26 Mart 2011 Cumartesi Saat 07:39
TC. Devleti 1924 anayasasından bu yana başta Kürtlük ve Alevilik olmak üzere bütün farklı kimlikleri inkâr etmeye devam ediyor. Başında CHP’nin öncülük ettiği bu uygulamalar, bu günde siyasi ve askeri soykırım olarak AKP tarafından yürütülmektedir. Bütün düzen partileri bu inkâr ve imha siyasinde ısrar etmektedirler. Ancak her seçimde inkâr ve asimilasyonla Türkleştirmeye ve Sünnileştirmeye çalıştıkları bu toplumların oylarını da kapmayı ihmal etmiyorlar. Konumuz Aleviler olduğu için ağırlıklı bunun üzerinde duracağız.
Bütün seçimlerde Alevi oyları özellikle CHP’nin iştahını kabartmakta ve meclise milletvekilli göndermekte önemli bir rol oynamaktadır. Ama her defasında bu CHP’nin ve diğerlerinin de yaptığı Alevi toplumuna Dersim, Maraş, Sivas, Çorum ve Gazi olaylarında olduğu gibi soykırım yaşatmak olmuştur.
En acı ve utanç verici olan ise, Alevi toplumunun büyük bir bölümünün laiklik safsatalarıyla yıllarca aldatılmış olmaları nedeniyle CHP’nin kuyrukçuluğunu yapmaları ve her defasında tekrarlanan bu oyunları anlayamamalarıdır. Daha da önemlisi Kürt özgürlük hareketinin otuz yılı aşkın vermiş olduğu mücadele ve bedel karşısında inkâr ve imha sisteminin biraz esnemesi sonucunda örgütlenme imkânı bulan Alevi hareketlerinin durumudur. Kürt özgürlük hareketinin önerdiği demokratik blok ittifakı stratejisine rağmen sanki toplumsal muhalefet ve meclisteki temsili CHP ye mahkûm imiş gibi bazı Alevi örgütlerin tekrarlanan oyuna yenisini eklemiş olmalarıdır. Hâlbuki Ali Balkız gibi saygın ve yine saygın olan birçok Alevi örgütünün bu duruma gelmemeleri gerekirdi. Yaşanmakta olan bu tutumlar DİSK başkanı Süleyman Çelebi sahsında da görüldüğü gibi alevi ve emekçi oylarının CHP ve diğer düzen partilerine kanalize edilmesi söz konusudur. Cumhuriyetin kuruluşundan beri inkâr ve imha siyaseti ile yok edilmek istenen, bu başarılamadığında da yozlaştırılmaya çalışılan Alevilik olgusu iktidar sistemleri içine çekilerek ehlileştirilmek isteniliyor. Yeni sömürgeciliğin ulus devletlerdeki post modern uygulaması kendi içine çekerek eritip yok etmeyi amaçlayan bir politik uygulama olmaktadır. Yani inkâr ve imha stratejisi çok inceltilerek uygulanır. Bu yüzdende değerlendirme konusudur. Bunda kendine Aleviyim diyen bazı yazar, aydın ve siyasetçilerin yer alması tehlikenin ne kadar büyük olduğunu gösterir. Ayrıca böylesi bir arayış içine giren ve bizim değer verdiğimiz bu kişi ve kurumların konum itibariyle de Aleviliğin toplumsal tarihi, yaşam kültürüne ters düştüğünü belirtmek gerekir. Dahası soykırım kıskacında tutulan Alevilik kültürüne karşı yapılan bir tür hakaret ve kötülüktür. Kendi tarihi ve toplumsal özüne, gerçekliğine yabancılaşmayı da içermektedir. Yürürlükteki politikanın sürekliliğini sağlayanda bu gaflet duruşları olmaktadır.
Bugün kendini Alevilik kimliğiyle ifade eden herkesin, yani aydını, sanatçısı, yazarı ve siyasetçisinin, Aleviliğin tarihi ve toplumsal köklerine, yaşam felsefesine ve bu toplumsal kökleri ve yaşam felsefisi üzerinde vücut bulmuş tarihi kişiliklerine karşı kendisini çok ciddi gözden geçirmesi, dost ve düşmanının ne olduğunu anlaması gerekmektedir. Tabi ki burada düşmandan kastımız insanın hedeflenmesi değil, sömürü ve zulüm çarklarını yaratan tüm toplumu ve bireyi içten fethederek köleleştirip kendine bağımlı hale getiren iktidar ve devlet sisteminin ve bu sistemi yaratan zihniyetin çok iyi analiz edilip ona karşı ciddi bir zihniyet ve ahlak mücadelesinin örgütlendirilerek verilmesidir. Buda bütün sistem mağdurlarıyla dostça demokratik ittifakları zorunlu kılar. Yani kıyıdan köşeden iktidar sisteminde yer almayı değil, bu sistem dışında halkların özgür kimliğine ve gönüllü birlikteliğine dayalı demokratik yönetim ve toplum biçimini yaratmayı gerektirir. Zaten Aleviliğin toplumsal tarihine, direnişine bakıldığında, ön gördüğü yaşam felsefesi doğru okunduğunda asla iktidarı amaçlamadığı görülecektir. Ebu Müslümi Horasani’nin kişiliğinde de bu çok somuttur. Kendisi Emevi iktidarını devirdiği halde iktidarı Abbasi hanedanına bırakmıştır. Yine Mazdek, Mani ve Babek şahsında da yaşanan devlet ve iktidarın yarattığı köleci toplum gerçeğine karşı kendi toplumsallığında ısrar ederek özgür toplum gerçeğini, demokratik komünal toplumsallığı korumak ve bunun meşru mücadelesi olmuştur. Şeyh Bedrettin ve Pir Sultanında birlik çağrıları ve mücadeleleri bu anlamda, bu çerçevededir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, paylaşma ve dayanışma şiarıyla bütün iktidarların zulmüne, sömürüsüne karşı demokratik komünal kültürün ve ezilen halkların direniş kimliği olan Alevilik boş yere kavgayı zahmet bilerek toplumsal yaşam ve ahlaki politik toplum değerleri için meşru müdafaa mücadelesini vermek durumunda kalmıştır.
Zaten Pir Sultan Abdal’ın dizelerindeki mazlumdan yana, iktidara karşı birlik ve mücadele çağrısı da bunu kanıtlıyor. Alevilik iktidarların zulmüne boyun eğmemiştir. Dolayısıyla Alevilik iktidar sisteminin tamamen zıddı olmaktadır. İktidarla bir araya gelmesi düşünülemez. Zaten bütün iktidarların Aleviliği yeryüzünden silip süpürmek, bunu başaramayınca da yozlaştırmak istemelerinin nedeni de bu karakterinden kaynaklanmaktadır.
Azat Welat
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info