13 Ocak 2015 Salı Saat 15:15
800×600
Farklı dönemlerde
birçok ülkede basına yönelik kapsamlı saldırılar yapıldı, onlarca gazeteci ve
yazar katledildi. Ancak, bir basın kurumu basılarak bu düzeyde toplum bir
katliam gerçekleşmedi. Bu bakımdan tarihe kara bir leke olarak geçecek ve basın
dünyasında asla unutulmayacak olan bu katliamın nedenlerinin çok yönlü
sorgulanması önemlidir.
Charlie Hebdo mizah dergisi, Fransa’da özgür basının önemli
halkalarından biri olarak bilinir. Eleştirel yayıncılık politikasıyla, sadece
Fransa’da değil aynı zamanda dünya çapında dikkat çeken bir dergidir. Son
aylarda özellikle “radikal İslamcı hareketlere yönelik çok net eleştiriler
yapmakla ön plana çıktı. İslam dünyasından çok İslamcılığı eleştiri konusu
yapan dergi aynı zamanda Avrupa’nın ve Fransa’nın izlediği İslam politikasına
yönelik eleştirilerini de karikatürleriyle kamuoyuna yansıtıyordu. Bu bakımdan,
özellikle İslamcı çevrelerin Charlie Hebdo dergisinin “İslam düşmanı yayın
yaptığı biçimindeki iddiaları gerçekçi değildir.
Charlie Hebdo dergisine yönelik gerçekleştirilen katliamı,
soğukkanlı, duygusal tepkilerden uzak, daha objektif değerlendirmek gerekir.
Aksi takdirde ciddi yanlış sonuçlara varılır. Bu katliamın arka planı
irdelendiğinde küresel sistemin çok yönlü politikalarının bir parçası olduğunu
söylemek abartı sayılmaz.
Bu sorunu özet olarak birkaç alt başlık adlında irdelemekten
yarar var.
Fransa’dan cihada gidip dönen ve soruşturulmayanlar
Birincisi Ortadoğu merkezli bölgesel işgalleri esas alan
güçler, aynı bölgede kendi politik çıkarlarına gerekçe olacak bir kısım
örgütler oluşturdular. ABD-İngiltere ve Fransa özellikle Irak, Libya ve Suriye
merkezli askeri operasyonları güçlendirmek için radikal İslamcı örgütlere çok
aktif destek verdiler. Afganistan’da El Kaide, Nijerya’da Boko Haram, Mali’de
Magrip El Kaide, Irak-Suriye merkezli IŞİD ve El Nusra ön plana
çıkartılanlardan birkaçı oldu. Örneğin Libya’da El Kaide adına faaliyet yürüten
örgütleri Muammer Kaddafi’ye karşı silahlandırdılar. Suriye’de El Nusra gibi El
Kaide adına hareket eden ‘radikal’ İslamcı örgütleri güç olması için askeri,
politik ve ekonomik olarak desteklediler. Özellikle İngiltere ve Fransa, Esad’ı
düşürmek için kendi ülkelerinde yaşayan Müslüman gençlerin Suriye’de
savaşmaları için teşvik etti, yönlendirdi. Örneğin Fransa’da tahminen 800 kişinin
Suriye’ye savaşa gittiği ve bunlardan yaklaşık 120’sinin tekrar geri döndüğü
belirtiliyor. Bunlara dair yürütülen açık bir soruşturma yok! Sorgulama yok!
Peki, IŞİD ve El Nusra saflarında savaşıp geri dönen bu insanlar neden
döndüler? Yarın ne yapacaklar? Ne gibi bir planları var? Bu sorular ortada
duruyor. Aslında soruların yanıtı çok açık ve biliniyor. Fransa istihbaratı
ülke içindeki ve özelikle Paris’te El Kaide’nin ve IŞİD’in örgütlenme ağlarını
kontrol edecek yeterli bilgiye sahiptir.
Fransa’nın Mali operasyonu saldırıya davet çıkarmıştı
İkincisi ise Fransa’nın Mali merkezli Orta Afrika
politikasıdır. Fransa ve İngiltere desteğinde Libya’da önemli bir güç olan ve
özellikle askeri olarak ciddi olanaklar elde eden El Kaide’nin bölgesel güçleri
Somali, Nijer, Tunus, Nijerya ve Cezayir’den sonra Mali’de politik dengeleri
değiştirecek bir düzeye geldiler ve bu nedenle ABD ve İngiltere’nin desteğiyle
Fransa’nın askeri müdahalesi gerçekleşti. 19 Şubat 2013 tarihili Mali üzerine
yazdığım bir makalemde “Mali, Fransa’nın Afrika’sı olacak gibi görünüyor.
Girmenin kolay ama çıkmanın zor olduğunu bütün askeri stratejistler bilir.
Burada amaç bölgesel çıkarlardır. Fransa 4 bine yakın bir askerle müdahalede
bulunu. Bölgesel çıkarlarını birkaç ayda kontrol altına alınmayacağı açıktır.
Bu süreç çok daha derinleşebilir. Ayrıca Fransa ve Afrika Birliği karşısında
savaşan en azında bölgede bir güç olmaya çalışan ve belirli bir toplumsal
tabanı olan İslamcı hareketler bulunuyor. Bu bakımdan Fransa’nın fiilen AB
adına başlattığı askeri operasyonun sonuçlarını şimdiden kestirmek zordur. Bu
sorunun AB’nin sınırlarına taşınma riski oldukça yüksektir. Ayrıca önümüzdeki
süreçte çatışmaların çok daha şiddetlenerek artması ve bölge ülkelere yayılması
oldukça yüksek bir olasılıktır…
Charlie Hebdo binasında katliam yapanların biz “El
Kaide’deniz diye mesaj vermiş olmaları da çok bilinçlidir.
İslamcı terör sayesinde Müslümanlara karşı algı operasyonu
Üçüncüsü, Ortadoğu’yu savaş arenasında döndüren küresel
güçlerin stratejilerinden biri de İslam dünyasına karşı güçlü bir psikolojik
savaşı örgütlemekti. IŞİD bu sürecin önemli bir halkası oldu. IŞİD’in insanın
kanını donduracak düzeyde gerçekleştirdiği vahşi katliamlar, kadınların
kollarından zincirlenerek pazarlanması gibi yöntemler, dünya genelinde İslam
algısını oldukça olumsuz yönde etkiledi. Bu psikolojik savaş özellikle İslam
sokağını etkiledi. Daha önce saldırı
halinde olan Müslüman toplumu İslam’ın bu olmadığı savunmasına geçti.
Charlie Hedbo dergisine yönelik gerçekleştirilen saldırı da,
Avrupa’da İslam’ın artan etkisini bütünüyle etkisizleştirilmesinin ve Müslüman
toplumun izole edilmesinin çok önemli bir aracı haline getirilecektir.
Saldırganlar bir bakıma IŞİD’in Avrupa’daki versiyonu olarak karşımıza çıkıyor.
AB’nin verilerine göre Avrupa Birliği sınırları içinde
yaklaşık olarak 45 milyon Müslüman yaşıyor ve bu oran Avrupa nüfusunun % 10’una
tekabül ediyor. 64 milyon nüfusu olan Fransa’da ise yaklaşık olarak 6 milyon
Müslüman yaşıyor. Fas, Tunus, Cezayir başta olmak üzere Orta Afrika
ülkelerindeki göçmenlerin çok önemli bir kısmı Müslüman’dır ve olup bunların
yaklaşık olarak % 60’ı da Fransa vatandaşıdır.
AB’nin hemen her ülkesinde İslami faaliyetleri yürüten
yüzlerce dernek bulunuyor. Devlet desteğinde oluşturulan “sivil toplum
kurumlarıyla Müslüman toplum içerisinde ayrı bir otoriter güç olan İslami
kadrolar tersine devlet kurumlarında ve bürokrasisinde etkisiz ve güçsüzdürler.
Örneğin İngiltere’de devletin tanıdığı ama resmiyeti olmayan ‘İslami’
mahkemeler bulunuyor. Müslüman toplumun birçok davası şeriat kurullarına göre bu
mahkemelerde görülür ve karar bağlanır. Aynı şekilde Fransa’da yarı devlet
kurumu gibi çalışan “Yüksek İslam Konseyi devlet adına Müslüman toplumun
kontrol edilmesini sağlar.
Dışlanan Müslüman sokağı radikallere teslim
Fransa’nın iç politik dengelerini etkileme potansiyeline
sahip olmaların rağmen bunu seferber edecek bir örgütlenme ağına sahip olmayan
Müslümanlar, izole edilmiş bir toplum gibi kendi içine kapalı yaşıyorlar. Öyle
ki İslami dernekler ve kurumların aracılığıyla Müslüman kitleler kendilerini
Fransa toplumunda izole etmeyi bilinçli bir tercih olarak seçmeye başlıyor.
Kendi içine kapanan bu toplumsal yapı adaptasyon ve entegrasyon sürecinin
dışında kalıyor. İngiltere, Fransa,
Almanya, İspanya, İtalya, Belçika, Hollanda gibi ülkelerin tamamında aynı
sosyolojik manzara görülür ve esasen AB’nin bir devlet politikası olarak
uygulanır. Oluşturulan İslami kurumlar
üzerinde ciddi bir denetim ve kontrol söz konusu olmayıp, radikal İslamcı
hareketlerin örgütsel faaliyetlerinin önemli bir alanı haline gelmiş bulunuyor.
Öyle ki, sokaklarda İslamcı örgütler adına kampanyalar örgütleniyor, Suriye’de
ve Irak’ta savaşmak için gençlere çağrılar yapılıyor. Bütün bunlar söz konusu
devletlerin bilgisi ve onayı ile gerçekleşmektedir. Yıllardır kendi içlerine kapanmış
Müslüman gettolara baktığında İslami kurallara uygun yaşam tarzı 1990’lü
yıllarda % 25 civarındayken bugün bu oran % 40’ların üzerine çıkmış bulunuyor.
Nüfus yoğunluklarına rağmen, politik ilişkilerde belirgin
bir ağırlıkları yoktur. Örneğin en fazla bir bakan Arap kökenli olurken,
sayıları çok az olmalarına rağmen Ermeni veya Yahudi kökeni bakan sayısı ise
oldukça fazladır. Toplumsal bir örgütlülükleri yoktur.
Saldırının olası etkileri
Bu tür saldırıların boyutları farklı olmak üzere Avrupa’nın
birçok ülkesinde gerçekleşme olasılığı yüksektir. Devam etme olasılığı olan
saldırılar farklı kültürel ve dini değerlere sahip topluluklar arasında çok
daha derin ve sarsıcı etkiler yaratacaktır. İslam olgusu Avrupa halklarının
gözünde çok ciddi bir tehlike olarak görülecektir. Bu algı IŞİD üzerinde
Ortadoğu’da yansıtıldığı gibi El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi radikal İslamcı
örgütlere yaptırılacak eylemlerle Avrupa’da İslam bütünüyle negatif bir algıyla
teşhir ettirilecek. Ayrıca esasen örgütsüz ve dağınık olan ve yaşadıkları
ülkelerde daha çok İslam gettoları biçiminde yaşan Müslüman topluma karşı ırkçı
faşist hareketin güçlendirilmesinin bir aracı haline getirilecektir. 1990’lı
yıllarda Cezayir Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Fransa’daki eylemleri dikkate
alındığında önümüzdeki süreçte, Fransa bu tür olaylarla çok daha sık
karşılaşabilir.
Fransa istihbaratı ne yaptı?
Burada dikkat çeken bir başka nokta da Fransa istihbaratının
bu eylemdeki pozisyonudur.
Bu derginin daha önce birkaç kez tehdit edildiği biliniyor.
Genel Yayın yönetmenine koruma verilmiş, Çok sayıda tehdit yapılmış. Bütün bu
verilere göre, böylesi bir saldırının yapılmış olması da kafalarda bir kısım
soru işareti oluşturuyor.
Birincisi, Fransa İstihbaratı bu süreci görmemişse, bilgisi
yoksa, Fransa bakımından çok ciddi bir güvenlik zafiyeti olduğunu gösterir.
Bunun bir başka anlamı, Fransa’da
‘radikal’ İslamcı grupların çok daha kapsamlı eylem yapma potansiyeline sahip
olduğunu gösterir.
İkinci olasılık, söz konusu tehdit ve olası saldırıları
ciddiye almayarak ve istihbarat çalışmasına gerek görmedikleridir. Bu aynı
zamanda Irak ve Suriye’de savaşıp gelen ve tahmini sayıları bilinen güçlerin,
eylem yapma kapasitesini küçümsemek ve görmemektir.
Üçüncüsü, beklide en vahimi, saldırı hazırlıklarından haberdar
olup, eylem için yol vermesidir. Bu tehlikesi olasılığın politik arka planı da
Avrupa’da İslam’a karşı toplumsal bir reaksiyon oluşturmak ve Müslüman toplumu
çok daha fazla pasifleştirmektir
Sonuç olarak, Avrupa’da yeni saldırıların gündeme gelme
olasılığı yüksektir. Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırının, İslam
düşmanlığıyla ilgisi yoktur. Bu eylemler, kimin kullanıldığına bakılmaksızın
İslam’ı yeniden dizayn etme ve uluslararası alanda etkisizleştirme
politikasının bir aracıdır.
Charlie Hebdo dergisi yayın yönetmeni Staphen Charbonnier’in
Kobanê’de YPG güçlerinin IŞİD güçleri karşısında gösterdiği direniş üzerine
söylediği şu sözleri öğreticidir: “Kürt değilim, tek bir kelime Kürtçe
bilmiyorum, hiçbir Kürt yazar da tanımıyorum, ama artık Kürdüm, Kürtçe
konuşuyorum, Kürtçe düşünüyorum, Kürtçe şarkı söylüyorum, Kürtçe ağlıyorum…
Direnişe sahip çıktığını bu cümlelerle ifade eden Charbonnier İslam karşıtı
değildi. Özellikle Avrupa’nın radikal İslam politikasını da eleştiri konusu
yapıyordu.
Dr.Mustafa PEKÖZ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”