Türk tarihine bakıldığında oluşum süreci olan boy sürecinden tutalımda Osmanlı imparatorluk düzenine, Osmanlının yaşadığı çöküş sürecinden Türkiye Cumhuriyeti sürecine kadar hep kendi içinde kaynayan kazan misali iç sorunlar ve bey – yönetim kavgaları ile süregelmiştir. Moğollar ve Türk boyları arasında yaşanan çatışmalar, kardeşler arasındaki rekabetler ve tabi ki sonsuz hilafet süreci olan Osmanlı imparatorluğunda yaşanan katliamlar, talan, hırsızlık ve ganimet kavgaları yine halka uygulanan vergilerle tavan yapan sömürü sistemi bunların hepsi Türklerde gelenek haline gelmiş olan bir sisteme kavuşmuştur.
Boylar arasında yaşanan karmaşık düzen ve sürekli çatışma hali, Osmanlının kuruluş sürecine kadar devam etmiş ve bu Osmanlının kurulumuyla beraber farklı bir hal almıştır. İlk Osmanlı sultan diyebileceğimiz Osman beyden tutalımda günümüzde kendini sultan yerine koyan sahte sultancıklara kadar değişen birçok şey olsa da değişmeyen şeyler ise; askeri gücü elinde bulundurarak çıkarlar kümesi yaratma istemi, keyfi buyurma yetkisi ile şahsi iktidarı yitirmeme arzusu ve despotizm olmaktadır. Ne yazık ki yaşanan bu durumların hepsinde de zarar gören halklar olmaktadır. Askeri ve siyasi gücü elinde tutma istemi ile beraber bu gücü her ne olursa olsun başkasıyla paylaşmama istemi despotizmin daha da derinleşmesine neden olmuştur. İmparatorluk dönemin de patrimonyal egemenlik şekli özerk bir bürokratizme ve kanuna dayanır. Yani kendi bürokrasisini kuran sultan buna göre ferman yazar. Aradan geçen yüzyıllara rağmen bu konular ne kadar da aşina olduğumuz şeyler. Malum günümüz T.C. egemenlik tarzı aynı da ondan bu aşinalık. Kendine has bir egemenlik tarzını esas alan Türk egemenlik sistemi yönetim tarzı ne olursa olsun bu sultanizm fantezisinden vazgeçmemektedir. Sadece bireysel iktidar istemini sağlama almaya çalışan nice padişah kardeş katlini bir beka problemi yapıp bunu meşrulaştırmıştır. Yani kanunlar padişahın şahsi iktidarını genişletmeye hizmet için düzenlenmiştir. Yine Osman ve Orhan beylerden tutalımda günümüze kadar bu Türk yönetim şeklinde yapılan tüm evlilikler kişisel iktidarlarını genişletmek maksadıyla yapılmaktadır. Tabi her zaman olduğu gibi burada berdel olan kadın olmaktadır. Bu gibi siyasi evliliklerin sonunda yaşanan tüm olumsuzlukların faturası da evlilik yapmak zorunda bırakılan kadına kesilmektedir. Günümüzde bu evliliklerin şekli değişmiş olsa da amaçta bir farklılaşma yoktur.
Malum son zamanlarda Türkiye hükümeti, yönetici ve bürokrat kesiminin bilinip te görmezlikten gelinen; hükümet, mafya, derin devlet ilişkilerini afişe eden bir Sedat Peker skandalı var. Türkiye; aslında hiç olmadığı kadar suça, kire, katliama, tecavüze ve faili meçhullere imza atmış talankar mafyatik karakterli AKP- MHP hükümeti ile Türk mafyasının kirli ilişkileri ile bilinen diğer tarafı olan Sedat Pekerin hesaplaşmasına şahit oluyor. Bu hesaplaşmada Sedat Pekerin Erdoğandan istemi nedir bilinmez ama bellik ki Erdoğan onun istediği şeyleri dahi veremeyecek kadar zayıf düşmüş durumda. Osmanlıyı yenileme projeleri olan ve kendini modern padişah olarak Türk halkına sunan Erdoğan Türkiye’ye artık hasta adam kavramını da aştıracak yakıştırmalar yapılmasına zemin olup, ölüm döşeğinde can çekişen bir Türkiye imajı yaratmıştır. Yaşanan şeyler halkın büyük bir kesimini şaşırtmasa da, ilk defa bir Mafya Hükümeti ile bir mafya liderinin bu kadar açık hesaplaşmasına şahit olmanın şaşkınlığını yaşıyor gibi. Ne yazık ki bu hesaplaşmanın ana gündemlerinden birinin kadın olması ise çok üzücü olmaktadır. Soylu Peker hesaplaşmasında ise Pekerin eşinin özel eşyalarının bu kadar ağza alınması ise ancak iki lümpen mafya liderine yakışacak tarzda konuşmaları barındırıyor. Eril ve lümpen üslup ve yaklaşımlar Pekerin çektiği videolarda o kadar çok ön plana çıkıyor ki, bu durum ve kullanılan küfürler mide bulandıracak karakterlerin mide bulandıran üsluplarına dönüşüyor. Kadını cinsel obje dışında bir yere koyamayan bu kişilikler, kendi zayıflıklarını kadına karşı yaptıkları yakıştırmalar ve ifadelerde açık ediyorlar. Pekerin kullandığı bir ifade de yer alan ‘ bizde kadının oturduğu sandalyeye sıcaklığı geçmiştir diye ondan sonra oturulmaz.’ Sözleri dahi kendi düşünce yapısını ortaya koymaya yeterde artar bile. Ama en ilginç olanı da Pekerin eşinin avukat olması. Tabi bu durum kafalarda soru işareti bırakıyor. Mafya lideri olarak yıllardır ün yapmış olan bu kişinin bir avukatla yapmış olduğu evlilik hangi temelde gerçekleşmiştir. Kendini Türkçülük ve Turancılık geleneğinin savunucusu olarak sunan Peker, Türk hanedan sisteminde olduğu gibi çıkar temeline dayalı bir evlilik mi yapmış bulunuyor, Yoksa daha sonraki süreçlerde gelişen İttihat ve teraki örgütlenmesinin yol açtığı kirli ve derin ilişkilerde olduğu gibi bir ajanlık maksadı ile mi böyle bir evlilik ilişkisi geliştirdiği şüphesi insanda oluşmuyor değil. Eğer istihbarat temelli bir ilişki olsa dahi devlet mi peker’i kontrol de tutmak için bu evliliğin gelişmesini sağladı yoksa Peker mi adli makamlarda işlerini kolaylaştırmak için böyle bir evlilik ilişkisini geliştirdi. Bunlar hepsi üzerinde düşünmeyi gerektiren sorulardır. Hangisi olursa olsun bu temellere dayanan bir evlilik olması var olan zihniyetin gerçekliğini ortaya koymaktadır. Neden bu sorular bu kadar kafamızı kurcalıyor, tabi ki yayınlanan videolarda bu kesimlerin attıkları hiçbir adımın plansız olmadığı ve tüm ilişkilerinin bireysel iktidarlarını büyütmek temelinde geliştirildiği anlaşılıyor. Tabi bu tür evlilik ilişkileri sadece Türkiye ye has değildir, dünya da değişik versiyonlarda yaşanan evlilikler ve sonunda gelişen durumlar bu evliliklerin hiçte masumane aşk hikayelerinin eserleri olmadığını açığa çıkarıyor. Fransa’da Carlos adlı çete lideri ve avukat eşinin evlilikleri bu konuya bir anekdot niteliğindedir.
Sedat Peker skandalı, söyleyip te kendilerinin dahi inandıkları ustaca yalanlarını açığa çıkartmış oluyor. Devletin mafya eliyle işlediği cinayetler, yaptıkları tecavüzler, katliamlar, hırsızlık, talan, ganimet mantığı ile başta Suriye olmak üzere savaş ortamını yaratıp daha sonra bu savaş ortamından faydalanma politikaları kısmen aydınlansa da tamamıyla ortaya çıkması an meselesidir. Bu olaydan çıkarılacak kıssadan hisse ise ‘hiçbir yalan sonsuza kadar saklanamaz’ dır…
Faraşin Sozdar