03 Şubat 2015 Salı Saat 18:18
Aynı şekilde
IŞİD’in Kobani’de büyük bir yenilgi alarak çekilmek zorunda kalması da yine
dünya genelinde bir sevinç yarattı. Farklı ülkelerinde yüzlerce kişi,
Kobani’nin özgürleşmesi için savaşmaya geldi. Özgürleşen Kobani sadece Kürtler
için değil aynı zamanda bölge halkları için de bir umut oldu.
Kürt askeri güçlerinin Kobani’de kazandığı başarı, özellikle
bölgesel ilişkilerin yeniden tanımlanmasından önemli bir etki yaratacağı artık
herkes tarafından kabul görüyor. Küçük bir kasabanın Ortadoğu’nun karmaşık
politik denklemi içerisinde bu düzeyde öncelikli olarak ön plana çıkmış olması,
bir tesadüf olmayıp, bölgenin geleceğine yönelik yapılan çok önlü hesaplarla
doğrudan ilişkilidir.
Birincisi, Kobani’yi kısa sürede ele geçireceğini
hesaplayarak bütün gücüyle saldırıya girişen IŞİD, Irak ve Suriye içerisinde
ilk kez çok belirgin bir yenilgi aldı. Böylelikle psikolojik olarak üstünlüğünü
kaybetmekle kalmadı, aynı zamanda askeri güç dengesinde belirli bir kırılma
yarattı. Kobani, IŞİD’in eline geçmiş olsaydı, özellikle Suriye ve Rojeva’daki
bütün dengelerin değişmesine yol açacaktı. Öncelikli olarak Qamışlı ve Arfin
kantonlarını kontrol altına alarak Rojeva’nın bütününü işgal edecekti.
Böylelikle Suriye ve Irak’ta merkezi bir üs kurarak, savaşı istediği bir
şekilde yönlendirerek, Güney Kürdistan’a yönelik çok büyük bir saldırı için
önemli mevziler elde edecekti. IŞİD’in Kobani’de almış olduğu askeri ve politik
yenilgi, bütün savaş alanlarında kendisini derinden hissettirecektir.
Kobani merkezli Rojeva’da ve Güney Kürdistan bölgesinde IŞİD
gibi radikal İslamcı hareketlerin almış oldukları yenilgiler, henüz stratejik
bir düzeye ulaşmış değil. Bu bakımdan IŞİD, kendi güçlerini yeniden organize
ederek, baharla birlikte Kobani dâhil Kürdistan coğrafyasında daha kapsamlı bir
saldırıya yönelebilir. Bu olasılık halen gündemdedir ve asla küçümsenmemelidir.
İkincisi, ABD merkezli koalisyon askeri güçlerinin
pozisyonudur. Kobani’de Kürdistan askeri
güçlerinin elde etmiş oldukları başarı da, koalisyon güçlerinin
gerçekleştirdiği hava operasyonlarının çok önemli bir etkisi bulunuyor. Hiç
şüphesiz ki, ABD merkezli işgalci güçler, Kürtleri sevdikleri için böylesi bir
operasyon yapmadılar. Kendi stratejik planları nedeniyle Kobani’nin IŞİD’in
eline geçmesini uygun bulmadılar. Böylelikle Kürt askeri güçlerine vermiş
oldukları destek konjonktürel olup stratejik değildir. Koalisyon güçlerinin
IŞİD’in saldırılarına karşı, Kürdistan askeri güçlerinin kendi topraklarını
savunmasına destek vermesi, önceden planlanmayan tamamen özgün tarihsel
koşullar içerisinde ortaya çıkan askeri-politik bir durumdur.
Çok açık olarak ifade etmek gerekirse, IŞİD’in Kobani’yi
işgal etmesine karşı, Kürtlerin stratejik çıkarlarıyla ABD merkezli koalisyon
güçlerinin taktik çıkarları buluştu. Bu
bakımdan hem Rojeva’da, hem de Güney Kürdistan’da IŞİD’e karşı önemli başarılar
elde eden Kürdistan askeri güçleri, ABD tarafından ‘dost güçler olarak
tanımlandı. Irak ve Suriye’de önemli bir
askeri gücü elinde bulunduran IŞİD’e karşı karada savaşan ve başarılar elde
eden tek kuvvet Kürdistan askeri güçler olması nedeniyle ABD tarafından ciddiye
alınmak zorunda kalındı.
Kürdistan coğrafyasında elde edilen askeri başarıların
politik sonuçları çok daha önemli ve etkili olacaktır. ABD Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Jen Psaki, “… Kobani mücadelesi sürüyor. Bizim çabalarımız ve bölgedeki
cesur savaşçılar sayesinde IŞİD’in kazanımlarını tersine çevirdiler… ABD Savunma Bakanlığı Pentagon sözcüsü Albay
Steve Warren de, ” şimdiki durumda dost güçler, inanıyorum ki üstün
durumdalar. ABD Merkez Kuvvetler
Komutanlığı da “bu cesur savaşçıları kutluyor ve çabaları dolayısıyla
kendilerine teşekkür ediyoruz açıklaması yaptı. Bu açıklamaların politik
yorumu, askeri tanımlamadan çok daha önemli olduğunu tahmin etmek zor değil.
Kobani’de savaş esasen YPG askeri güçleri tarafından yürütüldü. ABD merkezli
hava operasyon güçleri ile YPG askeri karargâhı arasında kurulan koordinasyon
kara ve hava operasyonlarının eş güdümlü yürütülmesine olanak sağladı. Pentagon
ve Dış İşleri Bakanlıkları tarafından açıklanan
‘dost güçler’ ise PYD-YPG’dir. Böylelikle
ABD tarafından terörist görülmeyen PYD, resmi düzeyde tanınmaya başlandı.
YPD-YPG’nin dost bir güç olarak görülmesi aynı zamanda Şengal’de, Kerkük’de,
Musul’da IŞİD’e karşı savaşan PKK-HPG’nin de fiilen tanınması ve ‘terörist’
olarak görülmemesi anlamına geliyor. PKK-PYD ve HPG-YPG arasındaki bağı çok iyi
gören ve analiz eden ABD, PKK ile çatışmak değil tersine bölgesel askeri ve
politik ilişkilerin çözümünde ortak hareket etme eğilimine yönelecektir.
ABD, Irak ve Suriye’deki çıkarlarını
dikkat alarak PYD ile aleni ve doğrudan, PKK ile arka planda dolaylı diplomatik
ilişkilere yönelmesi yüksek bir olasılık olarak ön plana çıkıyor. Güney
Kürdistan yönetimi dahası Mesut Barzani, ABD ile PKK arasında çok daha aktif
bir rol üstlenebilir.
Üçüncüsü ise Türkiye’nin konumudur. Cumhurbaşkanı
Erdoğan: “Biz yeni bir Irak olsun
istemiyoruz. Nedir bu? Kuzey Irak… Şimdi de Kuzey Suriye doğsun! Bunu
kabullenmemiz mümkün değil. Burada Türkiye olarak üzerimizdeki yükün ağır
olduğunun bilincindeyim, biz buradaki duruşumuzu korumak zorundayız. Aksi
takdirde Kuzey Irak’tan sonra burada da bir Kuzey Suriye… Bu oluşumlar
gelecekte büyük sıkıntılara yol açacaktır. Bir de şu boyut da var, yani Afrin,
Kobani, Kamışlı, bu şeritte böyle bir düzenlemenin yapılması da
manidardır… Türkiye adına yapılan bu
değerlendirme, esasen IŞİD’in Rojeva
politikasıyla bütünüyle uyumludur.
Erdoğan’ın Temmuz ayında ‘Kobani düştü düşecek’ biçimdeki
açıklaması bir türlü gerçekleşmedi ve tersine IŞİD’in yenilgisiyle sonuçlandı.
Kobani merkezli Rojeva’da Kürtlerin kaybetmesi için bütün olanaklarını kullanan
hükümete rağmen YPG askeri güçlerinin kazandığı zafer, Türkiye’nin politik bir
yenilisi olarak görüldü. Hükümet ısrarla PYD’yi terörist olarak görürken, ABD
tersine ‘dost güçler’ olarak tanımlıyor.
Türkiye, Rojeva merkezli ‘özerk’ Kürdistan bölgesinin oluşumunun kendi
geleceği için ciddi bir tehlike olarak görmesine rağmen, ABD, AB ve hatta Rusya
tarafından tanınacağına dair önemli politik veriler ortaya çıkmaya başladı.
IŞİD’in askeri, ekonomik ve lojistik olarak Türkiye
tarafından aktif olarak desteklendiğini bilen ABD ve AB gibi küresel güçler,
PYD-YPG’ye destek vererek Türkiye’nin politikalarını işlevsizleştirdiler. Bu
bakımdan IŞİD’in askeri yenilgisi esasen Türkiye’nin bölgesel politikalarının
tasfiyesi olarak değerlendirildi. Tamamen bölgesel çıkarlara göre şekillenen
ittifaklar ekseninde, IŞİD ile birlikte
kaybeden bir Türkiye, YNK-PYD ile birlikte kazanan bir ABD realitesi ortaya
çıkıyor.
Dördüncüsü, Kürdistan politik güçler arasındaki askeri ve
politik ilişkilerin yeniden tanımlanmasıdır. Güney Kürdistan Peşmerge
güçlerinin Kobani’ye ‘kurtarıcı’ bir güç olarak girmesi ve bugünkü zaferde
etkili bir görev üstlenmesi, bütün Kürtler tarafından oldukça olumlu
karşılandı. Birkaç yıldır Rojeva’yı ablukaya alması nedeniyle Güney Kürdistan
hükümetine karşı oluşan tepki, yeniden pozitif bir havaya dönüştü. Böylelikle
Rojeva’da Güney Kürdistan hükümeti artık söz sahibi olacaktır ve politik
denklemin bir tarafı olarak kendi rolünü oynayacaktır. Buna karşılık olarak
Şengal, Kerkuk ve Musul’da savaşan PKK-HPG askeri güçleri de, Güney Kürdistan’ın
bir gerçeği olarak yerleşik bir güç haline geleceklerdir. Bunun bir başka
politik anlamı şudur Önümüzdeki süreçte zorunlu ve kaçınılmaz olarak bir kaç
nokta çok daha fazla tartışılacaktır. Öncelikli olarak Peşmerge, HPG ve YPG
üçlüsünden oluşan ‘Kürdistan Askeri Kuvvetlerinin’ oluşturulmasıdır. Bugünkü
savaş içerisinde bu durum fiilen oluşmaya başlamış bulunuyor. Buna paralel
olarak Kürdistan’daki bütün politik güçlerin ve sivil toplum kurumların
içerisinde yer aldığı ve sürekli ertelenen ‘Kürdistan Ulusal Kongre’nin
toplanmasıdır. Son olarak Rojeva ‘özerk’ bölgesinin oluşmasıyla iki özerk
Kürdistan’ın birleştirilmesi sürecinin başlamasıdır. Bütün bunlar kısa sürede
gerçekleşmeyebilir ama Kobani ‘zaferi’ bu sürecin ilk adımı olarak önemli bir
işlev gördü.
Beşincisi, Kobani merkezli Rojeva’da nasıl bir yönetimin
kurulacağı da ciddi bir tartışmayı getirecektir. Bütünüyle politik güç
ilişkilerine göre belirlenecek olan bu durum, ne sadece PKK-PYD’nin ve onları
destekleyen devrimci ve sosyalist güçlerin pozisyonu, ne de YNK ve onları
destekleyen küresel güçlerin durumu belirleyecektir. Kobani merkezli Rojeva’nın
geleceği esasen Irak ve Suriye’de ortaya çıkan askeri ve politik güç ilişkileri
önemli oranda etkili olacaktır.
Kobani’de çok önemli bir ‘askeri’ başarının elde edildi
ancak mücadelenin esası, Rojeva’da kurulacak olan politik ve toplumsal sistemin
niteliği üzerinde olacaktır. PKK-PYD’nin toplumsal işlevi bundan sonra çok daha
fazla ön plana çıkacaktır.
Dr. Mustafa PEKÖZ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”