14 Temmuz 2017 Cuma Saat 07:28
Kendi ülkesinde, hakkaniyete değer vermeyen, başka bir ülkenin
hakkaniyetine de değer vermez. Gerek kendi ülkesine, gerek bir başka ülkeye
saygı gösterme olgusunu uygulamadığı yerde stres, gerginlik ve sürtüşme her
zaman baş gösterir. Kuşkusuz, onur yönünde eşit olmayan insanlar, gerçek
demokrasiyi hiç bir zaman oluşturamazlar.
“ Aynı şekilde bir ulusun onuru, ulusu oluşturan insanların onurlu
davranışlarıyla oluşur ve devam eder. İnsan onuruna önem vermeyen bireylerden
oluşan bir ulusun her şeyin üstünde, soyut temelsiz ulusal onurundan söz
edilebilir mi?” Yani ulusu oluşturan bireyler arasında eşit hak ve adalet
sağlanmadığı taktirde, insanlar arasında
oluşan çelişkiler ortaya çıktıkça, kaoslu bir yaşam baş gösterir. Çelişkiler
insan ilişkileri arasında itişme ve didişmeyi de doğurur. Bu çelişkileri
bilerek yaratanlarda olup bitenleri kolay kolay işitmemeye bakarlar.
Yaşadığımız süreç itibari ile Türkiye’deki bu çelişkiler insanlar
arası ilişkileri kine, nefrete dönüştürülmüştür. “Bir ulusun
bağımsızlığının önemi o ulusun kendisi için yapabileceği işten kaynaklanır.
Bağımsız statüsüne ulaşmış bir ülke, kendi içinde bağımsız bir ulus olma
olgusunu kazanamayanlar, kendi
halklarının yaşamını ve hayatını güvence altına alması zor olduğu kadar, gerçek
temel ihtiyaçlarını da karşılaması bir o kadar da zor olur. Çünkü öz iradesine dayalı bir bağımsızlık
gerçekleştirmeyenler, eni sonunda dışa bağımlı kalışından dolayı helak olmakla
bir gün yüz yüze kalmayı hesaba katması gerekmektedir. Helak olmakla yüz yüze
kalmış ve tarihte bu tür gelişmelerle tanışmış sayısız birçok ulus ve ülkenin,
günümüz itibari ile isimleri bile hatırlanamaz olmuştur. Dışa dayalı
bağımsızlığına erişmiş olanların, her zaman bağlı olduğu kendini yöneten
güçlerin istediği yönde hareket etmek zorunda kalması kaçınılmazdır. Daimi olarak, bağımsızlığa erişen bir ulusun
gücü, yine kendi içinde oluşturduğu onuru ve sağladığı birliktelik dinamizmiyle
hayat bulur. Aksi taktirde bu mantaliteden uzak bir anlayışın, başka
uluslararası ilişkilerde, taca atılmış bir futbol topu gibi, uluslar arası topluluklarda her zaman
dışlanır.
Kürdistan her ne kadar emperyalist güçler tarafından
parçalara bölünmüş olunsa da, Türkiye’yi de kendi içinde parçalanmış, ulusları
bir arada yaşatmaya mecbur kılmış ve her zaman birbirleriyle çatıştırıp,
Türkiye’yi kendisine bağlı kılmaya çalışmıştır. Bir ulusun bireyleri tekrardan birlikteliğini
sağlayacak en temel unsurlarından, yine kendi içinde gerçekleştirecekleri ortak
bir mutabakatın sağlamasıyla oluşabileceğini, iyice idrak etmesi gerekir. Her
bir insanın, var olan yaşama hakkını, Hak’tan başka alma hakkı olmadığını, her
kes çok iyi bilmektedir. Ancak, günümüzün insanları hakkı haksızlık, haksızlığı
da haklı olarak (zorla) kabul etmek isteme niyetlerinin altında, kendi ürettikleri
can alıcı teknoloji silahlara güvenerek politikalarını yürütmektedirler. Her ne kadar teknoloji silahlarına güvenerek,
zorba politikalarını yürüten güçlerin, yine bir gün kendi kendilerini yok
edecek günün geleceğini de belirtirsek sanırım yerinde olacaktır.
Türkiye toplumu bir
“ulus mudur” sorusu’na karşın ebetteki herkesin kendisine göre
bir açıklaması olacaktır. Ama bir gerçeklik vardır ki, Türk toplumu, (ister
kabul edilsin edilmesin) birçok etnik
gruplardan oluşan devlettir. Devlet bu açıklamayı son yıllarda her ne kadar
dile getirse de, kafaları bozulduğunda, eteklerinde topladığı taşları birer
birer döker gibi, “tek tekleri sıralayarak rest çekiyor. Anlaşılamıyor bazen,
bu restleri çektiğinde, sanki karşısında meşhur bir poker kumarcısı varmış
gibi, ha bire resti gösteriyor. Ne zaman ki, Kürtler haklı olan hakkını dile
getirdiğinde, TC. Başbakanı, Orgenerali
vd.’leri hemen şunu dile getirmektedirler: “Kürtlerin hakkını
verdiğimizde, daha sonra Lazlar,
Çerkezler, Gürcüler, Boşnaklar vd.” de haklarını isteyeceklerdir,
hırçınlık açıklamalarla sorunu geçiştirip, bin bir dereden su getirip ortamı
bulanıklaştırmaya çalışıyorlar. Yani başkaları kendi hakkını istememesi için,
Kürtlerin kendi hakkından vazgeçmesi isteyen devlete , Kürtler devlete
bugün söylüyor Boşnak dediğin
insanların Bosna ülkeleri var, Gürcü dediğin insanların Gürcistan ülkesi var da,
neden Kürtlerin Kürdistan’ı olmasın?
Gerçekliklere karşı
içi boş açıklamalarla gerçeklikleri geçiştirme lüksü ortadan kalkmış bir
süreci, artık kısır döngü yöntemlerle avutulup unutturulamaz hale gelmiştir.
Öte yandan eğer, bir insan geleceği zemin alırsa, o zaman sürekli gelecek
üzerinde konuşur, planlamaya önem verir ve kendini gelecekle özdeşleştirir.
Özüne yabancılaşmış insan, psikolojik yönden gelişemez. Psikolojik yönden
gelişememiş, dengesiz, doyumsuz ve mutsuz insanlardan oluşan toplum kalıplaşır
ve stresli olur. Bu nedenle oluşmamış sağlam temel değerlere uymayan
bireylerden oluşan toplumun gelişmesi zamanla durur ve çöküş başlar. Eğer bir
ulus, bir grup insan dini, ırkı ya da genel olarak kültürü nedeniyle ayırır ve
onlara hakkaniyet değerine ters düşen bir uygulama yaparsa, o ulus içinde
mevcut bu hakkaniyetsizlik kendini eninde sonunda belirtecektir. Bu belirti
daha çok ayaklanma ve kaos biçiminde kendini gösterecektir ve tüm toplum zarar
görecektir. Açıklama da, bugünkü durumumuzu izah etmektedir. Çözümü var ama
çözümsüzlüğü çözüm olarak kabul ettirmek isteyen anlayışın, insanlar arasında
yabancılaşmayı, birbirinden uzaklaşmayı sağlamaktadır. Dolayısıyla, toplum olarak ne kadar birbirine güvenmeyen
insanlardan oluştuğumuzu artık kabul etmemiz gerekir.
Kürt sorunu bugün
zıpkın gibi tüm engelleri delerek herkesi yaralamıştır. Bu yarada da kan akmaya
devam etmektedir. Kanı durdurmak yarayı kapatmakla olur ancak. Bunu da
hakkaniyet ve adaleti aslı yöntemleri
uygulamakla olur. Kürt sorununa karşı hiçbir geçiştirici politikalarla
zaman aşımına bırakılacak yönü kalmamıştır. Zaman, dermanı yaraya sürüp kanı
durdurmayı zorlamaktadır. Acı ve sancı içinde kıvranıp onun, bunun dermanını
kabul edemem restiyle, elin tersiyle bertaraf edilerek, hep orda kalsın demeye
getirilemez. El, ele uzatılmak istenilmektedir. Bu isteme karşı medenice el
uzatılarak Kürt sorunu hak ve adaleti layıkıyla vermekle çözümü özüyle
tamamlanmak gerekmektedir.
Son olarak, Türkiye deki çoğu insanlar, bugün Türk adaleti
dalalete uğramış şikayet ediyor. Kime? Birisini birine şikayet etmek zorsa
Türkiye de, o zaman herkes kendi beyinde, ben bu sistemden şikayetçiyim demeye
kalkıştığında, zaten suçluyu bulmak zor olmayacaktır. Eğer bu sağlanırsa ki
olmayacak bir şey değildir, o zaman asıl yeni bir adaleti oluşturup, herkesi
riayete buyurmak o kadar zor olmayacaktır.
Menaf Arslan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html