Biraz önce TV’lerde son dakika haberi geçti. Haberlere göre Türk Özel Savaş uçağı düşmüş. Daha doğrusu Türk özel savaş uçağı Kürdistan dolaylarında kirli faaliyetler yürütürken PKK’nin devrimci mücadele savunma sistemlerince vurularak düşürülmüş…
İşin aslı böyle, ama anlaşılması için biraz işlenmeye muhtaç bir durum. “Türk Özel Savaş Rejimi”nin 14 Şubat günü Gare’de aldığı büyük yenilgiyle hem kendi içinde hem de uluslararası alanda büyük bir kaos-karmaşa sürecine girmiş olduğunu hepimiz gördük. Daha da ilginç olanı Türk devletinin bu rezil-pezil olmuş durumuna rağmen hızını alamadan aç kabadayı tavırlarından vazgeçmemesidir. Şimdi de utanmadan Kandil ve Şengal alanlarına Gare gibi operasyonlar yapacağı tehditlerini savurmakta ve Gare yenilgisini çocukların bile güleceği gerekçelere dayandırmaktadır. Aslında bunu hezimet olarak değil, büyük bir başarı seferi diye dile getirmeye çalışıyorlar ama, olsun. Ne de olsa Ortadoğu’nun ileri karakolu olan “büyük devlet” büyük yenilgileri hak etmeli değil mi? Onlar için böylesi yenilgiler sadece bir başarıdır! Şüphesiz bunda da özel savaş eksenli bir amaç gütmektedir. Ancak önce geçmişe tekrar bakmak gerekir. İşte bu nedenle olsa gerek, kendisine layık bir yenilgi almak için gerilla alanlarına el uzatacağını dile getirmektedir.
Güncel duruma bakarsak Türk özel savaş rejiminin hali hazırda böylesi bir saldırıya girişecek gücü ve cesaretinin olmadığını herkes bilir. Ancak başka türlü bu yenilginin acısını dindiremeyeceği de bir gerçek!
Sömürgeci-soykırımcı Türk devleti özel-psikolojik savaş amaçlı savurduğu bu tehditlerle gerillanın eline geçmiş olan moral üstünlüğünü dağıtmak, halkta filizlenen umudu baltalamak istemektedir. Bununla amaçlanan; alınan yenilginin izlerini silmek ve düştükleri durumu kendi lehlerine çevirmektir. Fakat bu biraz zor görünmektedir. Çünkü süreç kendilerinin aleyhine işlemektedir. Son süreçte Türk devletinin Akdeniz cehennemini yine canlandırma istemi, gündemi iç sorunlara boğma arayışları, serseri mayın gibi HDP kapılarına dayanması ve Kapitalist Modernite canavarının yeni süvarisi olan Biden’le görüşme gibi konuları gündemleştirmesi bunun somut göstergeleridir. Elbette ki Türk devletini küçümsememek gerekir, çünkü Osmanlı’nın gayri meşru çocuğudur. Kürtlerde `çêlîkê mar bê jahr nabe` denilir. Bu nedenle Türk Özel Savaş rejiminin bu sözlerini yabana atmamak kadar içinde bulundukları reel durumdan hareketle bu politikalardan etkilenmemek de gerekir. “Osmanlı’da oyun çoktur” denir. Doğrudur, belki soykırımcı-sömürgeci rejim gerilla alanlarına yine el uzatmak isteyecektir, ancak hesaba katmadıkları şey jeopolitik durumun ne denli aleyhlerine işlediğidir. Bir yandan gerillanın savaş taktiğindeki inanılmaz zenginliği, her zamankinden daha fazla olan irade, bilinç ve düşünce yoğunluğu, arazinin gerillacılığa sağladığı avantaj varken, diğer yandan soykırımcı rejimin zayıf-aciz ve çaresiz hali durmaktadır. Şimdi Türk devletinin içine düştüğü durumu da göz önüne getirirsek aslında öfkeden ipini koparmış deli danalara benzediğini söyleyebiliriz. Nereye toslayacağını belki kestiremeyiz, ancak bu öfkeyle kalkarsa zararla oturacağı kesindir.
Öyle Kandil’e bayrak dikeceğiz nutuklarıyla özel savaş politikalarından sonuç alacağını umuyorsa, şimdiden yeni bir hezimete hazırlandığını söyleyebiliriz. Gare’de kendi başlarına sonuç alamadıklarını görmüş olacaklar ki ABD yönetimine yaranmaya ve politik sahada tavizlerle ABD’nin desteğini arkalarına almaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. Son süreçte Faşist şef Erdoğan’ın ne AB devletlerini ne de ABD’yi doğrudan hedef haline getirmediğini, bu işi bakanlarına yaptırdığını herkes bilmektedir. Yeni bir işgal hazırlığını ABD’ye verecekleri taviz olmadan yapamayacaklarına kani olmuş gibi görünmektedirler. Bu tavizinde İran ya da Suriye politikalarında verilebileceğini öngörebiliriz. Bu nedenle Ortadoğu denkleminde bazı değişimlerin yaşanabileceğini şimdiden belirtebiliriz. Bu değişimlere rağmen Türk devletinin savaş sahasında bir başarı şansının olmadığını da bilmek gerekir. Çünkü Kandil ya da Şengal gibi yerlerde böylesi bir girişim büyük bir intihar olacaktır. Bu nedenle bizim önerimiz bu intiharın tez elden vakit kaybetmeden olup bitmesidir! Aksi taktirde daha çok acı çekecekleri ortadadır.
Tüm bunlarla ilintili olarak Gare işgal girişimi sonrası TV’lere çıkıp “PKK’yi dağda vuramıyorsak, Avrupa’da vurmalıyız” diyerek farklı özel savaş planlarının olduğunu itiraf eden İsmail Hakkı Pekin’in de sözlerini hesaba katarsak çok yönlü bir arayışın olduğunu söyleyebiliriz. İsmail Hakkı Pekin birazda Gare’de düşürülen Türk Özel Savaş uçağının kara kutusudur. Çünkü işgal girişiminin hemen ardından CNN kanalındaki Ahmet Hakan’ın programına çıkarak “bu operasyon başarısız oldu” demiş ve farklı arayışların gelişeceğini belirtmiştir. Bu sözleri bir itiraf olarak ele almak yetersiz bir değerlendirme olur. Bu nedenle olguya realist yaklaşım şart. Fakat hemen hemen tüm yaşananların ve söylenenlerin hem çerçevesi çizilmemiş hem de alelacele oluşturulmuş bir özel savaş planlaması sonucunda yapıldığını ve söylendiğini de unutmamak gerekir. Açıkçası yaşanan durumu izah etmek zor, ancak her hal ü karda tüm bunların Gare hezimetinin yarattığı bir deliye dönme durumu olduğunu kestirmek de zor değil!
Gare yenilgisi Hulisi Akar ve Süleyman Soylu’nun daha ilk günden birbirine girmesine yetti. Bu durumu kurtarmak isteyen Faşist şefin HDP’ye saldırması, yangından mal kaçırır gibi gündemi olur olmaz şeylere boğması ve AKP kongrelerine koşuşturmasının bunun somut göstergeleri olduğunu belirtmiştik. Bunun yanında Kandil ve Şengal alanlarını işgal etmeyi gündemleştirmesi var olan Özel Savaş açmazını gözler önüne sermektedir.
Sonuç olarak PKK’nin devrimci savaş hamlesiyle düşürülen özel savaş uçağının enkazını toplamak dışında bir seçeneği olmayan Faşist şef Erdoğan’a karşı verilecek en büyük yanıt, bir an önce Kandil’e gelmelerini istemek olacaktır. Anlaşılan Faşist şefin aklı başına gelmemiş ve bir derse daha ihtiyacı var. Gerillanın ve şimdi Kürdistan genelinde büyük kutlamalarla direnen halkın bu dersi soykırımcı rejime vermeye hazır olduğunu, Anyayı-Konyayı göstermek için sabırsızlandığını da eklemek gerekir! Son olarak belirtmek gerekirse; kazma-kürekle başarı sağlayamayan soykırımcı rejimin özel savaş nutuklarına da mahal vermemek gerekir. Her yerde direnişi ve mücadeleyi büyütme, zaferlere zafer katmayı bilmeliyiz. Bu nedenle zaman mücadele zamanı, an zafer an’ıdır!
Masiro CAMİNO
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi