Bir süredir tutsak ailelerinin Amed, Van ve İzmir’de yürüttükleri ‘’Adalet Nöbeti’’ eylemlerini basından izliyoruz. Önder Apo üzerinde tecridin derinleştirildiği, İmralı işkence sisteminin pervasızca yürütüldüğü, Türkiye ve Bakur Kürdistan’ında bulunan cezaevlerinde işkence ve zulmün had safhaya çıkartıldığı, tutsakların katledildiği, hasta tutsakların tedavi edilmeyerek ve bırakılmayarak fiili idam uygulamasının yürütüldüğü, cezası biten tutsakların pişmanlık beyanında bulunmamalarından ötürü bırakılmadığı, tutuklama ve zindandaki işkence uygulamaları ile bir halkın iradesinin kırılmak istendiği böylesi bir ortamda ailelerin tecride ve zindandaki işkencelere karşı Adalet Nöbetine başlamaları oldukça anlamlı bir eylem olmaktadır.
Eylemin anlamı kadar etkileme düzeyi de oldukça önemlidir. Etkileme ve sonuç alma bir eylemin amacıdır. Bu konuda yürütülen eylemin anlamlı da olsa yetersiz kaldığını belirtmek gerekir. Her şeyden önce tutsak ailelerinin sahiplenmesi yetersizdir. Amed, Van ve İzmir’de böylesi önemli bir konuda başlatılan eylemin 3-5 aile üzerinden yürütülmesi tutsak aileleri ve tutsak aile örgütleri açısından ciddi bir özeleştiri konusudur. Önderlikten haber alamama durumu ve zindanlarda yaşanan vahşet karşısında tüm toplum, yurtsever kurum ve siyasal yapılar kıyameti koparmalı ama özellikle tutsak yakınları bu düzeydeki bir ayağa kalkışın öncülüğünü yapabilmelidir. Bu konuda yaşanan korkuları, kaygıları en başta tutsak yakınları aşmalı, başkasından bekleyen, şikâyetçi, mağdur yaklaşımları bırakarak ikirciksiz ve sonuç almaya odaklı bir direnişi açığa çıkarabilmelidir.
Tutsak Aile örgütleri yaşanan tabloyu kendi gerçekliği olarak bilmeli, yıllardır yapamadıkları örgütlenme çalışmalarının nasıl bir sonuca yol açtığını görmeli ve artık dernek duvarları arasına sıkışmış, toplumdan kopuk çalışmaların bir anlam ifade etmediğini en temel ders olarak çıkararak ciddi bir özeleştiriyi pratikte örgütlenme ve eylem seferberliği biçiminde vermesini bilmelidirler. 2000’den fazla tutsak ailesinin yaşadığı Amed’de tutsakların yaşadığı zülme dönük yapılan eyleme 4 aile katılıyorsa ve diğer aileler hiç oralı olmuyorsa bu o ailelerin yetersizliği kadar, tutsak aile örgütlerinin de ciddi temelde etkisizliğini göstermektedir.
Tabi burada amacımız birilerini suçlamak, emeklerini inkar etmek, yurtseverliklerini sorgulamak yada itham etmek değildir. Tam tersine yaşanan tablo karşısında şapkamızı önümüze koyup yetersizliklerimizi görme amaçlanmaktadır. Aileler, tutuklu aile kurumlarını, tutuklu aile kurumları da aileleri suçlayarak, var olan tabloyu bir biriyle izah ederek bir yere varamazlar. Her bir tutsak ailesi neden katılmadığını, neden birilerinden beklediğini, neden içerdeki yakınlarına sahip çıkmadığını sorgulayıp, kendisinde yaşanan yetersizlikleri aşarak harekete geçmeli; tutsak aile kurumları da bu tabloda kendi paylarını görerek, ailelere gitmeyip onları örgütlemediklerini, koptuklarını bilince çıkararak doğru bir pratikleşmeyi ortaya çıkarabilmelidir.
Tabi sorun sadece tutsak aileleri ve tutsak aile kurumlarını ilgilendiren bir durum değildir. Şu anda içerde bulunan arkadaşlarımız bu halkın özgürlük mücadelesini başarıya ulaştırmak için çalışmış ve bu nedenle tutuklanmışlardır. O nedenle bu yoldaşlarımızın aileleri kadar yurtsever halkımızın Önderliğine ve tutsaklara sahip çıkmayı temel bir öncelik olarak görmesi gerekir. Sahiplenmeyi sadece tutuklu ailelerine bırakmak oldukça yetersiz bir yaklaşım olup, vicdani de değildir. Her şeyi bir yana bırakalım zindandaki tutsakların defalarca dışarda bizim yapmamız gerekenleri yapamamamızdan kaynaklı direnişe geçtiklerini, şahadetler pahasına direnişlerinden sonuç aldıklarını ve bu yönüyle mücadelemize büyük katkılar sağladığını hepimiz bilmekteyiz. Kaldı ki mevcut durumda zindanın her bir anı direniş olmaktadır. Faşizme karşı böylesine büyük bir direnişi layıkıyla yürüten bu yoldaşlara sahip çıkmak yurtseverliğin, onurlu Kürt olmanın bir gereği olduğu kadar ahlaki, vicdani bir gerekliliktir.
Yurtsever tüm halkımız kadar onlara öncülük etme misyonuyla ortaya çıkmış tüm kurumlar ve siyasal yapılar da bu tabloda kendi paylarını görmeli, zindanlara sahiplenmede yetersiz kaldıklarını görerek bunu telafi etmenin çabası içerisine girmelidirler. Bu kurumlarımızın ve siyasi yapılarımızın yöneticisi ve üyesi olan binlerce tutsak bulunmaktadır. Daha düne kadar birlikte çalıştığımız bu yoldaşlarımıza sahip çıkmak, yaşadıkları baskıları görünür kılmak, bu konuda kamuoyu oluşturmak ve faşizme geri adım attırmak yoldaşlığın, arkadaşlığın en temel gerekliliğidir. Bunu yapamazsak yoldaşlığımızda, arkadaşlığımızda, vefa duygumuz da sorgulamalıktır.
Kısacası hepimizin, demokrat, yurtsever, devrimci tüm yapı ve bireyler olarak zindanlarda yaşatılan vahşete karşı duruşumuz, tavrımız oldukça yetersizdir. Bu konuda durumu dışımızla değil de, hepimizin kendi yaklaşımıyla izah etmesi, bu durumun samimi bir özelleştirisi temelinde Önder Apo’ya ve zindanlara sahip çıkma ve harekete geçmeyi temel görev bilmesi oldukça önemli olmaktadır. Aksi halde mevcut ilgisiz tutum faşizmin uygulamalarını daha da derinleştirmesine hizmet edeceğini aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir.
Piro DERSİM
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi