Özgür kadına yönelik RTE, AKP ve MHP faşizmi 5 Nisan’da Amed’te bir siyasi soykırım darbesi başlattı. 5 Nisan rastgele bir tarih değil. M. Kemal’in Amed’e gelişidir. Bu gelişinin ardından yeni kanunlar getirerek 1915’ te Kürt halkını fiziki, siyasi ve kültürel soykırımdan geçirdiler. O günden beridir soykırımlar devam ediyor. Dahası 1996 ve sonraki yıllarda Amed eyaletine yönelik yapılan operasyonların çoğunda bu tarih yani 5 Nisan’da başlatıldı.
Tarihin barbar dehaklarına karşı direniş kalesi olan Amed’te 5 Nisan 1996 gecesi Lice, Hani, Kulp ve Genç ilçelerinde başlatmış oldukları operasyonun adına Atmaca verdiler. Kürt halkına büyük zararlar vererek soykırımdan geçirildiler. Binlerce köy yakılarak Kürt halkını göçe zorladılar. AKP-MHP faşist rejiminin 40 yıldan beridir ‘’güvenlik güçlerimiz, çocukta olsa, kadında olsa kim olursa olsun bize karşı çıkan olursa gereği neyse yapılacak demişti’’. Bu sözünden sonra 2006’ da Amed’te yapılan operasyon sonucunda Amed sokakları savaş alanına dönmüştü. Gözaltıların sayısı 100’ü aşmış ve 14 kişi de hayatını kaybetmişti. Aralarında 3 yaşında ki Fatih, 6 yaşında ki Enes,ve 8 yaşında ki İsmail’de vardı. Türk devleti bu pratikleriyle çocuk katili olduklarını gösterdi. O günden bu yana çocuk demeden ve kadın demeden binlerce katliam, yargısız infaz, siyasi soykırımlara, kültürel kırımlara, şiddete, tacizlere ve cinayetlere imza attı. Özel savaşın bir parçası olan siyasi darbe operasyonları gün geçtikçe artıyor. Erdoğan iktidarı, iktidarını sallayan kadın gücü ve iradesini hedefine koyarak bütün vahşi saldırılarını devreye koymuş durumdadır. Tüm bu vahşi özel savaş saldırılarına karşı Kürt halkının özellikle Kürt kadınların direniş kalesi Amed’te mücadele devam ediyor.
AKP-MHP faşist devletin baskı, şiddet, savaş, ırkçılık, militarizm ve cinsel sömürü ile iç içe geçmiş binlerce yıllık tarihsel sürecin kökleştirdiği yaşam biçimi günümüzde de sıkı sıkıya korunmaya çalışılıyor. Fakat buna karşı kadının özgür ruhunun vermiş olduğu mücadelesinin evrenselleşmesi de bir boyut kazandı. Bu ruhun temsiliyetini yapan şüphesiz kadın özgürlük hareketidir. Türkiye’de kadının direnişi destansı bir biçimde veriliyor. Kadınlar geliştikçe ve bilinçlendikçe AKP-MHP faşizan güruhun bilinçlenen kadınlara saldırıları da hızla sürmekte. Bu saldırıların amacı kadın hareketine ve kadın kazanımlarına darbe vurmaktır.
AKP-MHP faşist rejiminin kadın düşmanı politikaları devam ederken Diyarbakır’da yaptıkları siyasi operasyon sonucunda birçok kadın aktivist yakalandı. Kadın çalışmalarında aktif rol alan öncü temsilcilerin yakalanması Erdoğan iktidarın ne kadar zayıf düştüğünün göstergesidir. Erdoğan iktidarın tecavüzcülere gücü yetmediği kadar, kadına da güç göstergesi yapacak kadar zavallı bir durumda olduğunu gösterdi. Bu vicdansız AKP-MHP barbarların ‘’Kadın sokakta değil, mutfakta direnişe destek olsun” .”Kadın kadındır erkek erkektir. Bunların eşit olması mümkün mü?” diyen erkek zihniyetine karşı bütün kadınlar yaşam hakları ve özgürlükleri için sokaklarda direniştedir.
Faşist Saldırıların Ardı Sırası Kesilmiyor
Kadın düşmanlığında sınır tanımayan AKP iktidarı boyunca kadına uygulanan şiddet, tecavüz ve cinayetler de tutuklanmaların ardı sırası kesilmiyor. Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivistleri, Amed’de aralarında siyasetçilerin de bulunduğu çok sayıda kadının siyasi soykırım operasyonu ile gözaltına alınması ve Rosa Kadın Derneği’ne yapılan baskında 22 kadın göz altına alınması kadınlara yönelik yeni bir saldırı kompsetidir. Kürt kadın mücadelesi başta olmak üzere bütün kadın varlığına, siyasi kimliğine, iradesine ve yaşam alanlarına yönelik saldırılar Erdoğan iktidarının rejimini ayakta tutmasının bir diğer yoludur. Kadınlar var olduklarından bu yana yüzyıllardır eril zihniyete karşı hep direndiler ve direniyorlar da. Bugün de Türkiye’de en faşist bicinde yürütülen Erdoğan iktidarının akıldan silinmeyen Münevver Karabulut cinayetinden sonra aileyi suçlamış ve “kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya” yorumunu yapmıştı. Bu zihniyetini devam ettiren baskıları, köleleştirme oyunlarına karşı direnen kadınlar sokaklarda direniş mevzisini almış durumdadır.
Kadına Karşı Yürütülen Saldırılar Sistematik Bir Devlet Şiddetidir
Derneklerine yönelik baskının İçişleri Bakanı Soylu’nun talimatıyla 22 Mayıs 2020’de gerçekleşen operasyonun devamı olduğu Kadın mücadelesine karşı yürütülen tüm bu saldırılar sistematik bir devlet şiddeti olduğu artık çok açık . Sistematik bir şekilde yürütülen kadın ölümleri, tecavüzleri, şiddeti, tutuklamaları ve baskılarıyla kadın isyanını bastırma politikaları sürdükçe kadın direniş ruhu da faşist AKP-MHP iktidarını sallayacak derecededir. Bu yüzden köşeye sıkışan bir kedi gibi etrafına yani kadın hareketine saldırıyor. Toplamda Mart ayında katledilen kadın sayısının Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Mart ayı raporunda ,28 kadın katledildi, 19 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Bir yandan kadın katliamları artarken bir yandan Diyarbakır’da gerçekleştirilen siyasi operasyonun sonucunda şimdiye kadar aralarında TJA Aktivisti Zelal Bilgin, Çınar Belediyesi Eşbaşkanı Necla Tamriş, DBP MYK üyesi Zeynep Üren, DBP İl Eşbaşkanı Seval Gülmez, HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun’un basın danışmanı Gurbet Özel, JİNNEWS muhabiri Beritan Canözer, Barış Annesi Nezahat Tekke, Diyarbakır Kadın Akademisi üyesi Figen Aras, HDP Kayapınar eski Eşbaşkanı Besile Narin, Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) Diyarbakır Şubesi eski Kadın Sekreteri Bahar Karakaş Uluğ ile Sevim Biçici, Nurşen Akbal, Besile Narin, Satiye Ok, Ruken Bekalp ve Şehriban Zoğurli’nin de aralarında bulunduğu 22 kadın gözaltına alındı.
Kadın Özgürlük Mücadelesi Faşist Şeflik Rejimine Kök Söktürecektir
Kadın özgürlük mücadelesinin AKP-MHP faşist şeflik rejiminin kadın düşmanı politikalarına kök söktürecek düzeye ulaşmıştır. Bu yüzden taciz, tecavüz, erken yaşta zorla evlendirmelere karşı, İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeye karşı, TCK 103’ün infaz düzenlemesi içerisinde geçirilmesine karşı verilen mücadele ruhu oldu. Zamanın ruhu kadın özgürlükçü bir ruhtur. Tarihin ırmağı özgür kadınla özgür topluma doğru akmaktadır. Bunun mesajı da en güçlü bir biçimde 8 Mart gününde verildi. Yeni bir başkaldırının doğuşu olan kadın hareketi “Umudun kadında, kadının umut olduğunu dost ,düşman olan herkese gösterdi. Erkek egemen rejime karşı yeni bir yaşamı inşası kadını özgür eş yaşam çerçevesinde yapılabilinir. “Fikir olmazsa eylem de olmaz. ” diyen Besê Hozat, ideolojik gücü, politik etkisi ve mücadele duruşuyla dünya kadın hareketinin doğal öncüsü konumunda olduğunu vurgulamıştı. Yani toplumu yeniden inşa açıdan hem fikirsel hem de eylem boyutuyla AKP-MHP ‘in tüm faşizan saldırılarına rağmen kadın çalışmaları büyük aşamalar kateti.
Önder APO Kadına Direniş Ruhunu Kazandırdı
Kadın özgürlük hareketinin öncüsü olduğu bu başkaldırış dünyada ciddi bir gelişme ve yükseliş halinde bir ivme kazandı. Elbette ki bunu unutmayalım mücadeleci kadın ruhunun yaratıcısı olan Önder APO’dur. Erdoğan iktidarının tek tanrılı dinleri aratmayan yönetim biçimine karşı Önder APO’nun ideolojik felsefesiyle yarattığı savaşçı kadın kişilikler şuanda bu mücadelenin öncü güçleri oldular. Bunu çok açık bir şekilde Rojava’da, Şengal’de Türkiye’de de gördük. Orta Doğuyu bir birine karıştıran ve hiçbir devletin cesaret etmediği Daiş gerçekliği karşısında savaşan kadın tanrıçalar oldu. Dünya çapında büyük bir yankı yarattı. Kadınların ilk örgütlü eylemlerinden biri olan Papalığa karşı 1642 yılında Uluslar Topluluğu Parlamentosu’na verdikleri dilekçedir. Kadınlar din adamlarının baskısına karşı çıkar ve din karşısında erkeklerle eşit koşullarda olmak isterler. Yani dilekçeyle başlayan kadın örgütlemesi şuan da özgür kadının mücadeleci ruhu ile AKP-MHP faşizan rejimin sonunu getirecek bir güce ulaştı. Saldırılarla, baskılarla, gözaltı ve tutuklamalar ile kadınlara bir adım dahi geri attıramazlar. İsyanın özgür kadınların direnişinin sonu muhteşem olacaktır.
Leyla EGİD
Kürdistan Stratejik Araştırmala Merkezi