HABER MERKEZİ- T.C devleti Kürtlere soykırım uygulamaya devam ediyor. AKP-MHP faşist, mafya hükümeti 23 Nisan’da Avaşin, Metina ve Zap’a yönelik operasyon başlattı. Bu işgal girişiminin Ermeni soykırımının yıl dönümünde başlatılması tesadüf değildir. Önderliğe yönelik uluslararası komplonun ve idam kararının verildiği mahkemenin tarihi gibi birçok örnek verebiliriz. Kürt Özgürlük hareketi PKK, Önderliği ve gerillalarına yönelik komplo ve saldırıların tarihleri özel savaş dairesi tarafından belirlenmekte ve her biri faşist-soykırım mesajları içermektedir. 24 Nisan tarihine denk getirilen bu işgal savaşıyla Ermenilere uygulanan soykırımın Kürt halkına uygulanacağı mesajı verilmektedir.
AKP-MHP faşist ittifakı ayrı dönemlerde oluşmuş, ayrı partiler olsa da aynı amaçla kurulmuş iki partinin bir araya gelmesinden oluşan faşist bir bloktur. Ancak iki partiden çok daha fazla bir oluşumdur. T.C. tarihinin gelmiş geçmiş tüm kirli savaş güçlerinin ve yöntemlerinin bir araya getirildiği, tüm eğilimleri kendine eklemleyen, içine alarak kullanan bir iktidar olarak faşizmi kurumsallaştırdılar. AKP’nin siyasal İslamcı milliyetçiliğe dayalı yeşil faşizmi, MHP’nin ırkçı milliyetçiliğe dayalı siyah faşizminin birleşmesi sonucu Türkiye faşizm ile yönetilmeye başlanmıştır. Hegomonik iktidarın sürdürülmesi faşizmle, savaşla, milliyetçiliğin yaşamın tüm alanlarında hortlatılmasıyla mümkündür ve AKP-MHP faşizminin yaptığı da budur. CHP’de ulusal milliyetçiliğe dayalı beyaz faşizmi ile bu rejimi dışardan destekleme rolündedir. Rejimi aşmaktan ziyade muhalefette kalarak rejimin sürdürülmesini sağlamak için verilen bu rolü oynamaktadır. CHP sahte solculuğuyla Kürt sorununda sürekli çözümsüzlüğü dayatmaktadır. Kürtlere yönelik soykırım politikalarının başarısı için CHP, devleti Erdoğan- Bahçeli’ye teslim etmiş durumdadır. Dolayısıyla bugün sadece Kürdistana yönelik politikalardan değil Türkiye’nin adım adım parçalanarak yıkıma sürüklenmesinde diğer iki parti kadar sorumluluğa sahiptir.
AKP-MHP ittifakının varlığı Kürt soykırımına dayalıdır, iktidarlarının kaynağı ise Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerine kurulmuştur. İngiltere ve ABD’nin Ortadoğu ve Kürt politikalarını uygulamakla görevlendirilmişlerdir. T.C.nin Kuzey Irak’taki Kürt devletini kabul etmesine karşılık Kürtlerin soykırımına, PKK’nin tasfiyesine onay vermişlerdir. Avaşin, Metina ve Zap’a yönelik devam eden işgal operasyonu İngiltere, ABD başta olmak üzere uluslararası komplocu güçlerin bu politikası temelinde gerçekleşmektedir. T.C.nin ABD’nin onayı olmaksızın Ortadoğu’da bir adım atamayacağını her kes bilmektedir. ABD PKK’yi sürekli savaşla zayıflatarak teslim almayı Kürt özgürlük hareketinin kontrolünü ele geçirmeyi hedeflemekte, kendi denetiminde olmayan bir Kürt gücünün varlığını sürdüremeyeceği mesajını vermektedir. İşgal operasyonlarına onay vererek Türkiye’den tavizler koparmakta kendisine daha fazla bağlamaktadır. Biden hükümetinin başa gelmesinden sonra ‘PKK’nin Güney Kürdistan’da işgalci bir terör örgütü olduğu’na dair açıklamaları, PKK öncülerinden Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan için para ödülü koyarak katledilmeleri için onay vermesi, birkaç gün öncesinde Erdoğan ile telefonla yaptığı görüşme bu işgal operasyonunun uluslararası güçler ve NATO ile ortak belirlendiğini göstermektedir. Biden’in Ermeni Soykırımı’nı tanıdığına dair açıklamaları ise bu anlaşmanın üzerini örtmenin bir aracı olarak kullanılmıştır.
Tüm Avrupa ülkeleri ve kurumlarının tüm sözleşme ve anlaşmalarını ihlal eden TC’nin soykırım-işgal savaşına karşı bir açıklama dahi yapmaması bu anlaşma içerisinde olduklarını göstermektedir. Tüm güçler Kürtlerin bu saldırılar karşısındaki gücünü görmek istiyor. TC’nin Kürdistan’da işlediği savaş suçları kapsamına giren saldırıları gelecek için dosyalıyor. Başarısız olması durumunda Saddam’ın akıbeti Erdoğan’ın çeyizi olarak devreye girecek, esas o zaman Türkiye parçalanacaktır. Her halükârda kazanan bir pozisyonda durmaktadırlar.
Irak hükümetinin T.C. ve ABD politikaları dışında irade gösterecek bir düzeyi de amacı da görünmüyor. T.C.nin işgalinden rahatsızlıklar olsa da bu kişisel düzeyde kalmaktadır. Anlaşılan o ki yapılan anlaşmaya Irak hükümeti de onay vermiş durumda. Ülkelerin toprak bütünlüğüne dair ilkelerine göre T.C. Başurê Kürdistan kadar Irak topraklarını da işgal etmiş durumda ve bu hem savaş hem de uluslararası hukukta savaş suçu kapsamında yargılanması gereken bir durumdur. T.C.nin uzun zamandır DAİŞ vb. çete gruplarını güçlendirdiği ve çıkan karışıklıkları T.C.nin örgütlediğini bilen Irak bu işgali neredeyse yok saymaktadır.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve yürüttüğü soykırım savaşı T.C. devletinin mafyalaşmasına, ekonomik, ekolojik talana ve krizlere yol açtı. Yaşanan bu toplumsal krizleri ve tepkileri her defasında yeni bir savaş gündemi oluşturarak, milliyetçiliği canlandırarak bastırdı. Erdoğan Bahçeli ittifakı yeni Osmanlıcılık anlayışıyla işgal alanlarını çoğaltmayı hedeflemektedir. Bu işgal savaşının tüm Kürdistan’a yönelik olduğu bu anlamda çok doğru bir tespittir. Önder APO’nun geliştirdiği Özgür ve Demokratik Kürdistan felsefesi ve sistemine karşı topyekûn bir saldırı savaşı olarak da değerlendirilmelidir. Kürtlerin büyük bedellerle gerçekleştirmeye devam ettikleri Rojava devrimi, Şengal ve Maxmur’daki demokratik özerk sistem hedeflenmektedir. PKK’nin Kürdistandaki ideolojik örgütsel inşa gücünü zayıflatmaya, demokratik ulus perspektifine karşı işbirlikçi, teslimiyetçi, ilkel milliyetçi KDP çizgisini hâkim kılmaya çalışılmaktadır.
KDP ise ‘Kürt tarihinin en örgütlü ihanet gücü’ olarak ailesel, aşiretsel çıkarları için Kürt halkının özgürlük hareketini TC.ye ezdirmek ve tasfiye etmek için düşmandan daha düşman bir rol oynuyor. PKK’nin tasfiyesiyle Kürdistan’da işgalci hegemon güçlerin sadık bir haini olarak Kürtleri peşkeş çekmesinin, ekonomik olarak zenginleşmesinin önünde bir engel kalmayacaktır. AKP’nin Türkiye’de yaşadığı çeteleşme, ekonomik, ekolojik gasp-talan ve rantçılığın aynısını KDP Güney Kürdistan’da yaşamaktadır. Toplum içten çürümeyi ve yozlaşmayı yaşayan KDP’nin durumuna büyük bir tepki biriktirmiş durumda. Bu tepkiyi bastırmanın ve hedef saptırmanın arayışındadır. Güney Kürdistanı askeri, ekonomik, siyasi olarak satarak ayakta kalacağını düşünmektedir. PKK’nin güney Kürdistan’da işgalci bir güç olduğuna dair yapılan açıklamalar ABD’nin yaptığı açıklamaların aynısıdır. Bir süreliğine kendilerine sığınmış mülteci bir hareket olarak yaklaşmakta, T.C.nin Kürt ve Kürdistana karşı değil sadece PKK’ye karşı savaştığını belirtmektedir. Toplumda bu algıları oluşturarak güney Kürdistan’ın işgalini meşrulaştırmaya, TC. işgalinin ve buna izin veren iktidarının ve ihanetinin sorgulanmasının önüne geçmeye çalışmaktadır. Ancak güney Kürdistan toplumu tarihsel direniş kültürü ve Önder APO’nun sayesinde artık bu politikalara inanmamaktadır. İşlevsizleştirilmiş olan, diktatörlükle yürütülen parlamentonun onları temsil etmediğini haykırmaktadırlar. Aşiretlerinin çıkarları için her şeyi yapan KDP ve YNK gibi işbirlikçi anlayışlardan Kürtlerin sorunları ve statüleriyle ilgili çözüm beklememektedirler. Şimdiye kadar KDP bu işgal karşısında sadece sessiz kalmamış, etkin bir ihanet gücü olarak yer almıştır. T.C. ile tarihsel anlaşmalarının bir yenisini yaptığı açıktır ve bu ilk de değildir. 1920 Kahire Konferansı kararlarını uygulayıcısı olarak kurulduğunu unutmamak gerek. Ortadoğu’nun hegemonya altında tutulması için Kürt sorununun çözümsüz bırakılması ve sürekli gündemde tutulması öngörülmüştür. KDP ve Barzanilere de bu politikanın uygulanması rolü verilmiştir. KDP ve YNK’nin Önder APO’ya yönelik uluslararası komployu onayladıkları ve komploda yer aldıkları Washington anlaşması da bu rolün gereği olarak yapılmıştır, bu ihanet Kürt toplumu ve özgürlük hareketinin hatırındadır. İşgal operasyonunun birinci ayında gelinen aşamayı değerlendirdikleri ve ortak bir planlama çıkardıkları bir toplantıları basına da yansıdı. Ardından KDP’nin kontra gücü olan özel savaş güçleri gerilla alanlarına saldırdı, gerillalar ulusal birlik ruhuyla vurabilecekleri halde havaya ateş açmakla sadece uyardılar. Ancak toplantıda alınan karar gereği PKK’yi iç savaşa çekmek için provokatif eylemler devreye konuldu. Giden bu savaş gücünden bir araç T.C. uçakları tarafından vurulmasına ve ilk haberde böyle verilmesine karşılık, KDP ve medya ordusu değiştirerek PKK’nin yaptığını açıkladı. Ancak tutmadı çünkü her şey çok açıktı ve saldırıya uğrayan yaralıların beyanları bir uçak bombardımanı olduğuna dairdi. Sonrasında da Berdenazê alanında kendi peşmergelerini vurarak PKK’nin üzerine atacağına dair bilgiler basına düştü. Kürt siyasetçi Maki Revent ‘KDP ve MİT sivilleri öldürüp PKK’yi sorumlu tutacak’ açıklamasında bulundu.Bu tarzın TC’nin Kürt soykırımında uyguladığı bir özel savaş yöntemi olduğunu tüm Kürtler ve dünya bilmektedir. KDP’de Kürtler içinde bu yöntemleri uygulamaktadır. Başurê Kürdistan neredeyse Türkiye’nin bir eyaleti, KDP’de atadığı Valilik konumundadır. KDP’nin tüm bu PKK’yi tasfiye, Kürtlere teslimiyeti dayatma politikalarına karşı, büyük bir sabırla yaklaşan PKK, ulusal birlik için büyük bir fedakârlık örneği gösterdi. Bu yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olduğu hiçbir gücün inkâr edemeyeceği bir gerçek olmasına karşı KDP’nin tutumu bu yüzyılı Kürtlerin soykırımının tamamladığı bir yüzyıla çevirme temelindedir. Dört bir yandan uluslararası ve bölgesel hegemon güçlerin saldırısı altında olan PKK’nin ‘tek bir Kürt gücüyle savaşmayacağız’ sözleri tarihe altın harflerle yazılması gereken bir açıklamaydı. Her onurlu Kürt bu felsefe ve bilinçle yaşamalıdır. Bu sözleri söyleten elbette KDP’dir. Bir yandan direnişi kıramadığı için gerillalara kimyasal gaz ve bombalar kullanan faşist soykırımcı T.C. devleti saldırırken ve ölümüne bir direniş ve görkemli bir hamle geliştirilirken KDP’nin gerilla alanlarına yönelik askerî harekât başlatmasının esas nedeni ava giderken avlanan TC’yi en zayıfladığı anda kurtarmaktır. Başurê Kürdistan’ın her karış toprağı TC’nin ekonomik, ekolojik, siyasi, askeri işgali altındadır. Dolayısıyla PKK gerillaları şahsında gerçekleşen bu görkemli savunma ve hamle Başurê Kürdistanın işgaline karşı savunulmasıdır. T.C. işgaline, doğasını talanına izin veren KDP’dir. Resmi ağızlardan Kürdistan topraklarını TC.ye sattıklarını, dağlara yol yapılarak askeri gücünü ve talan tekniklerini taşımalarına ve ormanların katledilmesine izin verdiklerini açıklamak zorunda kaldılar. Bu haliyle KDP’nin AKP’den farkı nedir? İdeolojik ve siyasi olarak karşıt olunsa dahi her Kürt PKK gerillalarının, bu halkın özgür ruhlu evlatlarının kimyasal silahlar, savaş teknikleri karşısında gösterdikleri kahramanca direniş karşısında onur duymak, yanında yer almak zorundadır. KDP özgürlük felsefesiyle yaşayan ve savaşan hiçbir Kürde yaşama şansı tanımamakta ve bir daha ilan etmektedir. İç savaşa yol açabilecek bu politikalarına karşı Kürt toplumu ve kurumlarının diyalog çağrısı ve girişimi Avrupa’dan gelen heyetin gözaltına alınarak Avrupa’ya gönderilmesiyle cevap buldu. Aynı heyette gelen yabancı Kürt dostları mensubu oldukları devletlerin baskısıyla bırakılmasına karşın barış çalışmaları engellenmektedir. Başur toplumunun ve siyasi partilerden gelen kimi açıklamalar bu işbirlikçi çizgiye büyük bir cevaptır. Bir Kürt bir Kürtle asla çatışmayacak. Bu dönemin şiarının gereklerini yerine getirmenin tam zamanıdır. Türkiye ve Başurê Kürdistan’da demokrasi güçleri eğer rollerini oynamazlarsa AKP-KDP ittifakı ve faşizmi yıllarca iktidarda kalabilir. Gerillaların yarattığı ruhla her yerde ulusal birliği sağlamak, gerilla mücadelesiyle toplumsal mücadeleyi buluşturmak bu yüzyılı Kürtler olarak kazanmamıza, soykırım politikalarını uygulayan AKP-KDP ittifakını yerle bir etmemize yeterde artar.
Tüm güçlerin ve işbirlikçi, ilkel milliyetçi güçlerin PKK ile, PKK’ye karşı çıkarları farklılaşsa da hesapları ortaktır. Kürt soykırımı önünde engel olan ve Ortadoğu’da felsefik, sistemik olarak bu düzeyde örgütlenmiş en büyük özgürlük hareketinin tasfiyesi, bu başarılamazsa zayıflatılmış bir PKK’yi kontrolüne almak. T.C. soykırım devleti tüm paralı özel ordusunu ve ihanette ısrar eden korucularını Kürtlerin üzerine göndermekte, devletin tüm savaş tekniğini emirlerine vermektedir. Cenga Xabur ve Bazen Zagrosê hamleleri kapsamında gerilla sadece direnmiyor daha çok hamle halinde eylem yapıyor ve TC.ye büyük kayıplar verdiriyor.
Önder APO ve Kürdistanın onurlu, yurtsever, cengâver evlatları, yürekleri, beyinleri özgürlükle taşan Kürt kadınları ve halkı bu işgale izin vermemektedir.
Ekîn NUDEM
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi