2.Dünya savaşı ardından Kapitalist Modernite tarafından yoğun geliştirilen klasik sömürgeciliğin koşullarının kalmaması ve yerini daha çok yeni sömürgeciliğe bırakması ardından özel savaş yoğun olarak öne çıkan bir savaş yöntemi olmuştur. ABD ve Fransa, İngiltere gibi sömürgeci Batı Avrupa ülkeleri bu savaşın kurumsallaştırılıp pratikleştirilmesini en çok geliştiren ülkeler olmuştur. Kapitalist Özel Savaş yönteminin temel bir savaş taktiği olarak hem Varşova Paktı bünyesindeki Sosyalist ülkelere hem de sömürgeciliğe karşı ulusal kurtuluş mücadelesi veren halklara, ezilenlere karşı yüksek düzeyde kullanılmıştır. Bu da savaş tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmaktadır. Özellikle kapitalizmin ezilen-özgürlükçü anti-emperyalist ülkelere karşı yürüttüğü sömürgeci savaş karşısında tutunamayıp, gerilemesi, varlığının tartışmaya girmesi bu ülkelerin Özel-Psikolojik savaşı kendileri için vazgeçilmez kılmıştır.
Tabi 2. Dünya savaşı süreci öncesi ve sonrasında Özel-Psikolojik savaş yöntemlerinde büyük uzmanlaşma, kurumlaşma ve esas bir savaş yöntemi olarak kullanılması gerçekleştirilmiştir. Bu ülkelerden en bariz örnek de Nazi-Faşist Almanya’sıdır. 2. Dünya savaşı ardından ABD’ye şartlı ve anlaşmalara dayalı teslim olan Nazi-Alman İstihbarat şefi Reinhard Gehlen’in özellikle ABD’de özel-psikolojik savaşın geliştirilip, kurumlaşmasında çok önemli katkısı olmuştur. Gehlen, Hitler’in ve onun özel-psikolojik savaş uzmanı ve de propaganda bakanı Gobels’in bu yönlü tüm tecrübe, proje ve çalışmalarını olduğu gibi aktarıp ABD’nin hizmetine koymuştur. Sonrasındaki ABD’nin öncülüğünü yaptığı küresel kapitalizm hep bu tecrübe ve birikime dayanmıştır. Kapitalizm şüphesiz ezilen halk ve sınıfların yanı sıra tüm toplumsal kesimlere(gençlik, kadın vs.) karşı uyguladığı çok yönlü özel savaşı bu tecrübe ve birikime dayandırmıştır.
Özel savaş ve özellikle günümüzde onun en yoğunlaşmış ifadesi olan psikolojik savaşın çıkışı ikinci dünya savaşı sonrasına dayandırılmaktadır. Öz ve içerik geçmişinin çok eskilere ilk devletçi-iktidarın başlangıcına kadar da götürülebilir. Kuşkusuz kavramsal ve kurumsal düzeyde sistematize edilip derinleştirilmesini ikinci dünya savaşı ardından oldu. Öte yandan tarihsel kökenlerinin bundan ortalama 5000 yıl kadar öncesine, ilk devletçi-iktidarcı oluşumun geliştiği Sümerler’deki Uruk(Irak)’a kadar götürülebilir. Bu çerçevede Sümer tapınakları olarak bilinen Ziguratların mimarları rahiplerin de döneminin ilk özel-psikolojik savaşını geliştiren uzmanları olarak da nitelendirilebilir. Bu dönemdeki bu özel-psikolojik savaş uzmanlarının bu dönemdeki ana hedefi kadın olmuştur. Bu dönemden kalma tarihin ilk yazılı destanı olarak da geçen Gılgamış Destanı ve diğer Sümer mitolojilerinde bunu bariz görmek mümkündür. Özel-psikolojik savaşın bu köklü tarihi çerçevesinde özellikle neden bu savaş yönteminin ikinci dünya savaşı sonrasında bu kadar kurumsallaştırılıp öne çıkarılması ihtiyacı duyulduğunun irdelenmesi gerekliliği vardır? Bu sorgulamanın kısmi irdelenmesini küresel hegemonik çelişki, çıkar ve çatışmalar kapsamında kısmen açmaya çalıştık. Özel-psikolojik savaşın kavramsal içerik tanımlamasının ne olduğu bağlamında sorgulamayı derinleştirmenin faydası olacaktır.
Tanımlamasına bakarsak; bu insan olmaktan, insanlıktan çıkarmanın temel savaş yöntemi olan özel-psikolojik savaş yönteminin birçok tanımlaması yapılabilir. İçeriğinin yansıtılması çerçevesindeki yapılacak birçok tanımlamanın da doğru olduğu söylenebilir. Özcesi alışagelmiş klasik yöntemlerin dışında, ötesinde her türlü kuralsızlığı temel bir kural olarak da bellemektedir. Hiçbir ahlaki-vicdani, insani-toplumsal değer sınırı, ölçüsü tanımamakta, amacına ulaşmak için her şeyi mubah olarak görmek olarak da tarif edilebilir. En yumuşaktan en serte, en basitten en karmaşığa kadar her doz ve biçimdeki yöntemi uygulamayı esas alıyor. Yalan, kandırma, iftira, karalama ve söz konusu hedefe hissettirilmeden, fark ettirilmeden düşürülüp oyuna getirilmesi de bu savaşın doğasının gerekliklerindendir. Bazen de hedeflediği kişi, devlet, örgüt ve toplumun tasavvur edemeyeceği, tahmin edemeyeceği düzeyde uyguladığı şiddet ya da daha farklı beklenmedik bir yaklaşımlarla, sarsmakta, şoklamaktadır. Bununla da iradesini kırarak, yönlendirmekte ve teslim olmaya zorlamaktadır. Küresel düzeyde sermaye birikimi ve azami kar kanununa dayalı sömürü hegemonyasını geliştirmek isteyen Kapitalist Modernite halklar ve tüm ezilen toplumsal kesimler üzerindeki bu hedefini gerçekleştirmek için bu savaşı fazlasıyla uygulamaktadır. Bu nedenle de bu savaş taktiğinin vazgeçilmez bir savaş yöntemi olarak kullanılması günümüzde giderek daha da öne çıkmaktadır. Hatta bu savaş taktiği çağımızın yegâne savaş yöntemi yolunda hızla da ilerlemektedir. Çünkü bu savaş yöntemiyle kapitalizmin tekelindeki gelişen bilim-teknik imkânlarla da birleştirildiğinde, amaçlarına ulaşıp sonuç alması çok daha yüksek olmaktadır. Tabi kapitalist sistem ve onun Ortadoğu’daki ajan-işbirlikçi ajan ulus-devlet yapılanmalarının özel-psikolojik savaşı en fazla uyguladığı soykırımcı bir işgalin cenderesindeki kadim halkı Kürtler olmaktadır.
Ortadoğu’da dört ayrı işgalci-sömürgeci ulus-devlet arasında parçalanmış Kürt halkı bu devletlerce her parçadaki rejimin karakterine ve koşullarına göre yüz yıldır da özel-psikolojik savaşın her türlüsüne maruz kalmaktadır. Her parçada bu yönlü yoğun bir özel-psikolojik savaş uygulamaktadır. Kültürel soykırım yanında fiziki soykırıma varana dek topyekûn bir özel savaş politikası Nato-Gladyo(kontrgerilla) tecrübe-birikimine de dayanan TC devleti uygulamaktadır. Tümüyle Kapitalist hegemonik güçlerin Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)’unun bir ürünü ve bir özel-psikolojik savaş projesi olan AKP-MHP faşist diktatörlüğü Kürt halkına kök kazım-soykırım hedefi doğrultusunda özel savaşı çok derinlikli uyguluyor. Gelmiş-geçmiş tüm TC tarihindeki Özel-psikolojik savaşın birikiminin yanı sıra bin yıllık Türk-Osmanlı devlet-imparatorluk geleneğinin tecrübesini de arkasına alıyor. Bu faşist diktatörlük Kürt soykırımını gerçekleştirip tamamlamayı kendi varlık gerekçesi haline getirmiştir.
AKP-MHP iktidarı ve faşist Şefi Erdoğan ile Kürt Özgürlük Hareketi ve halkının toplumsal özellikleri üzerinde yaptığı bilimsel-akademik saha araştırmalarına dayandırmaktadır. Bu araştırmalarla Kürtlerin en hassas ve zayıf noktalarının tespiti üzerinden derinleştirilmiş Özel-Psikolojik savaşı sistematik uygulamaktadır. Son dönemde genelde kadını ve özelde Kürt Özgür Kadın Hareketini yoğun hedeflenmesi bu çerçevede ele alınması gerekmektedir. Bu temelde çok bilinçli Özel-Psikolojik savaş saldırıları olarak değerlendirilebilir. Bakur Kürdistan’ının Batman, Şırnak, Silvan ve Siirt’te AKP-MHP diktatörlüğünün özel savaş güçleri olan uzman çavuşlarla kadın ve çocuklara yönelik geliştirilen sistematik tecavüzler bu anlamda tesadüf olmamaktadır. Devletçi-iktidarcı uygarlığın gelişimi ardından Özel-Psikolojik savaşın geliştirilmesinin hemen ardından Özel Savaşın ilk hedefi kadın olup düşürülmek istenmiştir. Günümüzde de Kürt kadını, kız çocukları şahsında tecavüz saldırıları güncellenerek iradeleşen-özgürleşen kadına daha sinsi-inceltilmiş biçimde uygulanıp tekrarlanmak istenmektedir.
Kadının Kürt tarihi-toplumsal gerçekliği ve Özgürlük Hareketi içerisindeki yeri ve ne denli hassas bir olgu olduğunun farkındalığıyla Özel-psikolojik savaş saldırıları yoğunlaşmaktadır. Bu saldırılarla örgütlenip iradeleşerek, Özgürlük mücadelesinin temel öncü dinamik gücü hedeflenerek tasfiye edilmek istenmektedir. Herhangi bir ahlaki-insani sınır tanımayan Özel-Psikolojik savaş saldırılarıyla Kürt kadının düşürülmesi temelinde Kürt toplumunun ve Kadın öncülüğündeki Özgürlük Hareketi PKK düşürülüp, tasfiyesi amaçlanmaktadır. Bu saldırılar özgürleşen Kürt kadınıyla Kürt halkının ve genelde kadının özgürleşmesiyle insanlığın özgürleştirilmesini esas alan kadın özgürlük ideolojisi projesine karşı gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla da bu projenin mimarı Önder APO’ya yapılan doğrudan bir saldırı söz konusudur. Öte yandan Özgür Kadın Hareketine bağlı kurum, üye ve çalışanlarına yönelik geliştirilen siyasi soykırım saldırıları da bu tasfiye-çöktürme konsepti kapsamında ele alınırsa tam ve bütünlüklü anlaşılabilir.
Türkiye ve Bakur Kurdistan’ındaki kadın ve çocuklara Özel-Psikolojik savaş kapsamında gerçekleştirdiği tecavüz saldırıların bir anda birçok şeyi hedeflediği belirtilebilinir. Bu saldırılarla faşist Şef Erdoğan rejimi Kürt toplumunun en hassas, zayıf halkasından vurmak istemektedir. Gerçekleştirdiği ahlaksızlıkla kadın eksenli namus anlayışını tahrik etmektedir. Toplumun özgür halk, özgür ülke ve özgür insan namus anlayışını, geriliklerin tahriki temelinde saptırmaktadır. Klasik dar kadın odaklı namus anlayışını öne çıkararak merkezileştirmektedir. Gerçekleştirdiği tecavüz saldırılarıyla, depreştirdiği dar-geri namus anlayışıyla Kürt halkını tehdit etmektedir. Yarattığı korku furyasıyla Kürtleri kuşatıp sindirmek istemekte, bilinçli kadınla toplumu karşı karşıya getirme arayışındadır. Burada cins, ulus ve demokratik toplum bilinciyle toplum yaşamının her alanına katılan aktif kadını toplumun geri gelenek baskısına mahkum edip eve hapsetme, kapatma hesabı yapmaktadır. Bu tuzağa düşmeme ve özel-psikolojik savaş oyununu boşa çıkarma noktasında yurtsever, devrimci-demokratik ailelerin çok duyarlı olması gerekliliği açıktır.
Burada Kürt kadını ve çocuğuna geliştirilen tecavüz saldırılarıyla Kürt toplumunun direk varlığı ve özgürlüğü hedeflenmektedir. Toplumu toplum yapan en yüce ahlaki-vicdani-insani değerlerinin dağıtılıp yok edilmesini amaçlamaktadır. Bu saldırılarla geliştirdiği sarsıcı, şoklayıcı psikolojik travmayla toplumun tüm kendini savunma refleksleri öldürülmek istenmektedir. Zaten bu olağandışı tecavüz saldırılarıyla tepkisiz, çaresiz ve savunmasız bırakılan toplum değersizleştirilip her türlü saldırıya, tehlikeye açık hale getirilmektedir. Böylece Kürt halkının ulusal, toplumsal bilince dayalı özgür iradesi kırılarak, teslim alınmak, köleleştirilip Kürt soykırımının gerçekleştirilmesi istenmektedir. Bunun altında da Kürt halkını tüm değerleriyle Türkleştirmenin zemini, hammaddesi yapma faşizan hırsı, arzusu yani Kürt soykırım tutkusu yatmaktadır.
AKP-MHP faşist ittifakının Kürt halkına yönelik tüm saldırıları Özel-psikolojik savaş kapsamında geliştirdiğinden bu hususta ciddi bir sorgulama ve arayışa girme ihtiyacı da olmaktadır. Varlığı her yönlü AKP-MHP faşist diktatörlüğünün Özel-psikolojik savaş saldırılarının tehdidi altında olan Kürt halkı kendi varlığını nasıl korumalıdır? Öncelikle her Kürdün, gencin, kadının baş düşmanı, soykırımcısı AKP-MHP diktatörlüğü ve faşist Şefi Erdoğan’ı bir Özel-psikolojik savaş hükümeti, iktidarı olarak görme bilinciyle yaklaşmak doğru bir başlangıç olmaktadır. Kürt, kadın düşmanlığını artık saklama ihtiyacı bile duymadan her yerde ahlaksızca dile getirmektedir. Faşist Şef Erdoğan ve iktidarının Kürde, kadına, topluma yaklaşımındaki her söz ve eylemine kuşkuyla bakılmalı hiçbir biçimde inanmamalı, güvenilmemelidir. Faşist Şef Erdoğan ve iktidarının her söz, eylem ve yaklaşımı özel-psikolojik savaş çerçevesinde anlaşılarak çok basit bir yöntemle tersi doğru kabul edilmelidir.
Bir yönüyle yalana, iftiraya, kandırmaya ve karalamaya dayanan AKP-MHP Özel-psikolojik savaş iktidarının bu eksenli saldırılarının boşa çıkarılması olmazsa olmaz zaruri bir ihtiyaç olarak öne çıkmaktadır. Bunu için de her Kürdün kendisini ve çevresini toplumsal, ulusal varlığını, özgürlüğünü hiçbir yerden bir emir ve talimat beklemeden kendi koşullarında koruma, öz-savunma seferberliğiyle eğitip, örgütleyip eyleme geçirmelidir. Varlığı tehdit ve topyekûn saldırı altında olan her Kürt, Türk, kadın, devrimci-demokrat ve tüm toplumsal kesimlerin bu anlayış çerçevesinde yaklaşmak ahlaklı bir insan olmanın gereğidir. Her ne kadar Şırnak’taki AKP-MHP faşist diktatörlüğünün tecavüz saldırısına karşı bazı gençlerin takdir edilecek tepkisi, protestosu olmuşsa da gelişen saldırıyla mukayese edildiğinde oldukça pasif, eksik ve yetersizdir. Kürt halkının toplumsal varlığını, onurunu, namusunu hedefleyen saldırıya karşı öz-savunma bilinciyle daha radikal ve caydırıcı eylemsellikler geliştirilebilmelidir.
Her onurlu Kürt ve insanın Kürdistan, Türkiye kentlerindeki kadın ve çocuklara yönelik geliştirilen kaçırmalara, tecavüze, özel-psikolojik savaş saldırılarına uğrayanları ulusal ve toplumsal bilinç anlayışıyla yaklaşmamız gerekir. Her saldırıya uğrayanı kendi çocuğu, kız kardeşi ve en yakını görmeli ve savunmayı bedeli ne olursa olsun göze alabilmeliyiz. Bu nedenle de başta bu tecavüzleri yaptığı belli olan AKP-MHP özel savaş çeteleri olmak üzere bu soykırımcı faşist iktidara bağlı ve işbirlikçi kişi, yapı ve kurumların her onurlu Kürdün-devrimcinin hedefi olabilmelidir. Bu Özel savaş çetesinin başlarından olduğu aleni olan tecavüzcü savunucusu ve yaratıcısı Türk İçişleri Bakanı Süleyman Hasan Soylu’nun Özel savaş çetelerinden hesap sorulmalı ve yaşam hakkı tanımamalıyız. AKP-MHP faşist diktatörlüğü ve Faşist Şefi Erdoğan’ın özel-psikolojik savaş saldırılarını boşa çıkarmanın yegâne yolu olup öz kültürüyle yaşama ve insan olma açısından varlık-yokluk meselesi olmaktadır. Kendi öz gücümüze güven anlayışıyla, hiçbir yerden bir beklentiye düşmemeliyiz. Toplumsal varlığımızı korumanın ve onurlu bir Kürt genci, kadını ve özcesi şerefli bir insan olarak yaşamamızın bundan başka yolu yoktur.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi