07 Nisan 2015 Salı Saat 13:37
CHP’nin geleceğini belirleyen birkaç temel faktör bulunuyor.
Birincisi, CHP’deki iç dengelerin, kronikleşen hiziplerin varlığı ve Genel
Başkanlar üzerinde ciddi bir etkide bulunmalarıydı. Bu süreci en derinlikli
olarak yaşayanlardan biri de Kılıçdaroğlu oldu. Kılıçdaroğlu CHP’nin Genel
Başkanlığına geldikten sonra, parti içi dengeler aşamalı olarak değişti. CHP’ye
egemen olan baronlar, politikada acemi olan ve klasik görüntüsüyle edilgen
görünen ve kamuoyunda belli bir etki oluşan Kılıçdaroğlu’nu istediği gibi
yönetebileceğini hesapladılar ve Baykal’ın yerine aday olarak gösterdiler.
Ancak süreç tersten işledi. Kılıçdaroğlu aşamalı olarak kendi ekibini kurarken,
önce Önder Sav’ı tasfiye etti, sonra prestiji önemli oranda sarsılan Baykal’ı
etkisizleştirdi. Gelecekte başına bela ocağını hesapladığı Sarıgül’ü İstanbul’da
belediye başkanı adayı göstererek sanıldığı gibi toplumsal bir gücü olmadığını
ortaya çıkarttı ve fiilen etkisizleştirdi. CHP’nin iç dengelerindeki kırılma
noktasının önemli halkalarından biri de kurultayda Muammer İnce ile girdiği
başkanlık yarışı oldu. CHP içerisindeki geleneksel Kemalist ve ulusalcı çizgiyi
devam ettiren bütün grupların İnce’yi desteklemesine rağmen Kılıçdardoğlu’nun
yeniden genel Başkanlığa seçildi. Bu kongre geleneksel ulusalcı-Kemalist
çizginin temsilcilerinin CHP’den kopması veya tasfiye edilmesinin önünü açtı.
Bunun bir başka anlamı da, dengelere göre hareket eden Kılıçdaroğlu’nun artık
kendi ekibini kurarak CHP’de çok önemli oranda etkin olmasını sağlamasıydı.
İkincisi, Kılıçdaroğlu’nun merkezden yerellere yönelmesi ve toplumla iç içe
geçen bir parti yaratmaya yönelik attığı adımlardır. 40-50 yıldır CHP
merkezinde ve önemli bir kısmı hemen hemen hiç değişmeden bürokratlaşmış,
toplumdan kopmuş, toplumun sosyal, politik ve ekonomik sorunlarından kopmuş
elitler tabakasını kırarak, CHP’nin genel merkezini yerelden gelen kadrolarla
güçlendirme çabasına yönelmesidir. İçte yıllardır iktidar gücü olanların
etkisizleştirilmesinin çok kolay olmayacağı biliniyor. Bunun üstten
tasfiyelerle pek mümkün olmadığını gören Kılıçdaroğlu, 7 Haziran seçimlerinden
önce çok büyük bir kısmı büyükşehirler olmak üzere 55 ilde ön seçime girme
karar alarak önemli bir süreci başlatmış oldu. Ön seçim, Önder Sav, Baykal,
Sarıgül gibilerin artık tabanda karşılığı olmadığını ortaya çıkarttı. Ayrıca
kadınların ve gençlerin giderek ön plana çıkması, değişimin bir ön koşulu
olarak görüldü. Kılıçdaroğlu, bu hamlesiyle hem CHP’de kendi ‘iç demokrasisini’
işletmesi bakımından kamuoyuna pozitif bir mesaj verdi, hem de kendi
rakiplerini çok önemli oranda tasfiye etmeyi başardı. Bu yönelim aynı zamanda
CHP içerisindeki tartışmaları önemli oranda bitirdi. Böylelikle CHP’liler
tarafından tercih edilen adaylarla seçime girileceğinin mesajını verdi. Bu
karar aynı zamanda, bir önceki parlamento, belediye ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
CHP tabanının kabul etmediği adaylarla seçimlere girilmesinin yarattığı tepkiye
yönelik bir özeleştiri olarak algılandı.
Süleyman Demirel’in yönlendirmesiyle, Sinan Aygün ve Mehmet Haberal gibi
sosyal demokrat tabanda hiçbir karşılığı olmayanların aday gösterilmesinin ya
da son belediye seçimlerinde ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Gülen Cemaati’yle
ittifak kurulmasının toplumsal bir karşılığı olmadığı CHP’nin oy oranında hemen
hemen hiçbir pozitif etkisinin olmadığı tersine kopuşlara yol açtığı görülmüştü.
Kılıçdaroğlu, ön seçimlerle izlediği yanlış politikalardan vazgeçildiğini
gösterdi.
Üçüncüsü, Aleviler CHP’nin toplumsal tabanının önemli bir kısmını
oluşturuyorlar. Bu toplumsal desteğe rağmen CHP içerisinde etkisiz
kalmışlardır. Dahası, devletin Alevi politikası, devlet kuran bir parti olan
CHP’de çok ustaca uygulandı. Aleviler, son birkaç seçimdir bir arayış içerisine
girmeye yöneldi. Özellikle Kürt kökenli Alevilerin CHP’den koparak ve HDP’ye
yönelmesi Kılıçdaroğlu’nu tedirgin etti. Aynı şekilde CHP içerisinde yer alan
Aleviler, geçmişten çok daha farklı olarak etkili bir güç olmaya yöneldiler.
CHP’deki ön secimler dikkate alındığında İstanbul, İzmir ve Ankara gibi illerde
25’e yakın Alevi aday, seçilebilecekleri yerlerde ön seçimi kazandılar. Alevilerin
CHP içerisinde ilk kez bu düzeyde örgütlü bir güç olarak hareket etmeye
başlamaları, CHP’nin iç dengeleri çok önemli oranda etkileyeceği gibi aynı
zamanda Türkiye genelinde yeni bir algının oluşmasına yol açacaktır.
Kılıçdaroğlu bu riski görerek üç büyük şehirde 25’e yakın kontejan adayını da
daha çok Türk-Kürt ama Sünni ve hatta birkaçını da İslami değerleriyle tanınan
adaylara yer vererek dengeleme eğilimi içerisinde olacaktır. Üç büyük kentte
çok sayıda Alevi adayın ön plana çıkması özellikle cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde HDP’ye yönelen Kürt-Alevi oyların yeniden CHP’ye yönelmesinde
önemli bir faktör olacaktır. CHP’deki bu durum özellikle HDP’yi etkileyecektir.
Bu verili durumu küçümsemeden gösterilecek olan Alevi kökenli adayların,
Aleviler içersinde toplumsal karşılığının olması bir zorunluluktur. Bugün
isimleri geçen adayların etiketleri dışında ciddi bir etki yaratma şansları
bulunmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Dördüncüsü, bu gelişmelere rağmen CHP’nin, devletin geleneksel
ideolojik-politik çizgisinden kopmadan kendi iç değişimini sağlaması mümkün
değildir. CHP içerisindeki geleneksel devletçi-Kemalist damar tahmin edilenden
çok daha güçlüdür ve devletin kökenleriyle doğrudan ilişkilidir. Bu damarın
üstten tırpanlanmaya başlanması CHP’nin devletçi politik kimliğinin değiştiği
anlamına gelmez. Bu bakımdan CHP’nin, Kemalist-ulusalcı çizgide durarak klasik
sosyal demokrat parti olması mümkün değildir. CHP’de etkin bir güç olan
Kılıçdaroğlu’nun, artık ikircimli ve güven vermeyen politikalar yerine
Türkiye’nin toplumsal gerçeğine uygun reel politikalara yönelmeden başarılı
olması mümkün görünmüyor. CHP’nin Kürt illerinde hiçbir politik-toplumsal
ağırlığı kalmamıştır. Bu olumsuz durumu aşmanın yolu Kürt sorununa bakış
açısındaki çarpık, tutarsız ve daha çok devletin ulusalcı ideolojik çizgisini
yansıtan politikaları terk etmesinden geçer. Kürtler başta olmak üzere toplumun
farklı sosyal katmanlarının sorunları karşısında, geleneksel devlet
politikasının dışına çıkarak çözümleyici alternatifler geliştirmesi
kaçınılmazdır. Kılıçdaroğlu yönetimi, toplumun karşı karşıya olduğu politik,
toplumsal, kültürel ve ekonomik merkezli sorunlarına objektif yaklaşmaz ve
gerçek durumu yansıtan politikalar geliştirmezse kazanması ve sistemde yeniden
bir güç olması mümkün değildir. CHP’nin toplumsal yaşam koşullarını ilerletecek
politikaları bulunmuyor. Bu nedenle çok konuşan, üretmeyen bir CHP liderler
profiliyle halktan puan alamıyor ve etkili olamıyor.
CHP’nin politik ve örgütsel olarak değişerek, toplumsal dinamiklerle
yeniden bütünleşmesi için önemli bir fırsat geldi. Kılıçdaroğlu, CHP’nin iç
dinamiklerinde elde ettiği gücü, toplumsal ve politik değişikliğe dönüştürmezse
kaybeder. CHP yaklaşık 20 ilde % 10’in altında, 12 ilde % 5’in altında oy
alıyor.
Kazanmanın ve gelişmenin yolu geleneksel devletçi Kemalist çizgiyi terk
etmesi, toplumsal dinamiklerini ve ağlarını güçlendirmesi ve Kürt-Alevi
sorununda daha objektif ve çözüm üreten politikaları güçlü bir şekilde
gündemleştirmesidir.
Önümüzdeki seçimlerde CHP oy kaybına uğramayacaktır, tersine oy oranlarını
arttırma fırsatını yakalamış bulunuyor. Türkiye’nin gerçeğine uygun politikalar
geliştirir ve özellikle Kürt sorunun çözümünde inisiyatif alıp, muhataplarıyla
sorunun çözümünde kararlı bir adım atarsa oy oranını yüzde 28-31 bandına
çıkartabilir.
Geleneksel inkarcı-asimilasyoncu politikaları devam ettirirse, kaybeden bir
CHP’nin lideri olarak Kılıçdaroğlu’nun tasfiyesi gündeme gelebilir.
Dr. Mustafa Peköz
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
CHP’nin geleceğini belirleyen birkaç temel faktör bulunuyor.