Başur Kürdistan’da dünya yıkılsa da, sömürgeciler ülkenin dört bir yanında işgal ve ilhak operasyonları başlatsa da, devletler yıkılsa da ana gündem hep muçe olarak kalır. Bunu siyaset sananlar hep buna sarılır. Hükümeti bununla götüreceğine inanlar bu sloganlarla yürüyüş yaptırır. Bunu yapanlar aynı davulun önünde farklı oynayanlar.
3.dünya savaşı yaşanıyor, dengeler yeniden kuruluyor ve ciddi siyasi ve ekonomik gelişmeler yaşanıyorken, tüm bu gelişmelerin merkezindeki Kürtler, B. Kürdistan’da neden para dağıtma işini konuşur? İkincisi Başur gibi zengin bir ülke neden ve nasıl bu hale düşürülür? Bundan kim veya kimler sorumludur?
Başur; 1990’dan beri Irak devletinin yasaları dışında bir yer; Otuz yıldır KDP ve YNK tarafından yönetiliyor; Irak petrollerinin çok önemli bir bölümü Başur Kürdistan’da çıkarılıyor. Başur; Ortadoğu’da suyu en çok olan bölge; Bağ-bahçe, bostan ve diğer tarım ürünleri ile sadece Irak’ı değil birçok ülkeye yetecek ekilebilir bereketli arazilere sahip; Otlakları ile hayvancılık için mükemmel bir alan; Maden zengini bir yer; Belli yerlerinde ormanları da var; Ekilip yetiştirilse Amazonları andıran orman ülkesi olması işten bile değil. Ancak gelin görün ki böyle bir memlekete yaşananlar insana, Afrika çölündeki bir ülke de yaşananları hatırlatıyor. İnsanlar açlıktan, yoksulluktan ve işsizlikten mustarip. Özgür ve demokratik bir ülkede yaşama hayalleri yerle bir olmuş. Elektrik yok. Isınmak için yakıt sorun…
Kürdistan diyerek seve seve can veren, evi barkı yıkıldığında özgür ve müreffeh yarınlar kurulacak diyerek katlanan halk, Kürtlerin eline geçmiş ülkeyi bırakıp kaçmak, Kürt hükümeti yerine Irak devletinin yönetimini talep etmeye başlamış.
Bunların nedenlerine ana başlıklarıyla bakalım.
Aslında Başur Kürdistan siyaseti otuz yılık süreci yurtsever ölçülerde ve evrensel demokratik değerlere göre kullanmış olsaydı, bugün Ortadoğu’da yaşanan sorunlar bu kadar derinleşmemiş olacaktı. Irak mevcut krizin içinde olmayacaktı. Sorunlar siyasi çözümle hal olacaktı. Başur ekonomik, kültürel yaşam modeli olarak herkesin örnek alacağı yer olurdu. Bu Kürt halkına büyük bir prestij kazandırırdı. Kürtleri insanlık tarihine yeni çok önemli katkılar sunan ve Ortadoğu’da demokratikleşme öncüsü yapardı. Arap halkının özgür ve demokratik geleceği için dostluğunu daha çok kazanırdı. Ancak Başurda YNK ve KDP bunu yapmadı.
Aslında Mam Celal’in Irak cumhurbaşkanı olmayı kabul etmesi, Saddam’ın idamını onaylamaması, YNK için verdiği perspektifler vb… Başurdaki bir kesim siyasinin bu fırsatı gördüğünü, değerlendirmek istediğini gösteriyordu. Ancak YNK içindeki ‘acemiler, para düşkünleri, korkaklar, öngörüsüzler’ bu önemli fırsatı değerlendiremedi. İçlerinde bir kesim KDP’ye aldanarak ortaklık kurdu. Bundan aldıkları destekle Türk MİT’i olmayı seçecek kadar alçaldı. Hainleşti. Ve böylece Başurda birinci parti konumundan Kürdistan parlamentosuna bile zar zor girecek duruma düştü. Parçalandı. Ve böylece Başur Kürdistan KDP’ye kalmış oldu.
Başur’daki gelişmeleri her zaman Başurlulara bırakan PKK, hem önderliğinin komplo ile esir edilmesinin yol açtığı zorlanmalar, hem de İran ve Türkiye’nin Başurda PKK çizgisinin gelişmesine karşı YNKye ve KDPye desteğinin bir iç çatışmaya dönüşme kaygısı PKK’nin kendini sınırlamasına neden oldu. Her ne kadar son birkaç yıldır farklı gelişmeler yaşanıyor ve artık Başur eski Başur değilse de PKK’nin de rolünü oynamadığı, mevcut durumdan sorumlu olduğunu belirtilmeli ve eleştirmeliyiz.
