17 Haziran’da Faşist Türk Devletinin azılı bir katili İzmir HDP il binasına saldırdı ve orada 20 yaşında olan Deniz Poyraz’ı şehit etti. Katilin kimliği ve Türk devletinin nasıl bir piyonu olduğu olayın hemen ertesinde açığa çıktı. Bu yaratık AKP-MHP iktidarının katil sürülerinin parçası olarak Rojava saldırısına katılmış ve ardından Türkiye’ye dönerek verilecek yeni görevleri beklemiş. Bu sefer ona Kürt halkının gözünü korkutmak ve her yerde sizi ortadan kaldıracağız mesajını vermek için demokratik siyasi mücadele yürüten Kürt sivilleri katletmek görevi verilmiş. HDP yetkileri İl binasında yapılacak geniş toplantının son anda iptal edildiğini duyurdu. Eli silah dolu bir çantayla oraya giden katil, saldırı zamanı ve yerini rastgele seçmemiş aksine büyük çaplı bir katliam planlanmış. İstihbarat alınmış, her şey planlı gerçekleşmiş. Bu katliamın AKP-MHP faşist iktidarı tarafından gerçekleştirildiği nettir. En ufak bir şüphe bile yok.
Tetiği çekenler kim olduğu konusunda sorun yok, fakat bu, direnişi ve varlığını korumada görevlerini tam olarak yerine getirmeyenlerin sorumluluğunu azaltmıyor. Sonuçta ortada 20 yaşında yaşama umut dolu gözlerle bakan genç bir kadının cansız bedeni ve başında ağıt yakan bir ana var.
AKP-MHP Kürde saldırıyor. Başur’a işgal saldırıları onlara set olan direnişe rağmen devam ediyor. Rojava’ya saldırmak için fırsat kolluyorlar, sürekli ateş altında tutuyorlar. Bakur’da köy köy kent kent saldırılarını aralıksız yürütüyorlar. Kürdistan dışında da Kürtlüğünü koruyanlara yöneliyorlar, yönelecekler. TC’nin faşist sürüleri her yerde saldırılarını artıracak. Ordularıyla saldıracaklar, Polisleriyle saldıracaklar, MİT’leri ile saldıracaklar, oradan buradan topladıkları çetelerle saldıracaklar, her yeri peşkeş çektikleri son dönemde iyice deşifre olan adi çeteleriyle saldıracaklar, işbirlikçileri ile saldıracaklar. Çünkü zayıflar. Çünkü bu kirli sistemlerini Kürt kanı üzerinden sürdürüyorlar.
Devlet Kürt halkını dört parçada ortadan kaldırmada net. Bunun için yapmayacağı komplo, katliam dış güçlere vermeyeceği taviz yok. Biz kendimizi savunma konusunda net miyiz? Yoksa savunmayı sadece gelişmiş son teknolojiye karşı dişini tırnağına takmış destansı mücadele yürüten gerillaya mı bırakmışız? Her Kürt yurtseverinin hele de gençlerin bu soruyu kendine sorması gerekiyor.
İzmir’de on binlerce Kürt yaşıyor. Ve bunların çok önemli bir kesimi yurtsever. Peki, Faşist Türk devleti bunca tehdit ederken ve her yerde soykırım saldırıları yürütürken halkımızın kurumlarını koruması gerekmiyor mu?
Nasıl olur da il binasında genç bir kadın dışında kimse olmaz? Böylesi zamanlarda uyanık olmak, kendini kurumlarını korumamak her yurtseverin görevi değil mi? Önder APO neredeyse on beş yıldır sürekli öz savunmaya değiniyor. Ya kendinizi savunursunuz ya da bu devlet sizi ortadan kaldırmaya yönelecek diyor. Bu saldırı demokratik siyasetin halkımıza öz savunmayı kavratamadığını göstermiyor mu?
Kürt halkı boynunu kasabın bıçağına uzatan koyun mudur? Kuşkusuz değil. 40 yıldır böyle olmadığın gösterdi. Ama tehlike büyük ve herkesin harekete geçmesi gerekiyor. Yarın değil, bugün harekete geçmek gerekiyor. Herkes yapabileceği kadar değil, yapabileceğinden fazlasını yapmalı ki saldırı kırılsın. Yoksa Türk devleti ne yapacağını İzmir’de bir kez daha gösterdi.
Göz göre göre genç bir Kürt kadının katledilmesini hangi Kürt sindirebilir? Her tarafta faşist iktidarın kurumları varken kim ben tek başına ne yapabilirim diyebilir ki? Kürt gençleri kendilerini şimdi göstermeyeceklerse ne zaman gösterecekler?
Kürt kimliğine bağlılığı ve derin yurtseverliği belirgin olan Deniz, Kürt halkının direniş deryasının bir parçası oldu. Kürt halkı varlığını ortadan kaldırmaya yönelmiş soykırım saldırılarını durduracağı ve esaret bentlerini kıracağı kesin. Bu nedenle Deniz’in acılı anası daha ilk anda söyledi; “Kürt halkı dimdik ayaktadır ve bir Deniz gider bin Deniz gelir” fakat herkese sorumluluğu hatırlatan ve sessizliğe isyan eden şu cümleleri de ekledi: “Eger em nebin yek emê biçin yek û yek.” Evet, gücümüzü birleştirmesek olacakları ortada.
Deniz’i koruyamadık ama her şey bitmiş değil. Hala yapabileceklerimiz var. Dökülecek bir damla Kürt kanını bedelinin ne kadar ağır olacağını Türk devletine gösterebiliriz. Kürdün yaşadığı her yerde bu katliama vereceğimiz cevabın büyüklüğü faşistlere adım atmadan iki kere düşünmelerini sağlayabilir. Bunun için harekete geçmeli Avaşin’de Metina’da Zap’ta işgalcilerin rüyalarını kâbusa çeviren gerillanın direnişi ile bütünleşmek gerekiyor. Bunun için beklememizi gerektiren, elimizi bağlayan bir şey yok. Bu şekilde faşizmi yıkıp, tecridi kırarak Önderliğimizi özgürleştirebiliriz. Ve unutmamalıyız ki tarihi direnenler yazar, direnmeyenlerin ise arkalarında bıraktıkları sadece utançtır.
Leyla ÊGİT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi