20 Mart 2020 Cuma Saat 10:42
Abdullah Öcalan’ı Doğru Okumak ve Anlamak
Kürt tarihinde hiçbir önderlik, güç ve örgüt Öcalan ve PKK
gibi sömürgeci soykırım sistemiyle savaşmamıştır. Hiçbir Önderlik Öcalan kadar
sömürge sistemini ve sömürge toplumunu ideolojik, felsefik ve sosyolojik çözümlemeye
tabi tutmamıştır. Hiçbir Önderlik Öcalan gibi toplumsal özgürlüğü kadın
özgürlüğüyle eş değerde, hatta ondan daha önemli bir sorun olarak görmemiş,
kadın örgütlenmesine, partileşmesine ve ordulaşmasına yönelmemiştir. Öcalan
Kürt halk tarihinin en büyük isyancısı ve isyan hareketinin Önderidir. Öcalan’ın
en önemli çalışması beşbin yıllık egemen sistemi çözümleyerek ona karşı
Paradigmasal düzeyde yeni alternatif bir sistem ortaya koymasıdır. Öcalan bir
birey olmaktan çıkarak bir ulusun, bunun da ötesinde insanlığın özgürlük
bileşkesi haline gelmiştir. Öcalan hem devrimci halk savaşının teorisyeni,
Önderi ve komutanı olurken, aynı zamanda siyasal çözümün ve gerçekleşecek bir
barışın da muhatabıdır. Hem ideolojik ve stratejik çizgi Önderliği, hem de
politik ve taktik süreçlerin önderidir. İmralı’da eşi benzeri olmayan bir
yalnızlık-tecrit sistemine tabi tutulmasının sebebi bunlardır. Öcalan’ı salt
barış kişiliyle anmak onu çarpıtmaktır. “Ben, basit bir barış arayışçısı değilim.
Ben; gerçek temelde barışçıl, demokratik çözümü isteyen, bunu amaçlayan ve
bunun geliştirilebilmesi, gerçekleşebilmesi için de her türlü fedakarlığı yapan
insanım. Ama eğer buna rağmen devlet, gerçek anlamda ve gerçek temelde barış ve
demokratik çözüme gelmedi mi o zaman en büyük savaşçı kişiliğim. (…) Kürt
halkının varlığı ve özgürlüğü sağlanmadan ve güvenceye alınmadan, gerçek bir
barıştan söz edilebilir mi? Böyle bir şey mümkün müdür? Ben; elli yıldır, büyük
bir savaşı yürüten, insanım. Böyle bir insanın barış arayışı, barış savaşçılığı
bu gerçeklik, bu hakikat temelinde anlaşılmalıdır, kavranmalıdır. Buna göre
savaşılmalıdır, mücadele edilmelidir ve buna göre yaşanmalıdır. Ben, büyük
savaşçıyım. Büyük savaşçının, barışı da büyük olur.” (A.
Öcalan)
Bugün Kürt halkı bilinçlenerek direniyor ve evrensel bir
düzey kazanmışsa bu Öcalan’ın mücadelesiyle olmuştur. Öcalan’ın düşünceleri ve
mücadele tarzı düşmana karşı keskin bir direnişi esas almaktadır. Sözde değil
pratik düzeyde bir uygulama söz konusudur. Maddi ve manevi bakımdan Öcalan’ın
yaşam tarzında sisteme ait bir zerre bulamazsınız. Öcalan sistemi aşmıştır ve
en büyük düşmanı konumundadır. Öcalan’ı eleştirenlerin ezici çoğunluğu yaşam
tarzlarında maddi ve manevi açıdan düşman olarak gördükleri sistemle içiçedirler
ve onu yaşamaktadırlar. Söylemde farklı görünseler de pratikte her şeyiyle gırtlağına
kadar sistemi yaşamaktadırlar. Dağlarda, Zindanlarda, dünyanın her tarafında
Kürt gençleri, kadınları, çocukları, yaşlıları direniyor ve insanlığa ilham kaynağı
oluyorsa, Rojava devrimiyle demokratik halklar konfederasyonu inşa ediliyor ve
tarihin en görkemli özgürlük savaşı yürütülüyorsa bu da yine Öcalan’ın direnişi
ve çizgisiyle gerçekleşmektedir.
Öcalan’ın hakikat rejimi ve buna dayalı geliştirdiği sosyal
bilim anlayışında ideolojik, felsefik, toplumsal ve siyasal çözümlemeler
yaparken dört düşünce yöntemi olan mitolojik, dini, felsefik ve bilimsel
düşünce tarzlarını iç içe kullanmaktadır. Tarihi toplumsal sorunları tarihsel
sosyolojik metotla ele almakta, birbiriyle bağlantılandırmakta ve sonuç
çıkartmaktadır. “Tarih günümüzde gizli
ve biz tarihin başlangıcında gizliyiz” belirlemesiyle anlık, günlük olduğu
kadar geçmişi ve geleceği kapsayan bir düşünce sistematiğine sahiptir. Öcalan derin bir tarih bilinciyle tarihi
sosyolojikleştirmekte ve sosyolojiyi tarihselleştirmektedir. Öcalan’ın hakikat
rejimi ve tarihsel toplum değerlendirmeleri sosyolojik ve tarihsel perspektife
dayanır. “Tarih bilinci olmayanların
toplumsal yaşamlarının bir anlam ifade edemeyeceği çok iyi bilinmelidir. Ne
kadar tarih bilinci varsa o kadar anlamlı bir toplumsal yaşama tekabül edeceği
unutulmamalıdır.” (A. Öcalan) Dolayısıyla
bu düşünce tarzını anlamak derin bir tarih bilinci, siyasal ve sosyolojik düzey
gerekmektedir. Bu düşünce tarzını bilmeyen, araştırmamış kişiler doğal olarak
Öcalan’ın analizlerini ve değerlendirmelerini anlayamazlar.
Anlama sorunlarımız vardır. On yıllarca PKK’de yer alan
kadrolarında Öcalan’ı anlama ve uygulama sorunu bulunmaktadır ve bu her zaman özeleştiri
konusu yapılmaktadır. Zira Öcalan düşünce tarzında ilkede katılık varken
politikada kuantumik saçaklı (Çok yönlü) tarz bulunmaktadır. Dogmatik değildir,
esnektir, değişkendir, yaratıcı ve çözümleyicidir. Öcalan düşünce tarzında
tıkanma yoktur. Alternatif oluşturmada yaratıcılık belirgin bir özelliğidir.
Bazılarının ciltler dolusu kitaplarla yapmaya çalıştığı tespitleri Öcalan bir
kavramlaştırma veya tanımlamayla yapar. Sentezleme, tanımlama ve kavramlaştırma
Öcalan’da müthiştir. Bu düşünce tarzından dolayı Öcalan en zor koşullarda bile
bir çıkış bulmuştur. Zaten devrimcilerin en belirgin özelliği her koşulda
devrimci mücadeleyi sürdürme imkanlarını ve koşullarını yaratmasıdır. Öcalan
halk Önderidir ve tüm yaşamını halka adayan gerçek sosyalist bir önderdir.
Kendisinin bireysel maddi ve manevi düşüncesi ve kaygısı olmamıştır. Öcalan’ın
devrimciliği çizgi devrimciliğidir. Öcalan için halk çizgisi asla taviz
verilmeyen bir çizgidir. Öcalan’ın 3 Mart 2020 tarihindeki görüşmesinde yaptığı
“Parti
emekle güçlenir. Emek vererek güçlenir. Lafla güçlenmez. Benim durumumu
görüyorsun değil mi? Ben 50 yıldır emek veriyorum. Kim ailesi için, kendisi
için, akrabaları için kurumlarda yer alıp değerleri kullanırsa, bunu duyarsam
asla affetmem. Bu halk çok büyük bedeller ödedi. Herkes bu halk için mücadele
etsin” değerlendirme, eleştiri ve uyarısı bu konudadır. Halk çizginin tam
temsil edilmediği, bazı kesimlerin bunu istismar ettiğini, bireysel, grup ve ailesel
çıkarlar için kullandığını, ideolojik açıdan sistemiçileşmenin geliştiği,
ideolojik mücadeleden uzaklaşıldığı, devrimci çizginin liberalize edildiği, ortaya
çıkan devrim imkanlarının değerlendirilmediğini dile getirmekte ve uyarı
yapmaktadır. Üçüncü çizgiyi daraltan, küçük grup/hizip çıkarlarına endeksleyen,
ufku dar yaklaşımları eleştirmektedir. Öcalan’ın eleştirdiği konular ideolojik
çizginin uygulanmaması sonucu yaşanan sorunlardır.
Kürt halk Önderi sayın Öcalan aynı tarihli görüşmesinde daha
önce defalarca dile getirdiği “Üçüncü
çizgi” vurgusu yapmıştır. Öcalan
sadece Kürt sorununun çözümü konusunda değil devletçi sistemin aşılarak demokratik
toplumun inşası için üçüncü çizgi tezini geliştirmiştir. Paradigmatik açıdan devletçi uygarlık ve onun
son aşaması olan kapitalist sistemin yol açtığı yapısal kriz ve toplumsal
sorunların çözümü bakımından “üçüncü çizgiyi”
teorik/ideolojik ve siyasal bir çerçeveye kavuşturmuştur. Yazdığı kitaplarda
Kavram, kuram düzeyinde tanımlamalar yapmış, toplumsal ve siyasal modellerde
düşüncelerini formüle ederek sistemleştirmiştir. Makalemizin temel kaynağı
Öcalan’ın yaptığı analizlerdir. Öcalan’ın üçüncü çizgi tezini anlamak için
yaptığı Uygarlık çözümlemelerine ve tarihsel analizlerine bütünlüklü bakmak ve
incelemek gerekmektedir. Üçüncü çizginin tarihsel boyutunu ortaya koymadan
güncel anlaşılamaz.
DEMOKRATİK UYGARLIK VE DEMOKRATİK MODERNİTE TEZİNİN TARİHSEL
PERSPEKTİFİ
Merkezi Uygarlık
Uygarlık kavramını
sınıf, kent ve devlet aşamasındaki toplumu tanımlamakta kullanmaktayız.
Uygarlığın temel kategorisi sınıflaşma, kentleşme ve devletleşmedir. Toplumsal
etik bakımından bir gelişmeyi değil bir düşüş niteliğindedir. Ataerkil kültür
kadına dayalı doğal komünal toplum ahlakını aşındırarak iktidarlaşıp devletçi
sistemin gelişmesine yol açtı. Ana gövde olan demokratik Uygarlıktan ayrılarak ayrı
bir kol şeklinde saparak ana gövdeye hâkim hale geldi. Sınıf, kent ve devlet
üçlüsü üzerinden kurumlaşan Rahip+Kral+Komutan
erki, Din+Siyaset+Askerlik
içiçeliğiyle iktidar ve devlet sistemine dönüştü. Komünal klan ve kabile toplumundaki SINIFLAŞMA, Tarım-köy toplumu
üzerindeki KENTLEŞME, Hiyerarşik toplumun bağrında gelişen DEVLETLEŞME olguları
merkezi uygarlığın temelini atmıştır. Şaman rahip statüsüne evirilir. Bu
sayede din uygarlığın ideolojik gücü olarak kurumsallaşır. Bilgeden kral ve siyaset
kurumu, Şeften ise komutan ve askerlik olguları meydana gelir. Zigurattan bir
kent, bir kentten bir devlet, bir devletten bir uygarlık, bir uygarlıktan bir
imparatorluk ve şimdiki dünya sistemi örgütlendirilmiştir. Merkezi uygarlık
kavramı kent-sınıf-devlet üçlüsüne dayanarak gelişen sömürücü, cinsiyetçi,
iktidarcı, işgalci, emperyalist sistemi tanımlamaktadır ve toplumsal tarihin ancak
%2’lik bölümünü ifade eder. Esas alınması gereken tarih bu değildir. Esas
alınması gereken tarih toplumsal tarihin %98’ni oluşturan Demokratik Uygarlık
tarihidir.
“Tarihi siyasal iktidarın etrafındaki önemli olayların kroniği olarak
kavramanın tarihsel temelimiz olmayacağı açıktır. Ancak sistemin bütünlüklü
kavranması ve ders alınmasında değerli olabilir. Esas almamız gereken tarih:
hiyerarşik ve sınıflı toplumsal gelişmede zıt kutbu yaşayanların tarihidir. Tüm
resmi siyasi tarihler bu tarihin varlığından ya hiç bahsetmezler ya da bir
anarşi grubu, hikmeti olmayan kalabalıklar, amaçları için her istismara layık
sürüleri olarak görürler. Kuru, soyut, idealist olduğu kadar zalimce duygusal
bir anlayıştır bu tarih. Tarihimiz: doğal toplumdan başlayıp hiyerarşiye ve
siyasal iktidara karşı duran etnisite, sınıf, cinsiyet mahkûmlarının her tür
düşünce ve eylemlerine dayanarak anlam bulabilir.” (A. Öcalan)
Demokratik Uygarlık
Kavramlaştırma olarak Demokratik uygarlık değişkenlik arz
edebilir ve farklı tanımlara da kavuşturulabilir. Esas olan öze ilişkin yapılan
değerlendirmelerdir. Demokratik uygarlık
sınıflı ve devletli uygarlıktan ayrı bir toplumsal çizgiyi ifade etmektedir.
Gerek iktidar ve devletleşme önceki toplumsal formların ve gerekse uygarlık
sonrasında merkezi uygarlık dışı kalan, sürekli merkezi uygarlıkla çatışma
halinde olan toplumsal yapıları tanımlamaktadır. İktidar ve devlet olmamış,
devletçi uygarlığa karşı sürekli çatışmış ve mücadele etmiş kadınları, klan-kabile-kavimleri,
dinleri, kültürleri, ulusları, köleleri, ezilen sınıfları ve felsefik akımları düşünce
ekollerini ifade eder.
Demokratik uygarlık üçüncü doğadır. Üçüncü doğa, birinci (ekolojik
doğa) ve ikinci (toplumsal) doğanın yeniden bir üst aşamada sentezini ifade
eder. Bu sentez ancak paradigma değişimiyle toplumsal köklü devrim ve ekolojiye
dönüşle mümkün hale gelir. Demokratik Uyarlık Ahlaki ve Politik topluma
dayanır. Hiyerarşik, iktidarcı-devletçi uygarlığın gelişiminde zıt kutbu
yaşayanların tarihini temsil eder. Doğal toplum demokratik uygarlığın kök
hücresidir. Klan, kabile, aşiret etnisite, kadınlar, kültürler, ezilen
sınıflar, sömürgeleştirilen ulusların demokratik mücadeleleri, mezhepler,
ekolojik hareketler, alternatif düşünce ekolleri demokratik uygarlığın ANA GÖVDESİNİ oluştururlar.
Demokratik uygarlık çağı
devletçi merkezi uygarlık çağının aşılmasının tam sağlanmadığı, uzun sürekli
bir tarihsel geçiş dönemini ifade eder. Merkezi Uygarlığın dönüşümünü esas
alan, meşru savunmayı da gerektiğinde en aktif şekilde kullanarak ve sürekli
devrede tutarak içi içe bir mücadele tarzını esas alır.
Demokratik Uygarlığın Çağımızdaki Formu Üçüncü Alan olan Demokratik Toplumdur
Üçüncü Alan demek klasik devlet ve devlet eksenli
örgütlenmiş resmi toplumun dışında demokratik sivil toplumun etkinlik kazandığı,
her alanda kendi sistemini geliştirdiği konfederatif yönetim ve yaşam tarzı
demektir. Üçüncü alan özgürlük
perspektifinde cinsi, ırki, etnik, inanç, sosyal ve kültürel farklılıklar
toplumun zenginliği olarak düşünülür ve her grubun yaşama aktif olarak katılımı
esas alınır. Halklar, toplumsal kesimler kendi öz kimliği, bilinci ve
iradesiyle katılırlar. Toplumun demokratikleştirilmesi, kendi çıkarlarının
farkına varması, bilinçlenmesi ve örgütlenerek Öz yönetimine kavuşması anlamına
gelir. Demokratik uygarlık çağı toplumun demokratikleştirme çağıdır. Yerel
organlar güçlendikçe merkeziyetçilik aşılarak gerçek demokratik yönetim etkin
hale gelir. Uzun vadede devlet ve yarattığı bürokrasinin tümden aşılması
Demokratik Uygarlığın esas hedefidir. Ancak bu gerçekleşinceye dek Devlet+Demokrasi anlayışıyla devletin
demokratik toplumu kabul eder noktaya getirme mücadelesi yürütülür. Öz yönetim
ve toplumsal ahlak genişledikçe Devlet küçültülür demokratik toplum büyür,
devlet, hukuk ve iktidar kültürü etkisizleşir. Devlet-hukuk-bürokrasi yerine toplumsal
ahlak hâkim hale gelir. Demokratik Uygarlık Demokratik Sosyalizm ideolojisine
dayanır. Bu anlamıyla Demokratik
uygarlık çağı bilimsel sosyalizmin alt yapısını oluşturan bir çağdır.
Demokratik uygarlık çağını
belirleyen temel unsurlardan biri de siyasetin toplumsal çıkar ve sorunların
çözümünde kullanılarak demokratikleştirilmesidir. Siyaset devlet işi olmaktan
çıkarılarak toplumun kendini yönetme, ihtiyaçlarını, belirleme ve sorunlarını
çözme aracı haline dönüşecektir. Üçüncü
Alan anlayışında Politika toplumsal yönetim gücü, bilinci ve ahlakıdır.
Politika devlete ait olmaktan çıkarılır. Devlet politikayı istismar eder,
devlette esas olan yönetme değil idareciliktir. Devlet yönetmez, zorla hükmeder,
emreder. Demokratik modernite ise herkesi yaşamın öznesi haline getirerek
demokratik siyasete ve yönetime katar.
Kapitalist Moderniteye Karşı Demokratik Modernite
Modernite belli
bir dönemi tanımlamak amacıyla kullanılan bir kavramdır. Bir dönemin ya da
çağın özelliklerini, genel kültürünü, zihniyetini, inanç yapılarını, bilimini
vb. tüm maddi ve manevi kültür yapılarını tanımlar. Merkezi uygarlığın son dört
yüz yıllık aşamasına kapitalist modernite çağı denilmektedir Kapitalist
modernite Merkezi uygarlık sisteminin son dört yüz yıllık tekelci aşamasıdır. Kapitalist
Pazar, Ulus-devlet ve Endüstriyalizm üçlü sac ayağı kapitalist modernitenin
dayandığı üç temel alandır.
Demokratik Modernite
ise toplulukların demokratik bilinç, örgütlülük ve sistem içinde hareket
ettiği ve yaşamsallaştırıldığı çağı tanımlamaktadır. Toplumların kendi
sistemlerini kurdukları çağdır. Özcesi Demokratik Modernite çağı dört yüz
yıllık kapitalist modernite sistemine karşı alternatif sosyal bilim
anlayışıyla, zihniyet ve yaşam tarzıyla kendi sistemlerini inşa eden demokratik
tüm yapıların mücadele ve özgürlük çağını tanımlamaktadır.
Üçüncü Çizgi Demokratik Modernitenin Toplumsal Formlarına Dayanır
Demokratik
Modernitenin dayandığı temel toplumsal formlar: Bir: Geçmişten günümüze
gelen kent demokrasisi ve konfederasyonlar pratikleri. İki: Köylü ve işçi mücadeleleri,
sınıf hareketleri, isyanlar ve komünler. Üç: Dünyanın büyük kısmını kaplayan ve demokratik halleri
itibariyle Reel sosyalizm deneyleri. Dört:
Özgürlük ve bağımsızlık savaşı vermiş Ulusal kurtuluş mücadeleleri. Beş: Üçüncü Alan Güçleri olan demokratik partiler, örgütler ve
kurumlar, sivil toplum hareketleri, sanat festivalleri, ekolojik hareketler, feminist
hareketler, demokratik gençlik hareketleri, anti küresel ve anti-kapitalist tüm
siyasal ve inanç hareketleri, iktidarı amaçlamayan yeni dinsel hareketler,
sistem karşıtı İnanç ve kültür hareketleri. Bu yapılar kendi aralarında
örgütsel ve düşünsel birlik yakalamamış olsalar da bir sistematiğe sahip olup
dünya kapitalist sistemin son dört yüz yıldaki iktidar tekeline karşı Demokratik
Moderniteyi, yani üçüncü çizgiyi temsil ederler.
Demokratik Modernite
birincisi; Ahlaki ve politik toplum, ikincisi;
eko-endüstriyel toplum ve üçüncüsü;
demokratik Konfederal toplum boyutlarından oluşur.
1-Ahlaki ve Politik Toplum Boyutu (Demokratik Toplum)
Ahlaki ve politik toplumun çağdaş modernite hali olan
demokratik toplum, farklılıkları en geniş yaşayan toplumdur. Farklı sınıf, cins, renk, etnisite
hatta farklı ulusların ortak bir zihniyet ve kültür zemininde buluşmasıdır. Her toplumsal grup tek tip
kültüre ve vatandaşlığa mahkûm kılınmadan, kendi öz kültürü ve kimliği
etrafında oluşturacak farklılıklar içinde yaşayabilir. Toplum, ahlaki ve politik olmak kaydıyla herkes özneleşir, kendini
katar, üretir ve paylaşır. Liberalizmin toplumu ve bireyi istismar eden
yaklaşımlarına karşı özgürlük ahlakıyla toplum ve birey dengesini sağlar.
2-Eko-Endüstriyalizm Boyutu
Demokratik modernite, eko-endüstriyel toplum boyutuyla
ekonomiyi ekolojiye bağlar. Endüstriyi ekolojikleştirir. Ekonomide ahlaki ve
politik yanları esas alarak bireyciliğin ve tekelciliğin yarattığı tolum
dışılıkları aşar. Demokratik modernite de ekonomi gerçek anlamına kavuşur.
Sosyal pazara dayalı sosyalist ekonomi geliştirilir. Kapitalist modernite de endüstriyalizmin yol açtığı ekolojik
dengesizliği, ekonomik tekelciliği aşarak
ekolojik toplum anlayışını hâkim kılar.
3-Demokratik Konfederalist Boyut
Demokratik modernite ulus devletin milliyetçilik ve
ırkçılıkla gerçekleştirmek istediği homojen (tek tip) insan toplumuna karşı; çoğulcu, çok renkli, farklı siyasi oluşumlara açık, çok kültürlü, tekleşmeye
kapalı, ekolojik, kadına öncelik yer
veren, yerel yönetimlerine dayalı, Demokratik Ulus anlayışıyla Demokratik Konfederalizm
modelini esas alır. Demokratik Ulus toplumu katı siyasi sınırlara, tek dile,
tek kültüre, tek etnsiteye, tek dine ve tarih yorumuna bağlamaz. Ortak zihniyet
birliğini yapan, çoğulcu, özgür ve eşit yurttaşlarla bir arada yaşam
ortaklığını ifade eder. Demokratik Ulus ve onun yerelde uygulama biçimi olan
Demokratik Özerklik özgür bireylerin ve toplulukların kendi öz iradeleri ile
oluşturdukları demokratik sistemdir ve Üçüncü Çizgidir.
Üçüncü Çizgide Kadın Başat Özgürleştirici Güçtür
Demokratik uygarlık çağı halkların yeniden doğuşu kadar daha
belirleyici olarak kadın ulusunun doğuş çağıdır. Toplumsal düşüş ilk kadın
üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu açıdan kadın özgürlüğü toplumsal özgürlüğün
ölçütü olacaktır. Kadın özgürlüğü geliştikçe buna paralel olarak toplumsal
özgürlükte gelişecektir. Öcalan’ın
geliştirildiği kadın kurtuluş ideolojisi ve özgürlük çizgisi toplumsal
kurtuluş ve özgürlük çizgisidir. Öcalan Jineolojiyi bir kadın bilimi, kadın
bakış açısı, ideolojisi ve felsefesi olarak geliştirmiştir. Zira şu ana kadar
sorunların gerçek yaratanı olan egemen erkek bakış açısı hâkim olmuştur. Egemen
bakış açısı aşılmadan toplumsal özgürleşmenin gerçekleşmesi beklenmemelidir. “Zorba
ve sömürgen erkek eli ve aklıyla kadın yaşamına binlerce yıldan beri yedirilen
köleliğin düzeyini tüm içerik ve biçimleriyle kavramak, gerçekler
sosyolojisinin ilk adımı olmalıydı. Çünkü bu alandaki kölelik ve sömürü
biçimlenişleri, tüm toplumsal kölelik ve sömürü biçimlerinin prototipidir.
Bunun tersi de geçerlidir. Kadın yaşamına içerilmiş köleliğe ve sömürüye karşı
özgürlük ve eşitlik mücadelesi ve bu mücadelenin kazanım düzeyi, tüm toplumsal
alanlardaki köleliğe ve sömürüye karşı geliştirilen özgürlük ve eşitlik
mücadelesinin temelidir. Uygarlık tarihinde ve kapitalist modernitede yürütülen
özgürlük ve eşitlik mücadelesinin doğru temelde gelişememesinin ve güçlü bir
başarıya yol açamamasının temel nedeni de kadına yaşamda içerilmiş ve
biçimlendirilmiş kölelik ve sömürü kurumları ve zihniyetlerinin yeterince
kavranamaması ve bunlara yönelik mücadelenin temel alınamamasıdır. Balık baştan
kokar derler. Temel doğru ve sağlam olmayınca, kurulacak bina ufak bir
sarsıntıda yıkılmaktan kurtulamaz. Tarihte ve günümüzde yaşanan gerçeklik de
bunun sayısız örnekleriyle doludur. Dolayısıyla toplumsal sorunları çözmeye
çalışırken kadın olgusu üzerinde yoğunlaşmak, eşitlik ve özgürlük çabalarını
kadın gerçekliğine dayandırmak hem temel araştırma yöntemi hem de tutarlı bilimsel,
ahlaki ve estetik çabaların temeli olmak durumundadır. Kadın gerçeğinden yoksun
bir araştırma yöntemi, kadını merkezine almayan bir eşitlik ve özgürlük
mücadelesi hakikate erişemez, eşitlik ve özgürlüğü sağlayamaz.” (A. Öcalan)
Başarısız olan tüm toplumsal mücadele biçimleri, ekolleri
kadın özgürlüğünün toplumsal özgürlükle bağını doğru çözümlemediklerinden
kaynaklıdır. İlk ve son sömürge ulus olan kadının özgürlüğünü merkeze koymayan
hiçbir özgürlük felsefesi ve çizgisi başarılı olamaz. “Tüm özgürlük ve eşitlik
mücadelelerinin, demokratik, ahlaki, politik ve sınıfsal mücadelelerin başarı
veya başarısızlıklarında yaşanan, ütopya, program ve ilkelerin hayata
geçirilemeyişiyle oluşan hayal kırıklıkları, kadın ile erkek arasındaki
kırılmayan egemen (iktidarlı) ilişki biçiminin izlerini taşır. Tüm
eşitsizlikleri, kölelikleri, despotlukları, faşizmi ve militarizmi besleyen
ilişkiler, ana kaynağını bu ilişki biçiminden alır. Eşitlik, özgürlük,
demokrasi, sosyalizm gibi adı çokça geçen sözcüklere hayal kırıklığı
yaratmayacak geçerlilikler yüklemek istiyorsak, kadın etrafında örülen ve
toplum-doğa ilişkisi kadar eski olan ilişkiler ağını çözmek ve parçalamak
zorundayız. Bunun dışında gerçek özgürlüğe, eşitliğe (farklılıklara uygun),
demokrasiye ve ikiyüzlü olmayan bir ahlaka gidecek başka bir yol yoktur…” (A.
Öcalan)
Dolayısıyla özgür kadının doğuşu özgür toplumun doğuşu
olacaktır. Kadın özgürlüğü sınıfsal ve ulusal kurtuluştan daha önemli bir
olgudur. Bütün özgürlüklerin kaynağı durumundadır. 21. Yüzyıl bu açıdan
yükselen özgür kadın çağı olmakla beraber insanlığında özgürleşeceği ve
yükseleceği bir çağ olacaktır.
Demokratik Modernitenin Meşru Savunma Anlayışı
Demokratik Modernite
(Dem. Uygarlık) meşru savunma temelinde kapitalist Moderniteyle (merkezi uygarlık) ilkeli, politik
uzlaşmayı esas alır. Uzlaşma ve çatışma ikilemine dayanır. Politik ilkeli
uzlaşma olsa da ve sürekli bir ideolojik mücadele söz konusu olacaktır. Talep
eden, bekleyen, pasif, edilgen, kapitalist kurumlardan çözüm bekleyen, varlığının
korunmasını devlete havale eden, barışı hep devletten isteyen, çözümü ve barışı
meşru savunma araçlarından koparan bir anlayış Demokratik Modernite anlayışına
terstir. Demokratik Modernite barışı öz
savunma gücüne dayanarak geliştirir. Varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama da
toplumsal öz savunma araçlarını hiçbir zaman elden bırakmaz. İktidar-devlet
gücü var oldukça sömürü, tahakküm ve çatışmalarda olacağından Üçüncü Çizgi
meşru savunmayı toplumsal var oluşun en temel mekanizması olarak devrede tutacaktır.
Zira “En mütevazı barış bile en sağlam
ve en güçlü bir meşru savunma kuvveti gerektirir.” (A. Öcalan)
Demokratik Halk eylemlilikleri serhıldan (ayaklanma) dâhil
olmak üzere halkın saldırılara karşı kendini korumaya ve savunmaya yönelik
geliştirdiği öz savunma faaliyetleridir. Eylemler
“demokrasinin dilidir.” Eylemsiz, dolayısıyla meşru savunmasız bir
demokrasi ve demokratik toplum olamaz, olsa da varlığını ve özgürlüğünü
koruyamayacağından sömürgeleştirilmiş bir toplum olacaktır. Demokratik meşru eylem
biçimleri halkın temel talepleri göz ardı edildiğinde, bastırılıp inkâra
uğradığında, demokrasinin kurum, kural ve araçları işlevsizleştirilip tahrip
edildiğinde, halkın diline, kültürüne, sosyal, siyasal, ulusal, ekonomik ve
ideolojik değerlerine saldırıldığında eylemler zorunlu olarak çözüm aracı
haline gelir. Bu eylemler basitten karmaşığa, özelden genele, bireyselden
topluluğa doğru gelişir. Sivil itaatsizlik, Protesto, gösteri, boykot,
toplantı, oturma eylemi, yürüyüş, miting, grev, toplu dilekçe verme, işgal,
sömürgeci kurumları ret vb. eylem türleri ile çatışma ve silahlı-silahsız
ayaklanmalara kadar çeşitlendirilir. Öz savunmada en etkili eylem örgütlenmiş,
bilinçlenmiş, öz savunma disiplini ve hazırlığıyla ve yaygın eylem çeşitleriyle
yerinde ve zamanında harekete geçirilebilen, aktif eylem kabiliyetine sahip
kitlelerdir. AKP-MHP faşizminin her yönüyle demokratik alanlara saldırdığı
böylesi bir dönemde öz savunmanın en etkin şekilde devrede olması
gerekmektedir. Öz savunma direnişinin yetersiz olması sömürgeci sistemin
pervasızca saldırmasına olanak tanımaktadır. Ancak güçlü ve yaygın bir öz
savunma savaşıyla devletin azgın saldırıları kırılıp geriletilerek Üçüncü Çizgi
temel bir güç haline gelecektir. Üçüncü Çizginin meşru savunma anlayışı devletçi
sistemle iç içe olan sağ liberal ve ortayolcu anlayışlarla geliştirilemez.
