PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, katıldığı Medya Haber TV programında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü amacıyla Fransa’nın Strasbourg kentinde 12 yıldan bu yana kesintisiz sürdürülen Özgürlük Nöbeti’ne de değinerek, şunların altını çizdi: “Başarılı olacaklar, zemin oluşturdular, umut yarattılar, irade oluşturdular. Bütün Kürt halkını, dünyanın dört bir yanında yaşayan insanlarımızı olduğu gibi, dünyanın bütün özgürlükçü, demokratik çevrelerini de kendi eylemlerine çektiler, kattılar. Şimdi eylemleri büyüdü, genelleşti. Aslında küresel özgürlük hamlemizin en temel direği, temeli, başlangıcı, bir parçası haline geldi. Bu temelde daha çok gelişecek, sürecek ve sonuç alacak”.
Kalkan’ın güncel gelişmelere dair derlediğimiz değerlendirmeleri şöyle:
İmralı direnişinin mimarı Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. İmralı’da saldırı, tecrit, işkence, soykırım sürüyor. Tabii ona karşı tarihin en büyük ve anlamlı direnişi de sürüyor.
Geçen süreçte mevcut sistemin yürütülüşünde herhangi bir değişiklik olmadı. Biz o zaman da söyledik, bu tecride bahane olarak geliştirdikleri disiplin cezaları vardı. Bu sadece tecrit ya da görüşmeyi engelleme değil, aslında “Umut Hakkı” denen çerçevede Önder Apo’nun yeniden yargılamasını ve fiziki özgürlüğünü elde etmesini engellemek için uydurulmuş bir hukuki kılıf oluyordu. Bunu sürdürecekler dedik. Gerçekten de sonrasında da gördük, tekrar disiplin cezası verdiklerini ifade ettiler.
Tabii nedeni açıklanmıyor. Gerçekten de kabul edilir bir durum değil. İnsan şunu ifade edebilir; bu dünyanın en disiplinli, örgütlü yaşayan ve çalışan kişisi Önder Apo’dur. Bunu binlerce, on binlerce insan biliyor. Aslında bu uyduruk cezaları veren TC devletinin yöneticileri de çok iyi biliyorlar. Buna rağmen “disiplin cezası” demek anlamsız oluyor. İyi anlamayı gerektiriyor. Bu uydurulmuş bir şey.
Diğer yandan aslında saldırının bu biçimde sürüyor olması, İmralı’da büyük bir direnişin olduğu, aslında İmralı mücadelesinde uluslararası komplocu güçlerin ve TC devletinin, soykırımcı sistemin başarılı olamadığının, yenildiğinin kanıtı oluyor. Büyük bir direniş var, direniş sürüyor. Hem de bu faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaseti yargılama ve mahkum etme temelinde sürüyor. O halde bunu doğru anlamamız, buna doğru ve yeterli katılmamız gerekli. Önemli olan bu.
SADECE MÜCADELEYLE SONUÇ ALABİLİRİZ
Biz İmralı’daki hiçbir hukuk ve ahlak tanımayan sistemi deşifre etmeliyiz. Bu açıdan dedik, hukuk mücadelesi de önemli. Avukatlar, hukuk çevreleri çeşitli toplantılarla, konferanslarla yapıyorlar bunu. Gerçekten de önemli, anlamlı onlar. Çünkü benzeri olmayan bir ahlaksızlık ve hukuksuzluk örneği var İmralı’da. Bunu hukuka inanan hiç kimse kabul edemez. Öyle demokrat olmasına da gerek yok aslında. Sol sosyalist olmasına da gerek yok. Yani hukuka inanıyorum diyen hiç kimse İmralı’daki sistemi, rejimi meşru göremez, kabul edemez. Bu bakımdan bunun teşhir edilmesi, deşifre edilmesi, maskesinin düşürülmesi, İmralı sisteminin nasıl bir ahlaksız ve hukuksuz saldırı olduğunun ortaya konulması çok çok önemli.
İmralı soykırım sistemine karşı mücadelenin yayılarak geliştiğini görüyoruz. Önemli gelişmeler oldu. Kurdistan’da oldu, yurt dışında oldu, her yerde var. Zenginleşti, çeşitlendi biraz. 10 Ekim’de başlayan küresel özgürlük hamlemiz temelinde, Önderliğin fiziki özgürlüğünü hedefleyen eylemlerde bir yayılma, zenginleşme, büyüme vardır. Tabii kuşkusu daha büyütmek gerekiyor. Var olanı kesinlikle yeterli görmemek lazım. Her alanda çok daha geliştirmek, çok daha büyütmek ve mutlaka mücadeleyle sonuç almayı hedeflemek gerekli. Çünkü ancak mücadele sonuç alır. Başka türlü sonuç almak mümkün değil. Ama mevcut gelişmeler de önemli.
Bu vesileyle bir kere daha bütün eylemcileri selamlıyorum. Örneğin zindanlar ve onun etrafındaki eylemlik sürüyor. Hiç en küçük bir gerileme, zayıflama yok. Gittikçe zindan direnişi etrafındaki kitle eylemleri halka halka büyüyor. Bu çok önemli, gelişiyor. Kitle eylemliğinde her alanda etkinlik var, sürüyor eylemlikler. CPT üzerinde önemli bir baskı oluştu bu geçen süreçte. Hukuki olarak görevlerinin gereğini yerine getirmediği gerçeği ortaya çıkıp kamuoyuna biraz yansıtılınca birçok çevre CPT üzerinde baskı ifade eden eylemsel girişimler geliştirdiler. Kadınların eylemleri oldu; mektup gönderme eylemleri. Avrupa’nın hemen bütün devletlerinden, aydınlar, yazarlar, sanatçılar, işçiler, sendikacılar, demokrat, sol, sosyalist, Kürt dostu, aslında hukuka ve adalete inanan toplumların beyni ve yüreği olan toplumlar tarafından tanınan, kabul edilen hemen bütün kesimlerin imzasını taşıyan mektuplar gitti CPT’ye. Görevine sahip çıkması istendi CPT’den. Çağrı yapıldı, İmralı’ya gidilmesi, bir bilgi çıkartılması istendi. Bunun en doğal ve demokratik hukuki görev ve hak olduğu belirtildi. Bu anlamda CPT görev ve sorumluluğuna sahip çıkmaya çağrıldı.
Bunlar oldukça önemli, geliştirmek ve devam ettirmek gerekiyor. Şu ortaya çıktı; İmralı sistemi, İmralı’daki hukuksuzluk, adaletsizlik, İmralı’da süren özgürlük ve demokrasi direnişi gittikçe daha çok kesime yayılıyor, dalga dalga bütün toplumlar içerisinde dünyanın dört bir yanında yayılıyor. Ulaştığı yerde insanlar bu hukuksuzluğa karşı çıkıyorlar. Önder Apo’nun özgürlüğü için mücadeleyi önemsiyorlar, katılıyorlar çeşitli biçimlerde. Bu çok önemli ve anlamlı bir durum. Bir defa böyle bir duruma gelmiş mücadeleyi kimse durduramaz, engelleyemez. Bu mücadelenin başarısı önlenemez. Bunu herkes bilmeli. Önder Apo’nun fizik özgürlüğü için başlatılmış olan küresel özgürlük hamlesinin başarısını kimse engelleyemez, önleyemez. Mutlaka başarı kazanacak bu hamle.
Bu temelde sanatçıların, aydınların, herkesin katılımı var. Gençliğin, kadınların eylemliliği sürüyor. Yaymak gerekiyor, daha çok büyütmek lazım.
STRASBOURG’DAKİ NÖBET EYLEMİNE KATILANLARI KUTLUYORUM
Aslında bu küresel özgürlük hamlemiz, Önder Apo’nun fizik özgürlüğünü hedefleyen hamlesel mücadele 10 Ekim 2023’te ilan edildi. Başladı ama Önder Apo’nun özgürlük nöbetini 12 yıl önce başlatıp yürüten Strasbourg’da Özgürlük Nöbeti eylemi vardı. Avrupalı yurtseverler yürütüyorlar. Avrupa’nın değişik ülkelerinden gençler, kadınlar, işçiler, emekçiler her hafta bir yerden geliyor, nöbet tutuyorlar. 25 Haziran’da bu 12. yılını tamamlıyor bu eylem. 13. yılına giriyor. Büyük bir kitlesel eylemlik yapılacağı basına duyuruldu bu yıl dönümünde. Bunu da önemsemek, dikkate almak gerekli. Çünkü aslında en uzun süreli özgürlük eylemi olduğu gibi Kürt halkının, Önder Apo’nun özgürlüğü için 12 sene önce başlatılmış, 10 Ekim’de başlatılan küresel özgürlük hamlemize de zemin oluşturmuş bir eylemlilik. Öyle görmemiz gerekli. Bu bakımdan gerçekten de yıl dönümünde daha çok katılım olmalı.
Avrupa’daki halkımız bunu dikkate almalı. 12 yıldır kesintisiz bu eylemi sürdürdü. Bu eyleme katılan herkesi kutluyorum, selamlıyorum parti yönetimimiz adına. Başarılı olacaklar, zemin oluşturdular, umut yarattılar, irade oluşturdular. Bütün Kürt halkını dünyanın dört bir yanında yaşayan insanlarımızı olduğu gibi, dünyanın bütün özgürlükçü, demokratik çevrelerini de kendi eylemlerine çektiler, kattılar. Şimdi eylemleri büyüdü, genelleşti. Aslında küresel özgürlük hamlemizin en temel direği, temeli, başlangıcı, bir parçası haline geldi. Bu temelde daha çok gelişecek, sürecek ve sonuç alacak. Bu temelde bu eyleme katılmış olan herkesi bir kere daha selamlayıp başarı diliyorum.
GÖKTEN AKP-MHP’NİN ENKAZLARI YAĞIYOR DÖRT BİR YANA
Son dönemde bütün Medya Savunma Alanlarında, Avaşîn’de, zaten Zap’ta, Metîna’da sürekli oluyor. Yine Xakurkê’de eylemler oldu, devam ediyor. Gerilla günlük olarak işgalci, saldırgan AKP-MHP faşist sürülerine darbe üzerine darbe vurmaya devam ediyor.
Diğer yandan en çok güvendiği, tekniğiydi. Teknik ve istihbarat savaşı dendi buna. İstihbaratçılarının durumu da tekniğinin durumundan çok farklı değil. Onlar gizli olduğu için görünmüyor tabii. Gizledikleri için birçok şey açığa da çıkmıyor. Özellikle Türkiye kamuoyu, dış kamuoyu da fazla bilemiyor, duyamıyor. Ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Bir biçimde görülüyor. HPG-BİM şimdiye kadarki sonuçları açıkladı. Bunu çeşitli basın çevreleri de duyuruyorlar. Artık gökten AKP-MHP’nin enkazları yağıyor dört bir yana. Başurê Kürdistan bu hale geldi.
UÇUŞLARINI GÖSTERDİ DE NEDENSE DÜŞÜŞLERİNİ HİÇ GÖSTERMİYOR
Dendi ki, Zap faşizme mezar olacak, Medya Savunma Alanları mezar olacak. Aslında faşizmi çökertiyor. Bunu herkes görmeli. Faşizmin öyle çok güçlenmesi gibi bir şey yok. Faşizm inşa ediliyor falan deniliyor. Öyle değil. Kendini zorla ayakta tutmaya çalışıyor. Ömrünü uzatmaya çalışıyor. Tümden çöküşünü önlemeye çalışıyor. Gerçekten de önemli. Hafife alınmamalı. Tayyip Erdoğan ne kadar övüyordu. O AKP yardakçısı televizyonlar boy boy gösteriyorlardı; SİHAlarımız var şöyle uçuyorlar, böyle uçuyorlar. Uçuşlarını ve de vuruşlarını gösterdi de nedense düşüşlerini hiç göstermiyor. Bir de onları göstersin de alem duysun. Herkes görsün.
Hem 27 Mayıs’da hem de 6 Haziran’daki vuruşlar da önemliydi. Belli ki artık teknik üzerinde de bir denge oluşmuştur. AKP-MHP faşizmi artık istediği gibi hareket edemeyecek. Hem her alanda özellikle Zap, Avaşîn, Metîna, Xakurkê hattında AKP-MHP faşist sürülerine darbeler vuran eylemcileri hem de bu SİHA’ların düşüşünde emeği geçen herkesi kutluyorum. AKP-MHP faşizmini çökertmek üzere en zor koşullarda savaşan HPG ve YJA STAR komuta ve savaşçı gücünü bu vesileyle selamlıyorum.
