Türkiye’de, Kürdistan’da, Ortadoğu ve dünya çapında, işçi ve emekçiler, halklar, ulus devlet etiketli iktidarın ve devletin/sermayenin çizdiği sınırların dahilinde adeta cehennem hayatı yaşıyorlar. Kapitalizm üretici güçlerin/emekçilerin emek ve iş gücünü kullanarak muazzam bir artı-değer gaspı yaptığı ekonomi/politik koşullarda yaşıyoruz. Sanayinin geliştiği çağı finans/kapital çağ olarak yorumluyoruz. Yani paranın egemenliği ve krallığı her tarafı kuşatmış ele geçirmiştir. Bütün insani ve toplumsal değerler kapitalin egemenliği için kullanılmaktadır, bunun önündeki bütün engeller, sermayenin koruyucu gücü olan devlet aygıtı tarafından ya ortadan kaldırılıyor ya da kontrol altına alınıp etkisiz hale getiriliyor. İşçi Sınıfı, ihtiyaç duyduğu nitelikli bir örgütlülüğü henüz yakalayabilmekten uzaktır. Çeşitli sendikaların aracılığıyla biraz ücret artışı talebiyle kısır döngü içerisinde hareket ediyor. İşçi Sınıfı hala sınıf ve emek bilincine sahip olamamıştır. Oysaki işçi sınıfı, öncelikle iyi bir nitel gelişim sağlayacak, yani hayatın üretici gücü, hayatı ve devrimci siyaseti bilecek, emek ve üretim bilincine sahip olmak zorundadır. Elit seçkin sınıfa meta üretecek bir üretim gücü olmaktan çıkıp, kendi hayatını ve genel insanlığın doğal komünal yaşamına yön verecek bir politik duruşa sahip olacak ki, kendi kendini yönetmesi mümkün olabilsin.
Son yüz yıllarda, sanayinin gelişmesiyle nicel olarak oluşan işçi sınıfı, bazı devrimlere kısmi bir nitel gelişme sağladıysa da, bu durum, sistem içi kısmi bazı hakların olmasını sağladı ama gelişen teknoloji ve ihtiyaçlar göz önüne alındığında, işçi sınıfı sürekli ekonomik zorluklar yaşıyor ve yoksulluğu, neredeyse bir kader olarak kabul edecek bir noktaya gelmiştir. Son yüz yılda, gerçekleşen ve işçi sınıfı iktidarını kurduğunu iddia eden reel sosyalizm gerçekliği de, ulus devlet zihniyetini ve iktidar olmanın ötesine geçemediği için, işçi sınıfına ve topluma politik ve teorik bir bilinç ve gelişme sağlayamadı. Reel sosyalizmde bile, işçi sınıfı ve halklar gerekli ideolojik ve politik donanıma sahip olamadılar. İktidarcı ve devletçi reel sosyalizm gerçekliği, işçi sınıfına ve topluma politik ve kültürel bilinç ve eğitim vermeyi gerekli görmedi, ki, sosyalizmin gelişimi ve sürekliliği için olmazsa olmaz bir durumdur. Sosyalizmin bir devlet ve parti rejimi olmadığını, toplumsallığın ve insanın her yönüyle gelişiminin sağlandığı doğal bir yaşam tarzı olduğunu bilincine sahip olmak gerekiyor. İşçi sınıfı ve halklar, kendi güçlerinin farkına varmaları ve bu güçlerini kendi gelişimleri için kullanmaları gerekmektedir. İktidarın ve sermayenin meta üreten gücü olmak modern kölelik düzenini yaşamak demektir. Son yüz yılda, işçi sınıfı ve halklar hala Kapitalizmin derin etkisini yaşıyorlarsa, bu, toplumsal devrimlere doğru yaklaşmamanın sonucudur.
Hem kendi kendini yönetmek, hem de çok iyi şartlarda yaşamak ideolojik gelişimi sağlamakla olur. Önce devlet iktidarına gelelim, iktidarımızı güçlendirelim anlayışı işçi sınıfı ve halkın kendi kendini yönetme zihniyeti olamaz. İşçi sınıfı ve halk, devlet iktidarına gelmekle sosyalizmi geliştiremez, farklı renklere boyanmış bir devlet olur ve özünde bir farklılık olmaz.
İktidar olmayı hedefleyen hiçbir devrimci güç, insanlığın komünal yaşamını kuracak bir niteliğe sahip olamaz. Önder Apo, reel sosyalizm gerçekliğini iyi tahlil etti ve bunu fark etti ve iktidar dışı, doğrudan üretici güçlerin ve toplumun kendi kendisini yönetmesini sağlayacak bir sistemi geliştirdi. İşçi sınıfı ve halkın, devleti aygıt olarak ele geçirmeyi ve yıkmayı değil, devleti insanın beyninde ve toplumsal yaşamda siyasi, idari, kültürel, sosyal ve ekonomik olarak söküp atmakla devletin hayat içinde sönümlenebildiğini analiz etti. Toplum ve birey, devrimci politikayı öğrenmek, kendini bu noktada eğitmek ve geliştirmek zorundadır. Birilerinin zayıflığını ve saflığını kullanıp, egemenlik kurmaya ve güç olmaya çalışmak devletçi ve iktidarcı zihniyettir. Toplumsal politikayı öğrenmek, ideolojikleşmek, ve tabi ki, derin insani bir öze sahip olmak, toplumsallığın gelişimi ve sömürünün ortadan kalkması için önemlidir. Doğru yaşamın nitelikli gücü olmak gerekiyor. PKK’de Önderlik demek, doğru yaşamın nitelikli gücü olmayı başarmak demektir. Doğru insan, doğru yaşam, Önderliğin gücüyle Kürdistan’da şekilleniyor. Doğru insan, doğal komünal yaşamı içsel hale getiren, dürüst ve hümanist insandır. İşçi sınıfının sömürülme sorunu insanlığın en temel sorunudur. Sorunu dar bir sınıf sorunu olarak ele almıyoruz ama Toplumun çoğunluğu zaten işçi ve emekçilerden oluşuyor. Küçük bir sermaye ve bürokratik sınıfın dışında, toplumsal çoğunluk hayatın üretici gücüdür. Kendi gücünün farkına varmak, kendini ideolojik yetkinliğe kavuşturmakla olur. İşçi sınıfı ve halk, sadece biraz daha iyi şartlarda yaşama ve basit bir ücret talep etmenin çok ötesine geçerek ancak hayatı yeniden kurabilir. Zaten üreten işçi sınıfı ve halktır, öyleyse küçük bir sermaye ve bürokratik sınıf neden emekçi halkın emeği üzerinde saltanat kursun? Önderliğin, devlet iktidarını ele geçirmeyi değil de, devrime toplumsal gelişimden başlaması, halkın doğrudan yönetime katılmasıyla ancak komünal yaşamın kurulacağını ve devlet iktidarının toplum üzerindeki hakimiyetinin ancak bu yöntemle ortamdan kalkabileceğini tespit etti. Bütün işçi sınıfı ve halkın, Önder Apo’nun geliştirdiği yeni paradigmayı bir yaşam tarzı haline getirirse, yeni bir yaşam ve dünya kurmak mümkün olacaktır.
Devletten hak bekleyen değil, kendini ideolojik yetkinliğe kavuşturan ve kendi öz gücüne güvenen bir emekçi halk hayatı yeniden kurabilir.
Kemal SÖBE