Ancak Devrimci ve demokratik zihniyet ve pratik sahibi olanlar kendilerini
demokratik Modernite gücü olarak örgütleyebilirler.
Öcalan’ın “Savaşan
halk gerçekliği” tanımı bu realiteyi ifade etmektedir. Savaşın ortasında bir coğrafyada bulunan ve soykırım kıskacında
tutulan Kürt halkı için kendini savaşa göre konumlandırmak varlığını koruma ve
özgürlüğünü sağlamanın yegâne yolu olmaktadır. Böylesi sert savaş koşularında
güç olmadan barış beklentileri, siyasal çözüm arayışları gerçekçi değildir ve
bir karşılığı da yoktur. Tek çare devrimci halk savaşı perspektifiyle savaşan
halk gücünün örgütlendirilmesi, direnir ve savaşır düzeyde donatılmasıdır.
Siyasal demokratik çözümün yolu da devrimci halk savaşından geçmektedir.
Küresel ve bölgesel iktidarcı güçlerin saldırılarını püskürtmek ancak devrimci
halk savaşının büyütülmesiyle gerçekleşecektir. Barış ve kardeşlik ancak faşist
karşı devrimci güçlerin, geriletilmesi ve aşılmasıyla mümkün olacaktır. Dar,
savunmacı, sistem içi anlayışlar sistemin saldırılarını durduramayacağı gibi
devrimsel hamleleri de gerçekleştiremezler.
“Hukukunu istememek, kullanmamak en büyük hukuksuzluktur. Bunun olduğu
yerde orman kanunları geçerli olur. Dolayısıyla hakkı olan tüm birey, topluluk
ve halklar, haksızlıklar karşısında sessiz durmakla hukuku çiğnemiş olurlar.
Hak istemek ve zorla hakkı elinden alındığından gerekirse ayaklanmak, kutsal
direnme hakkıdır. Hukukun ve adaletin
oluşmasının da özüdür. Hiçbir kişi veya halkın hukuksuzluk karşısında susma,
boyun eğme hakkı olamaz. Asıl hukuku çiğneme, bir toplum ve devleti zehirleme
bu boyun eğmeden kaynaklanır. Meşru savunma, hukuku doğurmada ve kullanmada
asla vazgeçilmeyen temel hukuksal duruştur. Bunun gereklerini yerine getirmeyen
birey, topluluk ve halkların kendini insandan sayma ve şikâyet etme hakları
olamaz. Özellikle tüm evrensel hukukun vazgeçilmez haklar haline getirip
resmileştirdiği Birinci, İkinci ve Üçüncü Kuşak Hakları olan bireyin medeni,
ekonomik, sosyal hakları ile halkların kültürel ve kaderlerini kendi belirleme
hakları çağın yükselen değerleri olup, demokratik uygarlığın dayandığı köşe
taşlarından birini oluşturmaktadır.” (A. Öcalan)
Örneğin Kürdistan’da gerilla Kürt halkının meşru savunma
gücüdür. Gerillasız bir çözüm ve barış düşünülemez. Gerillanın meşruluğu
halkımız ve insanlığın özgürlük ve demokratik değerlerini koruma, geliştirme ve
bunlara karşı gelişen her türlü saldırıya cevap olmasında yatmaktadır.
Kürdistan’da gerilla salt askeri bir araç olarak değerlendirilemez. Kürdistan
gerillası ve askeri gücü ideolojik, politik, sosyal ve kültürel bir içeriğe
sahiptir. Gerilla topluma bilinç taşıyarak, onu her yönüyle örgütsel zemine
çekerek çok kapsamlı tarihsel dönüşümlere yol açmıştır. Özellikle kadının
ordulaşması özgür kadın örgütlülüğü ve öz savunması bakımından büyük bir
devrimdir. Gerillanın meşru savunma savaşımında uluslaştırıcı,
siyasallaştırıcı, toplumsallaştırıcı ve özgürleştirici etkisini ciddiyetle
kavramak gerekir. Kürdistan halk savunma güçleri demokratik modernitenin
savunma güçleridir. Rojava-Kuzey-Doğu Suriye halk savunma güçleri (QSD-YPG-YPJ)
Demokratik Ulus ve Demokratik konfederasyonun savunma güçleridir, ordusudur.
Dıjwar SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html