SAVAŞ GERÇEKLİĞİNİN BİLİNCE ÇIKARILMASI LAZIM
Metîna’nın en son şehitleri Zîlan, Şahan ve Serhat yoldaşlar şahsında tüm bu kahramanca mücadelenin büyük şehitlerini sevgi ve minnetle anıyorum. Apocu fedai çizgisinde süren bir mücadele, şehitler çizgisinde süren bir mücadele. Öyle hiçbir şey kolay değil. Merkez Karargah Komutanlığımız birçok kez çağrı yaptı, ifade etti; “halkımız daha iyi anlasın, daha iyi görsün, daha iyi hissetsin” dedi. Bu çağrılar çok önemliydi. Evet, SİHA’lar düşüyor da nasıl düşüyor? AKP-MHP faşist sürüleri darbe üzerine darbe yiyor. İşte bir hafta önce Mayıs ayı bilançosunu açıkladı HPG. Ortada gerçekten ciddi bir savaş var. Diğer alanların bilançoları veriliyor. Gerçi örneğin Gazze’de de bilanço veriliyor, sanki bir bardak su içer gibi. Yani 10 bin, 20 bin, 30 bin insan öldü. Bunlar insan, insan! İnsanları insanlar öldürüyorlar! Bu ne biçim insanlık? İyi sorgulanmalı bir defa. Şimdi boğazlama var. Biz bu kadar özgürlük ve demokrasi tutkunu bir hareketiz ama bize öyle bir şey dayatılmış ki; “Savaşla uğraşıyoruz” dedi Önder Apo. Boğazlanmamak, yok olmamak için çırpınıyoruz, mücadele ediyoruz. Bu hale getirilmişiz yani.
Bu bakımdan bu savaş gerçeği iyi anlaşılmalı. Tünellerdeki savaş, tim düzeni. Birkaç kişinin bir orduya karşı 24 saat savaş halinde olması, sürekli onları takip etmesi, NATO’dan aldığı güçle saldıran bir ordunun saldırıları karşısında kendini koruduğu gibi onlara darbe üzerine darbe vurması nasıl oluyor? Ne demek bu? Ne anlama geliyor? İyi anlamamız gerekiyor. İyi bilince çıkartmak lazım. Öyle gerilla savaşıyor, vuruyor, oluyor dememeliyiz. Nasıl bir bilinçle, inançla, iradeyle, dirençle, cesaretle, fedakarlıkla gerçekleşiyor. Bunu başta Kürt gençliği olmak üzere tüm Kürt halkı, kadını, erkeği, genci yaşlısı herkes iyi anlamalı, iyi hissetmeli. 24 saat bu ruhu özümsemeli, bununla yaşamalı. Başka türlü yaşam, doğru yaşam değildir. Kabul edilebilir bir yaşam değildir.
Bu anlamda gerilla gerçekten de önemli bir düzeyi tutturdu. Eskiden 80’li yıllarda Avrupa’da halkımız “vur gerilla vur, Kurdistan’ı kur” diye slogan atıyorlardı yurt dışında. Şimdi bu kadar uluslararası komplo temelindeki saldırıya karşı gerilla vuruyor ve özgür Kurdistan’ı adım adım kuruyor, inşa ediyor. Kadınların, gençlerin, halkın direnişi ile birlikte gerilla ve halk direnişi gerçekten de yeni bir yaşam yaratıyor. Özgür bir yaşam yaratıyor, yeni bir ahlak oluşturuyor, yaşam ölçüleri şekillendiriyor. Yeni insan, özgür insan yaratıyor, özgür insan ilişkileri ortaya çıkarıyor. Burada sadece öyle kan dökme yoktur yani. Evet savaş oluyor, zor koşullarda oluyor, kan dökülüyor ama sadece oraya bakmamak lazım. Bu savaş neyi hedefliyor, neyi yaratıyor, neyi geliştiriyor? Nasıl bir bilinç, inanç, irade ortaya çıkarıyor? Nasıl bir kişilik şekillenmesi yaratıyor? Yaşamı yeniden özgür temellerde nasıl şekillendiriyor? Kadın özgürlüğünü, kadın iradesini farklılıklara dayalı eşitlik temelinde nasıl şekillendiriyor? Dolayısıyla toplumda özgürlüğü ve demokrasiyi ortaya çıkartıyor, demokratik toplumu yaratıyor. Bunları görmek lazım. Gerilla savaşı bütün bunların öncüsü. Şimdi savaş bu temelde sürüyor. Bunu doğru anlamak ve desteklemek lazım tabii.
