22 Eylül 2019 Pazar Saat 07:06
0
21
TR
:” ”
:””
” “,
:” ”
Kendisini kusursuz ve hatasız
gören ve ülkesinde hiçbir sorunu olmayan ve her şeyin güllük gülüstanlık
olduğuna inanan ve bunu da topluma dayatan bir rejim söz konusudur. Onlarca yıl
sorunlarla boğuşan, sorunların varlığını kabullenmeyen ve çözüm üretmeyen bir
rejimin gideceği son nokta büyük bir kaos patlanması olacaktır. Nitekim son
aylarda-yıllarda Doların zirve yapmasıyla, yükselmesiyle piyasalarda devlet yöneticilerini
soğuk odalarda bile terleten büyük bir dalgalanma oldu. Bu aslında yeni olan
bir durum değildir. Son 45-50 yıldır kimi zaman şiddetli kimi zaman da normal
şekillerde devam eden bir yöetim ve rejim krizidir. Sağlam demokratik temeller
üzerine kurulmayan ve kendi halklarıyla sürekli sorunlar yaşayan bir rejiminden
başka ne beklenir.
Gemi artık su almaya başlıyor,
yolcular bundan rahatsızlık duymaya başlıyorlar, ama kaptan ve mürettebat hala
herşeyin yolunda gittiğini söyleyip duruyor. Halbuki bundan çıkışın yolu
bellidir, o da ciddi bir demokratikleşmeyle başta Kürt sorunu ve emek sorunu
olmak üzere, Türkiye’nin bütün sorunlarının çözümü ve yeni özgürlükçü bir
anayasanın kurulmasıyla bu kaostan kurtulmadır. Hala Osmanlı oyunlarıyla güç
gösterisi yapılıyor, fetihcilik anlayışıyla hareket ediliyor. Türkiye’nin en
büyük çıkmaz sokağı aslında Kürt sorunudur. Kürt sorunu çözülmediği için, diğer
sorunlarda çözülmüyor, ülke huzura kavuşamıyor. Türkiye’nin NATO ‘ya girmesi da
esasen bu korkuya dayalı olarak gelişti. 2’inci dünya savaşı sonrası oluşan 2
bloklu dünyada Türkiye, Batı Avrupa ve kapitalist blokta yer almayı tercih
etti. Eğer Sovyetlere yaklaşsaydı, istemeyerek te olsa, Sovyetlerin
zorlamasıyla en azından Türkiye’nin sınırları içinde bile olsa, Kürtleri kabul
etmek zorunda kalırdı.
Çünkü Türkiye, eğer Sovyetlere
yaklaşsaydı, Sovyetler, Türkiye’nin sorunlarla boğuşup kaos yaşamasını
istemezdi ve çözüm isterdi, çünkü Sovyetlerin sadece sosyalizmi besimsetme gibi
bir hedefi vardı, başka ülkelerden maddi ve siyasi çıkar elde etme gibi bir
amacı yoktu. Ancak ne varki Türkiye, Kürt fobisinden dolayı, Kapitalist Batı
dünyasına yaklaştı ve onun bir çeşit uydusu durumuna geldi dersek daha doğru
bir tespit yapmış oluruz. Batı dünyası zaten Kürt sorununun çözümsüz kalmasını,
Türkiye’nin sürekli kendi sorunlarıyla boğuşup bir güç olmamasını ve
dolayısıylada kendisine el avuç açmasını, muhtaç olmasını istiyor. Nitekim son
68 yıldır Türkiye Batı dünyasına gırtlağa kadar borçludur, bağımlıdır, bir
dediğini iki etmiyor, etmeyecek durumdadır. Son 1/2 yıldır ABD’yle bazı
sorunlar yaşaması her ülke arasında olabilecek diplomatik sorunlardır ve
aşılamayacak türden sorunlar değildir. Son 1/2 yıldır ABD mallarını boykot
ediyorlarda, Doları yakıyorlarda, niye NATO’nun üslerini kapatmıyorlar?
Türkiye bir taraftan Dolar’a
karşı çıkıyor ama diğer taraftan da dünya ülkelerinden milyarlarca Dolarlık
krediler ve yardımlar istiyor. Ekonomisi iyi olan bir ülke niye başka
ülkelerden yardım ya da kredi istesin? Herşey düzelecek, yoluna girecek
demeleri, piyaları rahatlatmak ve toplumdan gelecek tepkileri yatıştırmak
içindir. Kendileride herşeyin kötüye gittiğini biliyorlar, görüyorlar ama biz
iktidarın nimetlerinden ne kadar faydalanırsak bizim için o kadar kardır
hesabını yapıyorlar. Diğer taraftan da sorgulamayan, yargılayamayan ve iktidara
körü körüne bağlı olan ve sayıca azımsanmayacak bir kesim var Türkiye’de.
Demokrasi halkın eseridir sözünü unutmayalım, ama Türkiye’de maalesef
demokrasiyi inşa edecek bir toplum şimdilik ufukta görünmüyor, var olan
demokratik çevrelerde zaten zayıf ve cılızlar. Geriye sadece Kürtler kalıyor,
ama sadece Kürtlerin direnmesiyle olmaz. Vatan millet sakarya zinihniyetinin
parçalanması gerekiyor, başka türlü Türkiye demokratikleşemez, daha da köyüye
gider. Demokratik olan ve rejim-sistem sorunu olmayan ülkelerin hepsinin
durumları gayet iyidir ve para birimleri değerlidir.
Dış güçler TL’nin değerini
düşürüyorlamış. Aslında doğru söylüyorlar ama söyledikleri eksik kalıyor yani
tam olarak doğru söylemiyorlar. Daha doğrusu, Türkiye’nin yukarıda izah etmeye
çalıştığım duruma gelmesinde ve Batı’nın bir uydusu durumuna gelip, Doların bu
denli yükşelişe geçip, TL’nin değerinin düşmesinde kendi sorumluluklarının
olduğunu söylemiyorlar. İşte eksik söylemelerinde, söylemek istediğim budur.
Son 70 yıldır Türkiye’de, Akp hükümeti de dahil, bütün hükümetler, NATO’nun,
Batı kapitalizminin ve onun yerel ayağı olan Tüsiad’ın hizmetindeler. Türkiye
demokratik bir ülke olup kendi herşeyini genellikle kendisi üretirse, kendi
içinde kendi halklarıyla barışık olursa, dünyayla da demokratik bir çerçevede
siyasi ve ekonomik ilişkiler içinde olursa ve başka ülkelere borcu ve
bağmlılığı olmasa niye Doların ve diğer Avrupa ülkelerinin paralarının değeri
yükselmesinde, TL’nin değeri günden güne düşsün, para buhar olsun? Bunun tek
bir nedeni var. Türkiye dışarıya bağımlıdır. 12 Eylül ve ANAP-Özal, Türkiy’yi
dışarıya daha çok bağımlı hale getirip, Türkiye’de günümüzdeki çetleşmeye,
mafyalaşmaya ve çürümeye yol açtılar.
Sanayisi dışarıya bağımlı montaj
sanayidir, yerli ağır sanayi değil. Her taraf son 30 yılda korkunç bir şekilde
beton yığınına dönüştü, İstanbul ve diğer büyük şehirler son 30 yılda tam 2
misli büyüdü, Anadolu yaylalarında, köylerinde, insan kalmadı, hepsi büyük
şehirlere akın etti. Tarım ve hayvancılık öldü. Türkiye samanı ve tohumu ve
portakalı bile dışarıdan alacak duruma düştü. Bu durumda Dolar nasıl
yükselmesin, TL nasıl değer baybetmesin. Bundan 30 yıl önce sadece Mersin ve
Adana şehir merkezine yakın binlerce dönüm tarlalarda bütün Türkiye’ye yetecek
kadar portakal ve limon üretiliyordu. Şimdi o binlerce dönümlük tarlaların son
25 yılda hepsi parsellendi, inşaat firmalarına verildi, betonlaştırıldı ve adı
geçen tarlalar yok ve binlerce tonluk sebze, portakal ve limon üretimi bitti
yada eskiye göre üretim çok aşağı düştü ve ülkenin ihtiyaç duyduğu üretimi
yapamıyor.
Türkiye ithal portakal, buğday,
şeker ve tohum alıyor. Dünyanın neresinde görülmüş aynı anda altıbin tane
zeytin ağacını kesip inşaat firmasına vermek, onbinlerce, yüzbinlerce ağacı
kesip, maden şirketine vermek?? Avrupa’da ve ABD’de ve gelişmiş hiçbir ülkede,
üretimin yani meyve ve sebzenin, buğdayın, arpanın, şeker pancarının üretildiği
tarlaları parselleyip satmak ve inşaat yapmak yasaktır. Yüzyıllık eski
evler yıkılır yerine yenisi yapılır ya da üretimin ve ağacın olmadığı boş
araziler gerektiğinde değerlendirilir ama gıdanın üretildiği ve ormanın olduğu
arazilere ve tarlalara dokunulmaz. Ama Türkiye gibi rejim sorunu olan, sürekli
kendi kendisiyle kavgalı olan bir ülkede maalesef kötü şeyler oluyor. Zararın
neresinde dönülürse kardır muhasebesi yapılmalıdır. Çözüm dışarıdan daha fazla
kredi almakla ve borç batağına saplanmakta değildir. Çözüm acilen
demokratikleşmek ve bütün sorunlarını masaya yatırıp çözmekten geçiyor. Ülke
yönetimi özelliklede son 39 yıldır çeteleşmiş, mafyalaşmıştır. 12 Eylül
anayasası ve Özalla başlayan özelleştirme ve dışarıya bağımlılık siyaseti, ülke
idaresini çeteleştirdi, Türkiye’yi her bakımdan çürümekle karşı karşıya
getirdi. Bir ülke yönetimi, düşünün ki, kendi ülkesini parselleyip, kendi
ağaçlarını kesip, yabancı şirketlere satıyor. Ülkeyi yöntenler, devleti kendi
babalarının çiftliği olarak görebilirler mi? Özellikle son 39 yıldır, hükümet
olan bütün sermaye-düzen partileri, devlet kurumlarını ve ülkeyi kendi
çiftlikleri olarak gördüler, hala görmeye devam ediyorlar. Devletin ve ülkenin
sahibi artık benim, başkası değildir, olamaz diyende AKP’dir.
Bu çeteleşme ve mafyalaşma devam
ettiği sürece, Türkiye daha çok kötüye doğru gidecektir, derin kriz
yaşayacaktır. Beterin beteri var. Bir düşünün ki bir insan sabahtan akşama
kadar çalışacak ama sadece bir ekmek kazanabilecek. Almanya 1’inci dünya savaşı
sonrası yıllarca işte enflasyonun % 1000 lere kadar zirve yaptığı böyle korkunç
bir kriz yaşamıştı. İşte eğer demokratikleşme sağlanmazsa, bütün sorunlar
çözülmezse, adil bir gelir dağılımı olmazsa, kendi kendine yetecek dengeli bir
üretim olmazsa, maalesef Türkiye’yi böyle büyük bir tehlike bekliyor. Bu açıdan
Türkiye’nin rejim sorunu olduğunu, hükümet sorunu olmadığını söylüyoruz. Bu
rejim böyle devam ettiği sürece, Türkiye’ye trilyonlarca Dolar yardım gelsede
emin olun hiçbir şey değişmeyecektir. Demokratik bir rejim inşa olacak ki
sorunlar çözülsün, gelir dağılımı adaletli olsun, halk özgür olsun, demokratik
kültür ve hoşgörü gelişsin, farklı halklar-kimlikler, kültürler ve diller özgür
olsunlar. Türkiye’nin çıkmaz sokağı, Kürt sorunudur. Kürt sorunu çözülürse,
Türkiye demokratik olur ve her türlü sorunu çözer rahat nefes alır ve birkaç
yılda düze çıkar. Türkiye’nin ekonomik olarak gelişme ve büyüme potansiyeli ve
gücü var, genç nufusu var. Yeterki başta Kürt sorunu olmak üzere, bütün
sorunlarını çözsün, demokratikleşsin…
Kemal SÖBE
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html