10 Ekim 2016 Pazartesi Saat 11:20
Tarihe yön verme adına, halklarımızın İmralı’da çakılan
çarmıhı hak ettiği Ortaçağ karanlığına gönderip kanayan bileklerini sararak
özgür yaşamı kuracak ellerini gökyüzünün aydınlığına kaldırmasının zamanı geldi
de geçiyor!
Dile kolay Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’a yönelik
Uluslararası Komplo’nun üzerinden on sekiz yıl, günlerce Türkiye’nin dört bir
yanına cenazelerini uğurladığımız yüz canın katledilmesinin üzerinden ise bir
yıl geçti. Komplocu güçler Sayın Öcalan şahsında planlarını Şam üzerinden,
katliamcı güçler de bombalarını Ankara üzerinden bölgemiz ve halklarımıza
dayattı.
Komplodan ve katliamdan bugüne kadar devreye konan binlerce
kirli emperyal hesabı buraya yazmaya kalkarsak ne kelimeler ve cümleler buna
yeter, ne de sığdırmaya çalışacağımız sayfalar böyle bir çabaya kâr eder.
Kanaatimce, sadece bugünlerde Şam ve Ankara merkezli ortalığı kasıp kavuran
savaş ve ölüm rüzgârlarına bakmak bile Komplo ile Katliam arasındaki
diyalektiği çözümlemeyi mümkün kılabilir.
Kuşkusuz Sayın Öcalan’a yönelmiş Uluslararası Komplo’nun,
Ankara Katliamı dâhil olmak üzere, en başından beri ülkede ve bölgede yaşanmış
yüzlerce katliamla arasındaki diyalektiğini de bu perspektiften kurmak pekâlâ
mümkündür.
Bunun için dünya siyaset tarihinde eşi benzeri görülmemiş
bir komployla Sayın Öcalan’a yeryüzünde adeta ayak basacak bir metre kare alan
bırakmayan hegemonik güçlerin bu sürecin sonunda İmralı kayalıklarına
çaktıkları çarmıha bir halk önderini germe konusundaki kararlı ısrarların
sebebine bakmak gerektiği açıktır. ABD, İsrail, Rusya, Yunanistan başta olmak
üzere birçok Avrupa ülkesinin yanı sıra Türkiye, Kenya devletlerinin doğrudan,
dünyadaki birçok ülkenin de dolaylı olarak dâhil olduğu bu Komplonun neden tek
bir kişiyi, mütevazı bir lideri, binlerce yıllık mitolojik öyküleri bile geride
bırakacak şekilde hedef aldığı sorusunu sormak gerekir.
Ortadoğu siyasetini ve Sayın Öcalan’ın çizgisini takip
edenler bu sorunun cevabını elbette en başından beri bilir ve bugünlerde
yaşanan günceli de bu politik görüşle değerlendirmeyi esas alır. Ancak
bilmeyenler ya da merak edenler için, Ortadoğu’nun hatta insanlığın başına
musallat olmuş Kapitalist Modernist sömürü sistemine karşı, Sayın Öcalan’ın
geliştirdiği Demokratik Modernite kuramının, bölge halklarına ve insanlığa,
karanlık tünelin ucundaki ışık misali yepyeni bir umut yarattığını belirtmemiz
gerekir. Bir başka deyişle, Kapitalist Modernitenin insanlığın üzerine çöken
sacayakları olan Ulus Devlet, kapitalizm ve endüstriyalizm enkazı altında
nefessiz kalmış birey ve toplumlara, Sayın Öcalan o enkazın altından Demokratik
Ulus, Komünal Ekonomi ve Ekolojik Topluma dayanan soluk alabilecek bir ‘yaşam
koridoru’ yaratmış, enkazı kaldırdıktan sonra tozdan dumandan eser kalmayacak
pırıl pırıl bir aydınlık geleceğin mümkün olduğunu göstermeyi başarmıştı. O
nedenle deminden beri sıraladığımız enkazın üstünde dolaşan komplocu güçler,
yaşam koridoruna sığınmış insanları boğmayı kendi karanlık çıkarları için
vazgeçilmez gördüler.
Dikkat edilirse, bu enkazın en fazla nefessiz bıraktığı alan
güncelde Ortadoğu coğrafyası ve Ortadoğu halklarıdır. Üçüncü emperyal paylaşım
savaşının, bugün Ortadoğu coğrafyasında bu düzeyde yaşanmasının nedenini de bu
şekilde izah etmek mümkündür. Sayın Öcalan’ın Uluslararası Komplo ile
Ortadoğu’dan çıkarılmasından hemen sonra, Ortadoğu üzerindeki üçüncü paylaşım
savaşının ivme kazandığını da hatırlatmak gerekir. Kuşkusuz komplocu güçlerin,
Sayın Öcalan’ın fiziksel esareti ile sonuçlanan komplo saldırısından sonra,
kendisini 18 yıldır İmralı İşkence ve Tecrit Sisteminin enkazı altında boğmaya
çalışması da sıradan bir tesadüf olmasa gerek.
Bugün gerek İmralı’da gerekse de tüm Ortadoğu’da doğa
talancısı, kadın düşmanı, statükocu Ulus Devlet çizgisi ile demokratik ve
ekolojik toplumu, kadın özgürlüğünü esas alan Sayın Öcalan’ın Demokratik Ulus
çizgisi tarihi bir mücadele içerisindedir. Bu mücadele için komplocu güçlerin
bölgede İran’daki Molla rejimi, Suriye’deki Baas rejimi, Türkiye’deki AKP
rejimi gibi yerleşik, tekçi, statükocu güçleri kullanması ne kadar tarihi bir
olguysa IŞİD, El Nusra, Ahrar El Şam gibi kullanışlı tekçi, statükocu, barbar
yapıları kullanması da o düzeyde inkar edilemez bir olgudur. Bu güçlerin kendi
aralarındaki geçişken esnek ilişkiler için sadece AKP-IŞİD ilişkisini irdelemek
bile, statükocu çizgi ile özgürlükçü çizginin mücadelesini ortaya koymaya
yeterdir. Hiç kimse bugün artık Ankara Katliamı başta olmak üzere Diyarbakır,
Suruç’tan başlayan Antep’te, Haseke’de Kürt düğünlerinin bombalanmasına kadar
giden katliamlar silsilesini bu politik realitelerden bağımsız değerlendirme
yanılgısına düşmemelidir.
Özcesi komplo-katliam diyalektiği tarihin kırılma noktasını
belirleyecek iki temel çizginin mücadele gerçekliğinin ta kendisidir. Komplo
devrede oldukça katliam gerçekliği can yakmaya devam edecek, katliam devreye
kondukça komplo daha fazla derinleştirilerek tarihe yön verilmek istenecektir.
Arada on sekiz yıl olmasına rağmen 9 Ekim’den sonra 10 Ekim’in gelmesi rutin
bir takvim tesadüfü değil, ısrarla kendini hatırlatan tarihi bir gerçekliktir.
Yani İmralı kayalıklarında çarmıh durduğu sürece çivilerin kanattığı şey,
aslında halklarımızın bilek nabzının ta kendisidir.
Tarihe yön verme adına, halklarımızın İmralı’da çakılan
çarmıhı hak ettiği Ortaçağ karanlığına gönderip kanayan bileklerini sararak
özgür yaşamı kuracak ellerini gökyüzünün aydınlığına kaldırmasının zamanı geldi
de geçiyor!
İdris Baluken – HDP Grup Başkanvekili
Amed Milletvekili
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”