SAVAŞI DAHA ÇOK YAYMAMIZ GEREKLİ
Çağrılar oldu; bu savaşı daha çok yaymamız gerekli. Sadece dağdaki gerillayla sınırlı kalmamalı, şehirlere daha fazla yayılmalı. Gerçi şehirlerde de belli bir eylemlilik var, ben onları da selamlıyorum. Fakat daha fazla yayılması gerekli. Her alanda bir öz savunma savaşı haline getirebilmemiz gerekli. Öz savunma savaşı yürütmeden özgürlüğü elde edemeyiz, demokrasiyi kuramayız. Özgür ve demokratik bir toplum haline kesinlikle gelemeyiz. Bunları çok iyi bilmemiz gerekli. Bu bakımdan gerilla buna öncülük ediyor. Kürt gençliği, Kürt halkı bu mücadeleye tüm gücüyle destek veriyor. Bu mücadeleyi sürdürüyor. Yani gerillanın fedakarlığı, halkın yurtseverliği gerçekten de birbirini besleyici, tamamlayıcı düzeyde. Savaş belli ki sürecek. Önümüzdeki süreçte çok daha gerilla eylemliliği çeşitlenir, zenginleşir, yayılır, gelişir. Bunu ifade edebilirim.
AKP-MHP FAŞİZMİ YIKILMAKTAN KURTULAMAYACAK
AKP-MHP faşizmİ açısından durum nedir? Muğlak orası. Şöyledir, böyledir demek istemiyorum ama öyle bol keseden atıldığı gibi değil. Psikolojik savaşla her tarafı ürkütmeye, korkutmaya çalıştılar. Ama durum pek öyle gözükmüyor. Aslında onun sanki çok abartılı bir psikolojik savaş olduğu gözleniyor. Çöküyor faşizm, AKP-MHP faşizmi çözülüyor. O çırpınışları, bütün o propagandaları aslında bunu gizlemek için. Gündem saptırıyorlar. Çöküşleri ve çözülüşleri görünmesin diye gerçeklerin üzerini maskeyle örtüyorlar, kapatıyorlar. Zayıfladıkları, darbe yedikleri, yıkılmak üzere oldukları görülmesin, anlaşılmasın diye. Özellikle dış kamuoyundan ve bir de Türkiye kamuoyundan korkuyorlar öyle bir durum ortaya çıkar, görülürse diye. Zaten dıştan aldıkları destekle ayakta kalıyorlar. Alamayız bu desteği diye korkuyorlar. İşte o bir sürü insanı parayla, o milliyetçi, cinsiyetçi, dinci hezeyanlarla beyinlerini yıkamışlar. Kürt düşmanı haline getirmişler, “kazanıyoruz” diye aldatıyorlar. Gerçekleri bu insanlar görecek ve kendilerinden yüz çevirecekler diye korkuyorlar. AKP-MHP faşizminin büyük korkusu var Türkiye kamuoyundan, dış kamuoyundan. 24 saat korku halinde. Ya gerçekler açığa çıkar da, yalanı sürdüremez hale gelirsem, bu destekler kesilirse ne olurum kaygısını, korkusunu yaşıyor. Biz her zaman söyledik; korkunun ecele faydası yok. Dolayısıyla ne yaparsa yapsın AKP-MHP faşizmi yıkılmaktan kurtulamayacak. Hem de çok yakında.
BU BİR İRADE SAVAŞIDIR
Önder Apo dedi, darbe mekaniği var. Bazı çevreler de dikkat çekiyorlar. Darbe mekaniği işliyor yani. Türkiye’de her siyasi karar aslında bir darbe. Faşizmin her yaptığı, aslında bir darbe. Başka türlü iş yapması mümkün değil. Hele hele bu kadar direnişin olduğu, maskesinin düştüğü, kendisinin de darbe üzerine darbe yediği bir ortamda, öyle faşist darbeler düzenlemeden kendi varlığını koruyamaz, sürdüremez. Colemêrg Belediyesi’ne saldırı da bir darbedir, irade gaspıdır. Kayyum adı altında el koyuyorlar. Seçimi kaybettiler, şimdi bu biçimde el koyuyorlar. Aslında seçimde de el koyabilmek için bin bir türlü hile yapmışlardı. Ona rağmen alamadılar. Şimdi birkaç ay geçmeden hemen çeşitli bahaneler uydurarak el koydular. AKP-MHP faşizmi ne yapmak istiyor?
Bu bir irade savaşı. Gerçekten de irade kırmaya çalışıyor. Yani seçimden çıkıldı, Kurdistan’da halk seçimi kazandı, kayyumları süpürüp attı, kovdu Kurdistan’dan. 8 yıldır, 10 yıldır buralarda kayyumlar var. Her seçimden sonra kayyum atanıyor. Kayyumla yöneten ayrı oluyor. Bütün baskıya, hileye rağmen yine Kürt halkı bütün kentlerinden kovdu AKP-MHP faşizmini, sömürgeci soykırımcı güçleri. Bu biçimde tekrar kendi varlığını hissettirmek, irade gaspı yaparak, “siz seçim kazansanız da ben yönetirim, ben yürütürüm” diyor. Sömürge hukuku uygulanıyor, seçim işlemiyor, seçilmişler yönetemiyorlar.
Kurdistan’da ayrı bir hukuk var. Mecliste de bunlar söylendi. Çıkıldı meclis kürsülerinde, “Kurdistan sömürgedir midir, Kürtler üzerinde sömürgecilik mi uygulanıyor” dediler. Bunları Önder Apo 50 yıl önce söyledi. “Sömürgecilik suçtur, en kötü şeydir” dedi. “Buna karşı mücadele edilmeli” dedi. Mücadeleye çağırdı halkı. Bunun için 26 senedir İmralı işkence ve soykırım sistemi altında tutuluyor. Şimdi Önder Apo’nun söyledikleri sokakta herkes tarafından söyleniyor, meclis kürsülerinde söyleniyor. Rejimin resmi kayıtlarına geçiyor mu, bilemiyoruz. Çünkü hesaplarına gelmeyenleri kayda geçirmiyorlar; tarihe arşiv olmasın, belge oluşmasın diye. Kürtlere ilişkin hiçbir belge tutmak istemiyorlar. Şimdi de bunu bilinçli, örgütlü olarak sürdürüyorlar ben eminim. Onları belgelere geçirmiyorlar ama işin gerçeği bu. Buna karşı bir tepki oluştu. Her tarafta demokratik çevreler, başta DEM Parti kendi belediye başkanına sahip çıktı. Demokratik Bölgeler Partisi sahip çıktı, halk sahip çıktı, Türkiye Demokratik Güçleri sahip çıktı. Anında tepki verdiler. Bütün Kurdistan’a, bütün Türkiye’ye yayıldı, Avrupa’ya, yurtdışına kadar halk ayakta bu faşist saldırıya, siyasi darbeye, irade gaspına karşı, kayyumculuğa karşı mücadele ediyor. Önemli yani. Ben hepsini selamlıyorum. Önemli görüyoruz, kuşkusuz daha güçlendirmek gerekiyor.
MÜCADELE, BİR HALK ÖRGÜTLÜLÜĞÜNE DÖNÜŞMELİ
Daha etkili hale getirmek lazım. Sonuç alana kadar sürdürmek gerekli. Bırakmamak lazım. Bu gaspın gerçekleşmesine kesinlikle izin vermemek gerekli. Bu düzeyde de sürdürülmeli. Bunu birçok çevre, demokratik siyasi çevreler, sivil toplum örgütleri açıklıyorlar. Eylem planları var, yürütüyorlar. Biz inanıyoruz, açıklamalarına uygun davranacaklar. Alışmayacaklar buna. Colemêrg’in kayyum tarafından yönetilmesine izin vermeyecekler. Colemêrg öyle bir yönetimi kabul etmeyecek.
Diğer belediyelerde de nöbet başlatıldı. Onlar da önemli. Fakat bu bir örgütlenme mücadelesi de olmalı. Belediyeler aslında halkın kendi kendini yönettiği yer, yerel yönetim olmalı. Halkın örgütlendiği yer olmalı. Belediye etrafında halk örgütlülüğü ortaya çıkmalı. Sadece sıradan bir nöbet olmaz. Kayyuma karşı mücadele gerekli kesinlikle. İrade gaspını yerle bir etmek lazım. Ama o mücadeleyi bir eğitime ve örgütlenmeye de dönüştürmek lazım. Bir halk örgütlenmesi olmalı. Halk kendi kendini yönetebilmeli. Halk sahip çıkmalı.
Diyelim ki 30 kişi belediye meclis üyesi olmuş, iki eşbaşkan olarak seçilmişler. Oldu dememek lazım. Halk, özellikle yerel yönetimden, belediye işlerinden kendisini sorumlu görmeli. Yönetim de öyle olmalı zaten. Dolayısıyla bu mücadele gerçekten de belediyeler etrafında bir halk örgütlenmesine dönüşmeli. Birbirine kenetlenmiş, yaşamını birleştirmiş, iradesini birleştirmiş demokratik bir halk topluluğu ortaya çıkmalı. Bu hale gelmek lazım. Bunun için de bu devletten beklentilerden kurtulmak lazım. Devlet memurluğu, devlet beklentisi, parayla iş yapmak… Belediyelerin işi bu olmamalı. Yerel yönetimler böyle olmamalı. Halka dayanarak iş yapmalı. Halkın gücüyle iş yapmalı. Normal çalışmada da öyle. Devleti yönetenler, devlet ayrı bir şeydir. Bu işlere devletin karışmaması gerektiğini devlete hissettirmek lazım.
31 MART’TA FAŞİZME GEÇİT VERMEDİ, ŞİMDİ HİÇ VERMEYECEK
Halk ve demokratik siyaset, “biz tanımayız” dediler. Kürt halkı bunu ifade ediyor. Kendisini tanımayanı halk da tanımaz. Demokratik toplum tanımaz. Devlet demokratik toplumu ne kadar tanırsa, demokratik toplum da devleti o kadar tanımalı. Öyle bir durum olmalı. Yani onun dışındaki bir şey zaten doğru değil. Kabul edilir de değildir.
Bu bakımdan mücadele gelişti. Tutum, mücadele önemli. Daha derinleşecek, daha çok bilinç ve örgütlülüğe dönüşecek. Daha aktivite genişleyecek, yayılacak. Faşizm, 31 Mart seçiminde ağır bir darbe yedi Kurdistan’da. Kurdistan faşizme geçit vermedi. Şimdi hiç vermeyecek. Bu kayyuma karşı direnişle aslında sadece faşizme geçit verilmeyecek değil. Faşizm yıkılacak. Böyle bir saldırı yapıyor olması onun güçlülüğünden kaynaklanmıyor, zayıflığından kaynaklanıyor. Çöküşünden kaynaklanıyor. Gerçekten de Türkiye halkları, Kürt toplumu iyi bilsin. AKP-MHP faşizmi çöküyor. Bu saldırılarla ayakta kalmaya çalışıyor. Ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bunu böyle görmek ve anlamak lazım. O halde mücadeleyi daha da örgütlü kılar, yayarsak, geliştirirsek, büyütürsek, sürekli kazandırırsak, çökerteceğiz bu faşizmi. AKP-MHP faşizmi tarihin çöp sepetine atılacak. Sömürgeci, soykırımcı, zihniyet ve siyaset yerle bir edilecek. Yani Türkiye demokratikleşecek, Kürtler özgürleşecek, Kürt özgürlüğü temelinde demokratik Türkiye ortaya çıkacak. Bunda kesin bir kararlılık var.
Şimdi AKP açısından ne diyebiliriz? Eğer böyle sürdürülürse, şimdi diğer belediyelere de kayyum gelecek olursa ne açığa çıkacak? Zaten faşist diktatörlük var; seçim tanımıyor. Seçim, bu demokrasi denen şeyin bir somut göstergesi aslında. İnsanlar kendilerini yönetecek olanları seçecekler. Yönetilenler yönetimlerini seçiyorlar. Şimdi Kürtlerin, özgürlük isteyenlerin kendi seçtikleri yönetimler kendilerini yönetmeyeceklerse o zaman seçimin bir anlamı yok demektir. Bazı insanlar, kadınlar, gençler konuştular, açıklamalar yaptılar. Çok önemliydi. Dikkatle takip ediyoruz biz. Böyleyse seçimin ne anlamı kalıyor, dediler.
FAŞİZM ALTINDAKİ SEÇİMLERİN HEPSİ HİLELİDİR
Ne ortaya çıktı? Aslında AKP-MHP faşizmi altında yapılan seçimlerin hepsi hileli. Öyle seçim değil gerçekten. 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimleri de bir hileydi. Tayyip Erdoğan seçim kazanmış bir cumhurbaşkanı değil, gasp etmiş, hileyle, zorla almış, aslında seçimi bir maske olarak kullanan gayrimeşru bir yönetici. Zaten AKP’de orada almış olsa bile 31 Mayıs seçiminde çoğunluğu kaybetti. Birinci parti olmaktan düştü. 31 Mayıs seçiminde zaten gördük. Şırnak’ta, Colemêrg’de, bütün Kurdistan şehirlerinde açık hile yaptılar. O kadar insan getirdiler, haram oy kullandırdılar; buna rağmen alamadılar. Hileyle, baskıyla, zorla alamadılar; bu sefer kayyumla alırız, diyorlar. Böyle olursa o zaman seçimi anlamsız hale getirir. AKP-MHP faşizmi bilsin ki, bir daha öyle kimseyi seçime götüremez. Bunda ısrar eder, diretirse insanlar hem buna karşı mücadele ederler hem de daha radikal mücadele ederler. Öyle kendilerine boyun eğeceklerini kimse sanmamalı. Faşizme boyun eğilmez, faşizme karşı mücadele edilir. Daha fazla mücadele edilir. Faşizm bir saldırı. İşte dikkat edelim, darbe yapıyor, irade gasp ediyor, kayyum atıyor, hile yapıyor, saldırıyor, katlediyor, tutukluyor. O halde direniş çok çeşitli olacak, daha fazla gelişecek. Faşizme karşı direniş büyüyecek, çeşitlenecek, daha da şiddetlenecek, radikalleşecek. Biz hep dedik; faşizm topyekûn saldırıdır, savaş demektir.
ANTİFAŞİST SAVAŞ GELİŞECEK
Faşizme karşı topyekûn direniş gerekli ama merkezinde antifaşist savaş olmalı. Savaş daha çok gelişecek. Şimdi sen seçimi bu hale getirirsen o zaman Kürt halkı da, Türkiye halkları da, gençleri, kadınları, seçtiklerimizi yönetimde tutmuyor, seçim bir şey ifade etmiyor diyerek ne yapacak? Bu rejimi yıkmaya yönelecekler. Devrimci savaşa daha fazla yönelim olacak. Bizim savaş potansiyelimizle, yaklaşımımızla önemli, anlamlı. Bu bakımdan antifaşist savaş gelişecek. Özellikle Türkiye gençlerini, kadınlarını, Türkiye’nin emekçilerini; yani faşizm oluyor mu olmuyor mu, AKP-MHP diktatörlüğü faşist mi değil mi, kurumlaşıyor mu, kurumlaşmıyor mu tartışmasından çıkarak bu faşist saldırganlığı, zulmü görüp, faşist savaşı görüp ona karşı direnişi daha çok geliştirmeye, büyütmeye, radikalleştirmeye, antifaşist savaşa daha fazla katılmaya, destek vermeye çağırıyorum. Ancak savaşla bu AKP-MHP faşizmi yıkılır.
Sadece savaşla yıkılır demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Ama bunun öncüsü savaş olur. Faşizme karşı mücadele savaşla olur. Biz parti olarak da, Halkların Birleşik Devrim Hareketi olarak da böyle bir mücadele yürütüyoruz. Antifaşist mücadelenin öncülüğünü yapıyoruz. Savaşarak bu savaşı daha çok büyütmemiz, daha çok geliştirmemiz gerekli. Bu faşizmi, onun bütün oyun ve hilelerini yıkalım ki daha fazla Türkiye’yi çürütmesin, daha fazla Türkiye’nin imkanlarını tüketmesin, daha fazla toplum zarar görmesin.
Aslında buradan çıkartılacak önemli sonuç, daha çok birleşmek, daha fazla mücadele etmek, mücadeleyi her tarafa yaymak. Özellikle gençlik için belirtiyorum. Antifaşist savaşı geliştirmesi gerekiyor Türkiye gençliğinin. Unutmamalı, DEV-GENÇ’i unutmamalı. Faşist darbelere karşı nasıl direndi devrimciler, Mahirler, Denizler, İbrahimler? O çizgiyi unutmamak gerekiyor. O öyle bir öncülüğün peşinden yürümek, izinden yürümek gerekiyor. Öyle bir gençlik olabilmek lazım. Buna ihtiyaç var. Bu saldırılar, bu bilinci daha çok geliştiriyor. Örgütlenmesi ve eyleme de inanıyoruz önümüzdeki süreçte daha çok gelişecek.