Özel Savaş Politikalarına Karşı Duygularını Koruyabilmek
Bunu başaran Peşmerge Kızı Gelawéş Hemzi Selim
Duygular insanı insanlığımıza ulaştıran, varoluşumuza en güzel dil ve yöntemle buluşturan muazzam bir şeydir. Duygular insan olduğunu en iyi hissettiren mucizevi bir olaydır. Heyecanı, öfkesini, korkusunu, tiksintiyi, üzüntü, utanç ve şaşkınlık duyguları kişide dozajı azalmaya uğrarsa performansında düşmeye neden olur. İlerleme durur, donuklaşır, hastalıklı bir ruh haline bürünür ve yaşamdan haz almasını engeller. Performansı düşüren ve performansı yükselten duyguları bilmek onları büyütmek, geliştirmek anlamlı hayata sarılmanın en güzelini bulmamızı sağlayacaktır. Kirletilmeyen, pozitif, saf duygular insanda inanılmaz bir güzelliği bahşeder. Doğanın, evrenin ve tüm canlıların nasıl ki bir dili varsa insanın da duygularının dili vardır. Sembolik dil geliştikçe doğanın ve insanların hakikate götüren dili kaybolmuştur. İlk insanlar evrenin dillini bildiklerinde doğa da bulunan her şeyin nasıl da canlı olduğunu bilmişlerdir. Sembolik dil gelişim gösterdikçe gerçeklerden uzaklaştık. Sembolik dil daha çok düşünceyi geliştirdi ve bu da bizi duygulardan uzaklaşmamızı beraberinde getirdi. Bu saf duygular etik ve estetikteki sanatsal forma bürünürse irade dışı karşısındakini kendine hayran bırakır, sevgiyle, coşkuyla bütünselliğin ahengiyle akıcı bir enerjiye dönüşerek kendini yüreklere kendiliğinden bırakıverir…
Bu dile gelmesi bile zor olan duyguların ahengi bizi hakikate en özel yöntemle ve yolarla vardıran önemli diyebileceğimiz varlığımızdır. Bu gizemli güzellikle buluşmak, anlamın bilgisine erişmek, en içten duygularına varmak ve bu güzellikle hayatı yaşayabilmek hayatın tadına varmayı sağlayacağı kesindir. Bu duygularla hayatı soluyabilmek kâinatta en anlamlı zamanını yaşamayı geliştirecektir. İnsanı özel, özgün ve ruh özgürlüğünü sağlar. Duyguları bilmek etik ve estetikle örgütlemek kısa olan yaşamımızı dolu dolu, anlamlı ve içten yaşamamıza evriltecektir. Hayatın tadı ve tuzu duygularda saklıdır çünkü. Düşünce hayatın ham maddesi ise kesinlikle duygular hayatın tadı ve tuzudur. Düşünce tek başına yarımlıkları getirir. İnsanı oluşturan duygu ve düşüncedir. Biri olmadan diğeri daima yarımlığı hissettirir ve yarımlıkları yaşatır. Bizdeki bilemediğimiz bu yarımlık hissi, bu gerçekte saklanmıştır kanımca. Bizi bilmeye götüren düşünce olduğu kadar his, sezgi, yürek, empati ve duygudur. İkisinin ahengini yakaladığımızda yaşamı anlamlı yaşayacağız. Sadece düşünceyle oluşan bilgi ve bilmeler kuru, soğuk, anlamın derinliğinden kopuk, insanı bağlayan yanın zayıf olması ve buda bu bilme-bilgiden çabuk vazgeçmemizi beraberinde getirecektir.
Bu ikiliğin koparılması tarihten günümüze kadar inanılmaz tahribatlar yaratmıştır. İnsanın insanla, insanın doğayla, insanın toplumla ve erkeğin kadınla yarattığı uçurum dünyayı anlamsızlığa hızla sürüklemektedir. Dünya üzerindeki tek anlaşamayan canlı insan olmuştur. Hayvanları, canlıları hakir görmemize rağmen yaşamın anlamına ulaşamayan tek canlı insandır. Tüm canlıların anlamlı bir yaşam düzeni vardır. Ama insanlar ne kendisini bulabilmiş ne de yaşamasını biliyor. İnsanın insanla yarattığı tahribat akıllara durgunluk getiriyor. Savaşın, kırımın, soykırımın, inkarın, imhanın, hastalıkların ve ölümlerin haddi hesabı kalmadı. Doğaya hovardaca yaklaşımı adeta saldırganlaşan deli bir insana benziyor. Bugünü düşünüp geleceği görmeyen kör, doğanın çığlıklarını duymayan sağır, yaşatılanlar karşısında toplum lal olmuş durumdadır.
Duygusal zekanın yaratıcılığı körükleyen yani kişileri arayışlara, sorgulamaya, incelemeye ve hakikatin peşine kendiliğinden sürükler. Büyük önderlerin çoğunda duygusal zekâları çok güçlüdür. Onları görmeye, ilerlemeye, işin kaynağına götürür. Çünkü onlar duygularını iyi tanırlar. Sadece analitik zekayla hareket etmezler. Önemli yetimizi bilip bize ne söylemek istediklerini anlamak buna göre tutum sahibi olmazı sağlarlar. Bunlar mutluluk: Sevinç, neşe, zevk, rahatlama, keyif, haz, gurur, heyecan ve coşkunluk, Üzüntü: Keder, acı, kasvetli, melankoli, umutsuzluk, yalnızlık ve depresyon, Korku: Kaygı, endişe, sinirlilik, ürkeklik, dehşet ve paniktir. Bizi hakikate götüren önemli yol göstergelerimizi bilince çıkarmak onların dilini bilmek onların yolunda yaşama ilerlemek neredeyse hatasızlığa ve en önemlisi de onurlu bir yaşama bizi götürür. Kendini bil felsefesinin en önemli yönü olduğu aşikardır. Salt analitik zekayla ne kendimizi nede etrafımızı tanımamıza yardımcı olur. Doğamızda olan bu saklı cevheri keşfedip onunla yürümek vicdanımızı sağlam temellere oturtmamızı sağlayacaktır. Yani bizler bir gerçeklik karşısında öfkelendiğimizde nedenini iyi bilmek gerekiyor. Bize yanlış bir şeyler olduğunu söylüyor. Mutluluk veren sevinç duygusunu geliştiren bir olay bize bir güzellikten, yaratımdan, ahenkli ve uyumludan ve saygınlık geliştiren bir değerden söz eder. Mutluluk, korku ve üzüntünün tüm belirtilerini bilip onun karşısında duyguları örgütleyebilmek sağlam adımlarla doğru yolda olacağız.
Duyguların diliyle son süreçte hareket eden ve bu hareketle doğruyu, güzeli, saygınlığı yakalayan Başur’ lu bir peşmergenın kızı Gelawêj Hemzî Selîm olmuştur. Bu kadın ölümü bile göze alarak duygularını dinlemiş ve hakikatin yaratığı vicdan rahatlığına erişmiştir. Bir kadın için anne kadar babanın da değeri ölçülmez olmasına rağmen ucunda babası olmasına rağmen gerçeği inkâr etmek kendi yaşamın ateşini söndürmek demektir diyerek hakikat yolunu seçmiştir. Kardeş kavgasında şehit ilan edilen babasının ölümünü şehitlik mertebesinde olmadığını dünya aleme duyurmuş ve bu kardeş kavgasında şehit ilan etmek ahmaklığın ötesi olduğunu idrak etmiş ve ahmaklığa ölümüne meydan okumuş Kürt asılı güçlü bir kadın rolünü oynamıştır. Kardeş kavgasına hiçbir insanın duygusu asla desteklemez, kabul etmez. Kardeş kavgası Kürt kültüründe saygısızlığı ifade eder. Hele bide yüzyıllardır varlık sorunu, özgürlük sorunu yaşayan ve bunun için ölümüne savaşında yer alanlar arasında böylesi bir durum asla kabul edilemez, asla duygularda yer edinmemeli buna hiç kimse izin vermemelidir. Kardeş kavgası acizliğin acizliğidir. Hele dört bir yandan istilaya uğramış bir halk gerçeği dururken böylesi bir durum bir halk için utanç vericidir kardeş kavgası, kardeşini düşmana peşkeş etmek, düşmanınla iş birliği içinde olmak, ajanlık etmek soytarılıktır. Soytarılık Kürtçede kelime olarak soyu karanlıkta kalmış kişiler için kullanılır. Ve bu yaşananlar tam bir soytarılıktır. Aynı kültürü taşımış anaların toprakların da yaşamış kişiler analarımızın topraklarıdır bizler bu analarımızın vatanında ana ocağındayız sadece ölümü soluyana dek. Gerisi zarar, boş, anlamsız koca bir hiçliktir.
Gerçek duyguları bilmek onun yolunda ilerlemek huzurun vicdana kavuşması demektir. Özel savaş politikaları en çok duygular üzerinde geliştirilir. Onun için duygularını bilmek, büyütmek, güçlendirmek ve örgütlemek aciliyet arz etmektedir. Kardeş kavgasında şehit ilan etmek, kardeşin kanına girmek, kardeşini düşmanına tercih etmek, aşk, sevgi ve para oyunlarına alet olmak çirkefliğin dibinde yaşamak demektir. Özgürlük, yurtseverlik, kardeşlik, toprak ve kültür aşkı dururken bunun uğrunda özgürlük mücadelesi dururken alçalmayı tercih etmek akıl karı olamaz zaten. Olsa olsa güdülerin esiri olur. Yani açlık güdüsü için tüm değerlerini, varlığını para karşılığında satmak, cinsellik güdüsü içinde aşk ve sevgi oyunları uğruna alçalmak ve savunma, korunma güdüsü için ise öz savunmadan vazgeçmek işte düşmanın özel savaş politikaların en çok bu güdüler deliğinden sızma yapmaktadır. Bunun için duygularımızı varoluşumuzla örgütlemek, sarmalamak ve dört elle sarılmak en yüce duygularda yaşamayı sağlayacağı kesindir.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
Lotus jiyanda