KDP 2003’ten beri ayrı bir akılla düşünüyor. Başurda YNK çizgisini etkisiz kılarak tek güç olmak istiyor. Bunu da YNK’yi tümüyle İran’ın etkisinde olan bir güç gibi göstererek, ABD İran gerginliğini kullanarak yapıyor. PKK’ye karşı Türk devleti ile birlikte mücadele ediyor. ABD’nin PKK düşmanlığını kullanarak dışarda çok çirkin ve alçakça bir diplomasi yürütüyor.
B. Kürdistan’ı ele geçirdiğini düşünen KDP, başını AKP ve cenahının çektiği Türklerle kimsenin içeriğini bilmediği petrol anlaşmaları yaparak milyar dolarlar topladı. Bundan rahatsız olan Şiilere karşı Sünni Arapların Daiş ile hareket eden gurupları ile anlaşarak güç olmaya çalıştı. Irak’ta Daiş ile hareket eden Sünnilerin AKP ile ilişkisinde köprü rolü oynadı. Tümü belgeli olan bu siyasettin yol açtığı sonuç, başını Barzani ailesinin ve yanındaki birkaç ailenin çektiği bir ortaklık eliyle, Erdoğan ve yakın çevresine ülkemizin Başur parçasının peşkeş çekilmesi ve talan edilmesi oldu. Türklere petrol sattığı halde borçlu duruma düşmek, tarımın ana yurdu Başur’da üretimi bitirmek, hayvanların ilk evcilleştirildiği bu coğrafyada hayvancılığın sonunu getirmek ve halkı birkaç yüz binlik maaşla kendine bağlamak da bu siyasetin diğer sonuçlarındandır. Bu da B. Kürdistan halkını yoksulluğun cenderesine düşürdü.
Nerden bakılırsa bakılsın, ele alınırsa alınsın varılacak nokta tüm bu trajedinin birinci derecede sorumlusunun KDP olduğudur. Bu adla bir araya gelmiş birkaç aile, ağa ve şeyhin tüm zenginlikleri hesaplarına geçirmesidir. Bunlar yaptıklarının halkta erken bir tepkiye dönüşmemesi için sus payı adı altında dağıttığı maaşlarla hırsızlıklarının üstünü örtmeye çalıştı. Bu örtü artık yırtılmıştır. Yama için dikiş de tutmuyor. Bu sonuç yeni yalan ve iftiralara başvurmalarına yol açmış görünüyor.
III. Barzani hükümeti ‘yapılandırma-kalkınma, yolsuzluklarla mücadele’ sözü ile kuruldu. Bu bir kesimde beklenti yaratı. Ancak halka hizmet için, lazım olan parayı bulmanın yolu çalanların yakasına yapışmaktan, Türklerle yapılan anlaşmaları iptal etmekten geçiyor. Türklerle anlaşmaları iptal etmek, hırsızların yakasına yapışmak hükümet Barzani ailesinde oldukça asla mümkün olamaz. Çünkü hırsızlığın başındakilerin hırsızlardan alması demek, ittifakın bozulması kirli çamaşırlarının ortaya serilmesi demek olacak. Örneğin Mesrur Barzani’nin Başur petrol piyasasındaki konumunun deşifre edilmesi gibi. Türklerle anlaşmaların iptal edilmesi bir yana gözden geçirilmesine kalkışmak demek Türk bankalarındaki milyar dolarlara el konulması demektir. Çünkü tümü de kara para bunların. Sadece paralara el koymak değil seks kasetlerin ortaya dökülmesi hatta siyasi suikastlara kadar gitmesi demektir.
Halkın ekonomik sorunlarının sorumlusu yaptıklarına siyaset, Kürtlük, partililik diyen Başurdaki hırsızlar ittifakıdır. Bu ittifakın hırsızlıkları olmazsa dünyanın tümünde de kriz olsa Başurda ekonomik kriz olmaz. Ya da en son Başura olur. Başur halkı bu gerçekleri çok daha iyi görmeye başlamıştır. Bundan korkan hırsızlar ittifakı muçe adı altında halkın ekonomik sorunlarının nedenlerini, köklü çözüm için mücadelesini saptırmak istiyor.
Başur hükümetinin neredeyse herkese verdiği muçe-maaş, aslında büyük hırsızların halkın tümünü yaptıklarına ortak ederek susturma siyasetidir. Üzülerek ve acıyarak belirmeliyim ki Başur’da bu oyuna, komploya gelmemiş kimse kalmamış gibi. Daha acı olanı Başurlu aydınların, sanatçıların ve gazetecilerin bu gerçeği yeterince doğru analiz etmemesi, eleştirmemesi halkı bilinçlendirmemesidir. Tabi diğer parçadakilerin de Başurdakiler kadar sorumluluğu vardır.
Ekonomik yaşamı Muçeye bağlamak, Başur hükümetinin, başını Barzanilerin çektiği bir gurup siyasi elitin Kürt halkına karşı operasyonu olarak görülmelidir; Gerçekliklerden, tarihsel gelişmelerden kopartma, ulusal birlikten uzaklaştırma, hırsızlıklarının üstünü örtme operasyonudur. Yoksa neden üretimle değil de maaşla geçindirme temel bir politika olsun ki. Neden Türk ve İran tırları yüzlerce Kürt bağının, bahçesinin ve tarlasının içinden geçip yiyecek-içecekleri Başura taşısın ki. Neden Türk tırları Zaxo’dan Hewler’e kadar onlarca yerde Kürt yetiştiricinin yollara dökmek zorunda kaldığı domateslerini, eze eze seralarda yetiştirilmiş hastalıklı sebzelerini ülkemizin bu parçasına satmaya getirsin ki. Neden Kürt emekçilerine ucube bir yaşam özendirilsin ki. Neden geçmiş mücadelesi unutturulmak istesin ki.
Halkın gerçekleri görmeye başlaması hırsızlar ittifakını tedirgin etmeye başladı. Bu tedirginliklerini, korkularını topu Bağdat sahasına atarak gidermeye çalışıyorlar. Halka bu defa da merkezi Irak devletini adres göstererek kurtulmaya çalışıyorlar. Yöntem de çok basit; Irak hükümeti bize para vermiyor, bize ayırdığı bütçeyi kesiyor; Muçe vermememizin nedeni Irak devleti demeye başladılar. Tümü yalan ve saptırma bu söylemin halkta zere kadar karşılığı yok. Tersine öfkesi var. Halk bu politikaya hırsızlıkların itiraf edilmesi olarak bakıyor.
Başur hükümeti, Irak devletinin neden para kestiğini anlatmıyor. Çünkü anlatamaz. İkincisi neden Irak’ta para oluyor da Başur’da olmuyoru gündem yapmıyor. Çünkü yapamaz. Anlatılamayan gerçeklerin özü şöyle; Irak hükümeti başını Barzanilerin çektiği bir kesimin Türklerle ancak kaçakçılık kavramıyla anlatılabilecek ilişkilerini bildiği için para vermiyor. Irak devleti, KDP’nin kendileriyle daha önce yaptığı anlaşmaları tek taraflı ve Türklerin lehine olacak biçimde iptal ederek usulsüzlük yaptığını bildiği için bütçeyi kesintili veriyor. Bu nedenle Başur petrollerinin çıkarılması ve işletilmesinde şeffaflık istiyor. Irak bu nedenle sınır kapılarının kontrolünü istiyor. Irak devleti siyasi ve diplomatik bir dil ile Başur Kürt siyasetinde söz sahibi olan guruba hırsızsınız diyor. Ben hırsıza para teslim etmem diyor. Ben halkı aldatmak için para dağıtan büyük çeteye para göndermem diyor. Zenginliklerimi Erdoğan ve AKP üzerinden Türklere peşkeş çekenlere destek olmam, ülkemin sınır kapılarını bunlara teslim etmem diyor. Ama bu anlatılmıyor. Söz konusu zevat bunları anlatmaz.
Irak devlet aklı Başur Kürt siyasilerini çok iyi tanıyor. Ne yaptıklarını ve yapacaklarını çok iyi biliyor. Şimdiye kadar gerekli adımlar atılmamışsa ve halen yavaş hareket ediyorlarsa Bağdat’taki hırsızlardan ötürüdür. Irak devlet oldukça gelişmeler hızlanıyor.
Görünen o ki Başurdaki hırsızlar ittifakı Irak devletinin de işine geliyor. İşine geldiği için onlar da bu hırsızlığın sonuçlarını Kürdistan’ı yeniden kontrol etmek için kullanıyor. Adamlar devlet ve hükümet kafası ile çalışıyor. Başur hükümeti ise hırsız kafası ile çalışıyor. Nasıl yaparsam daha fazla çalacak parayı Başura taşırım mantığı ile olaya bakıyor. Muçe, muçe diyerek halkı da yanlarına almaya çalışıyor. Bu halk ile arasındaki ilişkinin sadece muçe’de kaldığını gösteriyor. Irak bunu bildiği için Başur Kürtlerini ‘muçesini ben veriyorsam bana bağlı olacaksınız’ siyasetini izliyor. KDP bu yolla Kürtleri ırak devletine pazarlıyor. Bu zamanla Başur statüsünü ortadan kaldırmasa da daraltacağa benziyor. KDP hırsızlığının neden olduğu bu gerçeklik görülmesin diye PKK direnişini suçluyor. PKK Başur statüsünü zorluyor propagandası yapıyor. Ancak kimse bu siyasetti satın almıyor. Bi Kurdî vê carê naxurê, tu biro kaka!
Mehmet Gören
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi