde Kürt halkını küçümseme zihniyetinin dışa vurumudur. Daha önce de hep, “dış mihrak derlerdi. Bütün Kürt isyanları için dış mihrak yorumunu yaptılar. Şimdi dış mihrak dedikleri güçlerin hepsi ile ittifak halindeler. Bu kez de zaman zaman yine dış güçlere bağlama, ama çoğunlukla da artık iç güçlere bağlama yorumları geliştirilmektedir. Ergenekon yıllarca bize karşı savaştırılmış bir yapılanmadır. Ama çok alçakça bizi onunla bağlantılandırmaya çalışanlar vardır.
HANTEPE’DE TEDBİR ALINMIŞTI SADECE KAÇANLAR CANINI KURTARABİLDİ
* Son Hantepe çatışmasında da benzer iddialar ortaya atıldı. Heron görüntüleri yayınlanarak tedbir alınmadığı ve bir işbirliği olduğu yönünde haberler servis edildi…
– Şimdi bütün bu tutumların altında Kürt halkını ve onun hareketini küçümseme yatmaktadır. Onun gerçekliği ve gücü hakkına kuşku yaratmaktır. Bazı çevreler bunu geliştirmek için her türlü fırsatı kullanmaktadırlar. Hantepe denilen yerde gerçekleşen bir eylem oldu. Burada gerilla ile ordu arasında bir denge durumu vardır. Gerilla bir eylem planını pratikleştirme aşamasına koyduktan sonra değil tabur komutanının haberi olsa, tüm ordusu harekete geçse bile gerillanın saldırısı karşısında dayanması mümkün değildir.
Şimdi deniliyor ki, heronlar takip ettiği halde ve herkes bunu seyrettiği halde niye tedbir alınmadı. Oysa tedbirler alınmamış değil, önceden güçler uyarılıyor ve saldırı olacağını herkes biliyor. Orada ya asker o mevzileri terk edip kaçacaktı ya da çarpışacaktı. Oradaki komutan çatışmayı esas aldı ve saldırı karşısında dayanamayıp tasfiye oldu. Orada basına yansıtıldığı gibi sadece 6 asker değil, tam olarak 37 asker yaşamını yitirmiştir. O tepede sadece kaçanlar canını kurtarmıştır. Kaçamayanların hepsi tasfiye oldular. Çünkü tepe yarım saat içerisinde ele geçirildi. Müdahale gelmedi mi, müdahale geldi ama müdahalelere karşı tedbir vardı. Bu eylemi yapan, eylemin planını yapan gerilla komutanı müdahalelerin hesabını da elbette ki yapacaktır. Nitekim karadan ve havadan müdahale edilmiştir. Çatışma geniş bir sahada sürdürülmüş ve Türk ordusunun tüm müdahaleleri kırılmış, etkisiz bırakılmıştır. Olay budur.
Gerçekleri görmek istemeyen kör gözler özgürlük gerillasının yakaladığı performansı ve yarattığı dengeyi göz önüne almadan ordu niye müdahale etmedi diye feryat etmektedirler. Bu eksenden hareketle çeşitli biçimlerde kuşku kaynakları da üretiyorlar. Kürt halkının özgürlük mücadelesini küçümsemenin altında esasında gerçeklere gözünü kapama ve görmek istememe tutumu vardır.
PKK NİYE EYLEM BAŞLATTI DİYE SORANLAR…
Niye PKK bu dönemde eylem başlattı, diye sorarak ardından yorumlar geliştiren köşe yazarları, çokbilmiş aydın denilen kişilere şunu söylüyorum Sizin yeriniz sıcak, bir eliniz yağda bir eliniz balda, rahatsınız. Fakat Kürt halkının bütün değer yargıları büyük bir saldırı altında, onursuzca bir boyun eğme dayatılmakta ve imha konsepti gündemdedir. Sen bir taraftan mezarımızı kazacaksın, bütün Kürt siyasetçilerini, seçilmiş insanlarını çok sahte gerekçelerle alıp içeri atacaksın, Kürt çocuklarına linç edercesine dünya da görülmedik uygulamalarda bulunacaksın, Kürt kadınına her türlü tecavüz politikalarını yönelteceksin, tasfiye için uluslararası güçlerle, bölgesel güçlerle ittifak yapacaksın, bütün bunları uygularken Kürtler ve özgürlük hareketi bunu bozmaya çalıştığında da “vay niye PKK eylem yapıyor diye soru soracaksın. Bu tek kelimeyle pişkinliktir. Hiçbir biçimde empati kurmamadır. Kürt halkını hep köle statüsünde sayma mantığının bir sonucudur. Bize karşı hakaret içeren siyaseti görmemedir. İmha politikalarını reva görmedir.
Yapılan bütün saldırıları normal gören, bizim buna karşı var olmak, sorunu çözmek için yürüttüğümüz direniş mücadelesini de şuraya buraya bağlama mantığının kesinlikle terk edilmesi gerekmektedir. Bu mantık sorunu çözmeye hizmet etmez. Bu, çözümsüzlüğü derinleştiren bir bakış açısıdır. Onu soracaklarına, biz ne yaptık da PKK ve Kürt halkı böyle çıkışlar yapmak zorunda kaldı, diye sorsalar kendi yaptıklarını daha iyi görürler. Devletin yaptıklarını, AKP’nin bütün yaptıklarını görmeden, PKK niye şöyle yaptı böyle yaptı diyerek sonuca gidilemez.
Bu zihniyet toplumda tahrik havası geliştiriyor. Bugün Kürt halkına karşı geliştirilen linç saldırılarını küçümseme, görmezden gelme bu zihniyetin bir sonucudur. Bu tür propagandaların bir yansımasıdır. Bu zihniyet MHP gibi ırkçı bir politikayı esas alan, Kürt düşmanlığını işleyen bir zihniyettir. Ancak MHP’nin propagandasıyla bu kitleler sokağa dökülmez. Ama bu sözünü ettiğim çevreler PKK’yi ve Kürt halkını her şeyin sorumlusu ve suçlusu olarak göstererek, çeşitli Türk çevrelerinde ve Türk halkında Kürt halkına, PKK’ye karşı bir düşmanlık hissiyatını geliştirmişlerdir. Halkımız bugün büyük bir tehdit altındadır. Eskiden sadece polisin, kontra güçlerin, Özel Timin, JİTEM’in, askerin saldırıları vardı. Ancak şimdi ise Kürt halkı şurada burada serserilerin, şovenist zihniyetle doldurulmuş Türk çevrelerinin saldırılarıyla da karşı karşıya gelmektedir. Bununla Kürt halkı sindirilmek ve teslim alınmak istenmektedir. AKP hükümetinin sözcülerinin yaptıkları konuşmalar özel savaş politikalarının bir sonucu olarak gelişen konuşmalardır.
‘LİNÇ SALDIRILARININ BAŞINI AKP VE YANDAŞLARI ÇEKİYOR’
Halkımızın özgürlük mücadelesi karşısında çözümsüz kalınca bu kez toplumu sindirmeye dönük çeşitli farklı güçleri devreye sokma politikaları söz konusudur. Bu halkın gerillalarını imha etmek için yapmadıkları şey kalmadı. Sonuçta bu halkın sivil, siyasi temsilcilerini sorgusuz sualsiz alıp zindanlara attılar. Ancak sindiremediler. Şimdide linç girişimleriyle toplumun gözünü korkutmayı ve sindirmeyi hedeflemektedirler. İnegöl’de, Dörtyol’da gelişen saldırıların nedeni budur. Bunların başını tabi AKP temsilcileri ve yandaşları olan o yorumcular çekmektedirler. Onlar bu tablonun yaratıcılarıdırlar. Bu politikanın uygulayıcıları durumundadırlar. Ondan sonra halkımıza karşı o kadar saldırı var, o kadar ırkçı, şovenist tahrip edici, sindirici baskılar var bunu sıradan gösterme, bunu olabilecek şeyler olarak gösterme tutumu sergileniyor. Bu tutum özünde bu politikaların reva görüldüğünü ve devam edeceğini de göstermektedir.
‘İNEGÖL VE DÖRTYOL’DAKİ HALKIMIZI SELAMLIYORUM’
Bu açıdan halkımız her yerde kendini savunmaya alarak, öz savunmasını geliştirmelidir. Kürdistan özgürlük gerillası savunma savaşını en yetkin biçimde geliştirebilecek kudrette olduğunu ortaya koymuştur. Halkımızın kararlı duruşu iradeleşme boyutunu herkese göstermiştir. Ancak Kürt halkı bulunduğu her yerde daha örgütlü, daha disiplinli, daha planlı bir biçimde kendisini savunmayı esas almalıdır. Bunun öncelikli yolu örgütlenmektir. Örgütlü bir biçimde öz savunma sistemini geliştirmedir. Ben özellikle İnegöl ve Dörtyol’daki halkımızın kahramanca duruşunu ve o saldırılar karşısında günlerce kuşatma altında geliştirdiği direnişini selamlıyor ve çok anlamlı buluyorum. Bu da gösteriyor ki, Kürt halkı kendi ulusal kimliğini, şerefli, haysiyetli duruşunu her koşul altında savunmaya muktedirdir. Bu gerçeklik bu süreçte açığa çıkmıştır.
Bu açıdan Türk devletinin bu denli saldırılarının da sonuçsuz kalacağının bilinmesi gerekmektedir. Halkımız hiçbir şekilde sindirilemeyecek, özgürlüğünü alana kadar da direnişini devam ettirecektir. Bu gerçeği herkesin bilmesi gerekmektedir. Hem Kürdistan özgürlük gerillası hem de Kürdistan halkı bu konudaki kararlılığını ortaya koymuştur. Bunun doğru anlaşılması önemlidir.
ATALAY’IN TALİMATINDAN SONRA ORMAN YANGINLARI ARTTI
* Türk ordusu geçen yıllara oranla bu yıl Kürdistan’daki ormanları daha fazla hedef almaya başladı. Temmuz ayında orman yangınının çıkarılmadığı gün yok gibi. Ağustos ayının başından beri de her gün yangın haberleri var. Sizce devletin Kürdistan ormanlarını yakması bilinçli bir politika?
-Evet sizin de belirttiğiniz gibi Türk ordusu tarafından Kürdistan’daki ormanlar yaygın bir biçimde yakılmaktadır. Daha önce Amanos’ta yangın çıkmasın diye havan atışları ve rastgele kobra atışları olmuyordu. Fakat özellikle Beşir Atalay’ın tehdit içerikli konuşmasından sonra Hassa bölgesinin bir yerinde Amanos ormanları da yakılmış. Bir de özellikle bu konuşmadan sonra Kürdistan’da yangın olayları daha da arttı. Yine Şırnak da görüldüğü gibi faili meçhul cinayetler yaşandı. Pervari de, Eruh’ta görüldüğü gibi gerilla eylem yapıyor ancak sonrasında sivil siyasetçi insanlar tutuklanıyor. Hâlbuki bunların birbirleriyle hiçbir alakaları yoktur. Gerilla çok farklı bir örgütlemedir. Kendine özgü sistemi bulunmaktadır. Sivil siyasetçilerin yakalanması, faili meçhul cinayetlerin başlamış olması ve özellikle de en son Dersim belediyesine bombanın konulmuş olması aslında Beşir Atalay’ın öyle durup dururken konuşmadığını, 94 gibi şiddet yöntemiyle sonuç alma politikasında AKP hükümeti ve Türk devletinde bir kesinleşmenin giderek açığa çıktığını göstermektedir. Bunun için orman yakmalar arttığı gibi, Kürt halkına karşı sindirme, bastırma hatta artık Kürt siyasetçilerine karşı tekrardan yok etme politikalarının gündemleştiğini göstermektedir.
O BOMBAYI KİM KOYDU?
Tıpkı 90’larda nasıl faili meçhul cinayetler işlediler. Şimdi de Kürt siyasetçilerini tutuklamaktadırlar. Bununla istedikleri sonucu alamayınca bu sefer de tehdit, bombalama ve suikast yöntemlerine başvuracaklar. Biz Osman Baydemir vb Kürt siyasetçilerinin yüzlerce kez tehdit edildiklerini biliyoruz. Tutukladılar olmadı, tehdit ettiler olmadı, bütün bunlarla ıslah edemediklerini tehdit ve suikastla etkisiz kılmayı gündemleştirmişlerdir. Dersim’de binaya konulan bombanın açığa çıkarılması birçok gerçeği de beraberinde açığa çıkaracaktır. Bu çok önemli bir husustur. O bombayı kim oraya koydu? Türk devleti ve AKP hükümeti tekrardan 90’lı yıllara dönmektedir. Eğer bunun tersini iddia ediyorlarsa başta bu bombalama olayı olmak üzere diğer bütün saldırıları açığa çıkarsınlar.
Birkaç gün önce emekli General Atilla Kıyat bir televizyon kanalında bir açıklama yaptı. Fakat Türk basını bunun üzerinde fazlaca durmadı. Ama bu zatın yaptığı açıklama çok önemlidir. Sıradan bir açıklama sayılamaz. Demek ki artık vicdanı el vermemiş ki, risk göze alarak bir gerçeği açığa vurmak zorunda kalmıştır. Hatta bunun için 93’lerden 97’ye kadar ki cumhurbaşkanları, başbakanları, genelkurmay başkanlarını, olağan üstü hal valilerini vicdanlı olmaya çağırmaktadır. Vicdanınız nasıl gece yataklarınızda rahatça uyumaya tahammül etmektedir, diye soru sormaya, artık gerçekleri açığa vurmaya davet etmektedir.
Türk devlet politikasının gerçeği budur. Eğer bu gerçek itiraf edilir açığa vurulursa Kürt sorununun çözüm yolu da açılır. Devlet Kürt halkının özgürlük mücadelesini her türlü yöntemle bastırmaya çalışmıştır. Faili meçhul cinayetlerin devlet kararıyla uygulanma durumu söz konusudur. Şimdi bakıyoruz AKP hükümeti de adım adım bu yöne doğru kaymaktadır. Mesela halen birçok yargılama konusu vardır. Cizre’deki Kamil Atak ve oradaki komutanın davası dışında aslında faili meçhul davalar açılmış değildir. Bu kadar Ergenekon davası, balyoz davası vb davalar var ama Kürdistan’daki faili meçhul davalarının üzeri özenle örtülmektedir.
Halkımızın özgürlük mücadelesi karşısında çaresiz kalan sömürgeci devlet anlayışı bu türden insanlık dışı uygulamalara rahatlıkla girebilmektedir. Şimdide aynı politikalar farklı bir biçimde söz konusudur. Örneğin orman yangınları aslında bir hukuksuzluktur. Bir cinayettir. Canlıların haklarını çiğnemedir. O orman yakmalarında sadece oradaki ağaçlar yanmıyor. Oradaki bütün canlılar katlediliyor. Yapılan açık bir katliamdır. Bu katliama karşı kendisine liberalim diyen çevreler niçin sessiz kalıyorlar? Çokça demokrasiden söz eden yazar-çizerler niye sessiz? Kürt insanına ayrımcılık yapıldığı gibi Kürt ormanlarına karşı da ayrımcılığın izahı nedir? Bunlar önemli hususlardır. Kürt özgürlük davasını bastırmak adına her türlü insanlık dışı uygulamayı, her türlü vahşeti reva görme zihniyetinin bir sonucudur. Bugün bu uygulamalardan AKP hükümeti sorumludur.
SALİH ÖZDEMİR’LE GÖRÜŞÜYORDUM
*Batman’da meydana gelen bir olayda eski İHD ve HEP yöneticiliği yapmış kişiler hayatını kaybetti. Bu olayın hareketinize mal edilmeye çalışılıyor. Buna ne diyorsunuz?
-Başta yaşamlarını yitirenlerin ailelerine ve halkımıza bir kez daha baş sağlığı diliyorum. Her şeyden önce bu bizim için çok üzücü bir olay olmuştur. Bu olayda Kürdistan’da yürütülen demokrasi ve özgürlük mücadelesinde emek sarf eden insanlar yaşamını yitirmişlerdir. Salih Özdemir’i şahsen tanıyorum. 1991’den beri bazen direkt bazen de telefon üzeri görüştüğüm bu mücadelenin bir insanıdır. Muteber, demokrat, yurtsever bir insandı. Kürt siyaseti içinde yerel düzeyde değişik tutumlar, birbirine karşı farklı grupların iç mücadelesi olabilir. Ama biz hareket olarak hepsini kendi insanlarımız olarak görürüz. Hepsini bu yolun yolcusu, bu davanın emekçisi olarak görürüz. Biz hiçbir zaman insanlarımız arasına bir fark koymadık. Her zaman değer biçtiğimiz insanlardır. Salih Özdemir’in emekleri, kardeşi Sadi Özdemir’in aynı biçimde İHD içinde sarf ettiği emekler, kardeşleri Sıdık’ın da yurtsever çalışmaları bilinmektedir. Aynı biçimde Sedat Özevin de hem baro başkanlığı hem de İHD başkanlığı görevlerinde bulunmuş yurtsever bir insandır. Kürt halkının yürüttüğü özgürlük mücadelesine emeği geçen şahsiyetlerdir. Bu nedenle hareket olarak bu insanları hedeflememiz asla ve asla mümkün değildir. Hiçbir biçimde ne merkezi nede yerel düzeyde bu insanları hedeflemek söz konusu değildir. Bunun çok iyi bilinmesi gerekir.
CİDDİ SORU İŞARETLERİ VAR
Özellikle bu değerli insanlarımızın aileleri, dostları şunu çok iyi bilmeliler ki bu insanlarımız devrim mücadelesinin dışında değillerdi. Ve yine, hareketimiz tarafından hedeflenecek insanlar değildiler. Şunun iyi bilinmesini istiyorum. Biz bu ailelerimizin acılarını derinden paylaşıyoruz. Bu insanlar temiz yaşamış, emek vermiş bu devrime bağlı yurtsever kadrolardı. Bunlar demokrasi mücadelesinin şehitleridir. Olayın nasıl olduğu ve kimler tarafından yapıldığı ayrı bir konudur. Biz bunu araştırıyoruz ve üzerinde duruyoruz. Halen anlaşılması gereken, netleştirilmesi gereken boyutları vardır. Bir kere gerillamızın basmalı mayın koyma yöntemi yoktur. Gerillamız kontrollü olan uzaktan kumandalı yöntemi kullanır. Ama burada basmalı kullanılmıştır. Kim ve neden kullanıyor? Niçin böyle bir yerde ve böyle bir tarz uygulanıyor? Konusu bizim açımızdan ciddi soru işaretleridir. Kısaca üzerinde durulması ve netleştirilmesi gereken bir olaydır. Ama, hiçbir şekilde hareketimizin tasvip edeceği, meşru göreceği bir olay değildir. Bu olayda yaşamlarını yitirenler bizim insanlarımızdır. Kayıp veren biziz, halkımızdır. Biz bu insanlarımıza sahip çıkıyor, özgürlük yolunun bir yolcusu ve demokrasi mücadelesinin şehitleri olarak görüyoruz. Yanlışlık yapılmıştır, hata yapılmıştır, işin içinde farklı bir durumlar olabilir. Bu ayrı bir kondur. Hiç kimse bu olayı halkımızın temiz ve meşru özgürlük mücadelesine karşı kullanmaya kalkmamalıdır. Kürdistan demokrasi hareketi ve Kürt halkı bu değerli insanlarını yitirmekle ciddi bir kayıp vermiştir. Önemli olan bu değerli insanlarımızın anısına doğru sahip çıkmaktır. Öfkeyle farklı yerlere çekmek hiç kimseye yarar sağlamayacaktır.
KAYIPLAR BİZİM KAYIPLARDIR, SORUN BİZİM SORUNUMUZDUR
Ayrıca bazıları bu olayı fırsat bilerek, hareketimize karşı kin kusmakta, her şeyi lanetleyerek rant sağlamaya çalışmaktadır. Hiç kimsenin tasvip edemeyeceği henüz tüm boyutlarıyla netleşmemiş, bir kaza gibi yaşanan bu olaya dayanarak çeşitli yerlere mesaj vermek, milletvekili listelerine girmek için yurtsever saflarda parçalanma yaratmaya kalkışmak çapulculuktan başka bir şey değildir. Hiç kimse Kürt halkının öz evlatlarının kanıyla değerler birikimi haline gelmiş mücadeleyi kötüleyerek bir yere varamaz. Çünkü halkımız kimin ne yaptığını çok iyi bilmektedir. Bu tür durumlarda fırsatçı yaklaşmamak, bölücü değil bütünleştirici yaklaşmak dürüstlüğün ve samimiyetin temel ölçüsüdür. Verilen kayıplar bizim kayıplarımızdır, sorun bizim sorunumuzdur. Herkesin bu şekilde yaklaşması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.-ANF
Aziz Köylüoğlu/ Halit Ermiş
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info