Halkların kardeşliği sloganı son yüz yıldır sosyalistlerin yükselttiği devrimci sloganlardandır ve bu slogan kimi ülkelerde nispeten olsa hayat bulmuştur. Halklar birbirleriyle savaşmazlar, halklar elit kesimlerin ulus devlet maskesiyle ve sahte vatan sever düşünceleriyle birbirlerine düşürülürler. Her ulus devlet yönetimi yaptığı her savaşı ve işgali kendi ulusunun çıkarları için yaptığını savunur. Dolayısıyla ulus için yapıldığı iddia edilen savaşlar milliyetçi duygularla şişirilmiş ulustan bu şekilde destek almış olur. Ulus devletin elit yönetici kesiminin kamunun sonsuz desteğine ihtiyacı var, aksi durumda kamu desteğinden yoksun bir yönetim ne kısa, ne orta ve ne de uzun vade de siyasi hedeflerine ulaşamaz. Hem ulus içinde ve hem de uluslararası alanda siyasi ve ekonomik başarılara ulaşmak, ulus devlet sloganlarından etkilenmiş, egemenlik altına alınmış kitlelerle olur. 1 ve 2 dünya savaşları ve günümüzde devam eden ve dünyayı felakete sürükleyen bütün savaşların amacı işgal ve sömürü olduğu halde, bütün bunları kendi ulusunun güvenliği ve hatta demokrasi ve barış için yaptığını iddia eden devletler var.
Ulus devletler arasındaki savaşların ve dünya üzerindeki savaşların hepsi emperyalist ve sömürü amaçlı savaşlardır, hiçbiri ne demokrasiyi, ne barışı ve ne de özgürlüğü hedefliyor. Ulus devlet halkları hiçbir zaman kardeşlik ilkesini benimsememişlerdir. Avrupa’da belli bir demokratik atmosfer ve kültür geliştiği halde bile kardeşlikten tam olarak söz edilemez, sadece eski klasik sınırlar yok, o da ekonomik ve siyasi ilişkilerden dolayı yok. Halkların kardeşliği sınırların, sınıfların, sömürünün ve savaşların olmadığı bir dünyada ulusların ve halkların çok yönlü eşitliğiyle hayat bulur, gerçekleşir. Halkların kardeşliği eşit haklar temelinde ve halkların birbirlerinin haklarına saygılı olmasıyla, birbirlerinin haklarını tanımasıyla olur. Kardeşliği benimsemiş halklar arasında emperyalist ve sömürü savaşları olmaz, halklar elit kesimin ulus devlet aldatmacasıyla çıkardığı savaşlara alet olmazlar. Demokratik uluslar başka bir ulusu asimile etmez, asimile etmeye kalkan katı ulus devlet yönetimini engeller. Mesela Türkiye’de bu demokratik zihniyet olmadığı için kardeşlik gelişemiyor, sadece sözde kalıyor. Kürt halkının dilini kimliğini kabul etmeyenler, Kürtlerle kardeş olmazlar, olamazlar. Sadece bir ülkede bir arada yaşamak kardeş olmak için yeterli değil. Bir halk başka bir halkın her türlü ulusal demokratik hakkına saygılı olursa, kardeşlik gelişir ve aynı ülkede yaşamanın bir önemi anlamı olur. Ezen devletin ulusu, ezen devletin soykırımcı özel savaş siyasetine alet olursa, kardeşlik olmaz, gelişmez. Bir ulus eziliyor, kültürel soykırımla karşı karşıyadır ama ezen ulus hiçbir şey yapmıyor hatta ezen devletin yanında yer alıyor, destek veriyor. Ezen devletin soykırımcı siyasetine alet olan bir ulus, ezilen ulusun kardeşi olamaz.
Ezen devletin ulusu, ezilen ulusun her türlü ezilmişliğine karşı çıkarsa, sahip olduğu hakların aynısı ezilen ulusun da hakkıdır derse ve bunun için direnir, mücadele ederse, bu durumda kardeşlikten söz edebiliriz. Yani halkların kardeşliği öyle kolay olmuyor. Tarihten günümüze kadar halklar arasında savaşlar olmadı, halklar bir birlerine düşman değiller ama son yüz yılda milliyetçiliğin gelişimi ve katı ulus devletlerin varlığının etkisiyle halklar birbirlerine düşman edildiler. Halklar birbirleriyle savaşmadılar ama elit kesimin ulus devlet adına çıkardığı savaşlara da alet oldular, çok ağır bedeller verdiler. Dikkat edilirse bütün emperyalist ve yayılmacı savaşların hepsinin acısını halklar yaşamıştır, ulus devlete hakim olan elit kesimlerde kasalarını doldurmuşlardı bu paylaşım savaşlarında. Halkların kardeşliği her türlü geriliğin yok edilmesi, milliyetçiliğin ve günümüzde devam eden sınırların, sömürünün, sınıfların ve savaşların ortadan kaldırılmasıyla ve bütün halkların eşit ulusal haklara sahip olmasıyla mümkün olabilir. Faşizmin, linç ve saldırı zihniyetinin olduğu şartlarda kardeşlik olmaz. Son yıllarda Türkiye şehirlerinde Kürtlere linç ve saldırılar oluyor. Bu saldırıları devletin faşizan zihtiyetinden ayrı ele alamayız. Faşizmin olduğu bir ülkede egemen ulusun bir kesimi sürekli bu faşizan zihniyetten beslenir.
Emperyalizm koşullarında halklar arasında sürekli çeşitli savaşlar, çatışmalar, sınırlar ve engeller olacaktır. En büyük sınır esasen insanların beyninde gelişen, ruhuna yerleşen milliyetçiliktir, ırkçılıktır, efendi ve köle ilişkilerini aşamamadır. Efendi ve köle ilişkilerinin varlığını devam ettirmesi savaşlara yol açıyor, yaşamı felç edip cehemmene çeviriyor. Bundan dolayı efendi köle ilişkilerinin yani kapitalizmin ortadan kalması gerekiyor. Kapitalizmde halklar birbirleriyle kardeş değil, düşman olurlar. Savaşların olduğu koşullarda hangi kardeşliği yaşayacağız? Bu açıdan savaş karşıtı olacağız. Savaş karşıtı olunmadan barış ve kardeşlik gelişmez. Barışçıl ve demokratik olmak ve insan haklarını içsel hale getirip yaşama hakim kılmak, dünyayı halklar için yaşanılır kılar. Halkların kardeşliğini ancak barışçıl ve demokratik kültüre sahip olan, insan haklarını içşelleştiren ve birbirlerinin haklarına saygılı olan halklar geliştirebilir. Bir kere daha yaşasın halkların kardeşliği diyoruz ama bunun nasıl inşa olacağı bilincine sahip olacağız. Aksi durunda sadece sözde kalır. Halklar birbirlerinin her türlü hakkına saygılı olurlarsa kardeş olurlar. Halkların kardeşliğinin nasıl olması gerektiğini, Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın geliştirmiş olduğu demokratik uygarlık manifestosu bütün berraklığıyla açık bir şekilde ortaya koymaktadır…
Kemal SÖBE
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi