30 Aralık 2017 Cumartesi Saat 15:25
Bir
sorunu ya da toplumsal gelişmeyi nasıl tanımlarsanız, sorunu çözme ya da
gelişmeyi yönlendirmeniz de ona göre olur.
Başûrê Kürdistan medyası başta
olmak üzere, Türkiye ve Bakur kaynaklı bazı medya organları Başûr’da
yaşananları “ekonomik kriz, mali kriz, maaşlarını alamayan memurların
gösterileri… vb. biçimde tanımlamaktadırlar. Bu tür tanımlamalar eğer bilinçli
bir çarpıtmanın ürünü değilse, toplumsal mücadele yasalarından bihaber olmak
anlamına gelir. Başur’da yaşanan kriz kavramın tam anlamıyla bir siyasi kriz,
hatta kaostur. Daha da geniş ve somut bir tanımlamayla tam bir devrim
durumudur.
Klasik Marksist teoride devrim
durumu “Yönetenlerin artık eskisi gibi yönetemedikleri, yönetilenlerin ise
artık eskisi gibi yönetilmek istemedikleri ve bunun için eyleme kalkışmaları
olarak tanımlanmaktadır. Yöneten yasalar, mahkemeler, hapishaneler, din/mezhep
otoriteleri vb. ile toplumu yönetemedikleri durumda günübirlik şiddet ve
yargısız infazları devreye koyarak otoritelerini sürdürmeye çalışırlar. Artık
her gösteri, sivil itaatsizlik eylemi, her muhalif söz ve davranış, egemenler
için her ne pahasına olursa olsun bastırılması gereken ölümcül tehditler haline
gelir. Bir kez bu yola girildi mi, artık kolay kolay geriye dönüşü olmaz.
İktidar sahipleri için artık sorun bir varlık-yokluk sorunu haline gelmiş
demektir. Bundan sonrası ya bastırarak var olunacak ya da devrilerek yok olunacak
demektir. Demokratik yol ve yöntemlerle sorunların çözülmesi yolu
kapatılmıştır. Şiddet sarmalı tek çıkar yol olarak görülür. Egemenlik, iktidar
ve sömürü zorunlu bırakılmadıkça ortak kabul etmez. Egemenlik, devlet ve
iktidar bir bütün olarak demokrasinin inkarı temelinde gelişebilen hükmetme
aygıtlarıdır. Demokrasi bu aygıtları sınırlandırır, egemen olmayanların hak ve
özgürlüklerinin güvenceye alınması anlamına gelir ki, bu da iktidarın inkarı
anlamına gelir. “Demokratik ülkelerde halkların yüzlerce yıllık mücadeleleri
sonucunda kazanılmış kolektif ve bireysel haklar devlet ve iktidarlar
karşısında güvenceye alınmıştır. Hiçbir devlet ve iktidar sahibi sömürücü
kesim, durup dururken bireysel ve kolektif hak ve özgürlükleri tanımaz,
yaşamasına tahammül edemez.
Başûrê Kürdistan’da bugün
yaşanan kaos tam da bu tanıma uymaktadır. Varlığını ve çıkarlarını
sömürgecilerin varlığı, çıkarları ve Kürdistan üzerindeki egemenliğine bağlamış
olan PDK ve YNK’nin yaşadıkları durum tam da bu tanımdaki çıkmaz duruma denk
düşmektedir. Daha kuruluşundan itibaren Kürdistan’da gelişen-gelişebilecek her
türlü devrimci hareketi ve durumu engellemeye programlanmış ve bunu
gerçekleştirmek için her türlü yol-yöntemi mubah sayan Barzani Hanedanı ve PDK
ilkel milliyetçilik sosuna bandırılmış son barutunu da 25 Eylül referandumunda
tüketmiştir. Başure Kürdistan’ın 2003 sonrasında elde ettiği tüm kazanımlarının
yeniden yitirilmesini sağlayarak bu halkı kandırabileceği tüm argümanlarını
yitirmiştir. Demokratikleşme, halka gidip özeleştiri verme ve halkın adaletine
sığınma cesaretleri olmadığından, çıplak zor ve sömürgecilere daha çok teslim
olup halkına ihanet etmekten başka çıkar yolu kalmamıştır.
Barzani ailesine muhalefet
gibi ortaya çıkıp PDK’den ayrılan İbrahim Ahmet sayesinde güç olabilen Celal
Talabani liderliğindeki YNK’nin mevcut durumu daha da kötüdür. Daha kuruluşunda
üç küçük örgütün ittifakı olarak biçimlenen YNK, hiçbir zaman bütünleşmiş bir
ideolojik parti kimliği kazanamadı. Mam Celal’in kişiliği ve siyasi yeteneği bu
hareketi bir arada tuttu ve bazı küresel ve bölgesel güçlerin de desteğiyle
Başur’da ikinci büyük güç oldu. Başur’daki iki partili sistemin temel
ayaklarından biri oldu. Mam Celal’in vefatı öncesinde de ciddi iç bölünmeleri
olan YNK, O’nun vefatıyla tam parçalanma eşiğine gelmiştir. Mam Celal’in oğlu
Kubat, bölge hükümetinde Nêçirvan Barzani ve PDK’nin ayıplarını örten incir
yaprağı olmanın ötesinde bir role sahip değildir. Kosret Eli Resûl da ölümle
pençeleşmektedir. Pavel’in nereye kadar toparlayıcı olabileceği ise belli
değildir. Hêroxan ve çevresi daha çok İran rejiminin de desteğiyle YNK’ye hakim
olma çabasını sürmektedir.
Goran Hareketi ise ilk ortaya
çıktığında demokrasi güçlerinin, özellikle de PÇDK’nin argümanlarını kullanarak
ve PKK’nin desteğini aldığı yönünde propagandası ile kitlelerde bir umut
yaratmıştı. İlk seçimlerde 25 milletvekilliği kazanarak önemli bir atılım
yapmıştı. Hükümete katıldıktan sonra seçim sürecindeki sözlerini
tutamadığından, dahası hükümetin tüm icraatlarına ortak olduğundan halkın
verdiği krediyi kısa sürede tüketti. Ve yeniden YNK ile birleşme görüşmeleri
ardından çok maddeli bir protokol imzaladılar. Noşîrwan Mustafa’nın 80’lı
yıllarda Komele Rênçderan’ın sekreteri oluşu ardından da bu hareketi de YNK’ye
teslim etmesi pratiği bilindiğinden Goran’ın da aynı yola sokulması pek de
şaşırtıcı olmamıştı.
Geriye kalan siyasi parti ve
grupların hiçbirinin halkın taleplerine yanıt olacak ne bir programları, ne de
bir perspektifleri vardır. Gelinen aşamada halk artık eskisi gibi yönetilmek
istemiyor ve bunu göstermek için eylemlere girişmiş bulunmaktadır. Daha önce de
benzer toplumsal eylemsellikler yaşandı. Şehitler verildi. Ancak halkın
taleplerini bir demokratik devrim programına kavuşturan, onun strateji ve
taktik hattını belirleyen ve pratik öncülüğünü üstlenen bir siyasi hareket
oluşmadığından halkın eylemlilikleri bir süre sonra sonuçsuz biçimde söndü.
Halkın esas olarak Başur’daki
siyasi parti ve gruplara güveni kalmamış durumdadır. PDK ve YNK tarihleri,
kendi alternatiflerini daha rüşeym halindeyken tasfiye etme tarihidir aynı
zamanda. Ali Askeri ve arkadaşlarının 1978’de katli, Mame Rişe, Xale Şahap,
Şehit Aram, Doktor Sirwan ve daha onlarca Devrimci öncü kişiliğin
katledilmeleri, birçok siyasi grubun daha doğuşunda tasfiye edilmesi,
devrimci-demokratik bir alternatifin oluşmasını önemli oranda engellemiştir.
İdris Barzani’nin 1975 yenilgisinden sonra “Kürdistan’da gerçekleşecek her şey
bizim denetimimizde olacaktır. Aksi halde, yapma gücümüz olmazsa da bozma
gücümüz vardır! deyişi, Başur siyasetinin adeta anayasası olmuştur.
Devrim ya da devrimci durum ne
denli derin ve şiddetli yaşanırsa yaşansın, tarih bilincine sahip, halkın
taleplerini iliklerinde yaşayan, demokratik halk hareketinin stratejik ve
taktik hattını netleştiren, siyasi iradeye sahip bir ideolojik, politik ve
pratik öncülük olmayınca devrimle sonuçlanmayabiliyor. Dahası, daha örgütlü
olan iktidar sahipleri ve militarist güçlerce bastırılması, halkın umutlarında
kırılma yaratabileceğinden yıllarca geriye düşme gibi bir tehlike de
barındırmaktadır. Böylesi bir duruma düşülmemesi, ancak stratejik bir önderlik
ve dirayetli bir siyasi iradenin oluşmasıyla mümkün olabilir. Başur’un mevcut
siyasi yelpazesi böyle bir umut vermemektedir. Halkın siyasi parti ve hükümet
temsilciliklerini tahrip etmesi de bu gerçekliği kanıtlamaktadır. Mevcut siyasi
parti ve hareketleri iktidardan farklı görmediğini, iktidar ya da iktidarın
yedekleri olarak değerlendirdiğini ortaya koymaktadır. Yeni bir demokrasi
hareketine duyduğu ihtiyacı bu başkaldırısıyla ilan etmektedir.
Tam da bu nedenle sorunları
doğru tanımlamak çözüme giden yolun ilk adımıdır. Başûr’da yeni bir demokrasi
programı etrafında kenetlenmiş yeni bir demokrasi hareketine ekmek ve sudan
daha fazla ihtiyaç vardır. Önder APO’nun demokratik ulus paradigması ve Rojava
Devrimi deneyimi Başûr için de önemli bir dayanaktır. Esas çözüm yolu da budur.
Mevcut durumda Kürt, Arap,
Türkmen, Asuri-Süryani-Keldani, Sünni, Şia, Êzdi, Hristiyan, Kakai gibi tüm
etnik ve inançsal gruplar, yani Başur bileşenlerinin tüm umutları APOCU
Hareketin, PKK’nin bu duruma seyirci kalmayacağı, dertlerine derman olacağı
noktasında ortaklaşmış gibidir. Özellikle de sömürgeci faşist TC Ordusunun Zap
yenilgisi, Rojava Devrimi, ardından DAİŞ çetelerine karşı Şengal, Kerkük,
Maxmûr’un savunulması, Rakka’nın özgürleştirilmesi ve en son Kekük’ün Heşd El
Şabi ve Irak Ordusunca işgali sırasında halkla birlikte direnen ve halkın
istemiyle kentten en son ayrılan silahlı gücün HPG gerillaları olması, halkın
PKK ve gerillasına inancı ve umudunun zirve yapmasına neden oldu. Bu umut ve
inanç tüm tazeliğiyle APOCU Hareketin müdahale etmesini isteme gibi somut bir
talebe dönüşmektedir.
PKK’nin ilk manifestosunda
“Kürdistan’daki her parçanın devrimi, o parçada yaşayan halkımızın özgücü ile
olacaktır belirlemesi, PKK’nin bugün de temel aldığı bir yaklaşımdır. Ancak,
halkın taleplerini alenen ve toplumsal boyutta dile getirmeleri karşısında
PKK’nin kayıtsız kalacağını, Başur halkımızı kaderine terk edeceğini
sanmıyorum. Kimsenin de böyle bir beklenti içinde olmaması gerektiğine
inanıyorum. Başûr’da yeni bir demokrasi hareketinin geliştirilmesine öncülük
etmesi, bu yönlü girişimlere destek sunması ilk manifestosunda ilan ettiği
ilkenin hayata geçirilmesine aykırı değildir. Tersine yaşam bulması böyle
olabilir. Bu görevden kaçınılamaz. Halklarımızın farklılıkları temelinde
eşitlik, özgürlük ve gönüllü birlikte yaşam istemi ve iradesi hiçbir işbirlikçi
gücün insafına terkedilmeyecek kadar değerlidir!
Yılmaz Uzun
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”